22 Şubat 2012 Çarşamba

Küller Altında Yakın Tarih Kitabından Notlar, Mustafa Armağan


TBMM içkiyi yasaklamıştı

1920 yılı TBMM’de Antalya Milletvekili Hoca Rasih Efendi’nin önerisi üzerine içki yasağı mecliste oylanır. Oylar eşit çıkar. Bunun üzerine ‘eşitlik halinde başkanın oyu iki oy sayılır’ şeklinde içtüzük hükmü uygulanmaş ve kanun 71′e karşılık 72 oyla kabul edilmiştir. Fakat yasa 1924 yılında beklenen netice elde edilemediği gerekçesi ile iptal edilir.
Aslında 1920 yılında çıkan içki yasağının kaynağında Ali Said Nursi ve Mehmet Akif gibi o zamanın resmi görevlileri vardır. 3 yıl 6 ay 25 gün yürürlükte kalan içki yasağı kalktığında fikir babası Ali Şükrü öldürülmüş olarak 1 yıldır toprağın altında yatmış, Said Nursi 1 yıldır Van’da inzivaya çekilmiş ve Mehmed Akif’te 1 yıl önce Mısır’ın yolunu tutmuştur.
Tesadüfün başı dönmüştür. Tabi içkiden değil.

Osmanlı Bandosu’nun Ankara’ya kaçırılması

Mustafa Kemal osmanlının seçkin paşalarını nasıl bir bir safına çekmişse, osmanlı saray Bandosu’nu da safına çekmeyi başarmıştır. İşte orkestra başındaki osman Zeki Bey’in planı:
Osman Bey önce Ankara gizli bir görüşme yapar. Sultan’dan hayli korkmaktadır. Kolay mı 150 kişilik orkestrayı Padişah’tan kaçırmak? Osman Zeki Bey önce 5 kişilik bir piyanist heyetini yollar Ankara’ya, sonra da kendisi gider. Ardından telgraf ile yeni başkente çağırır arkadaşlarını. Kaçırma planı hazırdır. Gizlice Haydarpaşa istasyonuna taşınan levazımat tam 4 vagonu doldurmaktadır. Orkestranın Ankara’da ki ilk durakları istasyonun ambarı olur. Ve hemen kollar sıvanarak 11 Mart 1924′te başkent’te ilk senfonu orkestrası verilir. Yer Milli Sinema’dır. Ve burada Mustafa Kemal bir jest yaparak İstiklal Marşı’nın Osman Zeki Bey’in bestesiyle çalınmasını ister.

Uçurulan tarih

Milli mücadele döneminde Vahdettin’in vatan haini olarak ilan edilmediğini araştırmak için Atatürk’ün çıkardığı gazete İrâde-i Milliye’yi arşivlerde aramaya koyulan yazar Mustafa armağan ilginç bir olayla karşılaşır. işte olay:
“Ankara’da bulunan İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün kütüphane kataloğunda İrâde-i Milliye’nin 1-151. sayılarının var olduğunu tespit edip mikrofilm veya fotokopilerini almaya gittiğimizde acı bir sürprizle karşılaştık. Zira katalogda var gösterilen 151 sayıdan ancak 37 sayısı, o da ancak 1-41. sayılar arası mevcuttu! Anlaşılan bir el, bu 110 sayıyı kütüphaneden uçurmuştu! Diğer kütüphanede de benzeri bir uçurma operasyonu düzenlendiği anlaşılmaktadır. Nitekim Milli Kütüphane’de sadece bir sayısı mevcuttur. Koca kütüphane ve 1 sayı! İrâde-i Milliye nüshalarını toplama konusundaki ümitlerimiz, özel koleksiyonlara veya yurtdışı arşivlerine kalmış gözükmektedir. Nitekim Chicago Üniversitesi arşivinde 68, 74, 84, 95, 118, 134 ve 254 numaralı sayılar tespit edilmiştir.”

İnönü ve müslüman mezarlığı

Cumhuriyet’in 1930′lu yıllarında muhalefeti üstlenen gazetecisi Arif Oruç bir gün gazetesi Yarın’da Taksim Meydanındaki AKM’den Ayaspaşa’ya kadar inen büyük müslüman mezarlığını İsmet İnönü’nün ortadan kaldırıp araziyi yakınlarının üzerine geçirdiğini yazmış ve baskılar sonucu gazetesi alındığı gibi Bulgaristan’a kaçmak zorunda kalmıştı.

Atatürk ve İnönü ayrılığı

İsviçre’de ki Nyon Kohferansına gönderilen Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a Atatürk ayrı, İnönü ayrı direktif vermişti. Bu da dışarıda hükümetin itibarını sarsmıştı. Sonunda Atatürk’ün dediği olmuştu. Bunun üzerine İnönü, Atatürk’ün yüzüne karşı kendisinin atlanarak bakanları ile direkt temas kurulmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş ve “Bu memleket daha ne kadar sarhoş masasından idare edilecek” diyerek ağır suçlama da bulunmuştur. Bu şüphesiz Atatürk’ü son derece kızdırmıştı. Nitekim ertesi gün Başvekilliğe Celal Bayar getirilmiş ve İnönü Heybeli adaya gönderilmişti. Ve İnönü Atatürk ile ölene kadar bir daha görüşememiştir.

Atatürk’ün cevresi İnönü’yü sevmezdi

Atatürk’ün ahbapları, İsmet Paşa’yı öteden beri sevmezlerdi. Mazbut bir aile babası olan İnönü’nün, Çankaya ve Dolmabahçede’ki safahat düşkünü ve çoğunlukla ahlaksız adamlarla çok az ilgisi vardı. Bu adamlar sadece iki şey peşinde koşarlardı: Para ve mevki. İnönü’de onların bu iki şeyi elde etmelerine engel oluyordu. (Lord Kinross)

Mehmed fuat Köprülü’nün harf inkılabı dönüşü

İstanbul Üniversitesinden hocam Ömer Faruk Akün, edebiyatçı yazar Fuat Köprülü’nün bir gece resmi otomobille gelenlerce konağından alınıp bir yere götürüldüğüne bizzat şahit olduğunu anlatmıştı. Akkün hocaya göre, Köprülü Latin harflerinin aslında Milli Türk Harfleri olduğuna ikna edilmiş olmalıydı. Zira o geceden sonra bir daha latin harflerine karşı yazı yazmayacaktı.

Hiç yorum yok: