8 Ocak 2013 Salı

Ermeni İsyanlarında Rusların Rolü -. Dünya Savaşı Öncesinde Ermeni Faaliyetleri-Olayları Yaşayan Yabancı Devlet Adamlarının Ve Araştırmacılarının 1877-1920 Tarihleri Arasındaki Ermeni Olayları Hakkındaki Yorumları-Sözde Ermeni Soykırımının Dayandırıldığı Belgeler -27 Mayıs 1915 Tarihindeki Geçici Göç ve İskan (Tehcir) Yasası ve Uygulaması -Tehcir Olayının Amerikalı ve İngilizler Tarafından İncelenmesi -Tehcir Olayından Mahkum Edilenler


Ermeni İsyanlarında Rusların Rolü 
Ermenilerin Osmanlı idaresine, ‘sadakatlerinin nankörlüğe ve hıyanete dönüşü’, 93 Türk-Rus Harbiyle başlar. (24 Nisan 1877) Bu savaşta Ruslar tarafından Ermeniler “Büyük Ermenistan” düşü ile kandırılmıştı. Üç koldan Anadolu’ya saldıran Rus ordularının başına, Anadolu Ermenilerini kışkırtmak üzere Ermeni generaller geçmişti. Gümrü-Kars kolundaki komutan Loris Melikof tu. Ardahan üzerinden saldıran kolda ise; Gazaryan-Lazarof, üçüncü kol olan Iğdır-Beyazıt hattına ise ; Arsak Der- Lukasyan / Tergugasof komutanlık etmiştir.
Rus Çan  II. Nicola, Türklere karşı kışkırttığı Ermenilere hitaben yayınladığı bildiride şunları ifade etmiştir: “Ermeniler! Doğudan batıya kadar Büyük Rusya’nın bütün ailesi davetimizi büyük saygı ile kabul etti. Ermeniler, birçoğunuzun altında ezildiği ve ezilmeye devam ettiği beş asırlık karanlık günlerden sonra hürriyete sahip olacağınız saat geldi… Ermeniler l Çarlar Hükümetleri altında kan kardeşleriniz ile birleşerek nihayet hürriyet ve adalet nimetlerine kavuşacaksınız.”
Ermeni yazar Papazyan ; “Taşnakların Osman 11-Er meni kesiminin liderleri, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girince, bu ülkeye verdikleri şeref sözünü tutmadıklarını…” “Gönüllü Ermenilerin Kafkas Cephesi’nde Osmanlılara karşı savaşmaya gitmeleri için çağrıda bulunduğunu ” belirtmiştir.J”
1877 yılında Ruslar; Kars, Ardahan ve Batum’u işgal edince, Türklerin Anadolu içlerine doğru göçü başladı. Büyük Ermenistan düşünde olan Ermeniler ise Rusların teşvikiyle bu bölgeyi göçlerle doldurdular. Ermeniler, 1914 yılına kadar 37 yıl bu bölgede Türklere karşı her türlü kıyımı gerçekleştirdiler. Ermeniler, I. Dünya Harbi’nin çıkmasıyla tekrar Rusların yanında Osmanlı’ya karşı savaşa girmişlerdir. 1878′den 1920′ye kadar Kars ve Ardahan yöresinde kalan Ermenilerin, bu döneme ait yaptıkları tarihte kanlı bir sayfa olarak kalacaktır. Bu arada Trabzon civarındaki Rumlar ve Hakkari çevresindeki Museviler de Ermenilerce öldürülmüşlerdir.
Patrikhane ve Ermeni komiteleri liderleri, hükümeti uyutmak için bir yandan şeklen olumlu tavır takınırlarken, bir yandan da teşkilatlarına: “Düşmanın ilerlemesi halinde hizmete hazır olmak üzere çeteler teşkilini, askere alınanların silahlarıyla birlikte kaçarak bu çetelere katılmalarını, Osmanlı orduları gerisinde her türlü isyan, tahrip ve sabotaja hazır olmalarını” emri tebliğ edilmiştir. Bu emir, Ermeni ve yabancı yazarlar tarafından da doğrulanmaktadır.
İngiliz Van Konsolosu Yüzbaşı Clayton (12 Ekim 1880) raporunda; “Rusya, Ermenistan’da Türkiye Ermenileri’ne silah göndermek için cemiyetler kurduğunu, silahların dağıtılması için de ajanlar angaje edildiği” yolunda bilgiler edindiğini yazıyordu
Clayton, Kasım ayında: “Ermenilerin isyan hazırlığı içinde olduklarını ABD’li misyonerlerin, Rusya’da devamlı silah geldiğini söylediğini” bildiriyordu.
İngiliz Erzurum Konsolosu Yüzbaşı Everett de ; kendi bölgesinden (24 Kasım 1880) “Rusya’dan silah toplandığının kesin olduğunu, bu silahların Türkiye için toplandığını, Rus Konsolosu M. Ober Müller’in bunu tasdik ettiğini, ancak hükümetinin bu konu hakkında ne düşündüğünü bilmediğini” yazıyordu.
İngiliz İzmir Konsolosu Albay Wilson (23 Aralık 1880) topladığı istihbaratta, Ermeniler’in bir zorlama yapmak isteyeceklerini, pek çok gencin İstanbul, Tiflis ve Van’a gittiğini duyduğunu yazdığını raporuna Teğmen Herbert Chermside’nin değerlendirmesini eklemişti. Teğmen : “İsyan hareketinin Van’da yapılabileceğini evvelce Türkiye’de görevli olup Iğdır’a giden Ruferenian adlı bir doktorun karısına yazdığı mektubun ele geçirildiğini, bu mektup da doktorun Rusya’da Türkiye’ye karşı hazırlanan bir teşkilatın başına geçtiğini” belirttiğini kaydediyordu.
Trabzon Konsolosu Alfred Billiotti (5 Mart 1881) tarihli raporunda, Erzurum’daki Rus Konsolosu ile konuşmasını naklediyor. Konsolosun kendisine Van’daki Ermeni asıllı Rus Konsolosunun Ermenistan’da hadise çıkartmaya çalıştığını, durumu hükümete rapor ettiğini ama onun yerine kendisinin görevden alındığını yazıyordu.
Van’daki İngiliz Muavin Konsolosu Williams 4 Mart 1896 tarihli yazısında : “Taşnak ve Hınçakların kendi vatandaşlarım terörize ettiklerini, aşırılık ve çılgınlıklarıyla Müslüman halkı kışkırttıklarım, reformların uygulanması için girişilen tüm çabalar ı felce uğrattıklarını ve bütün Anadolu da olup bitenlerden Ermeni komitelerinin cinayetlerinin sorumlu olduğunu” belirtmiştir.
Fransız Tarihçi Georges de Maleville’nin araştırmasındaki Sivas Valisî’nin telgrafında yukarıdaki ihanetin belgesini görebiliriz; “Ermenilerin 30 bin kişiyi silahlandırdığını, bunların 15 bininin Rus Ordusuna katıldığını ve 15 bininin de Osmanlı Ordusunu arkadan kuşatacağını ” bildirmiştir.
Rus Ordusunda görev alan Ermeni subaylardan Rafael de Nogales’in anılarında : “Çarpışmalar fiilen başlayınca, meclisteki Erzurum milletvekili Garo Pasdermiçhan, Üçüncü Ordu’daki hemen bütün Ermeni subay ve askerlerle öte tarafa Rusya’ya geçti. Kısa bir süre sonra onlara (Ruslarla) geri dönerek, köyleri yakmaya, ellerine geçen bütün Müslümanlar ı insafsız şekilde kılıçtan geçirmeye başladı…”
Eçmiyazin Katolikosu: “Tiflis’te Çar tarafından kabul edilmiş ve Çar’a Anadolu’daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk hakimiyetinden ayrılarak bağımsız bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan’ın Rusya’nın himayesiyle mümkün olabileceğini…” açıklamıştır.
Taşnak Komitesinin yayın organı Horizon’da şu bildiri yayınlanmıştır: “Ermeniler, en küçük tereddüt göstermeden İtilaf Devletleri’nin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya’nın eline vermişler, ayrıca gönüllü alaylar teşkil etmişlerdir”
Philips Price da yukarıdaki konuya benzer şu tespiti yapmıştır : “…Savaş patlak verince bu bölgedeki Ermeniler, Kafkasya’daki Rus makamlarıyla gizlice temasa geçtiler ve geliştirilen bir yeraltı teşkilatı ile bu Türk vilayetlerinden Rus ordusuna gönüllü sevk edilmeye başlandı”
Rus Büyükelçiliğinden 26 Kasım 1912 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanı S.D. Sazanofa gönderdiği raporda açık olarak ‘Rusya’nın Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’ya hakim olmak istedikleri’ belirtilmektedir. Büyükelçi raporunda: “…Bu anlatılanlar Ermeni halkının gittikçe Rusya tarafım tutmakta olduğunu göstermektedir ve bu isteğin gerçekten de içten ve samimi olduğu ortadadır. Rusya’ya olan sempati Ermeni burjuvası ve aydınları arasında da yaygındır. İhtilalci partiler artık gittikçe itibarını kaybediyor ve yerine konservatif programıyla yeni partiler kuruluyor. Van, Bayezıd, Bitlis, Erzurum ve Trabzon konsoloslarımızın bildirdiklerine göre bu vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındadırlar ve bizim ordularımızı bekliyorlar. Veya Rusya’nın kontrolü altında reformlar yapılmasını istiyorlar. 21 Kasım Bayezıd Konsolosunun bildirdiğine göre, bütün Ermeniler Türkiye ‘ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Rusya’ya protektörlüğünü, Ermeni topraklarını işgal etmelerini bekliyorlar. Ermeni Patriği Rusya’ya Türkiye’deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmaktadır” ‘ diye yazmıştır. Rus Büyükelçisi Zinovyev 21.02.1909 – 06.03.1913 arasına ait gönderdiği raporda; “Van’a iki Müslüman ve bir Ermeni Milletvekili seçilmiştir. Müslümanların Hıristiyanlara karşı düşmanlığı yoktu. Türkler özellikle subaylar, Ermenilerle dostça ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. Fakat Ermeniler, Komitacı Ermeniler tarafından kışkırtılarak Türklere yaklaşmıyorlar, “demekteydi.
I. Dünya Savaşı Öncesinde Ermeni Faaliyetleri
I. Dünya Savaşı’nda, Türk-Rus Savaşı öncesi, Ermeniler Kafkasya’da hazırlıklara başlamış ve Ermeni komitecilerden Andranik komutasında, Tiflis’te Ermeni alayları oluşturulmuştu. Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesi olan Erzurum Milletvekili Dr. Karakin Pastırmacıyan (Erzurum Taşnak Komitesi Başkanı) ve daha birçok Ermeni milletvekili, teşkilatlanmak amacıyla Tiflis’te toplanmışlardı. Burada Ermeni çete başı Andranik komutasında 2.000, Kozan Milletvekili Hampursun Boyacıyan (Şeyh Murad) komutasında l .200, eski bir Türk subayı ve Ayan Meclisi üyesi Dero (Drastamat Kanayan) komutasında 2.000, önceleri Bulgar subayı sonra Erzurum milletvekili olan Dr. Karakin Pastırmacıyan komutasında 5.000 olmak üzere toplam 10.000 kişiden oluşan “Ermeni gönüllüler alayları” teşkil edilmişti. Ayrıca, Tiflis’te silahlandırılan 6.000 komiteci ile Rus kazakları da bu birliklere katılmışlardı.
Osmanlı Meclisi’nde Van Mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak: “Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgedeki kilit noktalan ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarını ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşmesini… “‘diye talimat vermiştir.
Kafkas Genel Valisi Worontsoff-Dachkoff emirleri ve planı doğrultusunda Ermeni birlikleri, Türk-Rus Savaşı başladıktan sonra, üç hafta içinde harekat alanına girmeleri kararlaştırılmıştı. Ermeniler, Rus komuta heyetinin planına uygun olarak “Taşnaksutyun” Partisinin verdiği karara göre, Andranik komutasındaki çete kuvvetleri, Van’a yaklaşır yaklaşmaz, Van’daki Taşnak mensuplarıyla birleşecek isyan edip dağlara çıkacaklardı. Orta Anadolu’da ise, Türk Ordusunun ilerlemesi bekleniyordu. Fakat vaktinden önce başlayan Ermeni ayaklanma hareketi Ermenilerin planlarını ortaya çıkarmıştı. 28 Temmuz 1914′te başlayan I. Dünya Savaşı’nın ilk aylarında tarafsız kalan Osmanlı Devleti, Almanya ile olan İttifak Anlaşması nedeniyle, Almanya’nın zorlamasıyla Kasım 1914′de Rusya’ya harp ilan etmiştir.
4 Ağustos 1914 Pazartesi günü ilgili makama iletilen Enver Paşa imzalı zarftan, “Seferberlik ilan edilmiştir, silah basma” yazısı çıkmıştır. Onur kırıcı “Balkan Harbi” üzerinden sadece 5 ay gibi kısa bir süre geçmişti. Seferberlik emrini, 20 Temmuz’da alan 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa emri; Erzurum, Sivas, Samsun, Harput, Van, Muş Kolordu Komutanlıklarına iletir.
Ermeni Çeteler5
Van Müzesi Katliam Seksiyonu’nda teşhir edilen, Ermeni çeteciler tarafından tüfek dipçikleri ile kafatasları parçalanmak suretiyle öldürülen Türkler’e ait kafatası ve çene parçaları.
Aram Turabiyan imzasıyla yayınlanan Marsilya’daki Türk Ermenilerin 5 Ağustos 1914 tarihli bildirilerine birkaç cümle aktaralım: “Rus Ermeniler, Moskova orduları safında, kardeşlerimizin cesetleri üzerine yapılan kışkırtmanın, intikamını almak için vazifelerini yapacaklardır. Bize, Türk esaretindeki Ermenilere gelince, hiçbir Ermeni’nin silahı, ikinci vatanımız olan Fransa’ya ve onun müttefik dostlarına çevrilmemelidir” Bu ve benzeri talimatı alan Ermeniler, Rusların Türklere karşı savaş açmasını bekliyorlardı. 1914′ün Ekim ayında Rus Ordusu kuvvetlerinin, 1879′da Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşmasıyla çizilen sınırı geçer geçmez, Andranik komutasındaki Ermeni gönüllüler kuvveti, Van istikametinde harekata geçmiştir. Ermeniler ; 15 Nisan 1915′te Van bölgesinde, 17 Nisan’da Çatak, 18 Nisan’da Bitlis, 20 Nisan’da Van merkezde kanlı ayaklanmalar başlatmışlar, asker ve jandarma kuvvetleriyle çatışmaya girmişlerdir. Van Valisi Cevdet Bey, 3. Ordu Komutanlığına başvurarak, “Van’da 17 Nisandan beri ciddi ve yaygın bir Ermeni isyanı vardır. Şehirde çarpışmalar bütün şiddetiyle sürüyor. Civardan yeniden 4.000 kadar Ermeni isyancı geldi. Yardım gönderilmesi… ”
Ermeni kuvvetleri, Van’ı ele geçirdikleri sırada Van’da toplanmış 10 bin Ermeni bulunuyordu. Van’da, 2.500 kişiyi hunharca katleden Ermeniler, 6 Mayıs 1915′te Van’ı Ruslara teslim ederek, 17 Mayıs 1915′te Rus kontrolünde Aram Monokyan Başkanlığında bir Ermeni Hükümeti kurmuşlardır.
Hasan İzzet Paşa komutasındaki Osmanlı ordu birlikleri, 6 Kasım’da başlayıp 6 gün süren Köprüköy Savaşları’nda önemli başarı elde edilmiş, Ruslar geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu sırada Rus işgali altında bulunan Artvin geri alınmıştır. Rus Çarı II. Nikola da (Halk arasında Nigalay) Sarıkamış’ta bulunan ordusunu cesaretlendirmek ve moral vermek için Sarıkamış’a kadar gelmiş ve ordu mensuplarına madalya ve çeşitli hediyeler dağıtmıştı.
Enver Paşa da, bizzat Erzurum’a gelmiş ve Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı sıfatıyla 3. Ordunun idaresini eline almıştır. 22 Aralık 1914′te kış şartlarını hesaba katmayan Enver Paşa, komutasındaki ordu birlikleri Sarıkamış’a doğru harekata başlamıştır. Ordunun “Sarıkamış Hareketi” 37 yıldan beri esaret altında bulunan yöre halkını sevindirmiştir. Ancak, Sarıkamış harekatı, ağır kış şartları nedeniyle hüsranla sonuçlanmış, 90 bin asker Allah-u Ekber Dağları’nda donarak şehit olmuş ve yöre halkının sevinci, yasa dönüşmüştür.
Bu sıralarda Iğdır ve çevresindeki köylerden toplanan gönüllüler ordu birliklerine yardım için Sarıkamış’a doğru giderlerken, Iğdır’ın Küllük Köyünün batısında Ermeniler tarafından önleri kesilmiş ve katledilmişlerdir.
Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis’te toplanan Ermeni Milli Kongresi’nde yaptığı konuşmada : “Rusya’nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyan çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 242.900 ruble verdiğini…” belirtmiştir.
Nisan 1915′e gelindiğinde artık ok yaydan fırlamıştır. Düzenli Ermeni alayları, Rus birliklerinin öncüsü olarak Van’da ayaklanır ve bir süre sonra Van, Ruslara teslim edilir. Cephe gerisindeki Türklerin kendilerine karşı savaştıklarını ileri süren Ruslar, hakimiyetleri altındaki topraklarda yaşayan halka karşı insanlık dışı uygulamalara girişir. Rus Kazak ve Sibir alayları Ardahan ve Kars çevresindeki tüm Türk-Müslüman köylerini basarak genç-ihtiyar, kadın-kız, yaşlı-çocuk demeden büyük bir katliamlar gerçekleştirmişlerdir.
İstanbul’da Avusturya Macaristan İmparatorluğu Askeri Ateşesi Joseph Pomiankowski tarafından olaylar şöyle anlatılmaktadır ; “Talat ve Enver Paşa, hemen harp başlar başlamaz, Ermenilerin düşman tarafını tutmaları, bilhassa Osmanlı ordusuna karşı düşmanca girişimlerde bulunmaları halinde şiddetli karşı önlemler alınacağı hususunda kesinlikle uyardı. Buna rağmen Ermeniler, Türklere karşı düşmanca faaliyetlerde bulunmaktan, bilhassa Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırmaktan geri kalmadılar. Başlangıçta çok sayıda Ermeni asker, bazı Ermeni subayları, başlarında bir Ermeni milletvekili olduğu halde kaçıp Rusya’ya gittiler. Bunlar, Rus hududunu geçen Ermenilerle birlikte Ermeni gönüllü alaylarına katıldılar. Rusların safında Türk hududunu geçerek Müslüman halka barbarca saldırılarda bulundular. Ermeni haydut çeteleri Osmanlı ordusunun gerisine, ikmal kuvvetlerine, postalara ve bağımsız birliklere hücum ettiler. Türk Hükümeti ve ordusunun ileri gelenleri, Ermenilerin genel bir ayaklanmaya girişecekleri hususunda endişe etmekte haksız değildi. Gerçekten de bu isyan Nisan 1915′te Van’da patlak verdi. ”
Felix Valvy de “İslam’da İnkılap” adlı kitabında şunları yazar: “Nisan’da Ermeni ihtilalcileri Van şehrini ele geçirdiler, Aram ve Vardan komutasında bir Ermeni Genelkurmayı teşkil ettiler ve 6 Mayıs 1915 günü, Van eyaletini Müslümanlardan temizlemiş olarak Rus Garo takma adıyla tanınan ve Türkiye ile Rusya arasında çarpışmalar başlayınca. Ermeni gönüllülerin başına geçen Karakir Pastırmacıyan kuvvetlerine teslim ettiler… En meşhur Ermeni liderleri arasında Türk parlamentosunun eski üyesi, vardı.”
Van’da 250 bin silahlı Ermeni Ruslara katılmış, onlarla beraber savaşmakla kalmayıp, sivil halka da her türlü eziyet ve katliam yapılmıştır. 6 Mayıs 1915′te Van’ı Ruslara teslim eden Ermeniler, 17 Mayıs 1915′te Rus kontrolünde Aram Manukyan başkanlığında bir Ermeni hükümeti kurmuşlardır.
Van’daki durumu Alman Büyükelçisi Wangenheim, Alman Dışişleri Bakanlığı’na çektiği 17 Mayıs 1915 tarihli telgrafında şöyle anlatıyordu; “Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kaledeki Türk Garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden muharebelerin sonunda şehir askerlerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915′te Van Ruslar tarafından işgal edilmiş. Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları katletmeye başlamıştır. Bitlis İstikametinde 30.000 Müslüman kaçmaya başlamıştır.”
Clair Price da, Ermenilerin Van’daki yaptıkları katliamı şu satırlarla ifade eder: “Nisan ayında Lord Bryce ve Ermenistan dostları Londra’ da bu gönüllüleri silahlandırmak için para toplamaya başladı. Rusların da onlara karşı ilgisiz olduğu söylenemezdi… Bu gönüllü çeteler, neticede Nisan sonunda Van’ı işgal ettiler ve Türk halkını katliama tabi tuttuktan sonra şehirden geri kalanı Haziranda Ruslara teslim ettiler”
24 Mayıs 1915 tarihinde Amerika’ da çıkan Ermeni Gazetesi Goncak “Van’da 1500 Türk’ten başka kimse bırakmadık” diye iftihar etmiş, çok geçmeden bu Türkleri de öldürmüşlerdir. l5 O zaman Van ve havalisinde 270.000 Türk nüfusu bulunmaktadır.
6 Temmuz 1915 günü ABD’de Ermenice basılan “Hayastan” gazetesinde, Van’ın Ruslar tarafından işgal edilmesi sonucunda isyancı Ermeniler Rus Kafkas Ordu Komutanı General Nikolayev’e bir ziyafet vermişlerdir. Van İsyanı’nın elebaşısı olan Ermeni Aram Manukyan şu konuşmayı yapmıştır : “Bir ay oluyor ki, isyanı başlattığımızdan beri Ruslar’m buraya gelmelerini bekledik. Durumumuz tehlikeli idi. Ya teslim olacaktık ya da ölecektik.
Biz   ölmeyi   tercih   ettik. Fakat   beklenmedik   bir   zamanda imdadımıza koştunuz. Bu başarının yarısını size borçluyuz. ”
Çar II. Nicola’ya değerli yardımları için 21 Nisan 1915 tarihinde Ermenilerce tebrik telgrafı gönderilmiştir. “Rusya’ya yaptığı hizmetler” nedeniyle Ermenilerce teşekkür edilmiştir.15 1878′de başlayan Ermenilerin Osmanlıya ihanetinin belgesini, yukarıda Çar II. Nicola’ya çekilen yukarıdaki kanlı tebrik telgrafında görebiliyoruz.
1918 yılında Erzurum ve Deveboynu Mevkii Rus Kuvvetleri Geçici Komutam Yarbay Twerdokhleboff 26-27 Şubat gecesinde 3 bin dolayında Türk’ün öldürüldüğünden ve Ermeni kökenli Rus subaylarının bu katliama yardımcı olduklarından yakınmış ve öldürme, ırza geçme, yağmalama olaylarının artması ve yakalananların Ermeni kökenli subay ve erlerce serbest bırakılmaları üzerine bir toplantı yaparak şunları söylemiştir ; “Biz burada Ermenilerin Rus üniforması altında feci cinayetler işlemeleri için değil, Rusya’ya hizmet için kaldık. Eğer Ermenilerin barbarca ve vahşice davranışları son bulmazsa, şehri terk etmenize izin verilmesinde ısrar edeceğiz. Ermeniler Rus subaylarını aldatarak kıyım yaptılar. Ermeni ileri gelenleri soykırımın önüne geçebilirdi.”
Yarbay Twerdokhleboff’un 16 Nisan 1918 tarihindeki Rus Genelkurmayına verdiği ikinci raporda: “Rus askeri kılığındaki Ermeni çetelerinin Erzurum’da yaptıkları Türk kıyımının kanlı safhalarını ibretle okuyabiliyoruz.” diye yazmıştır.
Philippede Zara da, 193 6′da Paris’te yayınlanan kitabında: “… Şurada burada mahalli isyanlar çıktı. Türkiye Meclisindeki iki Ermeni milletvekili Rusya’ya kaçtı. Bir kin edebiyatı aldı yürüdü: Türk anaları ağlasınlar! Türklere biraz izdirap tattıralım!.. Ermenilerin suçluluğu hiçbir şüpheye yer bırakmaz ”
Gl. Bronsart von Schellendorf, 24 Temmuz 1921′ de Deutsche Allgemeine Zeitung “da ; “Ermeniler, Ruslarla savaş halinde olan ordunun geri ve yanlarına saldırmakla kalmıyor, eli silah tutan bütün Türkler cephede olduklarından savunmasız kalmış olan Türkleri kolaylıkla katlediyorlardı. Tanığı olduğum Ermeni canavarlığı, Türklere yamanan canavarlıktan kat kat üstündü.. ” diye yazmaktadır.
Ermeni Çeteler7
Iğdır’ın Oba köyünde Ermeni çetelerce öldürülmüş Türklere alt ortaya çıkarılan toplu mezar.
Bütün bunlar olurken, İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı’nı zorlamaktaydı. ‘Osmanlı Orduları Çanakkale’den Galiçya’ya, Doğu Anadolu’dan Irak’a kadar yedi cephede düşman kuvvetleriyle çarpışıyordu.’ Osmanlı Ordusu tüm  cephelerde düşmanla savaşırken, arkadan vuran Ermeniler, Rusların himayesinde kuracakları Ermenistan’da Türk çoğunluğunu azınlığa düşürmek için planlı katliamlar yaptığı yukarıdaki belgelerden anlaşılmaktadır.
Yukarıda anlatılan Ermeni olaylarına, Çarlık Rusyası’nın emperyal amaçla 1880-1912 yılları arasında nasıl girdiğini ibretle izledik. Türk analarının ağlamasını isteyenler ve ızdırap tatmasını isteyenler, unutmasınlar ki, Türk anaları 90 yıldır Doğu ve Güneydoğu’da verdiği 518.105 şehidine ağlamaktadır.
Ermeni Çeteler8
Kars’ta Ermeni çeteciler tarafından, ayakları haslarına bağlanarak fecî bir şekilde öldürülen Türkler.
İslâm Ahâlisinin Duçar Oldukları Mezâlim Hakkında Vesaike Müstenid Malumat’. 2.tabı [İstanbul], [1]335-[1]919; Fransızca baskısı: (Documents relatifs aux Atrocites commises par leş Armenies sur la population Musulmane, [İstanbul], 1919) ad ve basım tarihli kitaptan




Ermeni Çeteler 9
Olayları Yaşayan Yabancı Devlet Adamlarının Ve Araştırmacılarının 1877-1920 Tarihleri Arasındaki Ermeni Olayları Hakkındaki Yorumları
Osmanlı III. Ordusu Kurmay Başkanı Alman Felix Guse’nin “1915 Ermeni Ayaklanması ve Sonuçları” adlı 1940 yılında yayınlanan kitabına bir göz atalım: “Dünya savaşında oldukça büyük yankılar uyandıran Ermeni sorunu hakkında çoğu defa yanlış bilgilendirmeler yapılmıştır. Aşağıdaki çalışma her şeyden önce bizzat yaşanan olaylara ve gözlemlere dayanmaktadır. Savaşın başlangıcından Brest-Litovsk Barış Görüşmelerine kadar Türk-Kafkas Cephesi’nde kurmay başkanı olarak üç buçuk yıl görev yaptım. Böyle bir görevde bulunmam, ülkeyi ve insanlarını yakından tanıyabilme, olaylara ve olayların arka planına derinlemesine bakabilme olanağı sağladı. Ayrıca görev süremin son yılında konuyla (Ermeni sorunu) ilgili olarak özellikle bazılarını dikkate almam gereken çok zengin ve kapsamlı bir kaynakçayı da tanıma olanağını elde ettim.
Tamamen Ermenilerle meskun bir Ermeni ülkesi bulunmamaktadır. Ermeniler savaştan önce çoğunluğu doğu vilayetlerinde olmak üzere tüm Anadolu’da başla Türkler ve Kürtler olmak üzere diğer halklarla karışık bir şekilde oturuyorlardı. Nitekim bir gezgin, “Her yerde Ermenilerle karşılaşılmasının kesinlikle Ermenistan’da bulunulduğu duygusunu vermediğini” söylemektedir. Ermeniler çok iyi birer çiftçi, sanatkar, fakat her şeyden önce şeytanı bile şişeye sokacak derecede kurnaz birer tüccardır. Ermeniler Türklerden daha aktiftiler ancak sırf bu yüzden onları Türkiye’nin temel kültür unsuru olar ak nitelemek doğru değildir.
Politik alanda Ermeniler arasında başrolde bulunan Taşnaksütyun Partisiydi. Bu parti her ne kadar özgürlük üzerinde duruyorsa da ille de Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmak gibi bir düşüncesi bulunmuyordu. Bu düşünce, Hınçak Komitesi’nin radikal kanadının öteden beri süregelen hedefleri arasında bulunuyordu. 1893′te bir Amerikan gazetesi şunları yazmaktaydı : “Hınçak Komitesi imparatorluğun her tarafında örgütlenmiş ve çok sayıda Türkü ve Kürdü öldürmek, köylerini yakıp yıkmak, ateşe vermek, daha sonra da dağlara kaçmak için fır sat kollamaya başlamıştı. İçin için kaynayan bu kin Türkleri ayağa kaldıracak, Ermeniler üzerine saldırtacak ve onları barbarca katlettire çekti. Bunun üzerine insanlık ve Hıristiyanlık adına bir büyük yabancı güç devreye girecek ve sonuçta ülke (Türkiye) işgal edilecekti. Gerçekleşmesi istenen plan da bu idi. ”
Böylece iki halk arasında karşılıklı olarak oluşan kin ve nefret 1890′lı yılların Ermeni kıyımım (Ermenilerin yaptığı kırımı) doğurdu. Fransız yazar Pierre Loti bu konuda Ermenileri suçlamakta ve şöyle demekteydi: “Türkler, Ermenilerin rahat durmayacaklarını, barış günlerinde de Türklere karşı kışkırtıcı ve zararlı girişimlerden uzaklaşmayacaklarım çok iyi biliyorlardı. ”
“Devamlı olarak sadece bu olaylarda söz edilmesi, Rus ihtilaline kadar Rusya’daki Ermenilerin durumlar inin pek de iyiye gitmediğinin unutulduğu gibi bir izlenim vermektedir. Aslında bir Rus Valisi; “Bizim Ermenisiz bir Ermenistan’a gereksinimiz var ” diyordu. Ve Ermeniler arasında da yaygın bir şekilde, “Rusların Türklerden daha kötü olduğuna ” dair meşhur bir söz vardı. ”
“Ermeniler, Abdülhamit’e karşı gerçekleştirilen ihtilale katıldılar ve Genç Türkler ilk başlarda onlara çok dostça davrandılar. Nitekim, sonradan kaleme alınan Türkçe bir kritikte konu ile ilgili olarak şu görüşlere yer verilmekteydi: “Genç Türkler, çeşitli dinlere mensup cemaatlerle birliktelik yaparak; ayrı bir millet (Osmanlı Milleti) oluşturmak gibi, ileride onarımı çok güç olan büyük bir hata ile işe başladılar. ” Türkiye barışı koruyabilseydi kim bilir belki de bu birliktelik uzun sürecek bir uzlaşmanın yolunu açabilirdi. Talat Paşa, Ermeni lideri Pastırmacıyan ‘a üç defa bakanlık teklifinde bulundu. Fakat her defasında olumsuz yanıt aldı. Ermeniler parlamentoda da temsil ediliyorlardı.”
Pierre Loti’nin Türk-Ermeni konusundaki başka bir görüşlerine bakalım: ” …Ermenilere karşı ilk suçlama yazılarım daha az katıydı. Her şeye rağmen, bende her zaman uyandırdıkları bu acıma duygusu çok derindi. Çünkü onları daha az tanıyordum. Savaşın, çok fazla sayıda Avrupalı tanığın ülkelerinin içine nüfuz etmesine ve kendilerini iş başında görmesine imkan vermeni, Ermeniler için-Yunanlılar için olduğu gibi- can sıkıcı bir durumdur. Böylece bir çok efsane yıkıldı. Şimdi artık katledildiyseler de katliamcı olmaktan asla geri kalmadıkları biliniyor. Pek çok resmi rapor bunun geçerliliğini gösteriyor. Son olarak “lllustration “a kendi Hıristiyan elleriyle hazırlanmış, Türk ölülerinin doldurulduğu çukurların fotoğraflarını gönderdim. Orada özellikle çocuklar ve kadınlar görünüvordu. Zira, bu çok yeni cinayetler, erkeklerinin savaşa gittiği köylerde işlenmişti. Sadece, Türkler onlar gibi aşırı şikayetleriyle tüm dünyanın kafasını şişirmediler. Zavallı Türkler, Hıristiyan değiller ve Avrupa’nın gözünde esas kusur işte burada. Ermeniler ve Ortodokslar, ülkemizde materyalistleri ve ateistleri bile etkileyen bu Hıristiyan kimliğini yeteri kadar yıpratıp, kötüye kullanmadılar mı ? Ermeniler tarafından ortaya atılan ölü sayısına gelince, toplam nüfuslarının iki katını aşıyor; halbuki, hala her tarafta yüzlercesi, yüz binlercesi bulunuyor, orada bazı bölgelerin tamamı onlarla nüfuslandırılmış. (Avrupa’nın batısını dolduranlar hariç)
I. Kafkas   Ermenistan’ında   Başbakanlık   yapmış Ermeni liderlerinden Kaçaznuni, 1923′te Viyana’da basılan kitabında;
“1914 Sonbaharında Ermeni gönüllü grupları kuruldu. Türklerle savaşıldı. Bunun aksi olamazdı. Zira yaklaşık çeyrek yüzyıldan bu yana Ermeni toplumu belli ve kaçınılmaz bir psikoloji ile beslendi. Bu ruh halinin tezahürü gerekli idi ve gereken oldu” diyor.
Philippe   Price, 1956′da   Londra’da   basılan   kitabında ;
“Savaş patlak verince. Doğu Anadolu bölgesindeki ve Kafkasya’daki Ermeniler, Rus makamları ile gizlice temasa geçtiler ve geliştirilen bir yer altı teşkilatı ile Türk kesiminden Rus ordusuna Ermeni Gönüllüler sevk ettiler “der.
Philippe De Zara, 1936′da Paris’te yayınladığı kitabında; “Ermeniler bir yandan devletlerini aldatırlarken, bir yandan da düşman hareketini teşvik ettiler ve kolaylaşırdılar. Fakat (Padişahın Hıristiyan tebaasının en mukaddes görevinin itaatsizlik olduğunu onlara öğreten Avrupa annesi) mevcut iken hangi batılı onları kusurlu bulabilirdi? Oysa, bu hareketlerin her devlet için olduğu gibi Türklerin gözünde de bir vatan hıyaneti olduğu nasıl inkar edilebilir? Ermeni komiteleri, çeteler ve Rus subayları emrinde taburlar kurmuş, silahlandırılmış, Rus ordularının ilerleyişini kolaylaştırmak üzere Türk kıtalarının geri yollarını ve lojistik konvoylarını vurmuş, tahripler yapmıştır” der ve ” Ermenilerin suçluluğunu hiçbir şüpheye yer bırakmaz ” hükmünü verir.
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, yaşanan tehcir ve kırımın sorumlusu olarak da Taşnakları işaret eder: “Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler çeteler kurmaya başlamışlardı. Bu çeteler, açıkça Türk hükümetine karşı eylemlere geçtiler, ancak bir şey elde edemediler. Bu savaş nedeniyle Ermeni Ulusu Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. ”
Ermeni Çeteler 10
Urfa ‘daki Ermeni çetecilerden müsadere edilen silâh, bomba, dinamit ve diğer mühimmat.
Stalin, Pravda gazetesinde  30 Kasım 1920 tarihinde yayımlanan konuşmasında; “Taşnak Ermenistanı’nın, kuşkusuz, onları Türkiye’nin üzerine saldırtan İtilaf Devletleri’nin provokasyonuna kurban olduğunu ” ifade eder. Ayrıca Ermenistan Komünist Partisi Merkez Komite Sekreteri İoanisyan, Erivan’dan 10 Ekim 1922 tarihinde Stalin’e yolladığı çok gizli damgalı şifreli telgrafında Ermeni halkının Ermeni burjuvazisinin günahları ve milliyetçi emelleri yüzünden kurban verdiğini ve bunun önüne geçilmesi ve Ermenistan Komünist Partisi’nin prestijinin Ermeni kitleleri arasında arttırılması için Ankara hükümetiyle iyi ilişkiler geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Kızıl Ordu’nun en önemli kumandanlarından biri olan M. V. Frunze ise, Türkiye ziyaretinin ardından yazdığı anılarında Ermeni Meselesi’ne de değinir ve dökülen kanın sorumlularını net bir şekilde ortaya koyar: “Bu ‘bir denizden öteki denize değin Büyük Ermenistan’ gibi erişilmez hayali. Ermeni milliyetçiler grubuna aşılayan da Antant’tan başkası değildi. İşte bu yüzden, bu boş ve aptalca hayal yüzünden yüz binlerce Ermeni köylüsü, komşuları Türk ve Kürtler tarafından topraklarından sökülüp atıldı. İşte Antant’la ilişkileri yüzünden üç yıldır Anadolu’nun dağ ve tarlalarında sel gibi kan akıtılıyor. Ve işin en kötü yanı da bunun hiçbir zaman onların hesabı sorulmaması gereken kişiye ödetmeye çalışıyorlar.”
Boryan, karşılıklı kırımın ve Ermeni halkının çektiği acıların sorumluluğunu Çarlık Rusyası’na yükler. Ayrıca kendi milletine ihanet eden ve Çarlık emperyalizminin ajanlığını yapan Taşnak önderlerinin, Ermeni halkının çıkarlarını gözetmek yerine, emperyalist diplomasisinin çıkarlarını esas aldığını ve bu şekilde Ermenilerin yok olmasına sebebiyet verdiğini de belirtir.
Vartanyan ise, Amerikan ve İngiliz emperyalizminin, kardeş Transkafkasya halkları arasında karşılıklı kırımı ateşlediğini yazarken, Taşnakların maceracı iç ve dış politikalarının Ermeni halkının yaşadığı kırımın önemli bir sebebi olduğunu vurgular.
Zavriyev de büyük devletlerin Ermeni Meselesine ve onun aracılığıyla Türk Meselesi’ne karışmalarının Ermeni halkının çektiği acılarda esas paya sahip olduğunun altını çizer.
Şamsutdinov, Kerimov ve Starçenkov, Taşnak-Türk savaşının suçlularının İngiltere, Fransa, ABD ve İtalyan emperyalistleri ve Taşnaklarm maceracı politikaları olduğuna dikkat çekerler. SSCB Bilimler Akademisi, Belova, Starçenkov ve Glasneck de Taşnakların  ”Büyük Ermenistan” hayali uğruna Ermenileri kurban ettiğini tespit eder.
Taşnakların Anadolu’da yaşayan Kaçaznuni, Şahrikyan Etendi ve Zoryan gibi liderleri de bu gerçeği o y ularda görür ve “Büyük Ermenistan ” hayalinin gerçekçi olmadığını tespit ederler. Bu liderler, Türklere karşı harekete geçen Transkafkasya’daki Ermeni gönüllü birliklerine karşı çıkmışlar ve Türklere karşı harekatın hemen durdurulmasını savunmuşlardır. Kafkas Ermenilerinin, Türk Ermenilerinin işlerine burunlarını sokmaması konusunda uyarıda bulunan liderler, Taşnakların bu politikalarının Türk Ermenilere özgürlük değil, ölüm getireceğini daha 1915 yılında ısrarla vurgulamışlardır. Ama ne yazık ki bu ısrarlarından sonuç alamamışlardır.
Bu bölümlere kadar, yüzlerce belge ile Ermenilerin Anadolu’da Türklere yaptıklarım ibretle izledik. Şimdide olmayan ‘Soykırımı’ inceleyelim.
Sözde Ermeni Soykırımının Dayandırıldığı Belgeler 
Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı’na girmek mecburiyetinde kalmıştır. 1915 yılı baharında Osmanlı Devleti Arap Yarımadası’nda, Irak’ta, İran’da, Galiçya’da ve Çanakkale’de savaşmaktadır. Cephelerde savaşın güvenle sürdürülmesi ve yurtiçinde emniyetin sağlanması için Hükümet, 24 Nisan 79/5′te bir genelge yayımlayarak tüm Ermeni parti ve komite merkezleri ile şubeleri kapatır. Ermeni parti ve komitelerinin elebaşıları olan 2345 kişi yakalanarak, devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan askeri mahkemeye gönderilir. Bu tarih Ermenilerce her yıl “Sözde Ermeni Soykırımı “m Anma Günü ilan edilmiştir.
‘Sözde Ermeni Soykırımı’nın 90 yıl içinde birçok düzmece belgelere dayalı kitap ve filmleri yapıldı. Bunlardan İngiliz İstihbarat Birimlerinin 1916 yılında Wellington House tarafından Büyükelçi Viscount Bryce ve tarihçi Arnold Toynbee’ye hazırlattırılan ‘Mavi Kitap’ dır. Wellington House, 1914 yılında İngiliz Hükümeti tarafından kurulmuş propaganda ofisidir. Almanlara ve Türklere karşı, İngiltere ve müttefiklerinin çıkarlarını korumak amacıyla basılan iki ayrı ‘Mavi Kitap’ gerçekleri çarpıtmada önemli bir rol oynamıştır. Bu kitapta Tiflis’teki Horizon, Marsilya’daki Armenia, Londra’daki Ararat, NewYork’taki Gofchang adlı Ermeni gazeteleri ile Amerika’daki Ermeni Mezalimi Komitesi kaynak gösterilerek, ‘Türklerin 600.000 Ermeni’yi öldürdüğü’ iddia edilir. Hayali ve adları açıklanmayan 150 görgü tanığı ifadesine göre basılan ‘Mavi Kitap’, ABD’nin savaşa girmesinde önemli rol oynamıştır. 1999 yılında kod adları bilinen 150 tanığın adlarının açıklandığında, bunların 59′u misyoner, 52′si Ermeni militan ve 7′si de Taşnak lideri olduğu anlaşılmıştır.
Malta sürgünlerinin mahkemesinde delil olarak, İngiliz ve Amerikan arşivlerinin taradığını ve hiçbir delil bulunamadığını ileri bölümlerde anlatacağız. Malta mahkemelerinde ‘Mavi Kitap’ m delil olarak kullanılmayışı, kitabın düzmece belgelere dayandığının bir kanıtıdır.
1925 yılında İngiliz Dışişleri Bakanı Camberlain tarafından ‘Mavi Kitap’ın,” tamamen temelsiz” ve “savaş propagandası” olduğu açıklanmıştır. Almanlarla ilgili ‘Mavi Kitap’taki gerçek dışı bilgiler çıkarılmıştır. Türklerin Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları günümüze kadar devam etmiştir. İngilizler 90 yıldır dünyayı kandırdıkları ‘Mavi Kitap’ için Türkler’den özür dilemelidirler.
Ermenilerin iddialarına dayandırdıkları ikinci kaynak, İstanbul’da 1914′ten 1916′ya kadar ABD Büyükelçisi olarak görev yapan Henri Morgenthau’nun 1918 yılında yayınlanmış olan ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’ adlı hatıratıdır. Bu anıların yalan ve yarı gerçek verilere dayandığım Princeton Üniversitesi’nde görevli Amerikalı tarihçi Prof. Health Lowry ispatlamıştır. Prof.Lowry kitapla, Büyükelçi Morgenthau’nun İstanbul’da görev yaptığı sürece ait ABD Dışişlerine gönderdiği raporları karşılaştırması sonucu yukarıdaki kanıya varmıştır.
Prof. Lowry’e göre: “Amerikan kamuoyunun belirgin özelliklerinden biri haline gelen ve günümüzde varlığını sürdüren güçlü Türkiye aleyhtarlığının temel taşlarından biri olan Morgenthau’nun kitabı, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin I Dünya savaşım bahane ederek Ermeni azınlığa karşı planlı bir soykırım uyguladığı inancının ana çıkış noktalarından biridir. ”
Aram Andonyan adındaki bir Ermeni’nin 1920 yılında Paris’te yayınladığı, sahte evraklara dayalı kitap, diğer düzmece kitaplardan biridir.
“Sözde Ermeni Soykırımı” konulu birçok film çevrilmiştir. En son gösterimde olan ‘Ararat’ filmi ve bizleri rahatsız eden bunların en çarpık örneğidir.
Amerikalı hukuk profesörü Raphael Lemkin tarafından devletler hukukuna yerleştirilen ‘Soykırım’ kavramı Birleşik Milletlerce 11 Aralık 1946′da kabul edilmiştir. 12 Ocak 1951′de yürürlüğe giren Soykırım Sözleşmesini, Türkiye’nin 1950′de imzalamıştır. Soykırım Sözleşmesini İngiltere 1970′de, ABD 1989′da, Ermenistan ise 1991 yılında imzalamıştır. Soykırım yaptığı iddia edilen Türkiye, soykırım yaptığımızı iddia eden Ermenistan’dan neden 41 yıl önce Soykırım Sözleşmesini imzalamıştır? 1916 yılında yazdırılan “Mavi Kitap “m hazırlayıcılarından biri olan Arnold Tonybee’nin, 1926 yılında yazdığı Türkiye (Bir Devletin Doğuşu) adlı kitabın arka kapağına bir bakalım : Bu eser 1916 yılında yazdırılan “Mavi Kitap”ın sahte ve hayalciliğine karşın, bilimsel bir açıdan Türkiye değerlendirilmiştir. Bu, haklılığımızı zaman içinde bilim çevrelerinde kanıtlanması açısından önemlidir. Dünya, birçok bilim adamlarının Ermeni davasındaki düzgün duruşunu takip ediyor. Bunun en güzel kanıtı da 16 Mart 2005 günü TBMM’nde ABD Louisville Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Justin McCarthy’ nin yaptığı konuşmadır.
Paris’te Sevr Antlaşması’nın yapıldığı sarayın önüne Ermeni asıllı Kompozitör Soghomonyan Komitas anısına 2003 yılında Soykırım Anıtı dikildi. Anıtın üzerinde : “1915 Osmanlı İmparatorluğunda gerçeklesen 20. yüzyılın ilk soykırım kurbanı l,5 milyon Ermeni anısına yazıyor. ”
‘Anadolu ‘da 518.105 şehidimizin anısına’ ne zaman bizde anıt dikeceğiz?
Ermeni Çeteler11
İzmit’e bağlı Kular nahiyesinde Ermeni çeteler tarafından balta ile parçalanmak suretiyle öldürülen Türkler
Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi’adlı kitaptan

27 Mayıs 1915 Tarihindeki Geçici Göç ve İskan (Tehcir) Yasası ve Uygulaması 
27 Mayıs 1915 tarihinde içinde Ermeni adı geçmeyen Kanun Hükmünde bir Kararname yayınlanmıştır. Bu geçici yasanın adı; “Savaş süresince hükümetin uygulamalarına karşı gelenler için, askeri makamlarca uygulanacak kanundur”. Çıkarılan “Tedbir Yetkisi” ile Ermenilerin savaş alanından uzaklaştırılması planlanmıştır. Osmanlı Hükümetine karşı gelen ve düşmanla işbirliği yaptığı tespit edilen Ermenilerin, çıkarılan yasayla Osmanlı toprağı olan Suriye, Halep, Şam ve Filistin gibi savaş dışı bölgelere göç ve iskanı temin edilmiştir.
Ermeni Göç Olayları ile ilgili Osmanlı’nın vilayetlere gönderdiği, aslı Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki telgraflarına bir bakalım: “Göç ettirilecek Ermenilerin borçlarının alınmayacağına dair İçişleri Bakanlığından Maraş iline gönderilen şifreli telgraf” (16 Mayıs 1917)
“Sevk edilen Ermenilerin geride bıraktıkları eşyaların değeri Hükümetçe sahiplerine ödeneceğinden terk edilmiş malların korunarak sahipleri adına satılması ve güçsüz kadınlarla askeri imalathanede çalışanların göçlerin ertelenmesi hususunda İçişleri Bakanlığından Erzurum Valiliği’ne şifreli telgraf (19 Mayıs 1915)
“Ermenilerin göçleri sırasında yollarda korumaları, firar edenlerle bunlara saldıranların cezalandırılmaları, göç için eski yolun kullanılması hususlarında içişleri Bakanlığı’ndan Erzurum Valiliği’ne şifreli telgraf (27 Mayıs 1915)
“Sahipsiz Ermeni çocuklarının bulundukları yerlerde kalmalarının uygun görüldüğüne dair İçişleri Bakanlığı’nın Elazığ vilayetine çektiği şifreli telgraf” (13 Haziran 1915)
“Ermenilerin, hükümet aleyhinde çalışmalarına engel olmak için göç ettirildikleri, belirlenenler dışındakilerin göç ettirilmemeleri, masraflarının göç ödeneğinden sağlanması, kafilelerin korunması için gerekli tedbirlerin alınması, bunlara saldıranların şiddetle cezalandırılmalarına dair İçişleri Bakanlığı’ndan çeşitli vilayetlere çekilen şifreli telgraf (28 Temmuz 1915)
“Erkekleri nakledilen Ermeni ailelerin Ermeni ve yabancı olmayan köy ve kasabalara dağıtılıp ayrı ayrı ikametleri ve yiyecekleri göç bütçesinden, muhtaç oldukları eşyalarından terkedilmiş mallardan karşılanmasına dair İçişleri Bakanlığı’ndan Kastamonu vilayetine çekilen şifreli telgraf”(l6 Ağustos 1915)
“Savaş sebebiyle    başka   yerlere    nakledilen    Rum    ve Ermenilerin yiyecek ve yerleşimleri temin edilerek, emniyet içinde geri dönmelerine izin verilmiştir.”(22 Ekim 1918)”
250 bin silahlı Ermeni’nin Van’da yaptıkları eziyet ve katliamdan sonra 6 Mayıs 1915′te Van’ı Ruslara teslim ettiğini daha önceki belgelerden açıklamıştık. İşgal altındaki vilayetlerin ve Van’ın Türkler tarafından kurtarılması sırasında ele geçen Ermenilere Türklerce son derece hoşgörülü davranılmıştı. Türk ordusu açlıkla pençeleşirken bile elindeki bir parça ekmeği Ermenilerle bölüşmekten çekinmemişti. Van vilayeti düşman istilasından kurtarılırken burada kalan 750 kadar Ermeni ‘aman’ dileyerek Türk kuvvetlerine sığınmışlardı. Yiyecek hiçbir şeyleri bulunmayan bu insanlar bir müddet askeri imkanlarla beslenmiştir.
Ermeni tarihçi Dr. Avetyan, Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermenilerin yok edilmesine, doğrudan ve etkin biçimde katıldığını iddia etmektedir. Bunu, Alman emperyalizminin düşünür adamı Paul Rohrbach’ın önerilerine Almanya-Babıali ilişkilerine dayandırır. Rohrbach: “Ermenileri yurtlarından uzak yerlere iskan etme çeşitli araçlarla onları Bağdat demiryolu boyunca arazi satın almaya özendirme ve Rusya ‘ya karşı çelik bir duvar oluşturmak üzere, Batı Ermenistan ‘ı Tatar ve Türk aşiretlerinin nakledilmesini” söyler. Bir adım daha ileri giderek: “Batı Ermenistan’ın Türkiye’de bir kargaşa kaynağı oluşturduğunu ve bunun ancak Kürtleri kullanarak halledilebileceğini” ekler.
Tehcir Olayı ile ilgili günümüz yabancı yazarlarının yorumlarına bir bakalım: Fransız tarihçi Av. Georges de Maleville, “1915 Ermeni Trajedisi” adlı kitabında; ” İki çözüm vardı, biri Ermenileri savaş cephesine göndermek; Ermeniler iki taraf arasında kalır ve savaş esnasında ölürdü, ama Türkler’ in onur u bundan zar ar görmezdi. Türkler bunun yerine en acemice ama en insanca çözümü seçip Ermeniler’i geri gönderdiler. Ancak bunu beceriksizce yaptılar. Ne var ki yok etme planı yoktu, soykırım hiç yoktu. ”
“Nakil sırasında gerçekten birçok trajik olay görülmüştür. Fakat bunların hiçbiri Bab-ı Ali tarafından verilen emirle olmamıştır. Osmanlı mahkemeleri tarafından savaş sırasında verilen mahkumiyetler dışında, katliamların faili olan bu kontrol edilemeyen “elemanların ” kişiliği saptanmış değildir. Zira bunlar dağınık düzende, kelimenin tam anlamıyla nakledilen Ermeniler ‘e karşı bir rastlantı sonucu olarak eylem yapmışlardı. Kürtler mi acaba? Yol eşkıyaları mı ? Yakınlarının öcünü almak isteyen Müslüman Türkler mi ? Kuşkusuz rasgele, her bir kategoriden bir parça, ve şunu yenileyelim. Rastlantı sonucu. Zira bu felakette, birlikte yapılmış hiçbir plan yoktur. Bunu gözlemek önemlidir.” diye yazmıştır.
Yazar, Osmanlı ordusunda gönülsüz yer alan Ermenilerin savaş sırasında silahları ve askeri sırlarıyla beraber Rus ordusuna sığındıklarını ve Osmanlıyı arkadan vurduklarını tesbit edememişe benziyor.
ABD’li Prof. Dr. Bernard Lewis 16 Kasım 1993 tarihli “Le Monde” gazetesindeki yazısında şöyle yazmaktadır : “Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur. Türklerin tehcire başvurmalarının meşru nedenleri vardır. Zira Ermeniler Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı. ”
Aynı gazetede l Ocak 1994 günü Lewis şöyle yazıyordu: “… Ermeniler bazı Amerikan misyonerlerin raporlarının ortaya koyduğu üzere tehcir kararından önce ele geçirdikleri köylerde korkunç zulümler yaptılar. Osmanlı topraklarını işgal eden Rusları kurtarıcı olarak gördüler ve onlara destek vermekle kalmayıp onların saffında çarpıştılar. Bu durum Osmanlı Hükümetini, bu sorunu eskiden beri başvurduğu tehcir yöntemiyle çözmeye yöneltmiştir. Ancak, Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni milletini yok etmek için bir plan ve kararı konusunda hiçbir ciddi delil mevcut değildir.
ABD’li   Prof. Dr. Stanford   Shaw, 1915   yılındaki   göçle ilgili görüşlerini şöyle belirtiyordu: “Tehcir sırasında bölgedeki aşiretlerin saldırılarına karşı Ermenilerin korunması, gıda ve diğer ilaçlarının karşılanması için Türk hükümeti orduya emir vermiştir.”
“Bölgede Ermeni nüfusu iddia edildiği kadar değildi. Tehcirden önce 250.000Ermeni Rus Ordusu’na katılmış 700.000 Ermeni de Rusya Ermenistan’ına göç etmiştir. Ancak savaş ve tehcir sırasında her iki taraftan da on binlerle ifade edilecek kadar öldürmeler olmuştur. Ancak ölen Ermenilerin sayısı 300.000′i geçmez. Buna tepki olarak Ermenilere karşı da katliam olmuştur. Ama hükümet emriyle ve ordu tarafından icra edilen bir Ermeni katliamı kesinlikle söz konusu değildir. ”
Ermeni Çeteciler
Ortada ne bir katliam ne bir Ermeni halkının mevcudiyetim tehlikeye atacak organize bir imha hareketi olmadan gelişen olaylara karşın, Ermeni Başpsikopos Kevork,ABD Başkanı’na “Türk fanatizminin şiddetine terk edilmiş Türkiye’deki Ermeni halkın koruması için” imdat telgrafları gönderdi.
Tehcir Olayının Amerikalı ve İngilizler Tarafından İncelenmesi 
16 Ağustos 1919 tarihli Erzurum ve çevresindeki sosyal durumdan bahseden başka bir Amerikan raporu,Yüzbaşı Emery H. Niles ve Artur Sutherland’ın doğu vilayetlerindeki gezilerine dayanıyordu. Paris Barış Konferansı’nı Ermenilerin Manda istemi ile ilgili olarak sunulan rapor şöyleydi; “…4 Ağustos’ta Horasan, 5-6-7 Ağustos’ta Erzurum, 8 Ağustos’ta Mamuhatun … toplam 1.426 km. , 30 gün. Yolculuğumuz boyunca halk ve yetkililer bize çok sıcak davrandılar., fakat onlardan bilgi almamız pek mümkün olamadı. Burada Türk ve Kürtler yaşamakta. Bölge çok savaş gördü, köyler ve kasabalar harap durumda. Arazi ziraat için uygun değil, kışa kadar yiyecek yetersiz, halk ebegömeci ve everik denen otu yiyor, sığır çok az ve süt dahi alınamıyor, kışa kadar yiyecek yardımı yapılmazsa bölge halkı ızdırap içinde kalmaya mahkum.
Şu anda Erzurum’un doğusunda kullanışlı bir yol var. Bu yol Hasankale’ye, Köprüköy’e ve Horasan’dan Sarıkamış ve Kars’a ulaşıyor. Bölgenin doğu ve batı bölümü Erzurum ve Ermenistan sının arasına girebilir. Erzurum’dan Trabzon’a 400 km.lık otomobil yolu vardır. Kars’a 300 km.lik otomobil yolu var. Erzurum vilayetinde, Ermeni ordusunun geri çekildiği hat üzerinde bulunan şehirler ve köyler çok kötü durumdadır. Erzurum’da bize verilen grafikler bizim incelememize uyuyor. Bu bölgede Ermeni hemen hemen yok. Bölgenin en önemli ihtiyacı yiyecektir, tohumsuzluktan dolayı ziraat yapılamıyor. Erzurum’da Ziraat Müdürü tarafından zirai raporlar verildi. Hemen tohumluk ve hayvan ihtiyacının giderilmesi lazım. Hükümet tarafından yiyecek ve hayvan dağıtıldı, fakat bunlar yetersiz kaldı.” Yukarıdaki raporda belirtilen Erzurum ve çevresinin sosyal durumu tüm Anadolu’nun görüntüsünü yansıtmaktadır. Tehcir sırasında birçok Ermeni’nin ve Türk’ün kıtlık ve hastalık nedeniyle ölmesi, yukarıda raporda bahsedilen gerçeklere dayanmaktadır.
Göç olayını takip eden ve sürekli fotoğraf çeken yabancı gazetecilerin katliamdan söz etmedikleri belgelerden anlaşılıyor.  İngilizlerin soykırımla suçladıkları Osmanlı ileri gelenlerinin 144 kişinin Malta’ya sürgüne gönderildiği bilinmektedir. Bu esaret günleri 19 Mayıs 1919 ile Kasım 1922 arasında Malta’da geçmiştir. Malta esareti, Mustafa Kemal’in ‘her Türk’e karşın bir İngiliz’ tehdidiyle, esirlerin Samsun’da teslimiyle sona ermiştir. Sürgünden dönenlerin çoğunun Mustafa Kemal’in yanında yer aldığım görüyoruz.
İngilizlerin, Damat Ferit Paşa’ya Malta sürgünlerini mahkum etmek için kurdurduğu Divan-ı Harp için. İngiliz ve Amerikalıların belge bulamamalarının ilginç yazışmasına bir göz atalım: İngiltere’nin ABD Büyükelçisi R. C. Craige’nin İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yazdığı yazıda: “Lordum; 16 Haziran 1921 tarih ve 775 sayılı yazınıza cevaben, Ermeni soykırımıyla ilgili olarak çalışma arkadaşlarımdan birinin dün (12 Temmuz) Amerikan Dışişleri Bakanlığı’m ziyaret ettiğini bildirmekten şeref duyarım… Bu belgelerin içinde yargılanmak üzere Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek, hiçbir şeyin bulunmadığını üzülerek arz ederim… ” demiştir.
İngiliz Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Mr. Edmons’un İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı raporda: “Bu yazıdan anlaşıldığına göre; Malta’ya sürülenleri mahkum ettirme şansımız hemen hemen sıfırdır… Amerikan Hükümeti’nin de bize hiçbir delil yardımında bulunamayacağını anladık.” denilmektedir.
Ermeni Çeteler20
Ermeni çeteleri tarafından Siverek-Urfa caddesinden ve Karacadağ civarındaki ziyaretgâhtan alınıp, canlı hedef yapılmak suretiyle öldürülen Türkler.Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi adlı kitaptan
Tehcir Olayından Mahkum Edilenler 
Ermeni Çeteciler3
ABD’li Prof. Stanford Shaw: “I. Dünya Savaşı’nda Ermeni komitelerinin Ruslarla işbirliğine girdiğini” anlatır. Ermeni milliyetçisi tarihçi Prof. Dr. Hovannisia’nın o günlere ait şu beyanını da aktarır; “Ermeni lejyonları, Türkleri bütün Van bölgesinde defetmek için örgütlenmişti. Amaç, Rus ordusunun Bitlis’e girmesini sağlamaktı. Bu durumda yapılacak iş, Ermenileri sınırdan uzak yerlere göç ettirmekti.”
Göç işlemi sırasında uğranılan kayıplar, o günkü yol ve nakil olanaklarının yetersizliği yanında önceki olaylardan duyulan şahsi kin ve intikam duygularından hareketle her iki taraf için aynı ölçüde olmuştur. Olaylarda ihmali görülen memurlardan ve çetelerden tutuklanan ’1397 kişinin 67′sinin asıldığı’ bilinmektedir. Sonradan asılanların çoğunun suçsuz Türk memurları olduğu ne yazık ki geç anlaşılmıştır. Bu haksızlığa uğrayanlardan biri Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’dir. İstanbul’da uyduruk bir mahkemede idama mahkum edilen Kemal Bey 10 nisan 1919 günü idam edilmiştir. Kemal Bey, 14 Ekim 1922′de TBMM’nin çıkardığı özel bir kanunla “Milli Şehit “ilan edildi.
Bu haksızlığa örneklerden biri de Ermenilerce şehit edilen IV. Ordu komutanı Cemal Paşa’dır. Cemal Paşa için yapılan araştırmada; “Ermenilerin Lübnan’a naklinde emniyet, sağlık, yiyecek ve yerleşim işleriyle bizzat ilgilendiği için Ermeni Patriğince bütün Ermeni Cemaati adına şükran ve teşekkürler sunulmuştur. ” demiştir.
Tim Başkanlığını ABD vatandaşı olan Sahan Natali isminde bir Ermeni’nin yaptığı bu örgüt, 15 Nisan 1921′de Talat Paşa’yı Berlin’de, 5 Aralık 1921′de Said Halim Paşa’yı Roma’da, 25 Temmuz 1922′de Bahaddin Şakir ve Cemal Azmi Bey’leri Berlin’de, Cemal Paşa’yı da Tiflis’te izleyerek öldürmüşlerdir.
Ermeni terörist Salamon Tehliryan kasnaklardan aldığı 14 bin DM para karşılığında Talat Paşa’yı Berlin’de 15 Mart 1921′de öldürmüştür. Talat Paşa’nın katili Tehliryan, tutuklanmış ve Berlin’ de yapılan yanlı mahkemede Tehliryan yargılanmış ve beraat etmiştir. Mahkemede : Talat Paşa’nın karısı, ‘mahkemede bir avukatla’ bile temsil ettirilmemiştir. Katilin değil, Talat Paşa’nın yargıladığı Berlin’deki düzmece mahkemede, konuyla ilgili bilgisi olmayan veya sadece kulaktan dolma bilgisi olan kişiler tanık olarak dinlendi. Gerçeği gören görgü tanıkları ise mahkemeye çağrılmadı.
Seçilen tanıkların hepsi Ermeni ya da Ermeni yanlısıydı. Alman tanıkların dinlenmediği mahkemede bir tek Türk tanığın dinlenmemesi normaldi. “Alman Kilisesi” her zaman olduğu gibi perde arkasındaydı. Tehliryan, mahkemeden beraat ederek bir kahraman gibi ayrılmıştır ! Tehliryan’ın Fresno’da heykeli dikilmiştir. Bu heykel Amerika’da yapılan ilk katil heykeli olarak tarihe geçmiştir.
Kafkas ve Filistin cephelerinde savaşmış olan Bavyeralı Binbaşı Schmidt ise, Berlin’de çıkan “Vossiche Zeitung”a gönderdiği mektupta; “Bu beraat kararı aynı şartlarda Almanlar için verilen kararlara tezat oluşturmaktadır… Ermeniler, Türklerin asi teb’ ası idiler. Savaşta hiçbir şeyin bulunmadığı bu durumda pek çok kişinin ölmesi kaçınılmaz bir sonuçtu… Fırat bölgesinde kaç Türk askerinin açlıktan öldüğü düşünülüyor mu?.. Ayda yüzlerce, hem de 1917 yılında…
Tehliryan’ın beraatı üzerine, I. Dünya Savaşı’nda Türk ordusunda görev yapan Alman Başkomutanlık Kurmay Başkam General Bronsart Schellendorf un Deutsche Algemeine Zeitung Gazetesinde 24 Temmuz 1921′de yayınlanan mektubunda; “Mahkemede dinlenen tanıkların olay hakkında bir şey bilmediklerini, görmediklerim” söylüyor ve şöyle devam ediyordu; “Ermeni zulümleri sırasında bu olayların meydana geldiği yerde görevli Alman subayları neden dinlenilmemişlerdir. Kendi kusurum olmaksızın ihmal edilmiş olan tanıklık borcumu, bir hakkın meydana çıkmasına yardım için burada ödüyorum.”
Alman generali açık mektubunun sonunu şöyle bağlamaktadır; “Müttefik hasının, Ermenileri sürülmesini, Türklerin Hıristiyanlar ü düşmanlığı şeklinde propaganda edeceklerini önceden tahmin ettiği için Türk Hükümeti her türlü sertlikten kaçındı ve bunda haklıydı. Gerçekten yabancı ülkelerin her tarafında bu budalalığına inanıldı.”

Kaynak : Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü



Hiç yorum yok: