24 Aralık 2012 Pazartesi

Eski bayramlar tatil değil bayramdı ama... Avni Özgürel


Açık söylemek gerekirse cumhuriyet döneminde halkın milli günleri anımsaması adına ilan edilen bayramlara kimsenin itirazı yoktur, hatta çoğu insan coşkuyla katılır törenlere; ancak halk ‘bayram’ denildiğinde sadece dini bayramları anlar. Bildiğim kadarıyla İslam ülkeleri içinde Ramazan Bayramı’nda üç, Kurban Bayramı’nda  dört gün resmi tatil ilan etmiş bir başka ülke yok... Osmanlı’nın eski devirlerini bilmem ama muhtemeldir ki imparatorluğun son döneminde benimseyip cumhuriyete taşıdığımız âdet bu.. 

Ramazan Bayramı’na ‘şeker bayramı’ deyişimiz de imparatorluk döneminden kalma..Bayramı fırsat bilip sahillere, yurtdışı gezilere kaçışın olmadığı, bayramın iş-güç gailesinden uzak kalınan arkadaşlıkları, dostlukları pekiştirmeye, küskünlükleri ortadan kaldırmaya vesile sayıldığı dönemden söz ediyorum.

Mahalle ölçeğinde ziyaretler cumhuriyet döneminde bugüne göre geniş alana yayılmaya başladı.. Belediye otobüslerinin, banliyö trenlerinin devrede olduğu dönemdir bu.. Çocukluğumun bayramlarını eziyete dönüştüren, şehri bir uçtan diğerine, her semtte ziyaret edilmesi gerekli ‘büyükler’de kona-göçe belediye otobüsüyle turlamaydı bu.. 

Kapılardaki notlar

Kona- göçe deyişim lafın gelişi değil. Ziyaret edilen evde ancak soluklanmaya yetecek, yetişkinlerin alelusul üç-beş laf edebildiği, çocukların ev sahibi ısrar etmediği sürece ikram edilen şeker kâsesinden çikolataları seçip almama konusunda tembihli olduğu yıllardı. Kimsenin evinde telefon olmadığından önceden haberleşme olanağı bulunmayan, o nedenle Ankara’nın Kurtuluş semtinden Cebeci’ye, oradan Altındağ’a, bilahare Yenimahalle’ye uzanan tur sırasında çoğu evin kapısına ‘Geldik, yoktunuz, hayırlı bayramlar’ notu bırakılıp dönülen bayramlardı. Akşam saati kendi eve döndüğünüzde buluşamadığınız kişilerin de sizin kapınıza benzer not bıraktıklarını görüp hayıflandığınız bayramlar.

Ankara’da Ramazan Bayramı’nı çocuklar için cazip kılan bayramın üçüncü günü Gençlik Parkı’na götürülme umuduydu. Çay bahçelerine gidiş için evlerde önceden hazırlık yapılır, dolmadan böreğe mükellef sofra tam tekmil dizilirdi. Semaver kiralanır, erkekler nargile-tavla keyfi yaparlar, vakti keraat geldiğinde çocuklar park bünyesindeki lunaparka götürülürdü.. Salıncak, dönme-dolap, çarpışan araba vs. Şayet yetişkinler parktaki gazinoların yakınında bir çay bahçesine oturmuşlarsa eğlence gece program sırasında da sürerdi. Sahneyi görme olanağı yoktu elbette ama anonslardan hangi sanatçının program aldığı işitilir, komedyenlerin şakalarına sanki gazino müşterisiymişçesine gülünür, keza şarkıların bitiminde sanatçı salondakilerle birlikte alkışlanırdı.. Program uzadığı, yetişkinlerin dinlemeyi arzu ettikleri assolistin sahneye çıkması geç saate kaldığı için çoğu zaman çocuklar bitiştirilmiş sandalyelere kurulan eğreti yataklarda sızarlardı.

O bayramlar yok bugün elbette. Arefe gününden başlayan şehirlerarası hatta ülkeler arası trafik bayramın neye dönüştüğünü gösteriyor. Özlem duyuyor muyum? Duyuyorum. Ama herhalde eski bayramlardan ziyade yaşlandıkça içimde kabaran annemle babamla kardeşlerimle birlikte güle oynaya geçirdiğimiz günlere...   

Hiç yorum yok: