26 Nisan 2013 Cuma
İnsana yatırım yapmadan aslâ!-Yusuf Kaplan
Yetenek öğüten bir ülke, Türkiye. Yetenekleri de yeteneksizleştiren bir ülke hem de!
Çaplı insan yetiştiremiyoruz: 'Ortalama' insanlar 'yetiştirmek'le yetiniyoruz ve bununla övünüyoruz bir de! Oysa 'ortalama' insanla gidebileceğimiz yer, 'ortalık malı' olmak, onun bunun 'şamar oğlanı' olmaktır sadece!
Yetenek, eğitildikçe, üzerinde titredikçe gelişir; günyüzüne çıkar, zamanla çiçeklenir ve çiçek açar. Yetenek, boşlukta, kendiliğinden gelişmez. 'Uygun toprak'ta yetişir yetenek: Uygun olmayan topraklara ekilecek tohumlar, yeşeremez: Ürün de veremez, verim de.
Peki, 'uygun toprak' nedir, 'yetenek tohumu', hangi topraklara ekilebilir, nasıl verim verebilir veya meyveye durabilir?
YETENEK 'TOHUM'U VE BEŞ TEMEL DERİNLİĞİ
Yetenek tohumunun yeşerebileceği 'toprak', en azından beş temel özelliğe sahip olduğu zaman verimli 'ürün' verebilir.
Birincisi, kültürel veya irfânî derinliktir: Bu süreç, iç dünyanın terbiye, tezkiye ve tahkim edilmesiyle ilgilenir. Kişi, dünyaya nizâmât vermeye kalkışmadan önce, kendi iç dünyasını muazzam bir şekilde tanzim edebildiği zaman, zamanda ve mekânda güven verici, umut bahşedici, ufuk ve zihin açıcı bir yolculuğa çıkabilir ancak. Bu ilke, hiç şüphesiz, toplumlar için de aynen geçerlidir.
İkincisi, tarihî derinliktir: Bu süreç, dış dünyanın tanınması ve keşfedilmesi meselesini mesele edinir. Tarihte yapılan yolculuğun derinliği, bir toplumunun talihinin zenginliğinin de teminatıdır.
Üçüncüsü, fikrî / zihnî / entelektüel derinliktir. Fikrî derinlik, iç ve dış dünyada yapılan yolculukları çeşitli soyutlama süreçlerinden geçirerek geliştirir; elemeler yapar ve muhkem bir şekilde yeniden inşa eder. İnsanın akıl, duygu, sezgi, zevk, beğeni dünyasını, sürgit yeniler, tazeler; leziz ve nefis bir hayatın temellerini atar, tohumlarını eker.
Dördüncüsü ve en önemlisi de, ahlâkî, manevî ve rûhî derinliktir. Bu süreçte, atılan temellerin, ekilen tohumların hayata ruh üfleyebilecek şekilde tatbik edilmesi mücahedesi ve mücadelesi verilir. Üç derinlikte ekilen tohumların 'zengin' meyveler verebilmesi için 'ağaçlar' sulanır, budanır, özene bezene bakılır, beslenir ve büyütülür.
Beşinci derinlikse, dört derinliğin hâsılası olarak geliştirilen anlam haritalarındaki ve değerler manzumesindeki derinlik, çeşitlik, zenginlik ve bunlar arasındaki tutarlılık veya insicamdır. Beşinci derinlik sürecinde, 'meyveler' toplanmaya başlanır.
MEDENİYET İDDİASI VE RÜYASI
Bu beş yetenek direği ya da derinliği, aslında köklü, derinlikli ve çaplı bir medeniyet tasavvurunun kendisini farklı düzlemlerde ve şekillerde ifade etmesi, hayata ve harekete geçirmesi yolculuğudur.
Dolayısıyla yetenek, başka dünyalara, medeniyetlere eklenmeye, eklemlenmeye çalışan bizim gibi vurgun yemiş, metamorfoz yemiş ve kaçınılmaz olarak sürgün yemiş ve tarihten sürgün edilmiş toplumlarda yalnızca öğütülen, tüketilen ve yok edilen bir hazinedir.
Bu hazinenin keşfedilebilmesinin, gün ışığına çıkartılabilmesinin, özene bezene yetiştirilebilmesinin, yeşertilebilmesinin ve meyve verebilmesinin olmazsa olmaz şartı, bir toplumun sözkonusu beş derinlik veya sütun üzerinden bu dünya hayatında yaptığı yolculuğun sürgit hatırlanması ve hatırlatılması, benimsenmesi ve beslenip büyütülebilecek şekilde içselleştirilebilmesi, özümsenebilmesi ve taze bir ruhla yeniden diriltilebilme ve yaşatılabilme cehdi ve gayreti içinde olunmasıdır.
'ASALAK'LAR VE 'SALAK'LARLA NEREYE KADAR?
Medeniyet idealarını, iddialarını ve rüyalarını yitirmeyen toplumlar, yeteneklerin nasıl yetiştirilebileceğini de iyi bilirler.
Medeniyet idealarını, iddialarını ve rüyalarını yitiren toplumlarsa, yalnızca yetenek öğütürler, yeteneklerini de, geleceklerini de öldürürler. Çünkü bu tür toplumlar, sadece başka toplumların / medeniyetlerin ürettiklerini tepe tepe tüketen 'asalak'lardan oluşan 'salak'ları 'oynarlar'. Figüranları ve 'palyaço'ları yani.
Başkalarının onca çileyle, mücadeleyle, çabayla ürettiklerini tepe tepe 'aşırmak'tan ve tüketmekten başka bir şey bilmezler. Ve başkalarının ürettiklerini tükettikçe de, kendi enerjilerini, ruhlarını, birikimlerini, özgüvenlerini ve nihayet yeteneklerini tüketmekten başka bir şey yapamadıklarını da göremezler.
BÜYÜYORUZ AMA ÇÜRÜYORUZ DA!
Türkiye, ekonomik, siyasî, yani maddî bakımdan gelişiyor ve büyüyor. Ama kültürel, fikrî, ahlâkî, manevî ve rûhî bakımdan sürgit çözülüyor, çürüyor ve çöküyor.
İnsana yatırım yapamadığımız, kendi insanımızı, 'insan tipi'mizi yetiştiremediğimiz sürece, aslında kendi sonumuzu hazırladığımızı, kendi kuyumuzu kazdığımızı ve kendi ayağımıza kurşun sıktığımızı nasıl ve ne zaman göreceğiz acaba, merak ediyorum doğrusu.
Açıkçası, bu gidiş, gidiş değil, bitiştir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder