27 Kasım 2012 Salı

Alemdar Vak'ası- M.Latif Salihoğlu


Meşhûr Sadrâzamlardan Alemdar Mustafa Paşa ile isyana kalkışan Yeniçeri mensupları arasında 14/15 Kasım (1808) gecesi Bâbıâli'de başlayan ve yüzlerce insanın ölümüyle neticelenen dehşetli hadise, tarihin kayıtlarında "Alemdar Vak'ası" ismiyle yer alıyor.

Bu hadisenin başlangıcı, aslında Sultan III. Selim'in tahttan indirildiği tâ 1807 Mayıs'ına kadar gidip dayanır.



Yenilikçi Padişah Sultan III. Selim'in kurmuş olduğu Nizâm–ı Cedit Ordusunun varlığından rahatsız olan bazı kimseler, Yeniçeri Ocağında masonik faaliyetlerde bulunarak askerleri iğfal etmeye başladılar..

İğfal ve ifsat çabaları kısa sürede yankı buldu. Ocakta ve sokakta isyan sesleri yükselmeye başladı.

İsyancılar, kendilerine bir elebaşı bulmakta da hiç zorlanmadı. Kabakçı Mustafa denilen bir zorba, isyan hareketinin başına geçti.

Büyükdere Çayırında toplanan çoğunluğu çapulcu âsiler, başlarında Kabakçı Mustafa olduğu halde, önce Levent Çiftliğindeki Nizâm–ı Cedid Taburunu sınadılar.

Taburun komutanı, iç çatışma çıkmasın, kardeş kanı akıtılmasın diyerek, bunlara karşı koymadı.

Yürüyüşlerine devam eden isyancılar, Unkapanı'na hiç mukavemet görmeden gelebildiler. Burada ise, onlara büyük bir ihtiyat kuvveti olarak Yeniçeri askerleri de dahil oldu.

Buradan büyük bir kuvvetle Saray'a ve hükûmet merkezine doğru ilerlemeye devam eden isyancılar, yakalayabildikleri devlet adamlarını birer birer katlettiler.

Zor durumda kalan III. Selim, bütün yenilik hareketlerini durdurduğunu, Nizâm–ı Cedidi kaldırdığı ve tahttan çekildiğini açıkladı.

29 Mayıs günü kafese gönderilen III. Selim'in yerine Sultan IV. Mustafa tahta getirildi.
Asiler ve önemli bir kısmı iğfal edilmiş Yeniçeri askerleri devlete hakim olmaya başladı. Zorbalık, yer yer başını aldı yürüdü.


Alemdar, harekete geçiyor

Yenilik taraftarı olan âyândan, yârândan birçok devlet adamı, daha fazla baskıya dayanamayarak, çareyi İstanbul'u terk etmekte buldu.

İstanbul'dan ayrılanların çoğu, kendilerine yakın gördükleri Rusçuk Âyânı Alemdar Mustafa Paşaya sığındı.

Aynı zamanda Silistre Valisi ve Tuna Seraskeri olan Alemdar Mustafa Paşa, gelişmeler karşısında İstanbul üzerine büyük bir kuvvetle gitmeye karar verdi.

Temmuz ayı sonlarında emrindeki 15 bin askerle harekete geçen Alemdar Paşa, kargaşaya son vermek, bozulan devlet işlerini yeniden rayına oturtmak ve tahttan indirilen III. Selim'i tekrar tahta geçirmek için İstanbul'a geldi.

Önce, Turnacıbaşılık pâyesiyle Rumeli Kaleleri Nazırı ve Ağası olarak tayin edilen Kabakçı Mustafa'nın üzerine kuvvet göndererek onu bertaraf etti.

Hemen ardından, hızla Saray'a hareket etti. Ancak, Saray'da III. Selim'in dirisiyle değil, ölüsüyle karşılaştı. Sultan IV. Mustafa, alelacele bir kararla onun öldürülmesine razı olmuştu. (Gariptir ki, kendisi de Temmuz 1808'de aynı âkıbete mâruz kaldı. Geniş bilgi aşağıda.)

Şehzâde Mahmud'u emniyet altına alan Alemdar, Sultan IV. Mustafa'yı tahttan ayrılmaya mecbur etti ve onu kafese kapattı.

Aynı anda, Osmanoğlu Hanedanının hayatta kalabilen tek erkek ferdi Şehzade Mahmud tahta getirilmiş oldu.

Genç Padişah Sultan II. Mahmud, göstermiş olduğu bunca gayret ve fedakârlığına mükâfaten, Alemdar Mustafa Paşayı Sadrâzam yaptı.

Alemdar'ın üç buçuk ay kadar süren Sadrâzamlığı devresinde Sened–i İttifakın hazırlanması ve  Nizam–ı Cedid'e emsâl Sekban–ı Cedid'in kurulması gibi önemli gelişmeler yaşandı.

Ne var ki, hadiseler bir süre sonra tekrar patlak verdi. Fitne ateşi yeniden alevlendi. İfsat edilen Yeniçeri Ocağı yeniden fokur fokur kaynamaya başladı.

14/15 gecesi ayaklanan Yeniçeri askerleri, Bâbıâli'deki Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşaya âni baskın yaptılar.

Saray'dan yardımsız kalan ve kalabalık isyancılarla başa çıkamayacağını anlayan Alemdar Paşa, barut dolu fıçıları ateşleyerek, kendisiyle birlikte yüzlerce Yeniçeri askerinin ölümüne sebebiyet verdi.

İsyancılar, bununla da yetinmeyerek Saray'a yürüdüler. Saray'daki muhafız kuvvetlerle onlara mukabele eden Sultan II. Mahmud, Sekbân–ı Cedid'i kaldırdığını söyleyerek vaziyeti idare etmeye çalıştı.

Bu başarıdan cesaret alan Yeniçeriler, kendilerine muhalif gördükleri devlet adamlarını öldürmeye ve Sekban Ocağındaki askerlerle çatışmaya devam ettiler.

Neticede, binlerce vatandaşın kanı akıtıldı ve Yeniçeriler 1826'ya kadar sürecek yeni bir hakimiyet devresi başlamış oldu.

1826'da, Padişahın fermanıyla Yeniçeri Ocağı söndürüldü, binlerce mensubu öldürüldü.

Bir askerî ocağın kapatılması yerine ıslâh edilmesi ve toptan cezalandırma yerine "suçun şahsîliği" prensibiyle hareket edilmesi daha doğruydu.

Ama, ne yazık ki bu yapılamadığı için, o tarihte çok büyük dramlar yaşandı.


Etme bulma dünyası

Sultan IV. Mustafa, 29 Mayıs 1807'de tahttan zorla indirilen Sultan III. Selim'le amcazâde idiler.
Fıtraten, hırçın bir tabiata sahip olduğu rivayet edilir.

Saltanat süresi bir yıl iki ay kadar ancak sürebildi.

Ne var ki, bu yalancı dünya saltanatının pırıltılı hayatı, birçokları gibi onun da basiretini bağlamıştı.

Hadiselerin kızıştığı ve saltanatının tehlikeye girdiği bir esnada, amcasının oğlunu öldürtmekte tereddüt etmedi.

Yaptığı hesaba göre, tecritteki III. Selim ile Şehzâde Mahmud'un vücudu ortadan kaldırılırsa, kendi padişahlığının devamı kesinlik kazanacak.

Çünkü, Osmanlı Hanedanından padişah olabilecek başka erkek kalmamıştı.

Ne var ki, yaptığı hesap, gelişmelerin seyrine uymadı. Vakıalar, bir bir aleyhine dönmeye başladı.

Neticede, kendisi de aynen amcazâdesinin akıbetine uğradı. Önce kafese konuldu, ardından II. Mahmud'un durumu tehlikeye girmesin diye öldürüldü.

Böylelikle, Sultan II. Mahmud, Osmanoğullarının tek erkek varisi olarak, vefat edinceye kadar (1839) tahtta kaldı.

Ondan sonra padişah olanların tamamı, yine onun neslinden gelmedir. Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz onun oğulları, Sultan II. Abdülhamid ve diğerleri ise onun torunlarıdır.

Hiç yorum yok: