Bu yazının başlığı, başka türlü, meselâ şöyle de olabilirdi: 5 Ekim, 15 Ekim oldu.
İkisi de tuhaf kaçıyor, değil mi?
Ele aldığımız takvim konusu, bir tuhaflıklar yumağını andırınca, haliyle biz de tuhaf başlıklar kullanma cihetine gittik.
Halen Türkiye'de ve dünyada en yaygın şekilde kullanılan takvim, Hz. İsa'nın (as) doğumunu Milad olarak kabul eden "Gregoryen Takvimi"dir.
Bu takvimden önce, Jülyen Takvimi kullanılmaktaydı.
Jülyen'den Gregoryen'e geçiş tarihi 5–15 Ekim 1582'dir.
Papa XIII. Gregory, bir türlü sıhhatli işlemeyen Jülyen Takviminin yerine dosdoğru işleyecek yeni bir takvimin hazırlanmasını istedi.
Bu isteği yerine getirildi ve hazırlanan yeni takvime de Papa'nın ismi verildi: Gregoryen.
Gregoryen'in yürürlüğe girdiği tarih, Jülyen'e göre 5 Ekim günüydü.
Bir kalemde buna 10 gün daha eklenerek, Miladî'ye göre 15 Ekim 1582 tarihi Gregoryen Takviminin başlangıcı sayıldı.
Biri Temmuz'u, diğeri Ağustos'u aldı
Bizim bugün "Temmuz" dediğimiz yaz mevsimi ortasındaki ayın ismi, Avrupa takvimlerinde "July"dir.
Bu isim, meşhûr Roma İmparatoru Jül Sezar'a (Julius Caesar) dayanıyor.
Hemen ifade edelim ki, "Ağustos" ayının ismi de, Sezar'dan sonra iktidara gelen Roma İmparatoru Augustus Caesar'dan kaynaklanıyor.
Augustus, selefi July'den geri kalmadı. O da ismini takvime koydurdu. Sezar'dan sonra (July) geldiği için, Temmuz'dan sonraki ayı (Augustus) tercih etti.
Üstelik, bununla da kalmayarak, normalde 30 gün süreli olarak Jülyen Takviminde yer alan Ağustos ayının süresini—Temmuz'a inat—31 güne çıkarttı.
Böylelikle, duruma göre 29–30 gün şeklinde hesaplanan Şubat ayının süresi 28–29 güne indirgenmiş oldu.
Şubat'tan gün çalmanın sebebi ise, o tarihlerde 1 Mart'ın yılbaşı olarak uygulanmasıydı.
Jülyen'den Gregoryen'e geçiş
Milattan Önce (M.Ö.) 44 senesinde eski arkadaşı Brütüs tarafından ("Sen de mi Brütüs" deyimi buradan geliyor) öldürülen Sezar, aynı zamanda Miladî takvimin ilk versiyonu olan "Jülyen Takvimi"nin de isim babasıdır.
Jülyen Takvimi, Sezar'ın isteği üzerine İskenderiyeli astronomi bilgini Sosigenes tarafından hazırlandı.
Bu takvime göre, 1 yıl, 365,25 gündür. Ancak, bu gün sayısı 4 mevsime tam olarak bölünemediği için, her dört yılda bir, gün sayısı 366 şeklinde hesaplanıyordu.
Ne var ki, bu hasaplamada da bir netlik sağlanamıyordu. Yaklaşık her 128 yılda bir 1 günlük zaman kayması yaşanıyordu.
Bunu telâfi etmek için, 1582'de yeni bir takvime şiddetle ihtiyaç duyuldu.
Bu defa devreye İmparator değil, Papa girdi.
Papa XIII. Gregory'in talebi üzerine, bilginler yeni bir takvim hazırladı.
Bu takvime göre, 1 yıllık süre, 365 gün 6 saattir.
Dört kere 6 saat, 1 gün demektir. Bu ilave gün, 3 yıl müddetle 28 gün olarak hesaplanan Şubat ayına 4. yıl eklenmek sûretiyle, söz konusu Gregoryen Takvimi rayına oturtulmuş sayılacak.
İşte, beş asra yakın bir zamandır dünyada en yaygın şekilde kullanılan ve bir üst versiyonu henüz tesbit edilemeyen takvim, 15 Ekim 1582'de yürürlüğe giren Gregoryen Takvimidir.
Ek Bilgiler
1) Hz. İsa'nın doğum günü
Hz. İsa'nın (as) doğum günü sarih değil, meçhûldür. Papa Gregory, Miladî Takvimi kendine göre Hz. İsa'nın doğum gününden başlatmış oluyor.
2) "Şubat 30" olamıyor
Normalde, sene başı olarak Mart'tan başlayan aylardan biri 31 gün, bir sonraki 30, son ay Şubat ise 29–30 gün olacak şekilde hesaplanmıştı. Romalı Augustus, sırf kibir ve bencilliği sebebiyle, Şubat'ın üç yıllık 29. günü ile dört yılda bir gelen 30. gün hakkını yemiş oldu.
3) Türkiye'de takvim uygulamaları
Osmanlı'da takvim, başlangıçta Hicrî'ydi; bilâhare resmiyette Rumî'ye geçildi ve 1 Mart tarihi "mâlî yılbaşı" olarak kabul edildi.
1917'de Rumî ile Hicrî takvim arasındaki ay ve gün farkı kaldırılarak yeni bir uygulamaya geçildi.
Bu uygulamaya ise, 1 Ocak 1926 tarihi itibariyle son verilerek, halen resmiyette kullanılmakta olan Gregoryen Miladî takvime geçiş yapıldı.
Rumî ile Miladî takvim çevirisi yapanların, aradaki 10 yıllık farklı uygulamayı dikkate almaları gerekiyor. Aksi halde, takvim çevirilerinde 13 günlük hata payı kaçınılmaz olur.
Nitekim, farkında olmadan bu hataya düşen pekçok kimse var.
Meselâ, yakın tarihe damgasını vuran "31 Mart Vak'ası", Rumî takvime göre Mart'ın 31'inde cereyan etmiş.
Milâdiye göre ise, bu hadise 13 Nisan 1909'da yaşanmış.
Demek ki, arada 13 günlük bir fark var.
İşte, çoğu kimseyi şaşırtan ve hataya düşmesine sebebiyet veren husus, aynı 13 günlük farkın 1917 ile 1926 yıllarında cereyan eden hadiselere yönelik olarak da aynen tatbik edilmesidir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, bu 10 yıllık zaman dilimine dair tarih çevirilerinde, arada hiç gün farkı olmayacak şekilde hesaplama yapılması icap ediyor ki, hatalara, yanlışlara, dolayısıyla kargaşaya mahal kalmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder