Gelelim üniversitelerin 2013 kontenjanlarına... Üniversiteler bu yıl 937 bin 676 öğrenci alabilecek. Bu kontenjanın yaklaşık yüzde 45'i açık öğretimden oluşuyor. Halen üniversite öğrencisi sayısı ise 4 milyon 113 bini buluyor. Hatırlatırsak, 1942-1943 döneminde Türkiye'de yüksek öğretim öğrenci sayısı 11 bin civarındaydı.
Bilindiği gibi yüksek öğretim zorunlu bir eğitim türü olmadığından öğrencinin bu hizmeti parayla alması iktisat teorisinde normal karşılanıyor. Zaten ülkemizde sayıları 3 bin 896'yı bulan dershanelerde öğrenciler yüksek öğretim giriş sınavlarına para vererek hazırlanıyor.
Ayrıca küresel düzeyde de 3 milyon 700 bin öğrenci yüksek öğretimden faydalanmak için diğer ülkelere para ödüyor. Pek çok ülke bu işten yüklü paralar kazanıyor. Türkiye ise bu öğrencilerin yüzde birini bile ülkeye çekemiyor. İşte bu nedenle devlet üniversiteleri dışındaki yüksek öğretimde paralı öğrenim kapasitesini geliştirmek gerekiyor. Bu talebi karşılamak için Anayasa hükümleri gereğince kâr amacı olmayan vakıf üniversiteleri kurulabiliyor.
Buraya kadar her şey güzel işliyor. Fakat bu vakıf üniversitelerinin bazılarında sorunlar yaşanmaya başladı. Çünkü yüksek öğretim talebi arzdan fazla olduğu için bazılarınca vakıf üniversitesi açmak kârlı bir iş haline geldiğinden vakıf adı altında bir kasa bir masayla üniversite açıp üniversitelerin içi boşaltılıyor.
Vakfın üniversiteyi desteklemesi gerekirken, bir tür transfer fiyatlamasıyla vakfın yüksek fiyatlandırılan hizmetlerinin parasal karşılığı bu üniversitelerden bazılarının cebine aktarılıyor. Üniversitelerde öyle şeyler anlatılıyor ki, üniversite vakfını ele geçirmek için büyük paralar ödemeye hazır olanların bulunduğu ileri sürülüyor. Peki bu vakıf üniversiteleri denetlenmiyor mu?
Anayasa'nın 130'uncu maddesi gereğince vakıf üniversitelerinin YÖK ve Sayıştay tarafından mali denetimi yapılamıyor. Sadece YÖK akademik denetim yapabiliyor. Böylece vakıf üniversitelerinin bırakın öğrencilerden aldıkları öğretim ücretlerini, bunlara devletin verdiği yardımlar da denetlenemiyor. Vakfın denetimi ise Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yapıldığından bu denetim üniversiteyi kapsamıyor. Peki bu işin sonu nereye gider?
Eğer vakıf üniversitelerinin mali denetimi yapılamazsa aynı 2001'de bankalarda olduğu gibi içi boşaltılmış üniversitelerle karşı karşıya kalabiliriz. Vatandaşın sırtına bu defa üniversite batığı adında bir yeni yük gelebilir. O halde ne yapmalı?
Yüksek öğretimde kâr amacı olmayan vakıf üniversitesi modelinin yanında bir de bu işin ticaretini yapmak isteyenler için yeni bir model getirilmeli. Dolaylı yollardan değil, açıkça ticari kurallara göre yüksek öğrenim hizmetini vermek isteyenler verebilmeli. Gerekirse bu üniversitelerin hisse senetleri halka açılabilmeli. Yabancı ortak ya da doğrudan yabancı sermaye yatırımıyla üniversite kurulabilmeli. Böylece şeffaf sermaye yapısı ve bağımsız denetim oluşmalı.
Örneğin Türkiye'de bir vakıf üniversitesinin de ortağı olan Laureate Education 2012'de ABD'de yaklaşık 750 milyon dolarlık halka arz yaptı ve bu yolla finansman sağladı. Tabii bu düzenlemeler için Anayasa'da değişiklikler yapılması gerekiyor. Yeni bir skandalla karşılaşmamak için hemen adım atmakta fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder