10 Ocak 2013 Perşembe

Asıl hedef -Büyük plan -Son uyarı -Ergün Diler


Asıl hedef

Akdeniz'de keşif uçuşu yaparken düşürülen Fantom'da, iki pilotumuz şehit olmuştu. Şehit Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy'un ailesi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Mehmet Erten hakkında suç duyurusunda bulunmuştu...
Malatya Başsavcıvekilliği de olayla ilgili soruşturma başlattı.
Acılı ailenin avukatı, "Test sürüş talebi MİT'ten gelmiş. Hava Kuvvetleri de fazla direnememiş" diye hem Fidan'ı hem Erten'i hedef tahtasına koydu...
Şimdi burada ara verip geniş kadraja geçelim...
Yeni kurulan Cumhuriyet'in Musul-Kerkük'le buluşmasını istemeyen İngiltere, her zamanki gibi KÜRTkartına sarılıp, Doğu ve Güneydoğu'yu karıştırdı. Amaç Türkler'in petrolle buluşmasını engellemekti. Sayısız isyanın temel amacı buydu. 
Bölgedeki AŞİRET ve AĞALIK yapısının altında inleyen halk, her defasında bu oyuna düştü. Londra'nın elinde tuttuğu kartı da almak Ankara'da kimsenin aklına gelmiyordu! 
Almaya kalkanın da canı alınıyordu! "Kürt" sözü sakıncalıydı. Atatürk'ten beri onlarca Kürt raporu hazırlandı. Gereği bir türlü yapılamadı. Özal, Cumhurbaşkanı olunca işin üzerine gitmeye kalktı. Ancak ömrü vefa etmedi!
Baykal ve İnönü, 1990'da Kürt raporu hazırlattı. Rapor özetle "Herkesin etnik kökenini ortaya koyması ve onunla iftihar etmesi doğaldır. Devlet etnik gerçeği doğal karşılamalı. Devletin resmi dil dışında diğer dillerin konuşulmasından rahatsızlık duymasını komplekslik sayarım" diyordu.Ama Ankara'daki GİZLİ EL yine devreye girip bütün raporları hasır altı ediyordu. O günlerde raporu savunan Baykal da gelen tepkiler üzerine 360 derece dönüyordu.
Gazeteler ve televizyonlar yer vermese de Londra, Kürtler'i Türkler'den ayırmak istiyordu. Bunu içeride NÜFUZettiği siyasi partiler, askerler ve sermaye üzerinden yapıyordu. Açık seçik yazılmasa da siyasi tarihimizdeki birçok parti LONDRA'ya bağlıydı. Oradan emir alırdı!
Mesela Mesut Yılmaz yanılmıyorsam 1999'da "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" demişti... 
Mesut Bey, bilmeden Londra'nın tezini destekliyordu. Zaten adamlar "Kürtler'i bırakın gelin" diyordu!
Tıpkı diğer üyeler gibi...
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, terörün en fazla can yaktığı günlerde "Hem Avrupa, hem Amerika bizi bölmek istiyor" diyordu... 
Kürt kartı bizim dışımızda herkesin işine yarıyordu. Silahla ya da siyasetle çözmek isteyenler bu iki güç tarafından ortadan kaldırılıyordu... 
Özal gibi, Eşref Bitlis gibi, Cem Ersever gibi...
Ankara çaresizdi. Yapılan onca saldırının arkasında yabancı istihbarat olduğunu bilmesine rağmen "PKK"diyerek gerçeği örtüyordu. İki güç, TERÖR üzerinden Ankara'yı yola getirmeye çalışıyordu. Türkiye evlatlarını toprağa vermesine rağmen geri adım atmadı. Bölünmemek için direndi. İlk gerçeği Amerika'nın bir kanadı gördü. Irak'a asker de silah da gönderse tutunamıyordu. Bölgeye yabancılardı.
İngilizler gibi derin dehlizlerde seyahat etmeyi bilmiyorlardı.
Bu bataktan çıkmak zorunda olduklarını gördüler. Ama enerji yollarını Londra'ya bırakamazlardı. İşte yıllarca iki güç arasında sıkışan Ankara, bu gerçeği iyi okudu... Türkiye olmadan bölgede at koşturmak kolay değildi. Bunu Londra da Washington da biliyordu. Kartlar yeniden karılıp dağıtıldı.
Floş Royal, Ankara'nın elindeydi artık!
Bu noktadan sonra Ankara risk alarak PKK'yı dağdan indirmek, Kürt sorununu çözmek için düğmeye bastı. Bu hamle tehlikeliydi! Şimdiye kadar KÜRT sorununu çözmek isteyen gitmişti! En azından siyaseten bitmişti. Ama Türkiye böyle gidemeyeceğini gördü. 
Önce Oslo'ya, sonra İmralı'ya gitti. Avrupa, özenle hazırladığı Faysal Dunlayıcı'yı PKK'nın tepesine koyamadı! Bu nedenle, yani yeni lider çıkaramadıkları için, ÖCALAN'ın önderliğini mecburen kabul etti! ABD ise zaten onu Kenya'da paketleyip vermişti!
Yeni Ankara, Öcalan üzerinden PKK'yı dağdan indirdiğinde bölgenin kendisine geleceğini gördü. Çünkü Kürtler'in gideceği bir başka adres yoktu. Bölgedeki herkes onlara düşmandı. Irak parçalanırken bir tek onlar kazanmıştı.
Bu topraklarda nefret hiç geçmezdi. Şimdi sıra Kürtler'den hesap sormaya geliyordu!
Bütün bu gelişmeleri yakından takip eden Erdoğan BÖCEKLE, güvendiği isim FİDAN ise DAVA ile korkutuluyordu! Londra, İrlanda Kurtuluş Ordusu'nun (IRA) içine ajan sokmakla övünürken, Fidan, PKK'nın içine MİT'çi koyduğu için mahkemelik oluyordu! Garip değil mi!
Fidan'ın koltuğa oturduğundan beri saldırıya uğramasının tek nedeni Kürt sorununu çözmek için çırpınmasıydı. Büyük Türkiye için uğraşmasıydı...
Ankara'da aklı olan herkes bilir ki; PKK'yı indirmek için çalışmak, kendini feda etmek demekti! Kimsenin almadığı riski almak demekti! MİT Müsteşarı da PKK'yı kullanan AVRUPA'yı, Öcalan'la vurdu! Çünkü Öcalan'ın şartları iyileştirildiğinde Avrupa'nın KÜRTLER'e diyecek sözü kalmayacaktı. Kürtler PKK'nın yeni saldırılarını gördükçe "Bu nasıl iş" diye ayağa kalkacaktı... İmralı seferleri bu nedenle yapılıyordu ve çok önemliydi!
Anlayacağınız 70 yıllık kavga ÖCALAN üzerinden yürüyordu...
Yeni Ankara ilk kez elebaşını doğru kullanıyordu!
Hükümet, Ordu ve MİT bu nedenle hedefti!
Ama bence en büyük hedef Öcalan'dı!
Çünkü Avrupa onu ortadan kaldırırsa çözümün gelmeyeceğini biliyordu!
O olmazsa çözüm tarihe karışır, Türkiye'nin Kuzey Irak'la bütünleşmesinin önüne geçilir, enerji kartı Londra'nın eline geçerdi!
Belki Ankara da asıl hedefin Öcalan olduğunu görüyordu!
Kim bilir; belki sırf bu nedenle ailesiyle bile görüştürülmüyordu!
Dönelim başa... Şehit pilotun ailesi elbette acılı... 
Kusuru olanlar varsa elbette hesap vermeli! Ama iş gelip Hakan Fidan'a ve Ordu'ya dayanınca insanın aklına türlü türlü soru geliyor! Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya da AK Parti'ye kapatma davası açarken, BÜYÜK FOTOĞRAFI göremeden yetkilerini kullanıyordu!
Ama o kapatma davasının açılması için çalışan GÜÇ "Büyük Türkiye'nin" önüne geçmek istiyordu ... 
Bunu da içeride birlikte yürüdükleri MEDYANIN yaptıklarına bakarak anlıyorduk!
Şimdi açılan soruşturma için söz söylemek doğru değil.
Hukuka saygı şart... 
Ben sadece daha önce yaşadığımız bir türbülansı hatırlatmak istedim...
Bir de kolaycılığa kaçıp "Bütün bunları içerideki bir grup yapıyor" demeyelim...
İş sandığımızdan daha derin! 

Büyük plan

Genelkurmay eski Başkanı KARADAYI ifade için Ankara'ya götürülünce, birçok dost arayıp "Neler oluyor?""Yeni dalgalar mı geliyor?""Perde arkasındaki gerçek ne?" gibi onlarca soru yöneltti... 
İlgi fazlaydı. Merak da öyle... Artık bu çağda en çok PARA eden bilgiydi! Bu iştah beni de düşünmeye itti. Sorulara toptan cevap verme gereği hissettim. Ama nasıl!
Tam zihnimde yakın zamanı tararken, aklıma daha önce yazılmış bilinen bir hikaye geldi. Belki şimdi o olayı hatırlatmak çok yerinde olacak diye düşündüm. Çok açıklayıcı ve derslerle doluydu!
Eminim içinde siz de merak ettiğiniz bir çok cevabı bulacaksınız!İddiaya göre, dönemin kudretli generali Çevik Bir'in emriyle Şemdin Sakık askeri savcıya ifade verdi. Bu ifadelerin üstüne bazı eller tarafından ekleme yapıldı.
Bu operasyon sonucu Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar gibi isimler PKK ile işbirliği yapmış, hatta ciddi miktarda para almış gibi gösterildi. Böylece bazı yazarlar ya işsiz kaldı ya da isimleri üzerinde erozyon yaratılıp"sözlerinin içi" boşaltıldı... Ne de olsa ismi PKK ile yan yana gelen birini kimse okumak istemezdi... Operasyon başarıyla uygulandı. Ama benim anlatmak, daha doğrusu hatırlatmak istediğim bir başka olay...
1970'lerde SOL CUNTAYI ortaya çıkardığı için deşifre edilen MİT mensubu Mahir Kaynak, o dönem AKTÜEL DERGİSİ'nde yazıyordu. Bir gün grubun Genel Müdürü Mehmet Demirel, Kaynak'ı davet edip "Mahir Bey asker sizin yazmanızı istemiyor" dedi...
Mahir Kaynak asker kökenliydi. Haliyle ilişkileri yok değildi. Olan bitene anlam veremiyordu!
Neyse...Mahir Kaynak "Perde arkasında ne var?" sorusuna cevap ararken, kendisini "istihbaratçı" olarak tanıtan iki isim ziyaretine geldi. İki misafir heyecanlıydı...
Biri öne çıkıp, "Hocam sizi öldürecekler. Ama biz buna razı gelemeyiz. İzin verin sizi yurt dışına kaçıralım!"dedi.
Şaşıran Mahir Kaynak "Ama benim pasaportum bile yok" diye cevap verdi...
Gelenler hazırlığını iyi yapmıştı... 
Cevap hazırdı... 
"Merak etmeyin. Pasaportu çıkardık bile.."Olan biteni anlamaya çalışan Kaynak, düşünmek için süre istedi... 
Çok kısa bir süre sonra Mahir Hoca'nın gözü ekrandaki bir alt yazıya takıldı... 
Yazı kendisiyle ilgiliydi: 
Mahir Kaynak, Berlin'de görüldü!Kaçmayı aklından bile geçirmeyen Kaynak, operasyonu anlamıştı!
Ya yolda kendisini yakalayıp yok edeceklerdi, ya da "Suçlu Kaynak'ı yakaladık" diyeceklerdi!
Mahir Hoca olayın üzerine gitmeye kararlıydı.
Sessiz kalamazdı... Bir gün karşılaştığı Çevik Paşa'nın yanına yaklaşıp sordu: "Bana bunu neden yaptınız Paşam?"
Çevik Bir'in cevabı ilginçti:
Sizin isminiz bizim hazırladığımız listede yoktu. Adınızı medyada eklediler! Şimdi bu anlattığım olaylaKARADAYI'nın sorgulanması arasında nasıl bir ilişki olduğunu soracaksınız!
Haklısınız. Ben de onu sordum ve bulduğum cevap şu:
Karadayı Paşa, 28 Şubat'ın SİVİL ve MEDYA ayağını anlatacak! Ülkenin milyarlarca dolarını çalanların ismi deşifre edilecek. 
O dönem insanları "Eyvah! Şeriat geliyor!" diye korkutanlardan hesap sorulacak. Ülkenin geleceği çalınırken, servetlerine servet katanların üzerine gidilecek! Dışarısı ile bağlantıları koparılacak! 
Tarihi hesaplaşmanın ilk adımı atılmış olacak... Şimdi artık kendini MERKEZ MEDYA olarak tarif edenler düşünsün! Bakalım kimin MERKEZİYMİŞLER görelim!
Hep dediğim gibi, Ankara'daki AKIL bu arkadaşların daha önce tanıştığı, gördüğü, bildiği bir AKIL değil... 
Şaşkınlıkları daha da artacak!
Ne mi olacak?Günlerdir yazmaya çalışıyorum...
Türkiye, Kuzey Irak'a girecek. Bu operasyonun bir çok faydalı tarafı olacak. En büyük kazançlardan biri ENERJİYİkontrol etmemiz olacak.
İkinci önemli kazanç da ASKERİN İTİBARININ GERİ GELMESİ... Çünkü milleti ve devleti için eline silah alan asker, bu ülkenin baş tacıdır! Eskiden öyleydi! Darbelerle ismi yan yana gelerek büyük itibar kaybetti! ORDU bundan sonra cuntalarla, darbe provalarıyla değil, kazandığı ZAFERLEanılacak!
Sadece biraz beklemeniz yeterli...
İstikamet Kuzey Irak...
Bunun dönüşü yok!
Öcalan trafiği, bu nedenle çok hızlı yürütülüyor.
Kürtler'i kucaklayıp BÜYÜK TÜRKİYE kurulacak.
PKK artık o dağlarda yaşayamayacak. Silah bırakıp inecek.
Büyük plan saat gibi işliyor. Önce Esad etkisiz hale getirildi. Şimdi sıra Maliki'de...
Türkiye kendi çağını açarken en büyük muhalefet de içeriden...
Kimlerden mi?28 Şubat'a verdiği katkılardan dolayı toplanacak olanlardan!
Bir TAŞLA iki kuş mu?
Galiba öyle olacak...
Haydi hayırlısı...
NOT: 
Karadayı'yı serbest bırakan irade, ORDU'nun moralini yüksek tutmak istedi. 
İşte bazılarının göremediği Ankara'daki akıl, böyle bir şey...


Son uyarı

İngiltere ve Amerika arasındaki tarihi çekişmeyi hatırlatarak başlayalım... Türkiye'de SOL'un mucidi ve destekçisi Londra'dır. Eğer biraz dikkatliyseniz BASINDAve SİYASİ PARTİLERDE iyi bir İZ takibi yaptığınızda karşınızda LONDRA'yı bulursunuz. Türkiye'de kullandığımız hatta peşinden sürüklendiğimiz birçokOLGUNUN İngilizler tarafından imal edildiğini görürsünüz. Londra dediğim zaman siz Neo-Conlar'ı ve İsrail'i de yanına koyun! Çünkü bunlar KARDEŞTİR!
SOL, daha doğrusu sol adına hareket edip bilmeden Londra'ya çalışan güç, Türkiye'de LAİKLİK hassasiyeti en yüksek kesimdir!
Baktığınızda LAİKLİĞE toz kondurmayan insanları bu grup içinde görürüz. Elinde kalem tutan, parayı yöneten veya siyasi bir hareketin başında olan isimlerin tartışmaya yanaşmayacağı tek alan LAİKLİKTİR!
Buraya kadar tamam...Kendi halinde olup SOL hareketin içinde yer alan samimi SOLCULAR perde arkasındaki gücün Londra olduğunu bilmezler. 
Çünkü bu ideolojiyi yaymak için emrine gazete, televizyon, dergi ve internet verilen SEÇİLMİŞ YÖNETİCİLER, işlerini toz kaldırmadan yaparlar. Laiklik üzerinden Türkiye'nin önünü tıkarlar, halkı kamplara ayırırlar, borçlu bir ülkeyi savunurlar, kardeş kavgasını körüklerler. Yani huzur ve barışı bu ülkeye çok görürler...
Sakın bana "Kim bunlar?" diye sormayın.
Dikkatlice bakmanız yeter!
Neyse... İngilizler İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülkeyi Amerikalılar'a bırakıp çıkarken aslında İSTANBUL'da güçlerini topluyordu. Burada gizleniyorlardı. Perde arkasından öyle güzel emirler veriyorlardı ki bizler bunu çözemiyorduk! "YEŞİL SERMAYEYE GEÇİT YOK" dediklerinde şaşırıp kalıyorduk! Oysa Boğaz'da oturan bazı kudretli kişiler "TÜRK ve MÜSLÜMAN" işadamlarının budanmasını istiyormuş! Tabii biz bunu çok sonra anlıyorduk...
İşte Londra'yı arkasına alan bu güç, laiklik hakkında tek kelime ettirmez. Ama aynı o Londra, ŞERİAT gelecek diye bizi düşman yaptıkları İRAN'a el altından her türlü desteği verirdi. İngilizler'in en büyük bankalarından HSCB ve Standart Charted, İran'ın YASAK olan nükleer çalışmalarına tam destek verirken suçüstü yakalandı. Para aklayıp komisyonları kasalarına doldurdu. Bu işlemleri de dünyanın hemen hemen her noktasında yaptı! Partnerleri de İran Merkez Bankası ile Bank Saderat'tı!Türkiye'de laikliği köpürten İngiltere, neden İran'da farklı bir tutum izliyordu? Oradaki hesabı neden farklıydı? Yoksa laiklik üzerinden ARAPLAR'la aramıza duvar mı örüyordu! Kendileri görünmeden oralara inerken, Osmanlı çocuklarının, bölgeyle kenetlenmesini mi istemiyordu!
Bundan mı korkuyordu?
EVET! Korkuyordu!Zaten "laiklik kalesi" yetmez diye yanına bir de PKK'yı çıkarıyordu! Anlayacağınız işi garantiye alıyordu!
Şimdi Ankara'daki AKIL, Öcalan'la görüşmeye başladığı için çok rahatsızlar. Belli basın ve CHP ipe un sermeye başladı bile... 
Barışın gelmesi bambaşka bir Türkiye demek. Bunu istemiyorlar! Kendi ellerinde oyuncak gibi kullanacakları küçük Türkiye peşinde koşuyorlar... PKK'nın Avrupa Sorumlusu ZÜBEYİR AYDAR iki gündür bazı gazetelerde boy gösteriyor. 
Aydar, "Bizimle, ne Kandil'de ne Avrupa'da temasa geçilmedi. Öcalan bu hareketin lideridir. Kurucu ismidir. Ancak bizimle oturup konuşmadan bu işler İmralı'dan yürütülemez!" dedi... 
Yani?
Yanisi şu:Öcalan'ın bir yere kadar sözü geçer.
Ama PKK'nın asıl sahibi bölgedeki AĞALAR, BEYLER ve onlara destek veren Avrupa'dır...
Hep dediğim gibi kullanılan Kürtler bile Avrupa'nın emrinde olduklarını fark etmedi! Tıpkı solcular gibi...
İşte şimdi Ankara bu kozu onların elinden almak için düğmeye bastı. Öcalan, Ankara'nın dediğini yaptığı zaman bölgedeki bütün KÜRTLER Ankara'ya koşacak. Adamların yıllardır yürüttükleri projeleri çökecek. Enerjiye kavuşan Türkiye, SELÇUKLU gibi olacak...
Bunu da dün yazdığım gibi IRAK'a girerek yapacak! Savaşı istediğimiz için değil, ipi Londra'nın elinde olanMALİKİ'nin Kürtler'e saldıracağı için...
Yıllarca PKK'yı bize saldırtan güç, şimdi Kürtler'in üzerine çullanmak için kolları sıvadı. Bunu gören Amerikan deviEXXON bile Kuzey Irak'a sığındı...
Kürt ve Sünniler'in yaşadığı yerlerdeki GAZ ve PETROLÜN çıkarılmasına izin vermeyen MALİKİ fitili ateşlemiş durumda... 
Rezervlerin büyük çoğunluğu Kuzey Irak'ta olmasına rağmen Bağdat, Kürt ve Sünniler'e kazma vurma hakkı bile vermiyor! 
Aklı başında herkes bu gerilimin daha fazla gitmeyeceğini görüyor...Türkiye, büyük bir ülke olacaksa bunun yolu ENERJİDEN geçer! Londra'daki BARONLAR bunu çok iyi biliyor. Bu nedenle Ankara'yı tökezletmek için çalışıyorlar...
Birkaç yıla kadar Irak'ın, Kürt ve Sünni bölgelerinden günlük 3 milyon varil petrol ile 20 milyar metreküp gaz çıkarmak mümkün olacak!
Bu büyük bir silah! İşte yerli ve yabancı BARONLAR, bunu bize bırakmak istemiyor!
Ben de "Dayak yiyerek bırakacaklar" diyorum...
Bakalım kim haklı çıkacak!
Geri sayım başladı çünkü... 
NOT: Ben de laikliğe sonuna kadar bağlıyım. Ama bu içyapım olursa bir anlamı var! Haksız mıyım?

Hiç yorum yok: