24 Şubat 2012 Cuma

Kurtuluş savaşı mı yoksa, kurtaranlarla savaş mı ?


Kurtuluş savaşı mı yoksa, kurtaranlarla savaş mı ?
Aziz kardeşler sözlerime başlamadan önce, şimdi şu insanlar içinde “bu haindir, hiçbir yararı yoktur” denilen biri var mı? Ferik Ali Fuat (Cebesoy), Ferik Cevat (Çobanlı), Müşir Fevzi (Çakmak), Ferik Kâzım Karabekir, Ferik Fahrettin (Altay) Mirliva Kazım (İnanç), Mirliva Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Ali Hikmet (Ayerdem), Mirliva Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva İzzettin (Çalışlar), Mirliva Şükrü Naili (Gökberk); Mirliva Asım (Gündüz), Albay Alaaddin (Koval), Mirliva Mehmet Sabri (Erçetin), Albay Sabit (Noyan), Albay Ömer Halis (Bıyıktay) ve bilmediklerimiz.

Evet bu insanların Kurtuluş savaşından önce bir hainlik ettikleri görülmemiştir. Gel gelelim bu küçücük savaştan sonra “hain” diye damgalanmışlardır. Bu şanlı komutanlar 1. Dünya savaşından geçip Kurtuluş savaşı zamanına kadar yetişmiş ve 4 sene kesintisiz harp etmişlerdir. Bu sözde bir yanlış yoktur. Atatürk’ün de yönetici olduğu aşikardır.

Şimdi gelelim Kurtuluş savaşı macerasına İlk TBMM ciddi direnişi İnönü savaşlarıyla başlar. 1921, 6 ocakta devam eden savaş 1 nisana kadar devam eder ve iki taraftan toplam 2 bin kişi bile ölmez. 1. İnönü zaferi dedikleri zaferle ölen Yunan sayısı kaç bilir misin? 51 ölü 151 yaralı. Hem bu nasıl İnönü zaferidir ki zafer kazandıkça geri çekiliyoruz? Değil mi mantık çalıştırmak lazım. Her neyse Temmuz 1921’de Türk ordusu 2 bin ölü vererek Kütahya’ya kadar geriledi. Sakarya nehrine kadar gelen Türk ordusuna Mustafa Kemal geri emri verdi. Kazım Karabekir'in hatıralarında anlatıldığına göre, Mustafa Kemal Paşa 9 Eylül 1921'de geri çekilme emrini verip, Alagöz köyündeki karargahından Ankara'ya dönmesine rağmen, o sırada Başvekil, Milli Müdafaa Vekili ve Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak Başkomutan'a karşı çıkarak ricat emrini vermedi; tam aksine ertesi gün TBMM ordusuna karşı hücum emrini verdi ve kısa süre sonra Yunan Ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Bu arada savaşın kazanılacağını anlayan Mustafa kemal ordu baş komutanlığını şahsına aldı. Yunan ordusu geri çekilirken böyle bir şey yapması “kahramanlık” diye bilinir. Oysa cephelerdeki komutanlardan bihaber olan insanlar her yerde Atatürk’ün at koşturduğunu sanır. Bu arada Yunan’a hücum etmek isteyen Türk ordusu hazırlanışa geçer. Bir de olayı Milli Eğitim bakanından dinleyelim. Bakalım o da bizi doğruluyor mu? “Mustafa Kemal orduya geri çekilme emri vermiş. Bu haber de geldi. Mustafa Kemal'in özel hizmetlerinde kullandığı Arnavut yaveri Salih de cepheden geldi. Mustafa Kemal'in eşyalarını topladı. Kaçıyorlar. Mustafa Kemal ata binmiş, sarhoşmuş. Düşmüş, kaburga kemiği de kırılmış. Meğerse Yunanlar sol cephemizi 10 gündür söktüremedikleri için ümitsizliğe düşüp geri çekilmeye karar vermişler. Ağırlıklarını Sakarya'nın batı cephesine alıyorlarmış. Fevzi Çakmak bunu sezmiş ve Mustafa Kemal'e 'Aman geri çekilme! Düşman da geri çekiliyor. Emri geri al.' demiş. Ne ise Mustafa Kemal geri çekilmeyi durdurdu. İşte Fevzi Çakmak bu vaziyeti kurtardı. Yoksa bütün emekler, askerlerin çabaları, dökülen kanlar boşa gidiyordu. Sakarya harbi bitince iki mühim şey olmuştu. Mustafa Kemal hareket etmeden evvel, Meclis'ten kendisine “gazi” ünvanı ve “mareşal” ünvanı verilmesini istedi. Herkes: 'Canım bu adama ne oluyor? Ne istiyor? Bunları ne yapacak?' diyordu. Ve yine: 'Galiba padişah olmak peşindedir. Şimdiden padişah gibi tuğrasına El-Gazî yazmak için bu ünvanı istiyor.' diyorlardı. Şu adam müthiş bir yaratıktır. Ve nutkunda: 'Meclis bana Gazi ünvanını verdi' diyor. Hâlbuki böyle bir şey kimsenin aklına gelmemişti. Kendi istedi. Meclis ise 'Olmaz' dedi. Kıyamet koptu. Nihayet tehdit altında ve kendi adamlarını kullanarak “Gazi” ünvanını aldı. Birkaç gün geçinde de: 'Meclis bana 4 milyon lira nakit mükâfat versin' dedi. Herkes Meclis'te bir daha kızdı ve köpürdü. Bütün meclis olmaz'ı bastırdı. Mustafa Kemal 1 milyona indi. Yine olmaz dediler. Hâsılı meclis: 'Para veremeyiz' dedi ve vermedi. Mustafa Kemal bir müddet uğraştı, baktı olmuyor, vazgeçti. Eğer böyle bir şey lazımsa Meclis kendi verir. Ama yok, bu kendi ister, huyu budur. Sıkılmaz. Nutuk’da bu para meselesinden hiç bahsetmiyor.”

Ali İhsan Sabis paşa Afyonda orduları muntazam bir şekilde hazırlar. Herkes de bilir ki Tekalif-i Milliye emirleri ile bütün Türk ordusunun (190 bin) ihtiyaçları tedarik edilmiştir. Aslı öyle değildir. Afyon’da hazır kıta bekleyen Ali İhsan paşanın orduları göreve hazırdır. Bu arada şu ismi: “Nurettin Paşa (veya "Sakallı" Nurettin Paşa)” İzmirliler bir bilse herhalde altından heykellerini yaparlar. Yunan ordusu İzmir’e geldiği vakit perişan değildir ve gene güçlüdür. Toplam 19.400 ölü veren Yunan ordusu 130 bin kuvvetle hala dimdiktir ve Türk ordusunun artık yorulacağını sanmıştır. İşte tam bu arada Nurettin paşa Ali İhsan Sabis paşanın kuvvetlerini alıp –ki bu arada Ali İhsan paşa çoktan Ankara’ya çağrılmıştır. Ünü artmasın diye- İzmir’e saldırıya geçer. Bakın adını hiç duymazsınız ben size kısa bir bilgi vereyim. Müşir (Mareşal) İbrahim Paşa'nın oğludur. 1893'de Harbiye'yi bitirmiştir. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmıştır. Daha sonra, Balkan Savaşı'nda 9. Piyade Alayı komutanlığı yapmıştır. I. Dünya Savaşı'nda Irak Cephesinde bulunmuştur. TBMM'nin kurulmasıyla, önceleri çabalarını Ankara ve İstanbul hükümetleri arasında uzlaşma sağlamak üzerinde yoğunlaştıran Sakallı Nurettin Paşa, 1920'de Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş ve Yunan cephesinin güneyinde, Konya dolaylarına komutan olarak atanmıştır. 1920 yılının sonlarına doğru Pontus Rum çetelerine karşı Amasya'da kurulan Merkez Ordusu Komutanlığı'na atanmış, uygulamalarındaki keyfi davranışlar sebebiyle daha sonra bu görevden alınmıştır. 1922'de Ali İhsan Sabis Paşa'nın görevden alınması sonrasında 1. Ordu komutanlığına atanmıştır. Bu görevinde Büyük Taarruz'a katılmış, İzmir'e Mustafa Kemal’den önce girmiştir. Gördüğünüz üzere kuvvetleri bollaşan paşalar sürekli terfi ettiriliyor. Tabiki Mustafa Kemal verir mi liderliği başkasına? Bakalım dediklerimizi Cafer Tayyar paşa doğruluyor mu? “Anadolu’da bulunan paşaları birer bahane devlet sınırları dışına çıkarmıştır. Mustafa Kemal Paşa kendini hem Meclis Başkanı hem de başkomutan yaptırmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Afyon’da Ali İhsan Paşa’nın emrindeki 1. orduya Doğu Cephesi’nden Kazım Karabekir’in ordusuyla yetişip, birleşen Osmanlı ordusunun Yunanlıları püskürteceğinden endişe duymuş ve Ali İhsan Paşa’yı Ankara’ya çağırarak emekliye ayırmış ve Konya’da zorunlu ikamete mecbur etmiştir. Zamanında Ankara Ziraat Okulu’nda kalan Mustafa Kemal Paşa’nın emrindeki İsmail Hakkı’nın idaresinde bir piyade takımı mevcuttu. Kısa zamanda bu takımı bir alay kadrosuna çıkarmak için bir jandarma taburunu yanına almıştır. Bu taburun başına Kılıç Ali Bey’in yeğeni Salih Kılıç isminde genç ve parlak bir subayı yüzbaşılığa terfi ettirerek getirmiş. Daha sonra Karadeniz’den gelen Topal Osman’ın çetesini de bir alay haline sokarak ve Topal Osman’a milis kaymakamlık rütbesini vererek onu da emri altına almış, maaşlarını Jandarma Genel Komutanlığı’na ödettirmiştir. Bundan başka birkaç polis alayını da kendi emri altına almıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın adamları Rum ili eşkıyalarından Akif Kaptan, Hasan Rıza, Cavad Abbas, Salih Buzak, Receb Zöhdi, İskilipli Osman Tufan’dır. Bunların birinci adamı, Ernekvili katil ve sabıkalı Şaban! Cevdet Abbas, Kılıç Ali, Receb Zühdü, Salih Bozuk, Osman Tufan ve daha niceleri Mustafa Kemal Paşa’nın adamlarıydı.”

Bu dakikadan sonra İzmir’e giren Mustafa Kemal kuvvetleri şehre gelir ve bildiğiniz üzere Uşakizade Latife hanımın köşküne gelir. Bir ikram bir ikram… Orada bulunan genç biri ikide bir “paşam nasıl kestiniz düşmanı” der. O da bunalınca çocuktan “aman dur be çocuk ne bileyim, geldik işte” der. Ve bu son cümle her şeyi açıklar. Bu bilgi Atatürk’ün yanında bulunan şu komutanlardan rivayet edilmiştir: Mareşal Fevzi (Çakmak), Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa ve karargahı ile 10 Eylül 1922 günü İzmir'e girmiş olan Fahrettin (Altay). Tüm bu yaşananlar sırasında şehit olan sayımız 9167. Ölen yunan sayısı 15 bin.

Peki o başta saydıklarımız ve sayamadığımız komutanlara ne olmuştur? Mükafatları nedir? 10 binlik bir orduyu tam 16 ay uğraşarak 200 bine çıkartan o şanlı komutanların hatırlandıkları gün sayısı kaçtır? Tek mükafatları işte şudur: “Sürgün.” İşte bunun adına Kurtuluş savaşı diyorlar kardeşler. Bilmem nasıl anlatabildim. Pek çok şeyi özetledim.


Kaynaklar:

Ali İhsan Sabis – Hatıralar
Rıza Nur – Hayat ve hatıratlarım
Kazım Karabekir – İstiklal Harbimizin Esasları
Rahmi Akbaş - Fevzi Çakmak

Hiç yorum yok: