Kitabın değerli olduğu zamanlar vardı. Sokakta bir kağıt parçası gördüğünde onu çiğnenmeyecek bir yere kaldırmak da bu kültürün getirdiği bir davranıştı.
"Kur'an-ı Kerim"e duyulan büyük saygı kitaplara saygıyı da gerektiriyordu.
Kitaplar, tek bir görüşe saplanmamamız gerektiğini bize öğreten kaynaklardı.
Hayatın ve insanın binbir çeşit hali olduğunu da keza kitaplar sayesinde öğreniyorduk.
Duyduğumuz ama görmediğimiz dünyalarla ve insanlarla bağ kurmamızı sağlayan da kitaplardı.
Anlayacağınız gibi, bir tür internet işlevi görüyordu kitaplar.
Peki "internet" ya da "e-kitap", kağıda basılmış kitabın yerini alabilir mi?
E-kitabın kağıda basılı kitap sayısını azaltacak ama hiçbir zaman onun yerini alamayacaktır.
Kağıda basılı kitap okumak ayrıca bir keyif aracı çünkü.
"Kitaplardan kurtulabileceğinizi sanmayın" başlıklı kitapta Umberto Eco bakın ne diyor:
"Kitap tıpkı kaşık, çekiç, tekerlek veya makas gibidir. Bir kere icat ettikten sonra daha iyisini yapamazsınız. Bir kaşıktan daha iyi olacak bir kaşık yapamazsınız. Tasarımcılar mesela , tirbişonu daha iyi hale getirmeye çalşıyorlar, başarı oranları pek zayıf, kaldı ki çoğu da işlemiyor."
İnsanın icat ettiği en güzel şeylerden biridir kitaplar.
"Bilgi, toplumu çoğullaştırır" sloganıyla açılışı yapılan "48. Kütüphane Haftası" dün başladı.
O halde bu haftayı yakınlarımıza kitap hediye ederek anlamlı hale getirmeliyiz.
İslam uygarlığının ilk kütüphanesi Hicri 1. Asırda Mekke'de Abdulhakem el-Cumehi tarafından kurulmuştu.
Abdullah bin Cubiri'ye göre müslümanların ilme ve ilim adamlarına olan sevgileri, İslamın eğitimi teşvik etmesini; fıkıh alimlerinin, kitap gibi menkul mal veya mülkün vakfedilebileceği esasına dayandırır.
Bu yüzden "vakıf kütüphaneleri " İslam uygarlığının nişanelerindendir.
Camilere, medreselere,şifahanelere, fakirlerin barındırıldığı zaviyelere, yolcuların konakladığı hanlara, kervansaraylara, hatta mezarlıklara ve türbelere bile kitap vakfedilirdi.
Vakfettiği kütüphanelerin ve kitapların bakımını çocuklarına, sonra da onların çocuklarına vasiyet ederek kuşaklar boyunca bu hizmeti devam ettiren hayırseverlerin varlığını vakfiye metinlerinden öğreniyoruz.
Yani, Kitaba dayanan bir uygarlığın mirasçılarıyız.
Orta çağlardan bu yana, Avrupa'da kurulan kütüphanelerin büyük kısmını Arapça, Farsça kitaplar teşkil ediyor.
Eski Yunan düşünürlerine ait kaybolmuş kitaplar da keza müslüman bilginler eliyle Arapça olarak ve şerhedilmiş şekilde Avrupa'ya ulaşmıştı.
Batı uygarlığının doğuşunda bu çevirilerin büyük etkisi var.
Başta İstanbul, Edirne, Bursa, Konya gibi eski başkentlerin yanı sıra Anadolu'nun pek çok kasabasında dahi vakfedilmiş kütüphanelerin sayısı yüzlerle ifade edilir.
Böyle bir kültürden geliyoruz.
Mütefekkir-Şair Muhammed İkbal 'in çok sevdiğim bir sözüyle bitirmek istiyorum yazımı:
"Bilgi için yapılan bütün arayışlar aslında bir tür dua şeklidir."
Duanız bereketli olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder