12 Nisan 2013 Cuma

Deniz Gezmiş’in idam oylamasına Türkeş katılmadı-Deniz Gezmiş efsanesi - Taha Akyol



Deniz Gezmiş’in idam oylamasına Türkeş katılmadı

ALPARSLAN Türkeş’in TBMM’de Deniz Geçmiş ve arkadaşları hakkındaki idam kararının oylanmasına katılmadığını biliyor muydunuz? Sadece o değil başka bazı tanınmış ‘sağcı’  isimler de katılmamıştı.Görüşmenin yapıldığı 10 Mart 1972 günlü Meclis tutanaklarına göre, Türkeş’ten başka Osman Bölükbaşı, Necmettin Erbakan, Yüksel Menderes ve eski Diyanet İşleri Başkanı DP Antalya milletvekili İbrahim Elmalı Hoca da katılmayanlar ünlülerdendir.

Katılmayanlar arasında CHP’li Orhan Birgit de vardı.


İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Mehmet Ali Aybar ve 27 Mayısçılardan Orhan Kabibay gibi isimler oylamaya katılmışlar ve idamlara karşı çıkarak ret oyu vermişlerdi.

Oylamada sadece 53 ret oyu çıkmış, idamlar 238 oyla onaylanmıştı. Çekimserlerin sayısı 6, katılmayan milletvekillerinin sayısı 124’tür. 

Menderes de katılmadı

Oturuma katılmayanların bir kısmı ‘ilgisiz’ olabilir tabii. Fakat Türkeş, Bölükbaşı, Erbakan, Yüksel Menderes gibi politik isimlerin bilinçli olarak katılmadıkları kesindir.

Türkeş sonradan MHP’nin bir Genel İdare Kurulu toplantısında bu 
“komünistler”in idamına niye katılmadığını anlatmıştı: Gençtiler, şans tanımak lazımdı, ileride eylemden vazgeçebilirlerdi... Daha önemlisi, idamlar aşırı solu caydırmaz, aksine ‘martir’ heyecanı vererek büsbütün tahrik ederdi...Adnan Menderes’in oğlu Yüksel Menderes’in katılmayışı da çok anlamlıdır. Deniz Gezmiş’i idealize edenler, Adalet Partililerin Meclis’te “üçe üç” yani Menderes ve arkadaşlarına karşı Gezmiş ve arkadaşlarını intikamcılık duygusuyla astırdıklarını yazıyorlar. Meclis tutanaklarında böyle bir şey bulunmadığı gibi, bazı AP’liler tutanağa geçmeyecek yerlerde  “üçe üç” demiş olsa bile, Yüksel Menderes’in tavrı şüphesiz asil bir mesajdı.

Peki bu “katılmayanlar” niye katılıp “ret”oyu vermediler?

Sağdaki politikacılar için o konjonktürde bu çok zordu. İdamları savunmak için sağcı Nuri Erogan’ın Meclis konuşmasında niye “kabul” verdikleri anlatılmıştır: Gezmiş’in THKO adıyla kurduğu silahlı sol örgüt demokratik düzeni, milli iradeyi, devleti yıkmak istiyordu...

Mehmet Ali Aybar’ın uzun konuşması idam cezasına karşı bir manifesto değerindedir, bunu da belirtmeliyim.

Artık 21. yüzyıldayız!

Meclis’in onayından sonra Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 Cumartesi sabaha karşı maalesef idam edildiler. İnsani bir facia, siyaseten çok büyük bir hatadır.

Siyaseten diyorum, Yargıtay, Gezmiş ve arkadaşlarının silahlı örgüt kurarak yaptıkları eylemler gerekçesiyle dönemin mevzuat ve içtihatlarına göre idam cezası vermişti ama TBMM bunu onaylamamalı, siyasi bir faciaya imza atmamalıydı.

Genç yaşta asılmaları elbette kamu vicdanını kanatmıştır.

Fakat Che ve Deniz’in resimlerinin yanına bir de kalpaklı Mustafa Kemal resmi koyarak bir kesimde yaratılan efsanenin hiçbir gerçekliği yoktur. Deniz Geçmiş ve arkadaşlarının idamı insani bir facia olarak elbette anılmalı, idam cezalarının kötülüğü gösterilmeli...

Fakat Gezmiş ve arkadaşlarının kırk yıl öncesinin dünyasında kapıldıkları “şehir gerillası” romantizmini yeni nesillere idealize ederek sunmak yanlıştır. 21. yüzyılda yerimizi almanın yolu, “emperyalizm” diye dünyaya kapanmak değildir; aksine dünyaya açılmaktır, piyasa ekonomisidir, ‘burjuva demokrasisi’ dedikleri demokrasiyi geliştirmektir. 

Romantizm elbette insani bir duygudur ama anakronizmin, zamanın gerisine yaşamanın anlamı yok.


Deniz Gezmiş efsanesi 

DENİZ Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesinde iki boyut vardır: Birincisi hukuki boyut yani mahkeme kararı, ikincisi siyasi boyut yani Meclis’in idamları onaylaması... Bunları birbirine karıştırmamak lazım...Bazı okurlarıma göre, Gezmiş ve arkadaşlarını mahkûm eden mahkeme askeri mahkeme olduğu için emirle karar vermişti, “çocukların” tek suçu “yurtsever” olmalarıydı falan...

Deniz Gezmiş efsanesinin oluşmasında bu siyasi söylem temel bir işleve sahip olduğundan mesele önemlidir. 

Fakat hukuki durum böyle değildir.

Meclis zabıtlarından

0 Mart 1972 günü Meclis’te yapılan görüşmede idamlara karşı çıkan CHP milletvekili Mevlüt Ocakçıoğlu’nun uzun “muhalefet” şerhi bu siyasi görüşün veciz bir ifadesidir, özetle: 

“Bu delikanlılar Amerikalıları kaçırdılar, fakat çağrıya uydular, en iyi muameleyi yaptılar, öldürmediler ve ailelerine iade ettiler. Bunlar polis öldürmek istemediler, maksatları kendilerine (karşı) bir taraf olarak hareket eden ve işkence ettiren hükümete karşı bir uyarı olarak polis kulübesinin tabanına kurşun sıktılar. Bu insanlar bankalardaki paraları aldılar, soydular, ancak nefislerine kullanmak için değil, banka kredileri yolsuzluğunu ve kitabına uydurularak yapılan soygunları protesto ve bu paraları içtimai ve idari düzensizlikleri düzene koymak için soydular, müdafaaları bu.”(Tutanaklar, cilt 23, s. 111-112)

Bugün Deniz Gezmiş yanlıları sanırım bu satırları alkışlayacaktır. Fakat...

Hukuk ne diyor?

Gezmiş ve arkadaşları legal parti kurmamışlardı, silahlı devrim yapmak için “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu” adlı yasadışı örgütü kurarak silahlı eylemler yapmışlardı. Bu eylemleri yaparken “niyet”leri evet, yurtseverlikti... Fakat hukuk“niyet”e bakmaz, eylemdeki “kast”ın ne olduğuna bakar. Çok basit bir örnekle, fakirlere dağıtmak “niyet”iyle zengin evini soymak suçtur, çünkü yapılan hareketteki “kasıt” , soygun eylemidir.Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemlerinde de hukuk “halkın kurtuluşu, emperyalizmle mücadele” gibi soyut niyetleri değil, yasadışı örgüt kurma ve silahlı eylem gibi somut unsurlara bakar. 

Evet mahkeme, idam yerine takdiren başka cezalar verebilirdi ama o zamanki içtihatlara göre sivil mahkemelerde de bu tür örgüt ve eylemler “anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs” sayılıyor, ona göre mahkûmiyetler veriliyordu.

Siyasi hata

Gezmiş’lerin idamında sorun, siyasidir, Meclis’in bu idamları onaylayarak bir faciaya imza atmış olmasıdır. O zaman sanılıyordu ki, idamlar yaygınlaşmakta olan silahlı örgütleri ve eylemleri caydıracaktır... Meclis tutanaklarında bu inanış açıkça görülür. Fakat öyle olmamış, aksine idamlar terörü provoke etmiştir; yaşayarak öğrendik bunu.

Dün Oral Çalışlar telefon etti; 10 Mart’ta Meclis’te yapılan Gezmiş’lerin idam oylamasına evet Türkeş’in katılmadığını ama 24 Nisan’da ikinci oylama yapıldığını ve Türkeş’in katılarak kabul oyu verdiğini söyledi. Tutanaklara baktım doğru, ikinci oylamada Türkeş kabul oyu vermiş. Bölükbaşı ve Erbakan gibi isimler ikinci oylamaya da katılmamış. Bu bilgiyi okurlarıma sunuyorum.

10 Mart’la 24 Nisan arasında geçen bir buçuk ay içinde Türkeş’in sağdan ağır bir kamuoyu baskısı altında kaldığını düşünüyorum. O zaman CHP’nin de yarısı idamlara evet oyu vermişti.

Silah romantizmi!

Bugün belli bir kesimde Che efsanesi gibi bir Deniz Gezmiş efsanesi var, romantize ediliyor. Halbuki sağ için de sol için de “dava uğruna ölmek” tutkusundan sakınmak gerekir. Deniz’in “niyet”i idealize edilirken, seçtiği silahlı eylem yolunun yanlış olduğu yeni nesillere anlatılmalıdır. Deniz Gezmiş olayının bu yönü hakkında Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” adlı eserini önemle tavsiye ederim.

Sağda ve solda “dava uğruna” ölmüş ve öldürülmüş gençlerin tutkularına saygı duyalım ama“eylem”lerinin yanlış olduğunu da belirtelim.

Hiç yorum yok: