26 Ocak 2013 Cumartesi

Tek memeli sultanın hamamı-Murat Bardakçı


Tek memeli sultanın hamamı

HER ikisi de Mimar Sinan'ın eseri olan Süleymaniye ile Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camileri, seneler süren restorasyondan sonra ibadete açıldı.
Gelecekteki bir İstanbul depreminde en fazla hasar görecek olan tarihî eserlerin başında Süleymaniye'nin bulunduğunu 17 Ağustos depremi sonrasında, mimar ve jeolog dostlarımdan sık sık işitmiştim. "Yazıp paniğe sebep olma ama, Süleymaniye'nin istikbali hiç de parlak değil! Haliç'e uzanan temellerinin üzerindeki yapılar binayı mahvetmiş" diyorlardı... "Beş buçuğun üzerindeki ilk sarsıntıda bile kubbesinin çökmesi ihtimali yüksek... Ondan kaç asır yaşlı olan Ayasofya'da bile bu kadar tehlike yok..."
Uyarılar neyse ki lâfta kalmadı, ciddîye alındı ve Süleymaniye, söylendiğine göre baştan aşağı elden geçirildi.
Mihrimah'ın vaziyeti ise daha da kötü idi, depremden hemen sonra ibadete kapatılmış ve restorasyona alınmıştı.
İsminin doğrusu "Mihr ü mâh", yani "ay ve güneş" demek olan Mihrimah Sultan, Kanuni Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan olan kızı idi. Babası üzerinde kocası Sadrazam Rüstem Paşa ile beraber annesi Hürrem kadar etkili olmuş, gücünü kardeşi İkinci Selim'in iktidar yıllarında da hissettirmişti.

KANSERİN DEVÂSI
Mihrimah Sultan, Mimar Sinan'a Üsküdar'da ve Edirnekapı'da iki cami inşa ettirdi. Edirnekapı'daki cami İstanbul'un hem en zarif ibadethanelerinden biri idi, hem de artık unutulmuş gibidir ama, şehir folklöründe en tesirli şifa merkezlerinden biri sayılırdı; göğüs kanserine yakalanmış kadınlar için bir ümit mekânı olmuştu.
Asırlar öncesinden gelen söylentilere göre, Mihrimah'ın bir göğsü yoktu. Öyle mi doğduğu, yoksa buna sonraki senelerde yakalandığı bir illetin mi sebep olduğu pek bilinmiyor...
Yüzlerce senelik söylentilere bakılırsa, bir göğsünün olmaması Mihrimah'ı her nedense utanca sevketmiş, hamamda hizmetkârlarına, cariyelerine ve kalfalarına bile görünmeden tek başına yıkanır hâle getirmişti...
İşte bu yüzden, Mimar Sinan'a Edirnekapı'daki camii inşa ettirdiği sırada, yanıbaşında yaptırdığı hamama kendisi için özel bir bölüm ilâve etmesi talimatını vermişti. İnşaatın tamamlanıp camiin ibadete, hamamın da hizmete girmesinden sonra kalabalık maiyetiyle beraber sık sık bu hamama gitmiş, kendisi için yapılmış ve bir çeşit özel loca olan kısımda seneler boyu tek başına yıkanmıştı.
Mihrimah Sultana ait olan bu bölüm, zamanla şifa mekânı halini aldı. Göğüs kanserine yakalanan İstanbul hanımları, Sultan'ın bölmesinde yıkandıkları takdirde dertlerinin devâsını bulacaklarına inandılar. Su dökünüp sabunlanabilmek ve Sultan'ın ruhuna dualar okuyabilmek için asırlarca Mihrimah Hamamı'na taşındılar ama bu âdet zamanla unutuldu.
Hamam hakkında son bildiğim, gazetelerde birkaç ay önce gördüğüm bir haberdi: Mihrimah Hamamı'na 4.5 milyon dolar değer biçilmiş ve satılığa çıkartılmıştı!

Hiç yorum yok: