23 Ocak 2013 Çarşamba

Şerdeki hayır, çekteki mühür-Mustafa Ulusoy


Şerdeki hayır, çekteki mühür

Dünya bütün imkânlarını ona kapatmış da tek başına kalıp büzülmüşçesine oturuyor koltukta. Ağlamaktan mosmor olmuş göz altları ruhunda gezinen ıstırabın ayak izleri sanki.
Uzun bir sessizliğin ardından, ağzından çıkan kelimeler, içinin derinliklerinden kuyunun dibinden ağır ağır çekilen kova misali ağır ağır dökülüyor dilinden.
“Herkes, bu yaşadıklarında vardır bir hayır deyip duruyor kendince.” Sesi de kuyunun çıkrığı gibi gıcırdıyor sanki.
 Transit geçilen istasyonlar gibi, aklındaki bazı düşünceleri sanki atlamak istiyor, diye geçiriyorum içimden. “Allah şer gibi görünen olayların içinde mutlaka bir hayır yaratır diyorlar. Demesi kolay tabii. Ne de olsa, sel hendeği böldükten sonra akıl veren çok olur. Onu diyorlar, bunu diyorlar. Akıl veren çok. Yaşamayan bilemez. Konuşması kolay, yaşaması zor. On yıllık hayat arkadaşım, üç ay içinde mum gibi eridi gitti. Dünyam altüst oldu.”
Üstü açık bir bostan kuyusu gibi bekler durur kader. Göz gözü görmez bir gece yarısı cup diye içine düşeriz. Kül rengi bir boşluk sarar çevremizi. Yüzümüzdeki ifadeler silinir, suretimiz dahil her şey dümdüz olmuş gibi gelir bize. Hayat soğuk taştan ve ifadesiz bir heykeli andırır. Hayatımızda elzem addettiğimiz şey ya da şeyler kader kuyusunun içine düşmüş, kadere teslim olmuştur. Kader aynı teslimiyeti bizden de talep eder. Bizim işimizse o kadar kolay değildir.
“Lambası puf diye sönmüş zifiri karanlık bir oda gibiyim,” diyor cılız, zar zor duyulan bir sesle.
Kocası pankreas kanserinden vefat etmiş. Her şey üç ay içinde olup bitmiş. Geniş bir ovada, alabildiğine geniş  ve uzun bir yolda gittiğini sanırken, önünde bitiveren duvara toslamış birden.
Gaybî bilgi Mutlak Varlığın katında
“Böyle bir şey olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi,” diyor, gücü olsa hayret nidası atacak.
 “Anladığım kadarıyla sana teslimiyeti öğütleyen kişilere biraz kızgınsın.”
 “Kızgınım demek doğru değil. Ama ikna olmak istiyorum.”
 “Sana yaşadığın bu olayın aslında senin için yazılmış bir çek olduğunu söylüyorlar ama sen bu çekin karşılığının ne olduğunu bilmek istiyorsun.”
“Evet, bir nevi bu, buna da hakkım olduğunu sanıyorum. Allah’ın kocamın ölümüyle bana ve çocuklarıma bir hayır murat ettiğine inanmak istiyorum.”
“Bunun için de, bu hayrın ne olduğunu kesin olarak bilmek istiyorsun.”
“Tam tamına bunu istiyorum,” diyor anlaşıldığından memnun olduğunu ele veren bir ifadeyle.
“Ben de birkaç gündür bunu düşünüyordum. İlginç bir tevafuk oldu. Bakara Suresi üçüncü ayette, müminler “Yu’minûne bi’l-gaybi,”, yani gayba, görünmeyene iman ederler diye tarif ediliyor. Dün de Zamanın Bedii’nin İşaratü’l-İ’caz isimli kitabında tam da bu ayetin tefsirine dair şeyler okudum. Mutlak Varlığı, cenneti cehennemi, melekleri gözümüzle görmediğimiz halde varlığından kuşku duymuyoruz. Bundandır ki, bu ayetle müminlerin methedildiğini ifade ediyor yazar. Gayba iman etmenin senin meselenle ilgili bir yönü de şu olabilir. Başımıza gelen ama nefsimizin hoşlanmadığı olayların hayrının ne olduğu da gaybî bir bilgidir ve bu bilgi Mutlak Varlığın katındadır.”
“Bu bilgiyi biz de bilsek ne olur ki?” diye soruyor.
“O zaman teslimiyetin bir kıymeti kalmaz. Her insan başına gelen musibetlerin hayatına katacağı hayrın ne olduğunu bilip görse zorunlu olarak başına gelene ses çıkarmaz. O zaman da kalbini gerçekten Allah’a teslim edenle etmeyen arasındaki fark açığa çıkar mıydı sence?”
Bir cevap gelmiyor ama yüz ifadesinden söylediklerimi içinde tarttığı belli oluyor.
“Çek benzetmesinden devam edersek,” diyorum, “Yaşadığımız musibetlerde mükafat olarak Mutlak Varlık elimize manevi bir çek tutuşturuyor adeta, çekin üzerine bir rakam yazmıyor, ama tabiri caizse, mutlak vadinin mührü var. Görünürde açık bir çek gibi, lakin mükafatın miktarı onun katında belli. Bizden istediği O’na güvenmemiz, yaşadığımız hiçbir şeyin boşa çıkmayacağına inanmamız, yani gayba iman etmemiz.”
 “Çekin üzerindeki rakamı görmeden O’na güvenip teslim olmamızı istiyor diyorsunuz. Peki, rakamı hiç mi göremeyeceğiz?”
 “Bilebildiğim kadarıyla şer gibi görünen olayların içindeki hayrı bazen dünyada da kıyısından köşesinden gösteriyor Mutlak Varlık. Ama esas hayır ahirette açığa çıkıyor.” “Yani, ahireti mi bekleyeceğiz?” diye soruyor sanki sonsuz bir bekleyiş varmışçasına önünde. “Şunun şurasında ne kaldı ki?” diyorum. Gülümsüyor.

Hiç yorum yok: