18 Şubat 2012 Cumartesi

380 yıl sonra kaldırdıkları kazanın altında kaldılar-Erhan Afyoncu

Yeniçeriler 1446'dan itibaren siyaset sahnesinin ana aktörleri oldular.



Ancak ilk isyanlarından 380 yıl sonraki son isyanlarında İkinci Mahmud tarafından tarih sahnesinden silindiler

İkinci Mahmud, yeniçeri isyanları sonucu önce amcasının oğlu Üçüncü Selim'in tahttan indirilmesine, sonra da Sadrazamı Alemdar Mustafa Paşa'nın öldürülmesine şahit oldu. Bu yüzden yeniçerilere karşı ihtiyatlı ve sabırlı hareket etti. Eşkinci adıyla talimli asker yetiştirmek için harekete geçtiği zaman, yine engel olmaya çalışacaklarını bildiği yeniçerileri iknaya çalıştı. Ocağın sözü geçen şahsiyetlerine para ve rütbeler vadetti. Başlangıçta yeniçeriler bu defa da modern tarzda asker yetiştirilmesine ses çıkartmadılar. Ancak kısa süre sonra yine homurdanmaya başladılar. İkinci Mahmud, ya kendisini ya da artık bir güruhtan başka bir şey olmayan yeniçerileri tarih sahnesinden ebediyen silecek nihaî karşılaşma için bir süredir gizliden gizliye hazırlandı. Boğaz'daki askerlerin anında İstanbul'a nakli için tedbir alındı, medrese öğrencileri ile halk yeniçerilere karşı kazanıldı topçu, humbaracı ve tersane ocaklarının padişahın yanında yer alması sağlandı.

İstediklerini yaptırmaya alışık olan yeniçeriler 15 Haziran 1826 Perşembe gecesi isyan ettiler. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte Etmeydanı'nda toplandılar ve burada meşhur kazanları kaldırdılar. İkinci Mahmud gelişmelerden haberdar olunca Topkapı Sarayı'nda devlet adamları ile bir toplantı yaptı. Toplantıda yeniçerilere taviz verilmemesi gerektiği yönünde karar verildi.

Bu karardan sonra Sancağ-ı Şerif, Sultanahmet Camii'ne getirilip minbere yerleştirildi ve İstanbul'un dört bir tarafına gönderilen tellallar, padişahı seven herkesin Sultanahmet meydanında, Sancağ-ı Şerif'in altında toplanmasını duyurdular. Saray cephaneliğinden çıkartılan silahlar, padişahın yardımına koşan halka dağıtıldı. Bütün hazırlıklar bittikten sonra askerler ile ahali, gülbanklar ve tekbirlerle, yeniçeri kışlalarına doğru harekete geçti. Etrafları kuşatılan yeniçeriler son kez yapılan teslim ol çağrısını kabul etmeyince, yeniçeri kışlası topa tutuldu. Kışlanın kapıları kırıldı ve beş saat süren şiddetli bir mücadelenin sonunda 10.000'e yakın yeniçeri öldürüldü. Sağ olarak ele geçirilenler, kısa bir sorgunun ardından idam edildiler.

Etmeydanı'ndaki bütün yeniçeriler öldürüldükten sonra İstanbul içinde sürek avı başlatıldı. Şehrin kapıları kapatılarak, her tarafta yeniçeriler takip edildi ve bu yakalanan binlerce yeniçeri sürgüne gönderildi. Yalnızca yeniçerilerin cismani olarak ortadan kaldırılmasıyla yetinilmeyip, bunlarla ilgi ve doğrudan bu teşkilatın ürünü her türlü maddî-manevî hatıranın hafızalardan silinmesi için hummalı bir faaliyete girişildi. Yeniçerilerin kışlaları yıkıldı, toplanma mekânları olan kahvehaneler yerle bir edildi. Yeniçerilere ait evrak ve defterler yakıldı.

Devrin yazarları ve daha sonraki tarihçilerin birçoğu, yeniçeriliğin kaldırılmasını devletin başına bela olan ve yenilikleri engelleyen bir zümrenin tasfiyesi olarak sevinçle karşıladılar ve bu hadiseyi "Vak'a-i Hayriye" olarak adlandırdılar.

BEKTAŞİ TEKKELERİ KAPATILDI

Yeniçeri Ocağı ortadan kaldırıldıktan sonra yeniçerilerin en büyük destekçisi olan ırgat, hamal ve kayıkçıların çoğu takibata uğrayıp, sürgüne gönderildi. Türk hamalların yerini Ermeniler aldı. Yeniçerilerden oluşan tulumbacı ocağı kaldırıldı. Benzer bir teşkilat birkaç ay boyunca kurulamadığı için, bu süre zarfında çıkan yangınlara müdahale edilemedi. Yeniçerilerle bağlantılı diğer askerî teşkilatlar da kaldırıldı. Bunların yerlerine kurulan kurumlarda yeniçerileri hatırlatacak askerî tabirlerin kullanılmasından kaçınıldı.
Yeniçeri ocağıyla sıkı münasebetleri olan Bektaşîler de bu topyekûn öfkeden nasiplerini aldılar. Bazı Bektaşi babaları idam edildi. Hacı Bektaş şeyhi Amasya'ya sürüldü, birçok Bektaşi de yerlerinden alınıp ülkenin diğer bölgelerine gönderildi. Hemen hemen bütün Bektaşî tekkeleri kapatılıp, eski olanları hariç kalanların ya türbeleri dışındaki bölümleri yıktırıldı ya da başka tarikatlara verildi.

ÜÇÜNCÜ SELİM'İN HAZİN SONU

Üçüncü Selim, 1789'da tahta çıkınca devlet Rusya ve Avusturya ila savaşıyordu. Bu savaşın kaybedilmesi üzerine Üçüncü Selim, devleti kurtaracak bir çare olarak Nizam-ı Cedit reformlarını uygulamaya koydu. Ancak fazla başarılı olamadı. Üçüncü Selim'in son yıllarında Vehhabiler'in Mekke'yi işgal ederek hac yaptırmamaları ve Nizam-ı Cedit'in Edirne'deki başarısızlığı padişahın karizmasına büyük zarar verdi. Muhalifler meydanda cirit atmaya başladılar. Üçüncü Selim'in, muhaliflerin kıpırdanmalarını daha ilk anda ezmeye teşebbüs etmeyerek kendi eserinden tavizler vermesi, nihayetinde hayatına mal oldu.

Boğaz'ı korumakla görevli yamaklardan Kabakçı Mustafa'nın Nizâm-ı Cedid üniformalarını giymemek için başlattığı isyan, kısa sürede binlerce kişinin katılımıyla bir çığ halinde saraya yöneldi. Üçüncü Selim, bu çığın önünde direnmek yerine, bütün Nizam-ı Cedit uygulamalarını iptal edip, 29 Mayıs 1807'de sessizce tahttan çekildi.

Üçüncü Selim'in tahttan indirilmesi ile yerine IV. Mustafa geçirilmiş, devrik padişah da hapsedilmişti. İsyancılar Üçüncü Selim taraftarlarını her yerde takip ederek öldürdüler. O sırada cephede Ruslar'la savaşan orduya bu haberler ulaşınca, yeniçeriler burada bulunan Nizam-ı Cedit taraftarlarını katletmeye kalktılar. Ancak Rusçuk Ayanı Mustafa Paşa'nın tedbirleriyle ayaklanma etkisiz hale getirildi. Nizâm-ı Cedid taraftarları, Alemdâr Mustafa Paşa'nın yanına sığındılar.

Alemdar Mustafa Paşa, bir süre sonra orduyla İstanbul'a gelip Üçüncü Selim'i tekrar tahta çıkarmaya teşebbüs etti. Dördüncü Mustafa, bunun üzerine hanedanın yaşayan tek erkek ferdi kalmak ve böylece kendisinin tahttan indirilmesini engellemek için Üçüncü Selim ile Şehzade Mahmud'un katlini emretti.

Katl emrini alan bir grup evvelâ Üçüncü Selim'in odasına girip, müthiş bir boğuşmadan sonra emri infaz etti. Şehzade Mahmud canını zor kurtardı. Üçüncü Selim'in öldürülmesi üzerine yerine İkinci Mahmud çıkarıldı.

KENDİSİYLE BİRLİKTE CELLATLARINI DA YOK ETTİ

28 Temmuz 1808 itibarıyla tahtta İkinci Mahmud oturmakla birlikte, iktidarın kaynağı ve sahibi Alemdar Mustafa Paşa idi. Alemdar Mustafa Paşa, durumunu sağlamlaştırdıktan sonra Üçüncü Selim'in reformlarına devam etti. Yeni teşkil ettirdiği askeri birliklere Sekbân-ı Cedit adı verildi.

Yeniçerilerin askerlik dışında bir işle uğraşmaları yasaklandı, bütün yeniçerilere talim zorunluluğu getirildi. Ayrıcalıklı konumlarının yavaş yavaş elerinden alındığını sezen yeniçeriler, bütün bunların sorumlusu olarak gördükleri Alemdar'a diş bilemeye başladılar. Kaynaklarda belirtildiği üzere, sert mizacına rağmen çok kısa sürede kendisini İstanbul'un havasına fazlaca kaptırması, Alemdar Mustafa Paşa'nın sonunu hazırladı.

Alemdar'a suikast düzenlemek isteyen ancak her defasında bir aksilikle karşılaşan yeniçeriler 15-16 Kasım 1808 akşamı kışlalarından hareketle Bâbıâli'ye yöneldiler. Birbirlerini tanımak için "sabahtır" sözcüğünü parola olarak kullanıyorlardı. Önce isyana liderlik etmeyi reddeden Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa'yı parçaladılar. Ardından Bâbıâli'yi basıp, ateşe verdiler. Bir kısım ayak takımı da asilere katıldı.

Alemdar Paşa, Harem dairesinde uyuduğundan baskını çok geç haber almıştı. Alelacele toplamayı başardığı askerleriyle birlikte müdafaaya koyulup, uzun süre kendisine yardıma gelecek birilerini bekledi. Kendisine yardım gelmeyeceğinden emin olunca ailesi, cariyeleri ve köleleriyle birlikte Harem mahzenine indi ve mücadeleyi buradan sürdürdü. Yeniçerilerin içeriye girecekleri sırada bir barut fıçısının kazaen veya bizzat Alemdar tarafından ateşlenmesiyle meydana gelen korkunç patlama hem Alemdar Mustafa Paşa'nın hem de onu ele geçirmeye çalışan yüzlerce yeniçerinin sonu oldu.

İkinci Mahmud isyanın saray ile diğer devlet adamlarına yönelmesi ve etrafta Dördüncü Mustafa'nın tekrar tahta çıkartılacağı söylentilerinin dolaşmaya başlaması üzerine, kardeşini öldürtüp, hayattaki tek Osmanoğlu olarak tahtını sağlamlaştırdı. Ancak isyan bastırılamadı. Eski Nizâm-ı Cedid kışlaları yakıldı, Üsküdar Matbaası tahrip edildi. Bunun üzerine şehirde daha fazla tahribat yapılmasını istemeyen İkinci Mahmud, Sekban-ı Cedit'i dağıtmayı kabul etti. İstediklerini elde eden asiler dağıldılar. Böylece Avrupa tarzında asker yetiştirme teşebbüsü ikinci defa başarısızlığa uğramıştı.

Hiç yorum yok: