17 Şubat 2012 Cuma

Yeniden 'Arabia Felix', ama ne zamana kadar?-Taha Kılınç

Arap yarımadasının tarihini bilmeyenler için, şimdi uçsuz-bucaksız kum ve kavurucu sıcaktan ibaret olan toprakların, çok uzun zaman evvel balta girmemiş ormanlarla kaplı bulunduğunu, bu ormanların cins kaplanların ve leoparların anavatanı olduğunu öğrenmek epey şaşırtıcı olmalı. Şaşırtıcı ama gerçektir ve o kadar gerçektir ki, antik çağda özellikle Arap yarımadasının güney kısımlarının ismi 'Arabia Felix'tir, yani 'Mutlu Arabistan'.

Derken, tabiat kanunları galip gelmiş, kuraklıkları doğal afetler izlemiş, bütün dünyanın bakışlarını Arabistan'a çevirmesine neden olan o mutlu çağlar geride kalmıştır. Arabia Felix, artık çöllerle kaplı kurak bir yarımadadır.

Ancak fiziki yapıda meydana gelen bu çarpıcı değişimin, Arabistan'ın önemini azalttığını düşünmek yanıltıcı olur. Çünkü takdir, Arabistan'ı hala sahnede tutmak istemektedir: Önce İslam gelip yarımadanın göbeğine kurulur, ardından da petrolün keşfiyle dünya yeniden gözlerini buraya diker.

Günümüzde, önceki çağların görkemli yeşilliği ve bereketiyle bütün dünyayı büyüleyen tabiat varlıkları, yine insanlığın hizmetinde. Ama biçim değiştirerek, 'petrol' adını alarak ve yeraltından çıktıkça vahşi savaşlara ve kanlı çarpışmalara sebep olarak...

Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeden çekilmesinin ardından birbiri ardına açılan petrol kuyularıyla bölgeye akmaya başlayan zenginlik, günümüzde Arap yarımadasını tam bir çelişkiler cenneti haline getirmiş bulunuyor. Yarımadanın bir yanı savaşlarla, işgallerle ve çatışmalarla sarsılırken, öbür yanı oldukça parlak bir başarı hikâyesinin somutlaşmış halini sergiliyor: Modern şehirler, sokaklara taşan zenginlik ve refah, dünya ortalamasının üzerindeki milli gelirin etkisiyle huzurlu milyonlar...

Peki bu mutluluk ve refah tablosu ne kadar sahici ve kalıcı?

Petrolün geçici bir zenginlik aracı olduğunu, eninde-sonunda tükeneceğini savunanlara göre, Arap yarımadasında petrol bittikten sonra olacak olan şey çok basit: Araplara hizmet etmek için dünyanın dört bir yanından gelen işçi ve akıl hocaları geldikleri yerlere dönecekler, böylece müreffeh Arap şehirleri yeniden petrol öncesinin kurak ve fakir kasabaları haline gelecek.

Bu hasetle karışık fütürist yorumlamayı destekleyen, bölgenin geleceğiyle ilgili somut gerçekler de var: Arap yarımadasındaki ülkelerin ekonomik durumlarını kısaca gözden geçirmek bile, yaklaşan zor zamanların boyutlarını gözler önüne sermeye yeter. Örneğin Suudi Arabistan'ın dış borcunun hızla artmakta olduğu bilinen bir gerçek. Diğer petrol zengini ülkelerin de, özellikle petrol sonrasında epey maddi sıkıntı yaşayacakları şimdiden öngörülebiliyor. Bu ülkeler arasında bazıları -ki sayıları bir-ikiden çok değil- petrol sonrasına da yatırım yapma çabalarıyla dikkat çekiyor. Yine de bundan mesela 50 sene sonra bambaşka bir Ortadoğu ile karşılaşılacağı ortada. 

Ekonomik veriler bir yana, petrol sonrasının asıl zor sorusu şu: "Petrolün getirdiği refah sayesinde sosyal gerçekliklerden tamamen kopan Arap halklarını, sonrasında nasıl bir ruhsal durum bekliyor?"

Bu sorunun üzerinde ayrıntılı şekilde durmaya değer:

Bugün Arap yarımadasındaki her türlü teknik, ekonomik ve kültürel gelişimin arkasındaki Arap aktörler, Filistinliler başta olmak üzere, kendi ülkelerindeki acılardan ve karmaşadan kaçıp gelenler. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi petrol zengini ülkelerin bütün ilerlemelerinin arka planında, özellikle Filistin, Lübnan, Mısır asıllı Arapların katkısı ve özverisi bulunuyor. Körfez ülkelerinin, sadece 'maddi katkı'da bulunmaktan başka bir rol oynayabildiklerini söylemek zor.

Ancak öte yandan, bizzat şahit olanların da görebileceği gibi, Araplar arasında, yaşanan vakıanın tam tersi katı bir sınıflandırma söz konusu: En üstte Körfez Arapları yer alıyor, onları -eğitimli olmak kaydıyla- Kuzey Afrika Arapları izliyor. Daha alt sıralarda ise Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin gibi diğerlerine göre daha fakir ülkelerin Arapları yer alıyor. Örneğin bir Suudi Arabistanlı Arap ile konuşurken, sözlerinin satır arasında bu yaklaşımı çok net şekilde sezmek mümkün. Hakeza günlük hayatta da katı bir ayrımcılık, beğenmeme görülmekte, hatta dışlama vakaları sıklıkla yaşanmakta.

Özellikle zengin Körfez ülkelerindeki bir başka sosyal gerçeklik de Asya'dan yoğun şekilde gelen göçmen işçiler. Bu işçiler bebek bakıcılığından çöpçülüğe, garsonluktan taksi şoförlüğüne uzanan geniş bir skalada, toplumun her türlü 'geri hizmet'inde bulunuyorlar. Zengin bir Arap'ın normalde yapmaya tenezzül etmeyeceği işler, Asyalı 'alt düzey' insanlara kalmış durumda. Son model arabasıyla bir marketin önüne yanaşıp kornaya basan 'zengin Arap efendi'nin siparişini almak için kan-ter içinde koşturan esmer Asyalı çocuk manzarası, özellikle Körfez ülkeleri için çok tanıdık. Toplumun katmanları arasında, somut şekilde hissedilen bir kast sistemi yürürlükte.

Özetle şunu söylemek mümkün:

Petrol, Arap nesillerini on yıllar boyunca büyük bir refah içinde yaşattı. Ancak bu refahın getirdiği sorunlar da altından kolay kalkılabilecek sorunlar değil. Petrol sonrasında yaşanabilecek ekonomik sıkıntılar bir şekilde halledilse de, petrolün yarattığı zenginlik ve rahatlığın sosyal bünyede açtığı trajik gedikler kolay kapanacak gibi görünmüyor.

Hiç yorum yok: