26 Temmuz 2012 Perşembe

Alevi bakan 18 yıl önce söyledi, gerçek çıktı - 90'ıncı kattan atlayıp 3'üncü kattan korkmak -Osman Özsoy

Yeni Akit gazetesi dün manşetten önemli bir habere imza attı. Bu haberi benim için özel ve anlamlı kılan konu, haberde ortaya konulan gerçeği 18 yıl önce, 11 Eylül 1994 tarihinde hükümetin Alevi kökenli bir bakanından bizzat dinlemiş olmam ve müteddit defalar konuyu kaleme alıp köşeme taşımış olmamdı.

Sivas olaylarıyla ilgili 19 yıldır gizli tutulan morg fotoğraflarını yayınlayan gazete, Madımak Oteli'nde ölen 37 kişinin yanmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Dönemin soruşturma savcısına gönderilmek üzere hazırlanan dosyadan karanlık eller tarafından çıkartılan fotoğraflar, "Yanarak öldüler" şeklinde hazırlanan otopsi raporlarının tamamının yalan olduğunu belgeliyor.

Sivas Olayları sırasında Madımak Oteli'nde yanarak öldürüldüğü iddia edilen insanlardan bir bölümünün yakın mesafeden kendilerine kurşun sıkılarak öldürüldüğünü bana ilk ifade eden kişi, Türkiye Cumhuriyeti'nin 50. Hükûmeti olan I. Çiller Hükümeti'nde Devlet Bakanı olarak görev yapan Sivaslı Alevi Kökenli bir bakandır. Kaldı ki, siyasi tarihimizde Alevi kimliğini gizlemeden açıkça dillendiren ilk bakanlardan biri olarak yer almıştır.

Televizyon programcılığı ve sunuculuğu yaptığım yıllarda 1.200 kişiyi yayına konuk ettim. Konuklarım arasında bende en saygınlık oluşturan isimlerden biri de, hükümette yer aldığı dönemde medyada kendisi hakkında en fazla magazinel haber yapılan bu bakanımız olmuştu. İki üniversite mezunu olan bakanın, birçok konuktan farklı olarak programa etraflıca hazırlanmış olarak geldiğini görmüş ve kendisine olan saygım kat be kat artmıştı.

Program başladığında hazırlayıp geldiği notları bir hilal gibi sehpanın üzerine yaymış, gerek duyduğunda notlarına göz atmıştı. Pazar sabahı 11.00'de başlayan 'Bizim Kürsü' isimli programımıza hazırlıklı gelmiş olmasından dolayı kendisini tebrik ettiğimde de, sabah saat beşe kadar o gece kaldığı Çırağan Sarayı'nda programa hazırlandığını ifade etmişti.

O günün medyasında bakanın imajı magazineldi. Yayına hazırlıklı gelmiş olmasının bende oluşturduğu saygınlık olmasaydı, yayından sonra kahve içerken benimle paylaştığı Sivas Olayları ile ilgili tarihi gerçeği inandırıcı bulmayacağım için daha sonra asla köşeme taşımazdım. Bakanın medyaya yansıyandan farklı olan işini ciddiye alan tutumu, benimle paylaştığı tarihi ayrıntıyı defalarca ve kendisine güvenerek cesaretle köşeme taşımama ve iddiasının arkasında durmama neden olmuştu.

Üç sene önce, 35 aydın ve sanatçının Madımak Oteli'nde yakılarak katledilmesi olayının sene-i devriyesinde kaleme aldığımız ve Aziz Nesin'i kasdettiğimiz, "78'lik dede kurtuldu, gençler can verdi" başlıklı yazının hemen başında şu soruyu sormuştuk:

"Bir yer ateşe verilse yangın mahalllinden gençler mi daha rahat kaçabilir, yoksa yürürken başkasının yardımına ihtiyaç duyacak kadar yaşlı olanlar mı? 'Elbette gençler' dediğinizi duyar gibiyim. Ama bunun tersinin gerçekleştiği bir olay oldu ülkemizde. 78 yaşındaki dede hem de kaldığı otelin üst katlarında bulunduğu halde yangından kurtuldu ama otuzlu yaşlardaki 35 kişi yangında can verdi. 78 yaşındaki Aziz Nesin yanan otelden çıkabiliyor da, çoğu 40 yaşın altında olan diğerleri nasıl oluyor da ölüyorlar? Bunlar yangına uykuda yakalanmıyorlar ki, kaçamasınlar... Olay gündüz oluyor.

Benim sorum şu: 40 yaşın altındaki bir kişi bir yangın anında 4-5 katlı binada yanarak ölmeyi mi göze alır, son anda atlayarak kurtulma şansını mı?" diye sormuştuk.

Bu konuyu ne zaman kaleme alsak, işin bu noktasında hemen, dönemin Alevi kökenli bakanının, "Madımak'ta yandığı iddia edilen insanlardan bir kısmı kurşunlanarak öldürülmüştü" iddiasını savcıların dikkatine sunmak üzere sürekli kayıt altına almıştık.

En son, geçtiğimiz 4 Temmuz'da kaleme aldığımız yazının "Yüzleşme korkusu" başlıklı bölümünde şu noktaların altını çizdik;

"Daha önce defalarca yazdım. O dönemde hükümette yer alan Alevi kökenli bir bakan bana, o gün otelde yanarak öldüğü ifade edilen bazı kişilerin silahla öldürüldüğünü iddia etmişti. Eğer dosya tekrar açılırsa, ölen tüm kişilere otopsi yapılmasını ve bu kirli tezgahın tüm perde arkasının aydınlatılması gerektiğini düşünüyorum. Madımak Oteli'nde yanarak hayatını kaybedenlerin yakınları, hayatını kaybeden insanlardan bazılarının gerçekten yanarak mı, yoksa Sivas'ın belli yerlerinde kimliği belirsiz kişilerce kurşunlandıktan sonra mı ölmüş olabileceğini hiç merak etmezler mi acaba? Bu insanlardan bazıları yanarak ölmeyip, morgda toplam cesed sayısı daha sonra 35'e ulaşmış olmasın. Sorunun cevabı basit aslında... Gerçeği aydınlatabilecek bir otopsiden neden kaçıyorlar ki? Yoksa, Tunceli Jandarma Alay Komutanı Kazım Çillioğlu'nun otopsi sonucuna benzer bir tablo ile karşılaşmaktan mı çekiniyorlar? Ne dersiniz?" demiştik.

Konuyu şu şekilde toparlayalım...

Tarihle akademik düzeyde ilgilenen biri olarak ifade ediyorum: Sivas Olayları'nın aydınlatılması sadece yakın dönem Türk Tarihi açısından değil, insanlık tarihinde provokasyon olgusunun tuttuğu yerin daha iyi anlaşılması ve tarihteki birçok kirli olayın içyüzünün ortaya çıkmasına katkı yapması açısından da önemlidir.

Geçmişteki Menemen Hadisesi de, son dönemdeki Danıştay saldırısı, Hrant Dink suikasti, Zirve Yayınevi katliamı ve benzerleri de aynı kapsamdadır.

Türkiye geçmişiyle yüzleşme konusunda geldiği şu noktadan geri adım atarsa, gerek kamuoyu, gerek medya, gerekse de siyasi otorite bu arınma sürecinin arkasında yeterince durmazsa, dünde yaşadıklarımızın bin beteri ile karşılaşmamız asla süpriz olmayacaktır.

Sivas Olayı'nda sorulması gereken kritik soru şu olmalıdır: Olaylar daha sıcakken o dönemde bazı hükümet üyelerinin de bildiği anlaşılan o güne ait gerçeğin hem de koalisyon hükümeti tarafından nasıl örtülebildiği ve üzerine gidilmediği, ya da koca devletin bir avuç şer odağının oyununa neden teslim olduğudur?


90'ıncı kattan atlayıp 3'üncü kattan korkmak

Aslında bugün farklı bir konuyu yazmayı düşünüyordum.

Fakat dün internette okuduğum bir haber, 2 gün önce yayınlanan 'Alevi bakan 18 yıl önce söyledi, gerçek çıktı' başlıklı yazımın devamı niteliğinde bir yazı daha kaleme almanın yararlı olacağını düşündürdü.

Dün bir grup insan, Sivas olaylarında yandığı iddia edilen kişilerden bazılarının kurşunlanarak öldürüldüğüne dair haber yapan Yeni Akit gazetesine tepki göstermek için gazetenin matbaa binasının önüne gelmiş.

Ne diyor Yeni Akit gazetesi?

'Madımak Oteli'nde yandığı iddia edilen kişilerden bazılarının kurşunlanarak öldürüldüğüne dair kuşkular var. Ölenlere otopsi yapılsın ve gerçek ortaya çıksın.'

Böyle bir iddia karşısında Madımak Oteli'nde bir yakınını kaybedenlerin toplanıp gitmesi gereken adres gazeteye tepki göstermek için matbaanın önüne mi gitmektir, yoksa yargı veya yürütme makamlarından bir kamu binasının önüne giderek yetkililerden bu iddiaların araştırılmasını istemek mi?

Uzun zamandır Türkiye'de, gerek sağ gerekse de sol kesimde, 'yüzleşme ya da aldatılmış olma korkusu' adını verdiğim bir sendrom var.

Toplumun farklı kesimleri, ezberlerinin bozulacağı, dün doğru bildiklerinin bugün yanlış çıkacağı endişesi içinde huzursuz bir şekilde beklemedeler...

Herkese rahat olmasını öneriyorum...

Anadolu'da 'Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın' şeklinde çok güzel söz bir vardır. Dün bir yanlışa bulaşmayanların bugün tedirgin olması için bir neden göremiyorum. Dün birilerinin canını yakanların gün gelip kendilerinden hesap sorulacağı endişesi taşımalarını da doğal karşılıyorum. Hatta, dünkü Türkiye'yi özlemelerini de kendi içinde tutarlı görüyorum.

Fakat çarpık bir sistemin sonsuza kadar böyle sürüp gitmeyeceğinin de, tarihin karşımıza çıkardığı sosyal gerçeklik olarak bilinmesini umut ediyorum

Hep şöyle düşündüm ve şuna inanıyorum.

Sivas'ta aydınların yakılması için kim talimat verdiyse, 3 gün sonra Başbağlar'da masum vatandaşların katledilmesi için de aynı merkez talimat verdi.

Sivas'taki cinayeti kimler plandı ise, olayın ardından kanıtları, hatta otel içindeki tanıkları da onlar ortadan kaldırdı. Konunun Adli Tıp boyutunu onlar organize etti, devletin zirvesini onlar aldattı. Ben Cumhurbaşkanı ve Başbakan seviyesindeki insanların 'masum kanı bulaşmış koltuklar' üzerinde oturacaklarına inanmak istemiyorum.

Devlet içindeki suç merkezleri, gözümüzün önünde nasıl ki Muhsin Yazıcıoğlu'nu şehit edip ardından kanıtları ortadan kaldırmak için devlet çapında seferber olmuşlarsa, 19 sene evvel Sivas'ta da büyük ölçüde aynı şeyi yaptılar diye düşünüyorum.

Sivas'ta yaşanan katliamdan vicdanı sızlamayan Müslümanın imanından şüphe ederim.

Ama her halinden büyük bir tuzak olduğu anlaşılan böyle menfur bir olaydan yola çıkarak toplumun farklı kesimlerini ayrıştırmayı ve çatıştırmayı da, vatana ihanete eşdeğer görürüm.

Bugüne kadar birçok yazımızda, Madımak Oteli'nde yanarak öldüğü iddia edilen insanlar konusunda defaatle şunu yazdık ve şu soruyu sorduk:

'Bir yer ateşe verilse yangın mahallinden gençler mi daha rahat kaçabilir, yoksa yürürken başkasının yardımına ihtiyaç duyacak kadar yaşlı olanlar mı? 'Elbette gençler' dediğinizi duyar gibiyim. Ama bunun tersinin gerçekleştiği bir olay oldu ülkemizde. 78 yaşındaki dede hem de kaldığı otelin üst katlarında bulunduğu halde yangından kurtuldu ama otuzlu yaşlardaki 35 kişi yangında can verdi. 78 yaşındaki Aziz Nesin yanan otelden çıkabiliyor da, çoğu 40 yaşın altında olan diğerleri nasıl oluyor da ölüyorlar? Bunlar yangına uykuda yakalanmıyorlar ki, kaçamasınlar... Olay gündüz oluyor.

Benim sorum şu: 40 yaşın altındaki bir kişi bir yangın anında 4-5 katlı binada yanarak ölmeyi mi göze alır, son anda atlayarak kurtulma şansını mı?'

Bu yazıyı kaleme almak için bilgisayar başına oturduğumda kısa bir araştırma yaptım.

11 Eylül 2001'de saldırıya uğrayan New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin 110 katlı ikiz kulelerinde ölenlerden en az 37'si, yanarak ölmemek için 80 ve üstündeki katlardan aşağı atlamış ve şanslarını son bir kez denemek istemişler.

Her hali ile bir insanlık dramı olan bu bilgi karşısında insan şimdi sormak istemez mi? İnsanlar yanmamak için 110 katlı kulelerden aşağı atlıyorlar da, Madımak Oteli'nde yanarak öldüğü iddia edilenlerden hiçbiri, yanmamak için neden oldukça az katlı olan bu otelden aşağıya atlayarak kurtulmayı denenemişler.

Bana kalırsa, otelin dışında ne tür olaylar olduğu kadar, otelin içinde neler yaşandığı da mercek altına alınmalıdır.

Herkese, geçmişte yaşananlarla 'yüzleşme korkusundan' vazgeçmemelerini ve yeniden otopsi dahil, gerçek ne ise ortaya çıkması konusunda ısrarcı olmalarını öneriyorum.

Turgut Özal'ın ve Muhsin Yazıcıoğlu'nın naaşı da dahil, ölüleri rahatsız etmemek için kapsamlı otopsiden kaçındıkça, dirilerin ölüler üzerinden kavgası epey daha sürecek gibi görünüyor ve ülkeye yazık oluyor.

Bu ülkenin tüm kesimleri ile dünde yaşanan olaylar konusunda topluca tevbe etmesi gerekiyor. Kimse sütten çıkmış akkaşığım numarasıyla kenara çekilmesin.

Bu ülke dünüyle de bizim, yarınıyla da...

Günahı ve sevabıyla da...

Hiç yorum yok: