25 Şubat 2013 Pazartesi

Hazreti Hadice’nin türbesini işte böyle yıkıp dümdüz ettiler-Murat Bardakçı


Hazreti Hadice’nin türbesini işte böyle yıkıp dümdüz ettiler

HAZRETİ Muhammed’i bizzat görmüş ve onun yanında bulunmuş olanlara “sahabe” denir. Dualarda ve dini sohbetlerde sahabenin çok sık bahsi geçer. Bu kişilerin ölümlerinden sonra nereye ve nasıl defnedildiklerini, türbelerinin bugün bilinip bilinmediğini acaba hiç merak ettiniz mi?
DEFALARCA YIKTILAR
Mekke’deki sahabiler, Kâbe’nin birkaç kilometre ötesindeki bir mezarlığa defnedilirlerdi. “Cennetu’l-Muallâ” denilen bu yer İslâmiyet öncesi dönemlerden beri Mekkeliler tarafından mezarlık olarak kullanılırdı. Hazreti Muhammed’in dedesi, amcası ve ilk eşi Hazreti Hadice buraya defnedilmişti ve Mekke’nin fethinden sonra ölen sahabilerin türbeleri de buradaydı. 17. asırda yaşayan Evliya Çelebi Cennetu’l-Muallâ’dan bahsederken burada yetmiş beş adet kubbeli türbenin bulunduğunu, ama Hazreti Muhammed’in dedesiyle amcasının türbelerinin üzerinde kubbe olmadığını ancak yerlerinin bilindiğini yazıyordu. Hazreti Hadice’nin kabrinin tam yeri, 14. yüzyıla kadar bilinmiyordu. Kabrin yeri, bir Mekkeli’nin 1329’da gördüğü bir rüyayla belirlendi ve 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından üzerine kubbeli bir türbe yapıldı, ayrıca aylıklı bir de türbedar gönderildi. Cennetu’lMuallâ’daki son restorasyonu 1879’da zamanın hükümdarı Abdülhamid yaptırdı. Başta Hazreti Hadice’ninki olmak üzere türbeler baştan aşağı elden geçirildi.
HALK MEZARLIĞI OLDU

Ve konunun en acı tarafı: Mekke’nin Türk hâkimiyetinden çıkması, Cennetu’l-Muallâ’nın da sonu oldu. Arap yarımadasını ele geçiren ve bugünkü Saudi hanedanının kurucusu olan Abdülaziz bin Saud, 1925’te Cennetu’l-Muallâ’daki bütün türbelerin yıktırılmasını ve mezar taşlarının kaldırılmasını emretti. Abdülaziz’in bağlı olduğu Vehhabi mezhebine göre mezarların yerlerinin belli olmaması gerekiyordu. Cennetu’l-Muallâ’da kimin nerede gömülü olduğunun unutulması ve artık bilinmemesi için elden gelen herşey yapıldı. Hazreti Muhammed’in akrabalarıyla sahabilerinin türbeleri kazmalarla dümdüz edildi, arazinin altı üstüne getirildi ve Cennetu’l-Muallâ herkesin defnedilebildiği sıradan bir halk mezarlığına çevrildi.
MEDİNE DE YIKILDI
Aynı rezalet ve ayıp Medine’de de yaşandı ve Saudi hanedanının kurucusu olan Abdülâziz bin Saud, Medine’yi ele geçirmesinden hemen sonra, 1926’da, çok sayıda sahabinin defnedildiği Cennetu’lBâkî mezarlığını da yerle bir etti. Cennetu’l-Bâkî’de tek bir türbe ve mezar taşı bırakmadı, hepsini yıktırdı ve araziyi sıradan bir mezarlık haline getirdi. Şimdi Mekke dönüşü Medine’ye geçen hemen bütün hacıların mutlaka ziyaret ettiği Cennetu’l-Bâkî, bugün bir köşesinde süs niyetine birkaç kırık taşın olduğu ama her yeri apartmanlarla ve geniş caddelerle çevrili bir alandan ibaret...
Mehmed Nazif Bey
AİLESİ Kırımlı olan ve 1846’da bugün Bulgaristan’ın sınırları içinde bulunan Rusçuk’ta doğan Hacı Mehmed Nazif Bey, babası Mustafa Efendi ile İstanbul’a geldikten sonra saray okulu olan Enderun-ı Humâyun’a girdi. Orada hat hocası Hafız Abdulâhad Vahdeti ile Şefik Bey’den “altı çeşit yazı” demek olan “aklâm-ı sitte”ye çalıştı. Hayranı olduğu Sami Efendi ile kırk yaşından sonra celi sülüs, talik ve divani yazılarını öğrendi. O zamanın Genelkurmay’ında Harita Dairesi hattatlığında çalıştı ve haritalarda yer doldurmak için uzatılan kelimeleri ve yer adlarını yazmaktaki başarısıyla tanındı. Nazif Bey, kuvvetli bir hattattı. Aslında 19. yüzyılın üç büyük hattatı, Mehmed Şevki, Sami ve Nazif Beyler âdeta üçlü bir ekoldür ve bütün yazıları en ideal ve olgun bir seviyede yazmışlardır. Mehmed Nazif Bey’in bu levhasında “Rütbelerin en yükseği, ilim rütbesidir” anlamına gelen “Rutbet-ül’ilmi a’le’r-ruteb” hadisi yazılıdır.

Hiç yorum yok: