29 Kasım 2012 Perşembe

Fotokopi Cinayetler -A. Kadir Selvi


Uğur Mumcu‘nun cenazesinde, yağmur altında Maltepe Camii’ne kadar yürüyenlerdendim.
Biz olayın aydınlatılmasını, faillerin bulunmasını isterken, birileri failleri bulmuş, yargılamayı yapmış ve olayı aydınlatmışlardı bile.
Cami avlusunda, “Kahrolsun Şeriat” sloganları atılıyordu.
93 yılı kanlı tasfiyelere sahne oldu.
Örtülü darbenin ve devlet içi kanlı tasfiyenin kapısı Mumcu ile açıldı.
Özal öldürüldü, Eşref Bitlis suikaste kurban gitti ve bu liste Ahmet Taner Kışlalı’dan, Bahtiyar Aydın’a, kadar devam etti.
Statükocular, değişimcileri tasfiye etti.
93′te yola döşenmeye başlayan taşlar, 90′lı yılların cehennemine kapı araladı, Türkiye’yi 28 Şubat’a taşıdı.
27 Mayıs’a giden süreci 6-7 Eylül yağması ve öğrenci olayları ile olgunlaştırdılar. İsmet Paşa’ya saldırılarla orduyu kışkırttılar.
Deniz Gezmiş’e, Sarp Kuray’a , “İstanbul’da, Ankara’da mısır patlatır gibi bomba patlattırıyorum” diyen darbeci İrfan Solmazer’in yöntemleriyle çaldılar 12 Mart’ın kapısını.
12 Eylül’e ise, Bedrettin Demirel Paşa’nın dediği gibi, “Şartların olgunlaşması için 1 yıl bekledik, ama bu arada çok kan aktı” dediği yollardan geçerek geldik.
Akan kan, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda akan 34 kişinin kanıydı.
Savcı Doğan Öz’ün, MHP’li Gün Sazak’ın, Gazeteci Abdi İpekçi’nin ve resmi kayıtlara göre sağdan soldan öldürülen 5600 gencin.
Güldal Mumcu’nun, Uğur Mumcu suikastini anlattığı, “İçimden Geçen Zaman” kitabını okurken, bir kez daha, “Fotokopi Cinayet” kanaatimi güçlendiren delillerle karşılaştım. Fotokopi cinayet kriminal bir terim değil. Okumalarımdan çıkardığım bir sonuç.
Alın Abdi İpekçi cinayetini inceleyin, Hrant Dink ya da Mumcu suikastine benzer çok şey bulursunuz.
Hukuk fakültelerinde, “Bir cinayet nasıl önlenemez?” ya da “Bir suikast nasıl aydınlatılamaz?” diye ders olarak okutulabilecek örnek olaylardır.
Hrant Dink öldürülmeden önce, İstanbul Valiliği’ne çağrılmış ve MİT görevlileri tarafından tehdit edilmişti.
Özal suikastini araştıran savcı Uğur Tonik de, “Ortaköy’de bir villaya davet edildim. MİT görevlisi olduğunu sandığım 3 kişi bana, ‘tahkikatı kesin’ dedi. Bir generalin adını verdiler ve, “Paşa kararınızı bekliyor” dediler. Soruşturmadan çekildim” demişti. Tonik, o paşanın kim olduğunu Özal’ın kulağına fısıldamıştı: “Sabri Yirmibeşoğlu”
Özel Harp Dairesi’nin önemli isimlerinden biriydi Sabri Yirmibeşoğlu.
Bir gün Oran’daki evinde Ecevit’le sohbet ediyorduk.
Başbakanlığı döneminde suikaste maruz kaldığını hatırlatıp, “Daha sonra tekrar başbakan oldunuz. Neden aydınlatamadınız?” diye biraz da sitemkar bir şekilde sormuştum.
“Karşıma bir duvar çıktı. Öbür tarafa geçemedik” demişti.
Güldal Hanım da, Uğur Mumcu suikastini aydınlatması için başvurduğunda, Ecevit’ten, “Bana yapılan suikasti, ardındakileri araştırırken hep duvara çarptım. Eşiniz de arı kovanına çomak sokmuştu” karşılığını almıştı.
Güldal Mumcu, başvurduğu Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’a;
“Bir duvar örülüyor sanki” demişti.
Ağar, “Evet, Güldal bir duvar örülüyor” yanıtını vermişti.
“O zaman bir tuğla çekin duvar yıkılsın” dediğinde ise Ağar Güldal Mumcu’ya, “Çekemem” karşılığını vermişti.
Suikaste kadar giden süreçte bazı birimler körleştirilir, sağır olurdu.
Bir gün önce Abdi İpekçi’nin aracının anahtarı ve çok önemli bilgileri içeren ajandası çalınmıştı. Telefonları da dinlenmişti İpekçi’nin.
Uğur Mumcu öldürüldüğünde ise, aracının anahtarı uzakta bulunup getirilmişti. Araca binip binmediği belli değildi, ama savcılık bir kez olsun aracın kapısının kilidinin açık olup olmadığını bile kontrol etmemişti.
Kriminal Daire Başkanı Muhittin Kaya, Bağlantıda kullanılan misina parçasını ve gözlük sapını bulduklarını anlatınca Güldal Mumcu, içeriden getirdiği sapa sağlam gözlüğü uzatıp, “Demin gözlük sapından bahsettiniz. Bunu bana emniyet yetkilileri verdi. Gördüğünüz gibi sağlam” demişti. Bunun üzerine, “Bana ne verildiyse onun üzerinde çalıştım” karşılığını vermişti Muhittin Kaya.
Mumcu suikastinde olduğu gibi, her suikast sonrası işi devralan, ‘temizlikçiler’ delilleri yok etmiş, hatta Mumcu olayında süpürgeyle süpürmüştü.
Sahte suikastçiler mi üretilmedi?
Ahmet Taner Kışlalı’nın evininde önündeki tatbikatı izlemiştim.
Bombayı başka tarafa koyan da çıktı, aracın yönünü ters tarif eden de.
Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü yerin krokisini ise ters çizmişti Olay Yeri İnceleme ekibi, koskoca su deposu ile trafonun yerini karıştırarak.
Temizlikçiler delilleri yok etti, tanıklar susturuldu, sahte katiller üretildi. Çözüme yaklaşan savcılar el çektirildi.
Böylece örüldü duvar.

Hiç yorum yok: