15 Mayıs 2012 Salı

Tarhan Erdem-Atatürk’ün İhtilal Hukuku


Taha Akyol’un, ‘Atatürk’ün İhtilal Hukuku’ başlıklı kitabı şubat ayında yayımlandı. Kitapta, 1920’den başlayan ve 18 yıl süren dönemin olaylar ve kararları sadece incelenmemiş; değerlendirilmiş ve yargılanmıştır. Taha Bey’in kitabı gibi, övülecek yanı çok olan bir kitap üzerine yazmak kolaydır; başlarsınız, beğendiğiniz hususları yazamadan yeriniz biter. Atatürk’ün İhtilal Hukuku bu kolaycılığa fırsat tanımıyor, içeriği hakkında yazmaya zorluyor; sık sık okuyucuya, “Pekiyi sen ne düşünüyorsun?” diye adeta sesleniyor. Kitap beni etkiledi, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Liderler toplumu inançlarıyla, duygu ve efsane katarak, umut vererek hedeflerine yönlendirirler; sevgi, korku, heyecan, haksızlık ve acı. Hepsi bir aradadır. Hedefi olan liderlerin kullandığı araçlar ve yol boyu söyledikleri, onların değerlendirilmesinde ne ölçü ne de belge olabilir. İsteklerini gerçekleştirmek ve hedefine varmak için her aracı kullanabilir, tutarlılığına bakmaksızın her şeyi söylerler! Bunların hepsi ama hepsi o günkü yürüyüşü kolaylaştırmak için araçtır. Onlar, araçları ve bedelini değerlendirerek değil, hedefini gözleyerek yol alırlar. Kullandıkları araçlar yere ve zamana göre değişir ama esas değişmez; hedeftir lideri mutlu eden! Atatürk bu liderlerden biridir.
Dönemi kısaca hatırlamak yararlı olabilir: Mustafa Kemal, Mondros günlerinde başladı; 1923’e kadar Kurtuluş Savaşı’nı yönetti ve Cumhuriyeti ilan etti. 1921’de oluşturmaya başladığı yeni devlet, hedefine -1938’e kadar diyelim- yürüdü. Başladığı günden vefatına kadar yanında, sadık ve akıllı dostu İsmet Paşa vardı. Tarihçiler, sonucun parlaklığının yanına acıları, çöküşün yanına da sevinçleri koyarlar. Gerçek, zafer veya yenilgiden ibaret değildir; olaylar her rengi alarak gelişir; sonuç doğruları ve yanlışlarıyla bütündür. Taha Akyol da Atatürk döneminin hukukunu yazmış. 1939’da İnönü dünya harbiyle başladı; savaş boyunca Atatürk’ü yeniden tanımladı ve sonrasında ülkeyi demokratik seçime taşıdı. 1950 ve sonrası tarihi henüz yazılmadı. 1969 sonrasında 33 yıl süren istikrarsız dönemin unsurları konuşulmaya bile başlanamadı!
Atatürk’ün İhtilal Hukuku’nda, şef yönetimine varan Teşkilat-ı Esasiye’nin zaman zaman görmezliğe gelinmesi, Basın Kanunu’ndaki hükümler ve İstiklal Mahkemeleri’yle uygulanan hukuksuzluk gerçek boyutuyla ortaya konulmuş. Sayın Akyol, şapka, Latin harfleri gibi sonradan ‘devrim kanunları’ adı verilen 8 kanunun yürürlüğe konulmasını, Medeni Kanun, Ceza Kanunu, kadınların seçilme hakkı ve diğer Batılı devlet nizamının getirilmesini de aynı hakkaniyetle anlatmış. İnönü döneminde, Atatürk küçültülmemiş tam tersine yüceltilmiştir. Son yıllarında, 27 yıla karşı çıkarak iktidara gelen DP, ‘Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Kanunu’nu çıkardı. Yeni iktidar, ‘27 yılın kötülüklerini’ İnönü’nün omuzlarında bırakarak ‘Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı’ söylemine ve kurtarıcıyı saygıyla anmaya devam etti!
Bugün de aynı değil mi? “Kurtuluş Savaşı’nın özüne bakılmalı” diyen Başbakan Erdoğan, İnönü’ye mal ettiği ‘Şefin kararnameleri’nden, günümüz için politika üretmiyor mu? Bunlar önemli değil, siyasal hayatta esas, hedefte tutarlılıktır! Erdoğan’ın hedefi için çok değişik söylentiler var; ben dini siyasetle hamur etmesine ve özgürlükleri evrensel ölçülere taşımamasına bir neden bulamıyorum. Vardığı yerde hedefi ve yöntemi değerlendirilecek; belki yirmi yıl belki daha fazla zaman sonra.
Galiba her lider, halkının istediği kadar özgürlükçü, izin verdiği kadar despot! Taha Akyol, kitabının sonunda; “Hukuk devleti, tarafsız adalet söz konusu olduğunda Kemalizm bir esin kaynağı olarak görülmemelidir” demektedir. Dinleyen olursa sözü, Atatürk’ün sloganlarını anayasa çalışmalarına taşıyanlaradır. Taha Bey’in çektiği fotoğrafa, “Liderin hedefini de koyarak bakalım” demeye çalıştım; umarım güzelliğini bozmamışımdır.

Hiç yorum yok: