14 Kasım 2012 Çarşamba

Fethin anlamı - ABDULLAH MURADOĞLU


"Doğu Roma"nın başkenti İstanbul'un fethedilmesi sadece Fatih'in askeri dehası ve Osmanlı'nın askeri gücüyle izah edilemez.
4. yüzyıldan 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar "Doğu Roma"ya başkentlik yapan İstanbul, aslında Sultan II. Mehmet tarafından fethedilmeden çok daha önce düşmüştü.
"İstanbul (Kostantinopolis)" çürümüş bir imparatorluğun son kalesiydi.
Egemenliği altında yaşayan halklar nezdinde eskimiş ve devrini tamamlamış bir imparatorluğun başkentiydi.
Bu imparatorluk tabiyeti altında yaşayanlar için ezici bir yük haline gelmişti.
Toprak düzeni bozulmuş, vergileri ağırlaştırılmış, tarım gelirleri azalmış, halkından kopan yönetici sınıfı ise azgınlaşmıştı.
Osmanlı ise Bizans halkları için "yeni" olanı, "yeni bir dünya"yı temsil ediyordu...
***
Bizans, İstanbul'a sıkışmış bir biçimde Osmanlı'nın Asya ve Avrupa'daki toprakları arasında bir adacık halinde kalmıştı.
Halkları bu imparatorluğun egemenliği altında yaşamaktan mutluluk duymuyordu.
Umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılan halklar için önlerinde tek seçenek olarak bir yıldız gibi parlayan "Osmanlı" vardı.
Zira Osmanlı egemenliğine giren Avrupa topraklarında vergiler düşmüş, tarım gelirleri artmış, şehirler canlanmış, yanı sıra din ve ibadet özgürlüğüne de halel getirilmemişti.
Osmanlı'nın fethettiği bölgelerde yaşayan hıristiyanlar öbek öbek "daha iyi bir yaşam", "daha güvenli bir yaşam" vaadeden İslamiyete geçiyorlardı.
Osmanlı devlet olarak Bizans'tan çok daha yüksek bir ahlaka ve meziyete sahipti, tabiyetine giren her topluluğa hakkaniyet ve adalet ölçüleriyle davranıyordu.
Bu yüzden İstanbul ve Selanik dahil Bizans sınırları içerisinde yaşayanlar arasında tarihçi Michel Balivet'in ifadesiyle "Türkofil (Türk yanlısı)" bir akım oluşmuştu.
Bizans halkları arasında "Latin yanlısı" anlamına gelen "Latinofron"'larla "Türkofiller" arasında düşünsel ve siyasal bir çatışma yaşanıyordu.
İstanbul'u Roma'yla birleştirmek isteyen Latin yanlısı akım da çekici gelmiyordu.
İstanbul'da kimi etkin hıristiyan din adamları "Latin serpuşu" görmektense "Türk sarığı"nın hüküm sürmesini yeğ tutacaklarını açıkça ifade ediyorlardı.
Daha 1423'te Selanik şehrinin kapılarını Osmanlı askerlerine açmak için düzenlenen bir girişim Venedikliler tarafından güçlükle engellenebilmişti ama altı yedi yıl sonra fetih gerçekleşecekti.
Aynı Selanik'te 1422 yılında da sokaklarda şehrin Osmanlı'ya teslim edilmesi için Bizans iktidarı aleyhinde gösteriler gerçekleşmişti.
Selanik halkı Osmanlı'yı istiyordu.
***
1453'te Fetih harekatı başladığında İstanbul'daki yönetici sınıflar ve hıristiyan halk maneviyat bakımından da çökmüş durumdaydı.
Öyle ki bir takım tabiat olayları bile fethin gerçekleşeceğine dair işaretler olarak algılanıyordu.
Konstantin yaşlanmış, çürümüş ve bunamış bir imparatorluğu, 21 yaşındaki Fatih ise "özgürlük, adalet ve refah" vaadeden yeni bir imparatorluğu temsil ediyordu.
Stratejist Edvard Luttvak'ın sıkça atıfta bulunduğu gibi Bizans son iki yüzyıldır tutunduğu bir takım entrikalar ve diplomasi oyunlarıyla kurtarılacak bir durumda değildi.
"Eski İstanbul" yıkılacak "Yeni İstanbul" kurulacaktı.
Bizans'ın temsil ettiği "Eski dünya"nın yerine Osmanlı'nın temsil ettiği "Yeni Dünya" geçecekti.
Adını taşıdığı şehri ölümüne savunan son imparator Konstantin'in çabası beyhudeydi.

Hiç yorum yok: