14 Mayıs 2012 Pazartesi

Üsküdarlı Meşhurlar Ansiklopedisi -Mehmed Niyazi


Sosyal bilimciler Arap ve Latin beynelmilelliğinden söz ederler; her ikisinde de 'medeniyet', şehirle ilgilidir.


Medeniyet kelimesi 'medeni' yani 'şehirli' kelimesinden yapılmıştır; diğerinde ise medeniyetin karşılığı olan 'civilisation', şehirli anlamındaki 'civilis'ten gelir. Birbirinden farklı iki dünyanın dillerinden anlaşıldığı üzere kültür ve medeniyetin mayalandığı yer şehirlerdir. Aslında kültür ve medeniyetin asıl beşiği kral yahut sultan saraylarıdır; oralardan başkentlere yayılır, başkentlerden diğer şehirlere sıçrar; kasaba ve köyler de ondan nasibini alır.


Ansiklopedik bilgilerin seçilip derlenmesinde elbette bir ölçü ve maksat söz konusudur; bunlar ansiklopedinin 'genel' mi, 'teknik' mi, 'tıp' mı olduğunu, yani asli özelliğini belirler. Bir dostumun bana getirdiği Üsküdarlı Meşhurlar Ansiklopedisi, adından da anlaşılacağı üzere, İstanbul'un bu tarihî ilçesinde doğup büyüyen, orada yaşayan, medfun olan, roman, şiir, tiyatro, bilim gibi değişik dallarda ün yapmış insanların oluşturduğu ansiklopedidir. 'Peki, burada belli bir süre oturmuş, memurluk yapmış, sonra başka yere taşınmış kültür ve bilim insanlarının durumu ne olacaktır,' sorusunun cevabı bizi eseri hazırlayanların koyduğu ölçülere götürür: "Üsküdar doğumlu olmak, adı Üsküdar'la beraber anılmak, sonradan Üsküdar'a gelip yerleşmek, belli bir süre burada bir memuriyette bulunmak, Üsküdar hakkında önemli bir eser ortaya koymak, Üsküdar'da medfun olmak..."


Büyük şair ve mütefekkirimiz Necip Fazıl'ın aslen Maraşlı olduğunu, İstanbul'un Çemberlitaş semtinde büyük babası Mehmed Hilmi Efendi'nin konağında doğduğunu, kısa bir süre Çengelköy civarındaki bir yalıda oturduktan sonra Kadıköy'e taşındığını biliyordum. Fakat söz konusu ansiklopedi, Üstad'ın Üsküdar'daki hayatı hakkında etraflıca bilgi veriyor: "Necip Fazıl'ın Üsküdar'la ilişkisi anne tarafından ailesinin 1925'ten itibaren oturmaya başladığı bilinen Beylerbeyi ve Çengelköy arasındaki yalı dolayısıyladır. Kendisi de 1934'e kadar zaman zaman, o seneden sonra ise Erenköy'e taşındığı 1940'lı yıllara kadar uzun süre Çengelköy'de oturmuştur. İç yaşantısı üzerinde derin izler bırakan 1934 büyük krizini orada oturduğu sırada yaşamıştır. Bu kriz 1938'deki Bir Adam Yaratmak oyununu, 1939'daki Senfonya (Çile) şiirini hazırlar."


Bu satırları okuyan gençlerimiz, dâhimizin 'büyük krizi'ni merak edebilir. Dostoyevski, Van Gogh gibi zirvedeki sanatkârların pek çoğu o eşikten geçmişlerdir. Kanaatimize göre Necip Fazıl, ruh bunalımlarını, zıtlar âlemini konu edinmesi bakımından dünyada dört büyük şairle mukayese edilebilir: Baudelaire, Rimbaud, Hölderlin ve Kleist. Bunların hepsi kendi hafakanlarında helak olmuştur; fakat Necip Fazıl o yılanlı kuyudan iman urganına sarılıp çıkmayı bilmiş, bu da onu benzerlerinden farklı kılmıştır.


Hiçbir ansiklopedi, en baştan mükemmel değildir; zaman içerisinde eksikleri giderilerek arzulanan seviyeye getirilir. Yanlış hatırlamıyorsam, Almanların ünlü Brockhaus Ansiklopedisi, 1802 yılında iki cilt olarak basılmıştı. Her basımında hem ilaveler yapıldı hem de zenginleştirildi. Şimdi sadece Genel Brockhaus 25 cildin üzerinde; 'tıp', 'teknik', 'din' gibi branşlara ayrılmış farklı Brockhaus nüshaları da var. Sürekli kendilerini yenilemek zorunda oldukları için ansiklopediler bazı dalları kuruyan, aynı zamanda yeni dallar veren ağaca benzetilmiştir. Etkisi, güncelliği kaybolan bilgiler çıkarılır, yeni gelişme ve kişileri anlatan maddeler eklenir.


Ansiklopediler, adeta belkemiklerinden tarihe bağımlıdırlar. Tarih değerleri, kahramanları ortaya çıkaracak ki onlar da ansiklopedilere eklenebilsin. Bizde tarih bilimi için ne var ne de yok denebilir; ama onun eksikliğini ansiklopedilerde müşahede etmemiz tabiidir. Trablusgarp, Balkan, Birinci Cihan savaşlarında Sudanlı Zenci Musa adında bir kahramana sahibiz. Yiğitler yiğidi olan bu insan için Mehmet Akif şöyle yazar: "Eşref Bey'in emir eri Musa/ Omuzundan arşa çıktı Nebi İsa." İstanbul'un işgali sırasında Anadolu'ya silah kaçırmaya çalışan bu fedakâr, vereme yakalanır; millete yük olmamak için sanatoryuma yatırılmayı kabul etmez; bavulunu alıp Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi'ne gider. Şeyh Ata Efendi, ona arka tarafta bir oda verir. Musa, bir gece sabaha karşı ruhunu teslim eder. Bavulu açılır, içinde bir Kur'an-ı Kerim, Osmanlı Devleti haritası, bir de kefeni çıkar. Tekkenin haziresine defnedilir.


Bir de Üsküdar'ın Nuhkuyusu Mahallesi'nde 1844 yılında doğan Miralay Yunus Bey adında, milletçe iftihar edebileceğimiz bir kahramanımız var. Plevne Harbi'nde, çıkıştaki yarma harekâtını yöneten Yunus Bey'in şehit olduğu haberi gelmeden Vid Irmağı'nın kenarındaki bağ evinde ayağı tedavi edilmekte olan Gazi Osman Paşa'yı teslim olmaları için ikna edemezler. Yunus Bey'in Plevne'de beş kez karşı karşıya geldiği ve beşinde de perişan ettiği Rus General Skobelev'in farklı yerlere heykelleri dikilmiş, hakkında filmler çevrilmiş, kitaplar yazılmıştır. Ansiklopediyi hazırlayanların dimağlarına sağlık dilerken, yeni baskısına bu iki kahramanın da ilave edilmesinin ciddi bir eksikliği gidereceğine inandığımı belirtmek isterim.

Hiç yorum yok: