6 Ağustos 2013 Salı

Selim ve İsmail - Tarihe bakmak-Taha Akyol

Selim ve İsmail

3’ÜNCÜ köprünün adı Sinan olabilirdi; sıralamaya da uygun. “Üçüncü Selim Köprüsü” olabilirdi. Başka isimler de düşünülebilirdi.“Yavuz Sultan Selim” ismine Aleviler büyük tepki gösteriyor. Radikaller bir kenara, itidalini ve bilgece tavrını bildiğim Doğan Bermek de “Alevi düşmanlığı, devlete yakışmaz” diye tepki gösterdi.Bu duyguyu iyi anlıyorum, saygı duyuyorum.Gül, Çiçek ve Erdoğan’ın, Alevi karşıtlığı gibi bir kasıtla değil, yaygın “üç büyük padişah” söyleminden hareketle bu isme karar verdiklerinden de eminim. Oktay Ekşi’nin bütün Osmanlı tarihine nasıl baktığı malumdur, o da üç büyük padişah olarak Fatih, Yavuz ve Kanuni’yi yazmıştı. (Hürriyet, 4 Mart 2009)Başka isimler de sayılabilir ama konumuz bu değil.


YAVUZ SELİM’E BAKIŞ

Şair Yahya Kemal’i hep biliriz değil mi? Öyle İslamcı falan değildir, hatta “kafa kıyak”şiirleri vardır. “Yavuz Sultan Selim Han”ı bir de Yahya Kemal’den okuyalım. Şair Yahya Kemal Sünnilik gayretiyle değil, tarihilik anlayışıyla yazdı Yavuz hakkındaki şiir ve yazılarını. Heterodoks Ahmet Yesevi’yi ve Sarı Saltık’ı bize tanıtan da Yahya Kemal’di. Namık Kemal de Yavuz Selim’e “milli mefahir” gözüyle bakar.Tekke ve türbeler kapatıldıktan sonra İsmet Paşa’nın açtırdığı 8 türbeden üçünün sultanlara, Fatih, Yavuz, II. Mahmut’a ait olduğunu hatırlayalım.Bunların hiçbiri asla mezhep düşüncesiyle değildir. “Milli mefahir” dediğimiz kültürel ve duygusal mirasta Yavuz Selim kavramının yerinden dolayıdır.

ŞAH İSMAİL İSMİ

Alevi hassasiyetine saygı duyuyorum, aynı zamanda Yavuz Selim’in silinip atılmasını değil, Alevi kimliğine saygıyı ortaya koyacak adımların atılmasını savunuyorum. Bizim milli kimliğimizin bin yıllık teşekkülünde Alevi kültür mirasının büyük katkısını kim inkâr edebilir, kim küçümseyebilir.Onun için Yavuz’dan daha saf “Türkmen Türkçesi”konuşan Şah İsmail adının büyük bir tesise verilmesini savunuyorum. Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını da savunuyorum.AK Parti iktidarı başka büyük bir tesise de Şah İsmail adını vermelidir. Azerbaycan Türkleri de bundan çok mutlu olacaktır. Mezhep duygusuyla değil tabii... Azeri Türklerinin Şah İsmail’i milli kahraman olarak görmelerinin sebebi, Azeri toplumsal kişiliğinin oluşmasındaki rolünden dolayıdır.

MEZHEP KİMLİKLERİ

Anadolu’da “kurumsal devlet”oluşuncaya kadarki uzun “Türkmenlik” asırlarında kim Sünni’dir, kim Alevi’dir tespit etmek bile zordur; çünkü bu kimlikler bugün bildiğimiz halleriyle sonraki asırlarda teşekkül etti. Medrese açan ve gazilere hediye olarak “arak” (rakı) gönderen Türkmen başbuğu Orhan Gazi’yi nereye koyarsınız?Bugünkü gözlükle tarihe bakmak çok defa yanıltıcıdır. Bu konuda Prof. Ahmet Yaşar Ocak’la Prof. Cemal Kafadar’ı okumak yararlı olur.Selim-İsmail kavgası, Bizans-Sasani kavgasına kadar uzanan bir jeopolitiğin devamıydı. Çarpışan bütün değerlerin keskinleşmesi gibi bir tarafta Sünnilik keskinleşti, esef verici fetvalar yazıldı. Diğer tarafta, Türkmenlere dayalı Safevi devleti Alevilikten keskin bir Şiiliğe ve Fars geleneklerine sarıldı.

TARİHİN ESKİ ZAMANLARI</FONT

Savaş yıllarında Osmanlı ulemasından İbn Kemal’in verdiği fetva ile Safevi ulemasından Molla Muhammed Bâkir’in verdiği fetvayı yan yana koyun, mezhep adlarını kapatın, neredeyse aynıdır. Osmanlı gibi Safeviler de “kurumlaşmış devlet”e dönüştükçe, başına buyruk göçer Türkmen aşiretleriyle çeliştiler, çatıştılar, onları bastırdılar. Hatta İran’da Türkmenlik daha fazla şiddete maruz kaldı.Siyasi birliğin ve hâkimiyetin din ve mezhep birliğine bağlı olduğu düşünülen o çağlarda, Avrupa’da çok daha feci katliam ve savaşlar yaşandı.Bugün geçmişe “tarih” diye bakmak ve acıların tekerrüründen sakınarak karşılıklı saygı kültürünü geliştirmek gerekiyor

Tarihe bakmak

YAVUZ Sultan Selim’in 40.000 Alevi’yi katlettiğini yazan, Yavuz’un memurlarından tarihçi İdris-i Bitlisi’dir. Sonraki birkaç vakanüvis, yani zamanın tarihçisi, ondan alarak bu rakamı tekrarladılar...Böylece İdris’in yazdıkları yerleşti kaldı.Modern tarihçilikte “kaynakların kontrolü” önemlidir. Çünkü hele de o çağlarda bazen kahramanlık, bazen düşmanlık, bazen göze girme duygusu gibi sebeplerle bütün ülkelerde saraylı tarihçiler çok abartılı şeyler yazmıştır. Bunları diğer kaynaklardan kontrol etmek gerekir.

KAYNAK KONTROLÜ

Osmanlı devletinde padişah fermanları, divan kararları ve önemli askeri harekâtlar “Mühimme Defterleri”ne kaydedilmiştir. Ayrıca nüfus ve vergi kayıtlarının yazıldığı “tahrir defterleri”vardır.Mahalli hadiseler de kadı defterlerinde (şeriye sicilleri) yazılıdır.Yavuz Selim, o zamanki Sivas’a kadar olan seyrek nüfuslu Osmanlı Anadolusu’nda 40.000 insanı öldürtecek, bu çapta bir hadise “defter”lerde olmayacak! Bu mümkün değil.

TARİHÇİLERE GÖRE

Prof. Feridun Emecen, “Yavuz Sultan Selim” adlı kitabında hem bu “40.000”söyleminin kaynaklarını anlatır, hem mukayeseli kaynaklardan kontrol ederek, Alevilerin ağır baskılara maruz kaldığını, fakat “Anadolu’da Alevi katliamı miti”nin abartılı olduğunu belirtir.Sosyal demokrat tarihçi merhum Mustafa Akdağ da 40.000 rakamını abartılı bulur, daha çok, Safevi ordusuna katılmak, propagandasını yapmak gibi faaliyetlerde bulunanların idam, hapis veya Rumeli tarafına sürgün edildiğini anlatır. (Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, cilt 2, sf. 125)

MESELA COLIN IMBER

Tarihçi Colin Imber’in “Mühimme Defterlerine göre Osmanlı Şiilerine Yapılan Zulüm, 1565-1585” adlı akademik makalesi, “kaynak” dikkati bakımından önemli bir örnektir.Mühimme ve tahrir defterlerinde, Anadolu’da tarikat biçiminde örgütlenen Safevi yanlılarının takip edilmesi, hapsedilmesi, sürgün veya idam edilmesi yolunda emirler vardır fakat toplu katliam emri kesinlikle yoktur.Colin Imber, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden çıkan “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktidar Yapısı” adlı kitabında, Yavuz zamanında Anadolu’daki şiddetli ve yaygın aşiret isyanlarından örnekler verir. Bunlardan en önemlisi Tekelü aşiretinin Şah Kulu isyanıdır. Colin Imber’e göre, Yavuz’un yaptığı şudur:

“İsyancıların kendilerine taraftar buldukları bölgelerde (Yavuz) araştırmalara girişti, sonra elebaşlarını idam ettirdi ve ihanet etmiş olan (Sünni) dirlik sahiplerinin ellerinden dirliklerini (topraklarını) aldı”. (Sf. 57)

ŞAHA GİDELÜM

Antalya civarında büyük bir isyan başlatan ve çevreye dehşet salan Şah Kulu, Osmanlı tarafından şiddetle bastırılınca “Açılın kapular Şah’a gidelüm” mistisizmiyle, aşiretiyle birlikte İsmail’e gitti. Fakat İsmail de “yerleşik devlet” kuruyordu.Başına buyruk aşiretleri şiddetle bastırdı.Şah Kulu’nu idam ettiren hükümdar Yavuz değil, İsmail’dir.Görülüyor ki, mezhep sorunundan ziyade, başına buyruk aşiret yapısının “devlet”le ve yerleşik kurumlarla çatışması şeklinde sosyolojik bir faktör söz konusudur.Bu derin sosyolojik çatışma, bir de iki devletin vuruşmasıyla birleşince, iki tarafta da mezhep görüntüsünde kanlı olaylar yaşandı.

İKİ CUMHURİYET

Osmanlı’da bilhassa Fatih’le gelişen kuvvetli merkezi bürokrasi, Tanzimat’ta modernleşmeye yol açtı, bugünkü Cumhuriyet’le sonuçlandı. Safevi topraklarında ise, sanıldığı gibi Alevilik korunmadı, şiddetle tasfiye edildi; bugün İran’da Alevilik ne kadar var?! Safevilerin yerleştirdiği Şiilik, bürokrasiyi değil, ayetullahlık gibi kurumların güçlenmesine yol açtı, o da bugünkü teokratik cumhuriyete...Benim “Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet” adlı kitabımın konusu bu sosyolojik-politik süreçtir.Tarihteki hazin ve müessif olayları ve o çağlardaki karşıt duyguları, daha da bileyerek bugüne taşımak çok yanlış olur. Aksine o çatışmaların sosyolojik ve siyasi olduğunu görerek, kalplerimizi birbirimize açmalıyız. Bilhassa asırlardır beri çoğunluk ve iktidar sahibi olan Sünniler Alevilere kalplerini açmalı...

Hiç yorum yok: