16 Ocak 2013 Çarşamba

Yazar ve şair dediğin hep parasızdır ve iktidardan da her zaman nemâlanmıştır-Murat Bardakçı


Edebiyatımızın önemli isimlerinin bir zamanlar hükümetten para almasını tartışan Türkiye, bir gerçeği gözardı etti: Parasızlık ve sıkıntı okur-yazar takımımızın değişmez kaderi idi ve çekilen sıkıntıları az da olsa hafifletmenin yolu ise her zaman için devlet büyüklerinin himayesine sığınmak olmuştu.




ABDULLAH Kılıç'ın Necip Fazıl'ın Başbakan Adnan Menderes'e yazdığı mektupların Habertürk'te yayınlaması üzerine, Türkiye günlerce 1950'li senelerde hükümetten para almış olan yazarları konuştu...
Sanki bu iş sadece o devirde yapılmış, devletin şairlere, yazarlara ve sanatçılara herhangi bir şekilde para vermesi âdetini Adnan Menderes başlatmış ve bu işin öncülüğünü de Necip Fazıl yapmış gibi...
Parasızlık ve sıkıntı, okur-yazar takımının değişmez kaderi ve parasızlığı az da olsa hafifletmek için devlet büyüklerinin himayesine sığınmak da sadece bugün değil, geçmişte de her zaman vârolmuş bir kaidedir. En meşhur şairden en tanınmış yazara, fikirleri yığınları etkilemiş düşünürlerden tek bir manşeti yahut makalesiyle hükümetler deviren bir zamanların güçlü gazetecilerine çok kişi, az bir istisna ile bu yolu, yani iktidardan birşeyler istemeyi denemiştir.
Bugün bu sayfada yayınladığım edebiyat ve basın tarihimizin önemli isimlerine ait olan ve şimdi hususî arşivimde bulunan bazı belgeler mâlûm işin geçmişte hep böyle olduğunu gösteriyor:   


* PADİŞAHA MAKBUZ YOLLUYORDU: 1849 ile 1913 arasında yaşayan, edebiyat ve basın tarihimizde yazarlığının yanısıra matbaası ve yayıncılığı ile de önemli bir yeri olan gazeteci Ebuzziya Tevfik Bey'i, Sultan Abdülhamid aylığa bağlamıştı. 
Ebuzziya Tevfik, 1881 senesi Mart ve Nisan ayları için kendisine bağlanan maaşı için verdiği makbuzda "...Hazine-i Hassa-i cenâb-ı mülûkâneden tahsis ve ihsân-ı humâyûn-ı hazret-i pâdişâhî olan şehrî iki bin sekiz yüz kuruş maaş-ı âcizânemi işbu doksan sekiz sene-i maliyesi Mart ve Nisan aylarına mahsuben hazîne-i celîle-i müşârileyhâdan ahzimi mübeyyin işbu senedim takdîm kılındı..." diye yazıyor ve bugünün Türkçesiyle de, özetle şöyle diyordu:
"Padişah hazretlerinin ihsanı olarak Hazine-i Hassa'dan verilen 2 bin 800 kuruş tutarındaki Mart ve Nisan aylıklarımı aldığımı belirten bu senedimi takdim ediyorum...".







Geçimimin sağlanması için Babıalî'ye kadar gitmiş olduğunuzu her zaman minnetle hatırlarım. Brüksel'den İstanbul'a geldikten sonra bir sene işsiz kaldım. Yeniden bir elçiliğe gönderilmemi istedimse de, mümkün olamayacağı anlaşıldı. Sonunda, Senato'ya tayin edildim. Fakat aldığım aylıkla hem hayatımı devam ettirmemin, hem de borçlarımı ödememin mümkün olamayacağını görüyorum. Yani borcumu verecek olsam karnımı doyuramayacağım, karnımı doyuracak olsam da borçlarımı ödeyemeyeceğim. Kısacası, berbat bir haldeyim... Dolayısıyla ya bir sefarete gönderilmeyi veya bir diğer göreve getirilmeyi yahut malî kuruluşlardan birine tayin edilmeyi, bunlar da olmazsa aydan aya ödenmek üzere dört-beş yüz lira borçlanmam yoluyla olsun imdadıma yetişmenizi istirham ediyorum...







Bendeniz kalbinde şu iştiyâkı (hasreti) taşıyanların en zayıf ve en fakîri fakat bilâ-şüphe en samimisiyim. Huzûr-ı irfânınıza çıkarken, başımın mahcubiyetten eğilmesine mânî olacak bir sermâye-i liyakat (lâyık olacak bir sermaye) ve zekâ maalesef yoksul bir dimağda mümkün değildir. O sebeple tamamen gıll u gışsız olan arzu-yı kalbimi (kalbimin kinden ve hileden arınmış arzusunu) kendi gözlerim bile azîm bir küstahlık kadar galîz görüyor. İnâyetinizin füshatini(Yaptığınız iyiliklerin büyüklüğünü) pek hürmetle bilirim. Ancak müktesebât-ı vazîamın eb'âdını(Sahip olduğum son derece kıymetsiz bilgilerin genişliğini) pek küçük bulduğum için senelerce sizin bir mütehassîr girizânınız hâlinde (Size hasret içerisinde ama kaçarak) ve sizden âdetâ kaçınarak isrâf-ı faaliyet (yaptığım işleri harcadım) ettim. Eğer Nuri ve Mahmud Beyefendiler'in teşcîât-ı müşfîkânesi (müşfik cesaretlendirmeleri) imdadıma yetişmese idi, şu sahîfe-i tasdîin dahî nazar-ı mürüvvetiniz önüne ferşi (rahatsızlık veren şu satırların bile cömert bakışlarınızın önüne yayılması)mümkün olmayacaktı!

Hiç yorum yok: