Sempatik bulunabilecek yegâne özelliği galiba adı. Telefonu “Çevik
Bir” diye açtığında karşısındaki komutan “Parolayı bırak da adını söyle
be adam” bile demiş bir keresinde. Bunun dışında etrafta dağınık duran hayat
hikâyesinden parçaları bir gün oturup derli toplu bir biyografiye çevirmeyi
düşünen yazarı ciddi bir objektif kalma sorunu bekliyor.
Oğullarını
okutmanın çaresini yatılı diye askerî okula göndermekte bulan Bucalı Makedon
göçmeni yoksul bir ailenin çocuğundan, Kemalist’inden İslamcısına bir toplumunun
neredeyse ender ortaklaştığı bir duyguyla bahsettiği devrik bir darbeci yaratan
karanlık sorgulanmadan da Çevik Bir’in hayatına mesafeyle bakmak
zor.
1958’de başlayan mesleki kariyerinde ilk görev yerlerinden biri
Yassıada olan bir askerden bahsediyoruz. Demokrasinin yerlerde sürünmesine,
tekmelenmesine ta oralardan alışık. 12 Mart olurken de evinde
oturmamış. Faruk Bildirici Siluetini Sevdiğimin
Türkiyesi’nde anlatıyor:“Başını kaldırıp yüzüne baktı. Tek yaptığı,
subayın yüz çizgilerini belleğine iyice kazımaktı. Sonra işkence başladı. Dört
gün direndi. Ta ki, eşinin de oraya getirileceği söylenene kadar. Yeni doğum
yapan eşinin oraya getirilmesini göze alamazdı, imzaladı ve işkence bitti.
Birkaç yıl sonra Ankara caddelerinde bir kez daha karşılaştı o subayla. Adının
Çevik Bir olduğunu o gün öğrendi. Bir daha hiç unutmadı.” (Çevik Bir’in 12
Mart darbesinin ardından işkence yaptırdığı kişi daha sonra Türkiye İnsan
Hakları Vakfı’nı kuran ve başkanlığı yapan Yavuz Önen’di.)
O
halde 12 Eylül’ün Azrail’inin de orağını ona emanet etmesine şaşırmamalıyız.
Evren’in darbeyi planlarken Özel Kalem Müdürü, darbe olunca Başyaveri, sonra
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı o. Rütbelerini bizzat aldığı baş
darbecinin rahlesinden ancak tuğgeneral olunca ayrılıyor.
1993’te bu kez
“küresel bir peri kızı” değdiriyor değneğini. Somali’ye gönderilen BM Barış Gücü
Komutanlığına Amerikalıların ısrarla Çevik Bir’i istemesine dönemin Genelkurmay
Başkanı Doğan Güreş bile şaşırıyor. O günlerin Türk gazetelerine bakılırsa
Somali’den bir “çöl kaplanı” geçti. Aksi de mümkün değildi zaten. Bir saldırı
sırasında hafif yaralanınca bayılıp düşen bir Türk subayını haber
yapan Hürriyet muhabirini ertesi gün çağırıp “Türk askeri
bayılmaz! Türk askeri korkmaz! Sen bizi düşmanlarımıza rezil ettin! Senin
yazdıklarını gören PKK bize gülecek. Defol git!” diyerek Somali’den
Türkiye’ye kovalıyor.
Ama neyse ki Somali felaketinden geriye Türk
gazetelerinden başka şeyler de kaldı. Mark Bowden’ın Somali operasyonu
için referans olan, daha sonra filmi de çekilen Black Hawk
Down kitabında adı tek bir yerde ve şöyle geçiyor: “Çevik Bir
ve yardımcısı kadife eldivenlerini çıkarmak istiyorlardı.” Kitabın devamında
çıkarıyorlar da. İsyancı Aidid’in saklandığı ev diye, füzelerle vurdurduğu bir
evden 73 sivilin cesedi çıkıyor.
Peki, Çevik Bir, böyle bir “kariyerin”
ardından 28 Şubat’ta, yardımcısı olduğu Genelkurmay Başkanı’nın bile önüne
geçerek hükümet yıktıracak, gazetelere manşet attıracak gücü nereden
buldu?
Gücü kaba sabalığından, aceleciliğinden, gözü karalığından mı
geliyordu?
İşte bu noktada Çevik Bir biyografisini yazmaya oturmuş
herhangi biri, komploculuk, antisemitizm falan demeden İsrail başlığını açmak
zorundadır. İsrail’e “düşkünlüğü” anlaşılmadan Çevik Bir anlaşılamaz
çünkü.
Milliyet’in gazete arşivine Çevik Bir ve İsrail
yazdığınızda karşınıza bir Türk Genelkurmay İkinci Başkanı için şaşırtıcı
yoğunlukta İsrail trafiği çıkıyor. Sayısız gezi, görüşme, anlaşma... Sadece
İsrail’le de değil. Genelkurmay’da Çevik Bir’i ziyaret eden Musevi lobisi
temsilcileri, B’nai Brith heyetleri, Amerikan Yahudi örgütlerinden art arda
gelen cesaret madalyaları.
1996’da o gezilerden birinde imzalanan askerî
işbirliği anlaşmasının mimarı da o. O anlaşmanın yapıldığı Tel Aviv’deki Savunma
Bakanlığı binasında “Şu an tarihî bir an yaşıyoruz. Bölgedeki şartlar iki
ülkenin kaçınılmaz işbirliğini dikte ettirmektedir...” derken de buna
samimiyetle inanıyor.
Samimiyetin delili İsrail’in eski Ankara
Büyükelçisi Alon Liel’in Hürriyet’ten Tolga Tanış’a
anlattığı bir hatıra: “28 Şubat’tan hemen sonraydı. Tel Aviv Üniversitesi’nde
kapalı bir toplantı düzenledik. Çevik Bir’in yanında 10 Türk subayı vardı. Bir,
büyük bir ekranda bize çok uzun bir sunum yaptı. Sunumda da ‘Beraber Ortadoğu’yu
değiştirelim’ dedi. ‘Bu ülkelere demokrasi taşımak gerek’ diyordu. ‘Siz ne
dediniz’ dedim. ‘Biz ‘Hayır’ dedik.’ ‘Peki, Bir ne cevap verdi’ diye sordum.
‘Bencil olduğumuzu söyleyip, suskun kalmamıza kızdı’ dedi.”
Yine
Tanış’ın aktardığı ikinci hatıra Çevik Bir hakkında daha da öğretici. Bu kez
anlatan Washington’daki Yahudi lobisinin en önemli isimlerinden biriyken 2004’te
İsrail casusu olduğu gerekçesiyle dört yıl yargılanan Keith Weissman. Bir
zamanlar Washington’da Türkiye konusunda ilk akla gelen isimlerden biri. Türkiye
ile ilişkileri üzerinden yürüttüklerini söylediği Çevik Bir’i
anlatıyor: “Çevik Bir’in mesajı bölünmüş bir dünyaydı. Kötü adamlar, katı
Müslüman olanlardı. Genelkurmay’da brifinglere gittiğimde, bunlara çok önem
verirdi.”
Demek ki o brifingleri sadece laik Türkler almamış.
Weissman’a göre Çevik Bir “İngilizcesi iyi, sevecen ama tam bir
deli”.
Deli mi akıllı mı bilinmez. Ama Çevik Bir’in tam bir
İslamofobik olduğu açık. Tıpkı İsrail gibi. İkisi için de dünya ikiye
ayrılıyor: İyi Batılılar ve kötü Müslümanlar. Yani aynı yere bakan bu iki
fikrin bu coğrafyada tarihin bir ânında yan yana gelmesi, birbirini desteklemesi
hiç sürpriz değil.
Çevik Bir’in dosta düşmana karşı açıkça yaşadığı bu
İsrail aşkı, aslında buzdağının sadece açık kaynaklardan görünen kısmı. Avni
Özgürel’in isim vermeden yazdığı “Genelkurmay’daki bilgisayarında, bir
Ortadoğu ülkesinin üst düzey komutanına gönderilmiş raporlar
bulunan” paşanın o olduğundan kimsenin şüphesi yok. Bunu bilenler 1997’de
emrini verdiği Kuzey Irak’a yönelik başlatılan ve kimsenin neden yapıldığını tam
olarak anlayamadığı kara harekâtının başlangıç günü olarak neden 14 Mayıs’ı
seçtiğine de şaşırmıyor. (14 Mayıs İsrail’in kuruluş yıldönümü)
O halde
son sözü de kendisinden böyle jestler beklenecek kadar “İsrail
delisi” olduğu iddialarına karşı Çevik Bir’e verelim.
Middle
East Quarterly dergisinin 2002 Güz sayısında İsrailli siyaset bilimci,
stratejist Martin Sherman ile Çevik Bir imzalı bir makale çıktı.
Makalenin başlığı bir hayli iddialı: İstikrar için formül: Türkiye artı
İsrail. Makalede Türkiye-İsrail ilişkilerinin dünya ve bölge barışı için ne
kadar önemli olduğu hararetle anlatıldıktan sonra “Kızışma” başlığı
altında Erbakan’ın başbakanlığı ve 28 Şubat’a geçiliyor:
Bir ve Sherman,
Refah Partisi’ni iki özelliğiyle tanımlıyor: İslamcı ve İsrail karşıtı. Onlara
göre Erbakan’ın İslami ajandasında da şunlar var: Eğitimi İslamileştirmek, Arap
dünyasına yaklaşmak, NATO benzeri İslami bir birlik kurmak. Erbakan’ın İsrail’i
“ezeli düşman”, “kanser” olarak tanımladığı, “büyük İsrail gibi komplo
teorilerine” inandığı, İsrail Türkiye arasındaki anlaşmaları dondurma sözü
verdiği hatırlatılıyor. Sonraki paragraf aynen şu ifadeyle
başlıyor: “Olmadı.”
Sonra da başlıyorlar 28 Şubat’ı anlatmaya.
Lütfen buraya dikkat: “Türkiye’de ordu anayasadan aldığı yetkiyle laik
Kemalist Cumhuriyet’in mirasını korumakla yükümlü. Ordu Erbakan’a açıkça şu
mesajı verdi: Koltuklarımızda öylece oturup, ülkenin yüzünü İslam’a dönmesini,
İsrail-Türk askerî ilişkilerinin tehlikeye atılmasını
izlemeyeceğiz.”
Aynen böyle deniyor. Demek ki 28 Şubat sadece
“şeriata” karşı değil, Türk-İsrail ilişkilerinin tehlikeye düşmesini engellemek
için de yapılmış.
Daha fazlasını mahkemede öğreneceğiz artık. Balyoz
iddianamesinde 21.06.2009 tarihinde saat 13:34’te Erol ÖZKASNAK ile yaptığı
telefon görüşmesi yer alıyor. Görüşme kaydının başında da“Ergenekon terör
örgütü soruşturması kapsamında hakkında iletişim tespiti kararı uygulanan Çevik
Bir isimli şahıs” ifadesi geçiyor. Aslında Ergenekoncuların da iddianameden
anladığımız kadarıyla nefretle andığı, hatta Veli Küçük’ün “Amerikancı” diye
fişlediği bir isim Çevik Bir. Savcıların elinde bu yazıdan daha kalın bir
Çevik Bir dosyası olduğuna şüphe yok. Buna rağmen 2009’dan beri onu sadece bir
kez mahkemede gördük: Hanefi Avcı’dan çıkan, bir iddiaya göre ünlü bir Yeşilçam
yıldızıyla yaşadığı aşkla ilgili bir telefon dinleme kaydı yüzünden müşteki
sıfatıyla ifade verirken.
Ondan müşteki olanlar için de vakit
yaklaşmakta.
Tabii koruyucu melekleri hâlâ işbaşında değilse, bir peri
kızı daha son anda değneğini ona değdirmezse...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder