22 Şubat 2012 Çarşamba

Temellerin Duruşması Kitabından Notlar, Ahmet Kabaklı -4-


M. Kemal’in Daily Mail’de hilafet açıklaması

“Sultanlık ile halifeliğin birbirlerinden ayrılması, daha doğrusu Hükümdarlık selâhiyeti olmaksızın bir Hilâfet kurulması fikrini Mustafa Kemâl ilk defa 12 Eylül 1922′de Ward Price ile görüşmesinde ortaya atmış görünmektedir.” (Daily Mail 15.9.1922)
Bu kaynak, İngilizlerin Hilâfet konusunu, ilk temaslarından itibaren M. Kemâl’le konuşmuş olduklarını göstermesi bakımından çok ilginçtir.

Hilafetin kaldırılması ve Kürt ayaklanması

İngiltere’nin Musul’daki bir görevlisi Halifeliğin kaldırılması yolundaki haberi hayretle karşılayıp inanmakta güçlük çektiklerini yazmıştır. Bu İngiliz görevlisi o zamana kadar Kürdistan’ı patlamaya hazır bir volkan gibi kaynaştıran Türk propagandasının Kürtlerin Halife’ye kesin bağlılıklarına dayandırıldığını; Türklerin kendi bindikleri dalı kesmelerinin ise, İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel birşey olduğunu belirtmektedir.
İngiliz Dışişleri arşivlerindeki belgeleri incelemiş olan Ömer Kürkçüoğlu şöyle yazmaktadır: “Halifeliğin kaldırılması kararı Sünni Kürtlerin ayaklanmasında rol oynadığı için hangi nedene dayanırsa dayansın sonuç olarak Türkiye aleyhinde bir durum yarattı”

Şiiler’in hilafet huzursuzluğu

Şiî diye tanınan unsurlar dahi Hilâfet’in ilgasından huzursuz olmuşlardır. Hilâfet’in en uzak kıt’alarda bile siyonizme ve emperyalizme karşı müslümanların sığınağı olduğunu şimdi daha iyi biliyorlar. Prof. Haqqi  “The Atatürk Rcvolution and India” adlı eserinde, bu gerçeğe şu sözle ışık tutuyor:
“Sünni hilâfet kavramını nazari olarak inkâr eden Şiî müslümanlar bile Hilâfeti korumak ve Türk sultan Halifesinin saygıdeğerliğini ve konumunu desteklemekte sünnî müslümanlara katıldılar.”

Hilafetin kaldırılması ve İngiliz kışkırtması

Hilafetin kaldırılması ile İngilizler Müslüman ülkeleri Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kışkırtmaya başlar. İşte düşündürücü bir örnek:
Kitabın adı, Osmanlı Hilafeti’nin kaldırılmasının Ardındaki sır. Yazarı, Ezher ulemasından Dr. Mustafa Hilmi. 1985 yılında yayınlanmış ve halen birçok Arap ülkesinin satış listelerinde yer alıyor. Kapağında, İsrail ve İngiliz bayrakları hemen altında da Atatürk fotoğrafı ile Bismillah sözcüğü var. Türkiye’deki laikliğin kaynağını ve gerçek yüzünü sergilediğini iddia eden yazar önsözünde, Mustafa Sabri Efendi’nin bu konudaki kitaplarından yararlandığını anlatıyor.
Mustafa Sabri Efendi ise Türkiye’nin sadece İngiltere’nin himayesine girerek kurtulabileceğini savunup istiklâl Savaşı’na karşı çıkan, daha sonra Mısır’a yerleşerek Cumhuriyet aleyhinde çok sayıda yayın yapan bir Osmanlı şeyhülislamı. Kapak kompozisyonuyla verilmek istenen mesaj Mustafa Kemâl’in İngiliz ve Siyonist çıkarlara hizmet ettiği, üstüne üstlük birde laik olduğu. Bu arada sigara içilmez işaretinin bir benzerinin besmele sözcüğünün üzerine konmasıyla, Mustafa Kemâl’in besmeleyi bile yasakladığı mesajı ortaya atılıyor. Hilafetin, Siyonistlerle Ingilizlerin talimatı doğrulutusunda ilga edildiğini, islâm dünyasının Abdülhamit döneminin özlemini duyduğunu, Türkiye’deki laik rejimin Yahudi merkezlerce yönetildiğini iddia eden kitabın yayımcısı ise  Müslüman Kardeşler Örgütü.

Hilafet’in kaldırılması ve Hindistanlılar’ın öfkesi

Rıza Nur anlatıyor:
“Antalya mebusu Hoca Rasih, Hilâfet’in ilgası zamannıda Hilâl-ı Ahmer’e (Kızılay) para toplamak için bir heyetle Hindistan’daydı. Ilga’dan 15 gün sonra geldi. Konuşuyordu. Bana dert yandı: ‘Bize Hindistan’da çok hürmet ediyorlardı. Mühim para toplanıyordu. Hilâfet’in ilgası telgrafı gelince Hindistanlılar perişan oldular. Çok keder ettiler. Bize de hakaret ettiler. Çaremiz kalmadı kaçıp geldik’, dedi.”

Hilafet kozu

M. Kemal Atatürk  kongre’lerde ve Meclis’te Padişah ve Hanımım yüceliğini anlatırken, üyelerin o zamanki duygularını kollamıştır. Dünyanın ve İslâm aleminin Hilâfet ve Sallanat’a bakışlarını hesap ederek dengeleri göz önünde bulundurmuştur. Zamanla Saltanat, işgallerin, vak’aların zoruyla kendiliğinden yıkıldı. İşte o zaman M.Kemâl yalnız Hilâfet’e sarıldı. Meclis’te, halk üzerinde artık bir etkisi kalmayan Sultan Vahidüddin’e, ağır suçlamalar yöneltmekte sakınca görmedi. Saltanat yıkıldıktan sonra Hilafet, başlangıçta M.Kemâl’in Lozan’da İngiltere diplomalı Lord Gurzon’a karşı kullanmak islediği bir koz olabilir. Nitekim Gazi’nin emriyle İsmet Paşa, Lozan’a birinci gidişinde, Hilâfet’i ısrarla savunmuştur; ikinci gidişinde ise, büyük ihtimalle Hilâfeti pazarlık masasına koymuştur…

Atatürk’ten hilafet dönüşü

M. Kemal Atatürk Milli mücadele zamanında şiddetle savunduğu hilafet ve saltanata daha sonraları şiddetle karşı çıkıyor. Bu olay tezat gibi gözükse de, o günkü politika gereği olduğu anlaşılmaktadır. İşte Nutuk’dan bir alıntı:
“Hakikat, Osmanlı Saltanatının ve Hilâfetin yıkılmış ve ortadan kalkmış olduğunu düşünerek, yeni esaslara dayalı yeni bir devlet kurmaktan ibaret idi. Fakat vaziyeti olduğu gibi telaffuz etmek maksadın büsbütün boşa gitmesine sebep olabilirdi. Çünkü düşünceler ve genel eğilimler henüz Padişah ve Halife’nin günahsız mevkiinde bulunduğu merkezinde idi.”
Milliyet gazetesi ise, Atatürk’ün o yıllarda İnebolu’da kaldırılan Hilâfct’e şu tarzda yorum getirdiğini yazıyor: “Fikir ve kavrayış sahibi olduğunu büyük olaylarla kanıtlamış olan bu millet Allah’ın gölgesi, Peygamberin vekili olduğunu ileri sürmek küstahlığında bulunan Halife adındaki aymazlara, bilinçsizlere, yalancılara vatanında yer verebilir mi?”

Çanakkale’nin manevi kahramanları

Din adamlarının yalnız Millî Mücadele’de değil, Çanakkale’de de nasıl hizmet ettiklerini Canakkalede Türkiye safında çarpışan Alman generali Liman Von Sanders şöyle anlatıyor:
“Türkler, dindar, bilhassa gelenekçi idiler. Din adamlarının her tabaka ve seviyeden insanlar üzerinde büyük tesirleri vardı. Bu hasleti bilen kumandanlar, ferdî feragat ve serdengeçtilik isteyen muharebe safhalarında, din adamlarının telkinlerinden en geniş manada istifade ediyorlardı. Bu din adamları ağırbaşlı oldukları ölçüde şefkatli, hâl ve tavırları ile saygıdeğer ve güvenilir insanlardı. Onları en buhranlı anlarda dahi kötümser görmedim.”

II. meclis egemenleği

Zaferden sonra sertleşen  havada II. TBMM toplanıp çalışmalara başlar (11 Ağustos 1923). Mustafa Kemâl Paşa’nın egemenliğine karşı çıkan hiç kimse bu yeni Meclis’e alınmamıştır. Basın ve dışardaki muhalifleri ise istiklâl Mahkemeleriyle ve “takrir-i sükûn” gibi sert kanunlarla susturulmuştur. Daha sonra Hüseyin Cahit (Yalçın) gibi bazı gazeteciler, meslekten men edilecek ve yalnız iktidarı öven kalemler yazabilecektir.

Kadir gecesi balosu

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyet’ini yakından takip eden büyükelçi Sherrill eşi ile birlikte İstanbul camilerinde baloya gider gibi Kadir gecesi ibadetlerini takip ettiğini şöyle anlatıyor:
“İstanbul müzesi müdürü Halil bey beni ve eşimi Ayasofya Camiinde KADİR GECESİ MERASİMİNE davet etti. Halil bey ve sevimli zevcesi ve Evkaf Müdürü, bütün merasim esnasında bizimle beraber bulunarak inandırıcı cevaplar verdiler…”
(Temellerin Duruşması, Ahmet Kabaklı)

Lozan ve Haim Naum

Lozan’daki müzakereler döneminde başvekil olan ve Atatürk’ün başlangıçta en yakın arkadaşı sonra da muhalifi bulunan Rauf Bey, Feridun Kandemir’e şunları anlatıyor:
“İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan’da, İngilizlerle bir nevi gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbul Hahambaşısı Hayim Naum Efendinin telkinleriyle Hilâfetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye’de devamına müsaade edilmeyip, derhal atılmış fikrini tamamiyle benimsemiş bulunuyordu.”
Necip Fazıl’ın dergisi Büyük Doğu Mecmuası’nın 29. sayısında da, şöyle benzer iddialara rastlanılmaktadır: “Haim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferanslar vermek suretiyle başladı. Bu konferanslarda Emperyalizm şeflerine “Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden, kendi öz adamlarına yıktırmalarını” telkin ediyordu.
Yani Masonluk hesabiyle Kur’an ahkâmını ortadan kaldırmak, milleti dinsiz yapmak, Hayim Naum’un müthiş planı idi. Amerika’da zemini hazırladıktan sonra ingiltere’ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur: ‘Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul edin, ben Islâmiyeti ve İslâmi temsilciliklerini onlara ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ederim.’
Büyük Doğu, şunları de eklemekledir: “İngiliz Murahhas heyeli reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi. Dedi ki: ‘Türkiye islâmi alâkasını ve islâmi temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa bizimle hulûs birliği etmiş olur. Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini de kazanır. Biz de kendisine dilediğini veririz.”"
Büyük Doğu Nihaî Vesika başlığı ile sözü şu sonuca bağlamaktadır: ‘Lozan Muahedesinden sonra İngiltere Avam Kamarası’nda Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız’ diye yükselen itirazlara Lord Gürzon’un verdiği cevap: ‘İşte asıl bundan sonradır ki Türkler bir daha eski savlet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyet ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.”


Hiç yorum yok: