Rahmetli İsmet İnönü’nün 1935 yılında bütün Karadeniz ve Doğu’yu gezdikten sonra hazırladığı raporun Fransa’nın Türkiye’ye yönelik tasarı ve girişimlerini içeren bölümü, Sarkozy’nin kendi meclisinden ite kaka geçirdiği soykırım yasası ışığında çok daha büyük anlam kazanıyor.
İnönü’nün raporunu yazdığı 1935 yılında Fransa, Güney sınırımıza egemendi. Suriye’yle ortak sınırımızda çıkan her türlü anlaşmazlık için Fransa’yla masaya oturmak zorundaydık. Güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’yle birlikte Urfa, Antep ve Maraş’ı da kendi ellerinde bulundurma hayallerinden bir türlü vazgeçemeyen Fransa için bir karabasandır. İnönü raporunda, Fransa’yla en büyük sorunun ekonomik nedenlere dayandığını söyler: “Bu konu önce kaçakçılık olarak karşımıza çıkıyor. İskenderun’dan Cizre’ye değin, sınırda birçok kaçakçılık merkezi oluşmuştur. Kaçakçılığın bize verdiği zararlar saymakla bitmez. Fransa kaçakçılığı, Fransız nüfuzunu ve siyasi gücünü yaymak için kullanmaktadır. Fransızlar, hudut ahalisine çıkar sağlayarak taraftar kazanmış, ta Karadeniz kıyılarına kadar, devletle mücadele edecek çeteler oluşturmuştur. Güneye geçen kaçakçılara, Fransız memurlar her türlü kolaylığı sağlamaktadır. Sınır boyunda kurulu Ermeni ve Türk çeteleri Fransızlar için siyasal dayanak noktaları oluşturmuştur.”
İnönü, yazdığı raporda Maraş, Gaziantep ve Urfa’nın Fransız’lara karşı kahramanlık destanları yarattıklarını anlatır. Özellikle Fransız istihbaratının para karşılığı bu üç ildeki varlıklı insanlarla ilişkiler kurmaya çalışıp Türkleri “baştan çıkarmak” istediğine değinir ve devam eder: “Fransızların Maraş, Urfa, Gaziantep, Mardin ve Birecik halklarını yanlarına çekmek için yoğun çaba harcadığı, maddi açıdan çok büyük yardımlar yaptıkları gözlenmektedir. Fransızları düşman görmek bu yöre için daimi bir gıda olmalıdır.”(İsmet Paşa’nın Kürt Raporu-Yayına Hazırlayan Saygı Öztürk-Aralık 2007)
Fransız’ların Suriye’den çekilmeleri 15 Nisan 1946’yı bulur. Yani 1920-1946 yılları arasında Güney komşumuz Fransa’dır ve ektiği nifak tohumları yıllar yılı Suriye’yle ilişkilerimizin gelişmemesine neden olmuştur. Aynı Suriye, PKK’ya kucak açmış, Apo ve terör örgütünün diğer ağababalarına her türlü yardımı yapmıştır. Fransız İstihbarat birimleri DGSE ve COS yıllarca PKK’yı desteklemiş, nasıl bir zamanlar, diplomatlarımızı öldüren Ermeni terör örgütü ASALA’ya arka çıkmışsa.
Fransa, Almanlara İkinci Dünya Savaşı’nda üç günde yenildiğini unutmuş, Vichy Cumhuriyeti’nin Nazi’lerle bir yastığa baş koyduğunu, her iki Fransız’dan birinin Gestapo’ya çalıştığını, ABD olmasa bu gün Almanya’nın boyunduruğu altında yaşayacağını, Marshall Planı sayesinde orasını burasını topladığını belleğinden silip atmış, delusions of grandeur,yani kendini dev aynasında görme hastalığından kurtulamamış. Hala XIV. Louis döneminde yaşadığını sanmakta. Ülkeyi yöneten Sarkozy ve tayfası, nice güldürü ustasına taş çıkarır! Örnek mi istiyorsunuz? Buyurun! Size bir adet Jean-Paul Palemeros verelim! Fransız Hava Kuvvetleri Komutanı ve Sarkozy’nin emriyle Libya’ya havadan bombalar yağdıran zat-ı muhterem! Türkiye için “Arap ülkelerinin en güçlüsü, ekonomisi en gelişmiş olanı”diyecek kadar şakacıdır! “Öööf, Müslüman’la Arap’ı birbirine karıştırdım; Ne var bunda!” demesiyse, emekli olduktan sonra güldürülerde rol alabileceğinin somut bir kanıtıdır bendenizce! Yere göğe sığdıramadığı kültüründen de pek bir şey kalmamıştır aslında. En çok satan kitaplar Amerikan yazarlarının kaleminden çıkma, müzik desen gene öyle. Paris’te, Fransız mutfağına omuz silken silkene; Amerikan fast-food restoranları, Çin ve Japon lokantaları dolup dolup boşalıyor. Bari titreyip kendilerine gelseler de seçimlerde Sarkozy’i evine, eşini de beyazperdeye postalasalar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder