18 Kasım 2012 Pazar

Damat Mustafa Kemal Paşa-Atatürkçü jinekoloji -"Atatürkoloji" diye bir bilim dalı var mıdır? - Engin Ardıç

Damat Mustafa Kemal Paşa



Kurtuluş savaşımızı "kimin" başlattığı epeyce tartışılmıştır, Mustafa Kemal Paşa mı, Kazım Karabekir Paşa mı, yoksa "başıbozuk paşası" Çerkes Ethem Bey mi? "İlk kurşunu" da kim atmıştır, Hasan Tahsin mi, bir başkası mı?
Bunlar magazin tartışmalarıdır. Milli bayramlarda ve 10 Kasım gibi anma günlerinde artık yazacak şey bulamayan Babıali'nin kaldırıp koyduğu temcit pilavı kazanları. (Başka bir şey uyduramayınca Atatürk'ün eprimiş terliklerinin resmini çekip bastılar, bunu bile yaptılar.) 
Kimin başlattığı değil, kimin derleyip toparladığı, kimin yönettiği ve de tabii kimin kazandığıdır önemli olan.
Bir başka tartışma daha var, bakın o daha ilginçtir:
Kemal Paşa İstanbul'da kalsaydı, Samsun'a falan gitmeseydi!..
1918 yılının kasım ayında Suriye cephesinden başkente döndüğünü ve 1919 yılının mayıs ayına kadar İstanbul'da olduğunu ilkokul öğrencileri bilirler.
Ama bu altı ay içinde İstanbul'da neler yaptığını daha az kişi bilir.
Gazete çıkarmıştır, yürütememiştir.
Mecliste baskı grubu oluşturmaya çalışmıştır, söktürememiştir.
Harbiye Nazırı olmak için çok uğraşmış, başaramamıştır.
Darbe yapmayı bile düşünmüş, olmayacağını anlayınca hemen vazgeçmiştir.
En ateşli Kemalistler bile, onun Anadolu'ya geçmeden önce "İstanbul'da bütün yolları denediğini" kabul ve beyan ederler...
Ya o denemeler tutsaydı, o yollardan biri çıksaydı ne olacaktı?
Milli mücadele falan yok, İstanbul'da siyasi mücadele var yani...
İttihat ve Terakki kodamanları "Ermeni kırımı soruşturmasından" korkup kaçtıktan sonra kurulan İzzet Paşa hükümetinde bakan olsaydı?
Ne yapabilir, neyi nereye kadar değiştirebilirdi?
İstanbul'dan bir ayaklanma mı başlatacaktı? Padişahın burnunun dibinde yeni bir devlet kurma yönünde mi ilerleyecekti?
Zaten "fiilen" işgal altında bulunan İstanbul 16 Mart 1920 günü "hukuken" de işgal edilip meclis dağıtılınca herhangi bir hükümette bakanlığını koruyabilir miydi?
Elbette hayır.
Bir başka ilginç faktör de Sabiha Sultan meselesidir.
Sabiha Sultan'la evlenmek istemiş, saray onu reddetmişti. ("İçkisi var, özel hayatı da düzensiz" diye istememişler. Öte yandan Sabiha zaten Ömer Faruk Efendi'yi severmiş.) 
Sabiha'ya bayıldığından değil... Bunun temelinde "Enver gibi saraya damat olmak isteği" yatıyordu.
Ya kabul etselerdi?
Vahdettin'e damat olmuş, herhalde onun eniştesi Ferit'i silip geçecek, herhalde başbakan olacak bir Mustafa Kemal... İzmir ve Trakya'yı Yunanistan'a kaptırmış, ahı gitmiş vahı kalmış ama yıkılmamış bir imparatorluk kalıntısı... Ama sürmekte olan bir meşrutiyet ve elbette askeri diktatörlük...
Ve de, "devlet şeklinden bağımsız olarak" bazı reformlar, takvim, kılık kıyafet, soyadı falan filan... (Batılılaşma reformları için cumhuriyet şart değildir. Tanzimat'ın bir adım daha ileri götürülmesi ya da radikalleştirilmesi meşrutiyet idaresinde de mümkündü, önemli olan bu reformlara karşı çıkılmasını önleyecek bir diktaydı.) 
Böyle mi olurdu?
Oturun tartışın işte, madem bu konulardan bıkmak bilmiyorsunuz...
Hiç olmazsa "Atatürk'ü sevmek ibadettir" gibi ahmakça fetvalardan iyidir.


Atatürkçü jinekoloji

Türk Dil Kurumu ve ayrıca Türk Tarih Kurumu vardı, bilirsiniz. Bunlar Kenan paşanız tarafından birleştirildi, başına da elbette Atatürk eklendi, belki onu da hatırlarsınız. Ne gereği varsa bir "kültür" lafı uyduruldu, bu birleşik kurum "terfi ettirilip" yüksek de yapıldı:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu... AKDTYK...
Bu kurum ne yapar? Adı üstünde, Atatürkçülük yapar.
Esas olarak bunu yapar, arada dille falan da uğraşır. Tarih alanındaki çalışmaları da "Ermeni soykırımının olmadığı" gibi iddiaları elinden geldiğince kanıtlamaya yöneliktir.
Bu kurum 12 Eylül döneminde bir "imla kılavuzu" çıkarmış ve Türkçe'nin yazımını da çorba etmiştir, onu da biz yazarlar biliriz.
Solcu geçinen birçok ahmak, bugün bu 12 Eylül çocuğunu, bu "Kenan kurumunu" aslanlar gibi savunmaktadır, kurumun görevi Atatürkçülük olduğu için.
Bunun başına iki profesör getireceklerdi, solcu geçinenler ayağa kalktılar, çünkü bu hocaların "Atatürkçülükle" hiçbir ilgileri yokmuş, biri Farsça, öteki de Osmanlı tarihi profesörüymüş.
Bunun üzerine Bülent Arınç, bundan önceki başkanlardan birinin de jinekolog olduğunu açıklayıverdi!...
Jinekolog ama Atatürkçü jinekolog.
Nasıl başarıyorsa, örneğin sezaryen sırasında Atatürk ilkelerini uyguluyor.
Daha önce de emekli general varmış kurumun başında...
Bülent Arınç haksızdır.
Bu kurum yasayla Atatürkçü olmak zorundaysa, başına da elbette Atatürkçü gelmek zorundadır.
Kaldı ki parasını da Atatürk veriyor!... Kurum her yıl 34 milyon lirayı Atatürk'ün vasiyeti uyarınca İş Bankası'ndan alıyor, büyük önderin "kurucu hisselerine" dayanarak. (Atatürk'ün bankacılık yanı da vardı ama acemi eğitiminde askerlere öğretilmez, Atatürk "en büyük bankacı" olarak geçmez.)
Fakat kimin ne kadar Atatürkçü olduğu nasıl saptanacaktır?
Sığırın biri bana "Atatürk düşmanı" deyince, öyle olmadığımı kanıtlamak için hangi merciden temiz kağıdı getireceğim?
Örneğin Fars dili ve edebiyatı Atatürk ilkelerine aykırı mıdır? Bu dilin büyük şairleri Firdevsi ve Ömer Hayyam gerici midirler?
Osmanlı tarihini incelemek gericilikse, acaba Osmanlı tarihini yok saymak mı Atatürkçü bir tutumdur?
Lafı toplayalım: Kimsenin aklına, bilimle uğraşması gereken bir kurumun adından Atatürk'ü kaldırmak, yani bilimi ideolojinin boyunduruğundan kurtarmak, yani 12 Eylül döneminin saçmalıklarından birini daha düzeltmek gelmiyor.
Eh, yerli yersiz her şeye Atatürk adını koyarsanız da böyle olur işte.
Yarın Atatürk Köprüsü'nü yenilemeye kalkarsınız, "tek çivisine dokundurtmam" diye bir sürü budala çıkar ortaya.
İstanbul'a üçüncü bir havaalanı yapılacak, bizim Yeşilköy diye bildiğimiz Atatürk Havaalanı da ya kapatılacak, ya küçültülecekmiş.
Vay gericiler vay, Atatürk'ü küçültecekler!


"Atatürkoloji" diye bir bilim dalı var mıdır? 


Hani ne oldu yahu, belgesini bulup çıkaracaktınız, "Atatürk'ün orduyu Suudi Arabistan'a yürütme" projesi vardı?

Hani belgeyi görmüş olduğunu söyleyen Münir Bey adında bir adam çıkıp konuşacaktı?
Yok, siz gidin Anıtkabir'de ya da Dolmabahçe'de tiyatro yapın, kanaat önderleriniz de çetelesini tutsunlar ve mutlu olsunlar, kaç kişi geldi kaç kişi gitti... Bir yandan da yediğiniz bu Suudi Arabistan haltını, bu hazin martavalı okurlarınıza nasıl unutturacağınızı düşünün.
"Suudi Arabistan'ın fethi projesini" merakla beklerken benim aklım başka bir şeye takılıyor:
Afet İnan adında bir hanıma.
Bu hanım necidir?
Türk ırkının kafatası özellikleri hakkında "mezar açıp ölçü alma" gibi çok bilimsel çalışmaları vardır da esas olarak necidir?
Yani tarihçi midir, sosyolog mudur, antropolog mudur, filolog mudur?
Atatürk'ün "çok yakını" olmaktan başka ne marifeti vardır yani? Sabiha Gökçen uçardı, Safiye Ayla şarkı söylerdi, bu ne yaparmış?
Lise kitapları yazmış, bir de "Medeni Bilgiler ve Atatürk" kitabı var. Genç kızlar için Kemalist adab-ı muaşeret bilgileri.
Kendisi, Atatürkolog...
Böyle bir bilim dalı var mıdır?
Varmış ki hanımı Türk Tarih Kurumu'na yönetici yapmışlar.
Bir başka eski yönetici, Suat İlhan da emekli korgeneral. 
"Ona bakarsan ben Atatürkçü'nün kralıyım" diyor. (Temel'in lezbiyen fıkrası gibi.) Bir de jinekolog başkan var, Utkan Kocatürk.
Postalcı yazarlar, "yalnız kadın ve doğumdan değil, Atatürk'ten de anlar" diyorlar.
Çünkü çalışmaları varmış. (Yöneticiliğe getirilmek istenen birtakım Fars dili ve edebiyatı ya da Osmanlı tarihi profesörlerine "çalışmaları yok" diye itiraz ediyorlar.) Bir jinekologun boş zamanlarında ne gibi Atatürk çalışmaları olabilir?
Şiir yazan doktor çok görülmüştür de, Atatürk araştırması yapan doktor?...
Başlıca çalışması: "Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri"... (İkisi ayrı şeylermiş, "hisli duygular" ya da "ilgi ve alaka" gibi...) "Sohbetleri, yazdırdıkları, kronolojisi, günlüğü" gibi çalışmaları da var.
Evet, Atatürkoloji bilimi, bize ancak "Atatürk'ten Fıkralar"ya da "Atatürk"ün Sevdiği Şarkılar" gibi eserler armağan edebiliyor. "Atatürk ve Çiçek Yerleştirme Sanatı", "Atatürk ve Türk Mutfağı", "Atatürk ve Kadın Ruhunun İncelikleri", "Atatürk'ün Galaksi Rehberi" gibi eserleri de merakla bekliyoruz.
Bakınız İlker Başbuğ da bir Atatürk kitabı yazdı, tarih desen tarih değil, biyografi desen biyografi değil, inceleme desen inceleme değil, araştırma desen araştırma değil, anı desen anı değil.
Böylece o da bir bilim adamı sayılır. İşte tam AKDTYK başkanı olacak adam! Hapisten çıkınca bu göreve getirilebilir. 
"Atatürk'ü sevmek ibadettir" dediğine göre kendisini Diyanet İşleri Başkanlığı'na da düşünebilirsiniz yani...

Hiç yorum yok: