29 Ekim 2012 Pazartesi

TÜRK EFSANELERİ ÜZERİNDE İNCELEMELER UYGUR'LARIN MENŞE EFSANESİ - BAHAEDDİN ÖGEL


TÜRK EFSANELERİ ÜZERİNDE İNCELEMELER UYGUR'LARIN MENŞE EFSANESİ
 BAHAEDDİN ÖGEL


Türk efsaneleri, türkolojinin en ihmal edilmiş konularından biridir.
Efsanelerin ilmi bir neşri yapılmadığı gibi, unsurları üzerinde yapılan
çalışmalar da nadirdir. Bu etüdümüzde unsurları üzerinde duracağımız Uygurlar'ın
menşe efsanesinin bulunduğu Çin metinleri, B r e t s c h n e i d e r
tarafından kısmen tercüme edilmişti1. Bilâhare M a r q u a r t bunun Fars
rivayetlerini de ortaya çıkarmış ve esaslı fikirler ortaya atmıştı2. Cüveyni, 
Karabalgasun'da bulunan yazıtların okunmasiyle ortaya çıktığını
söylüyor3. Çin kaynakları da, Turfan prenslerinin yazıtlarının verdikleri
donelere göre rivayeti tespit ettiklerini kaydediyorlar4. Bu sebeple,
her iki kaynak arasındaki menba birliği tespit edilmiş oluyor. Maalesef
bu yazıtlar bugün ortadan kalkmış ve kaybolmuştur. Bu etüdümüzde,
Uygurların ilk yerlerinin neresi olabileceğini ve Tula ile Selenga
arasındaki yerle ne gibi münasebetleri bulunabileceğini tetkikle beraber,
efsanenin belli başlı motiflerini de alarak, Çin kaynaklarındaki kayıtlara
ve şamanizmdeki unsurlara göre kıymetlendirdik.

Uygurlar M. s. 605 den itibaren Selenga kenarlarında oturuyorlardı.
Chiu T'ang-shu, Uygur boylarının bu sırada Sir Tarduş'ların
kuzey hududunu teşkil ettiklerini de kaydetmektedir5. Bu zamanda
Töles boylan dağınık olarak bulunuyorlar ve siyasi bir vahdetten mahrum
bulunuyorlardı. T a n g - s h u o zamanki durumu şöyle anlatıyor:
"T'ieh-lo'lar hep birlikte harekete geçerek ( Göktürklere) isyan
ettiler6. Ch'i-pi Ko-leng'i İ-wu-ch'en Mo-ho Kağan olarak tahta çıkardılar.
T'an-han dağının kuzeyinde oturuyorlardı. Hsieh Yen-t'o İ-shih-po,
Yeh-hsi Küçük Kagan oldu. Yen-mo dağının kuzeyinde oturuyordu7


Kaynağımız, Tarduş'ların Göktürk'lere ilticamı anlattıktan sonra
şöyle demektedir:

"Hui-ho, Pa-yeh-ku, A-tieh, T'ung-lo, Pu-ku ve Pai-hsi'ler Yü-tu
chün dağında bulunuyorlardı. Doğuda Shih-pi (kağana) tabi oldular. „
Yen-mo dağının nerede bulunduğunu kat'i olarak bilmiyoruz. Yalnız
T'an-han'ı da kat'i olarak Altay'da farzetmek ihtiyatlı bir hareket
olmıyacaktır8. Tarduş'ların bulunduğu yer, Töles boylarının güney
hududunu teşkil ediyordu. Kuzeylerinde T o n g r a boylan vardır9.
Aynı seviyede doğuğa doğru Pu - ku ve Bayırku, Telengüt boylan
bulunur. Bütün bu Töles kavimlerinin kuzeyinde Uygurlar bulunur 10.
T ' a n g - s h u 'nun bir kaydına göre, Uygurlar Wu-kun yani, Orkun
nehirinin kuzeyinde idiler. Doğularında bir ova, batılarında Ötüken, 700 li
kuzeylerinde de Selenga nehri vardı11. 605 ile 628 arasında Ötüken'de
bulunuyorlar. Ötüken dağının yeri hakkında muhtelif fikirler
vardır12. Fakat bunların içinde Radloff'un, Hirth'le yaptığı şahsi
konuşmalar sırasında, Tula ile Orkun nehrinin birleştiği yerdeki dağlar
ile aynı olması ihtimalini ileri sürmesi, bizim buradaki tezimizi de
 destekliyeceğinden,hu tezi kabul etmek taraftarıyız13.

630 senelerine doğru, Uygurlar T u l a nehri boylarına iniyorlar14.
Bu iniş, Tarduş'ların hakimiyetini tamamen tanıdıktan sonra olur15. Zira
bu sıralarda Sir Tarduşlar da güneye inmiş ve T u l a 'nın güneyindeki

T u - w e i - c h i e n şehrine yerleşmişlerdi18. Göktürkler, güneylerinde
bulunuyordu 17.

Bu göç sırasında, Dokuz boyların hepsi Tula'nın güneyine inmişlerdi.
Selenga boylarında daha pek çok Uygur vardı. Moço K a p a g a n
711-719 arasında Dokuz Oğuzları büyük çölün kuzeyinde18, 716 sıralarında
T u 1 a üzerinde19, mağlup etmişti. Sonuncu harpte Moço, Töles
oymaklarından Bayırkular tarafından öldürüldü.

Göktürk yazıtlarında Dokuz Oğuzlara karşı yapılan seferlerin hepsinde
" Togu Balık,, isimli bir şehirden bahsedilmektedir20. Bu şehirle
Sir Tarduş'ların merkezi olan Tu-wei-chien arasında bir münasebetin
bulunması çok muhtemeldir. Birinci harp, Togu Balık'ta oluyor. Togla
ırmağını yüzüp geçiyorlar21. Bu da bize gösterir ki, Kültegin zamanında
Uygurlar Tula kenarlarında idiler. Bilge Han, Selenge'den aşağı iniyor.
Ve Karagın Kısalta'da Dokuz Oğuzların evini basıyor. Bunun üzerine
Uygur Eltebir'i doğuya kaçıyor.22. Bu da bize Uygurların T u l a üzerinde
bulunduklarını ve doğuya kaçmak imkânlarına sahip olduklarını
gösterir23.

Tula sözünün şumûlü oldukça karanlıktır. Selenga nehrine dökülen
suyun adı ne idi? O r h o n mu, yoksa Tula mı? Uygur efsanesi,
Tula ile Selenga arasındaki bölgeden bahsediyor. Çin kaynağı da
Selenga'nın bu koluna Tula demektedir. Yukarda Uygur'ların Tula'nın
güneyine indiklerinden bahsedilmişti. Çin kaynaklarında görülen bu
kayıt, herhalde güneyden kuzeye çıkan Tula'ya ait olmasa gerektir.
Eğer Selenga'ya dökülen kol Orhon olsaydı, Çin kaynaklarının bunu

zikretmesi lâzımdı. Orhon kelimesi Göktürk kitabelerinde hemen hemen
hiç geçmemektedir.

Moğolların gizli tarihinde bu iki nehrin arasındaki adaya T a 1 u n
a ral denmektedir24. Fakat güneydeki kola Tula değil, O r h o n denmektedir.
Ve Moğolların gizli tarihine göre, burası bir nevi ada olarak
kabul edilmektedir. Zira Aral, Moğolca'da Ada demektir. C ü v e y ni
bu iki ırmağın kavuştuğu yere K a m 1 a n c u demektedir25. Netice olarak
yukardaki izahatımıza dayanarak şunu diyebiliriz ki, U y g u r l a r , b a ş l
a n g ı ç t a menşe e f s a n e s i n i n z i k r e t t i ğ i y e r l e r d e otur
u y o r l a r d ı .

C ü v e y n i diyor ki "iki ağacın arasında büyük ve yüce bir dağ zuhur
etti. Gökden o dağa bir nur indi. Dağ günden güne büyüdü. Uygur
boylan bu acayip hali görüp şaşırıyorlardı. Edibane ve tevazu ile o dağa
yaklaşır, dağdan musiki sesleri gibi güzel ve iç açıcı sesler duyarlardı.
Her gece dağın çevresinde otuz adımlık bir dairede o nur parlardı.
Hamillerin hamillerini vazetme zamanınca bu hal devam etti. Vakit
gelince bir kapı açıldı, içinde kara çadıra benzer ayrı ayrı beş çadır
vardı. Her birinde bir erkek çocuk oturmuştu26.

Aynı efsanenin Çin kaynaklarında da mevcut olduğunu yukarda
kaydetmiştik. Bu efsanedeki nur inme suretile doğma veya çocukların
türemesi biraz daha resmileşerek H ı t a y devletinde görülmektedir. Bizim
fikrimize göre bu bir Uygur tesiridir. Zira bu zamanda K i t a n'lar
kültürel bakımdan Çinlilerden ziyade Uygurlara bağlıydılar27. H ı t a y

devletinin resmi vakayinamesi L i a o - s h i h devletin, kurucusu olan Ap
a o - c h i ' n i n doğumunu şöyle anlatıyor.

"Annesi rüyasında, güneşin karnına düştüğünü görüyor ve bu suretle
gebe kalıyor. Çocuk doğduğu zaman, o da ilâhi bir ışıkla aydınlanmış ve
ortalığa hiç duyulmamış bir koku yayılmıştı. Vücudu üç yaşındaki bir
çocuğunki kadardı. Kimsenin görmemesi için, yüzü bir madde ile sıvandı.
3. üncü ayda yürüyebildi. Bir yaşında konuşabiliyordu. Henüz daha
olmamış şeyleri biliyordu. Solunda ve sağında ilâhi şahıslar olduğu ve
bunların onu korudukları söyleniyordu. Süt dişlerinin henüz daha yeni
dökülmesine rağmen devlet işleriyle uğraşıyordu. Devlet işlerini idare
eden amcası tereddüde düştüğü zaman, ondan fikir danışıyardu. Uç yüz
chinlik yayları çekebiliyorlardı28.

Hıtay devletinin şefinin doğuşu ve büyüyüşü ile Oğuz kağanın
büyüyüşü arasında büyük bir müşabehet vardır29 . Oğuz Kağan destanında
da böyle gökten inen ışığa rastlamaktayız30, İkinci bir Uygur tesiri
de Moğollar üzerinedir. Bu da gökten ışık inme suretile gebe kalma
meselesidir. Bu meseleyi Moğolların gizli tarihi şöyle anlatıyor:
A l a n H o a kocası öldükten sonra bir kaç çocuk daha doğuruyor.
Bunun üzerine çocukları şüpheleniyor ve dedikoduya başlıyorlar. Bunun
üzerine Alan Hoa şöyle diyor :

" - Oğlum Belgünütei ve Bugunutai. Siz, bu üç çocuk hakkında ananızdan
şüphe ederek aleyhimde dedikodu yaptınız. Şüphenizde haklısınız,

Her geçe altın sarısında bir adam çadırın duman deliğinden gelerek giriyor
; karnıma dokunarak ışığile nüfuz ediyordu. Çıktığı zaman, güneş
ve ayın ışığı, sarı renkli bir köpek gibi tırmanıp gidiyor. Siz, niçin şüphe
ile söyleniyorsunuz? "Onlar,, herkesin üzerine han olunca halk onları
tanıyacaktır. Ve gene Alan Hoa beş oğluna ihtar mahiyetinde şöyle dedi:
beş ok gibi, tek tek olursanız, kolaylıkla kırılırsınız. Eğer bu ok demedi
gibi birlikte ve aynı kafadan olursanız size kim kolaylıkla güç yetirir
dedi ve bir zaman sonra öldü31

Altın sarısında bir atadan, Göktürk'ler nezdinde de zikredilir32 Bu
sarılığın bir nevi asaletle ilgisi bulunduğunu zannediyorum33. Köpeğe
benzeme meselesi de tetkike şayandır. Bunu ayrı bir makalemizde
inceleyeceğiz. Altay şamanizmin'de de gökten inen ruh, bir nevi köpeğe
benzemektedir34. Cengiz'in doğuşunda da bazı ilâhi aâlmetler belirmiştir35
Onu tarif eden birisi diyorki: Ene kögün cinu nidun tur-iyen xaltu. Nigur
turiyen gereltu kögün buiyu „36.

Yani "senin çocuğun ağzından ateş, yüzünden parlaklık çıkan bir
çocuktur.,, Bu hususta misalleri fazlalaştırmak istemiyoruz.
Gökten ışık inmesi meselesi, Altay şamanizmin'de gayet tanınmış bir
motiftir37. Altaylı'ların Doğum Tanrısı ile ilgili olan38 bu hadise, yani doğum
meselesi, Altay'da hususi bir ehemmiyeti haizdir. Gökten inen kutun
kadının karnına bir nevi hayvana veya böceğe benzer bir şekilde düştüğü
de Altaylı'lar tarafından rivayet edilir30. Bu malzeme ile A l a n H o a
efsanesi izah edilmiş oluyor. Uygur efsanesi de kısmen aydınlanmıştır.
Esasen Altay samanlığında, dünyanın göbeğinde bulunan ve tepesi
Bayülgen'e ulaşan efsaneyi bir kayın ağacından bahsedilir40. Abakan
Tatarları, bu kayını bir demir dağ üzerinde ve yedi dallı olarak tasavvur
ederler41. Böyle kutsal ağaçlar, Gold'larda da vardır42 Öküz motifini

başka bir etüdümüzde inceleyeceğiz 43. Yalnız şuna da işaret etmek faydalı
olur ki, C i n g i z Kagan'ın cetleri olan bozkurtla eşi beyaz dişi
geyik denizi geçerek Onan nehrinin menbaı ile Burxan xaldun (dağı)
civarına yerleşiyorlar 44. Bu da enteresan bir dağ ve nehir motifidir.
Dağ motifini şimdilik bırakalım. Bununla beraber çocuk ve doğumun
Altayda ağaçla ilgileri vardır 45. Her ne kadar Uygur efsanesinde doğum
rolünü oynayan dağ ise de, bu dağın iki ağaç arasında bulunması
enteresandır.'Dolgan ve Yakut'lar, çocuk ana rahminde büyürken ruhunun
da gökte bir ağaç üzerinde bulunduğuna inanırlar46. Hatta Buryat'-
larda ilk insanın ağaç gövdesinde şaşılacak bir şekilde açıklık meydana
gelerek kalçaya kadar olan bir kadınlık uzvu peyda olmasiyle zuhur
ettiği de söylenir 47. Bu hususta Dolgan ve Tunguz'larda da bazı rivayetler
varsa da Türkoloji bakımından o kadar önemi yoktur 48. Bununla
beraber Türk OMAY'ı ile GOLD'LARIN OMİYA'sı arasında münasebet
aranırsa faydalı olacaktır zannındayız.

İki nehir ortasında bir dağın bulunması veya zuhur etmesi keyfiyeti
de tetkik edilecek bir noktadır. K i t a n'larda bu motifi izah edebilecek

bir efsane vardır. Tu-ho nehri boyunca beyaz bir ata binmiş bir erkekle
Hoang-ho boyunca, kül rengi bir öküzün çektiği, küçük bir arabaya
binmiş bir kadın, iki nehrin birleştiği yere doğru inmişler, kavşak
yerindeki M u-y e h dağında evlenerek karı koca oluyorlar ve Kitan'ların
ataları bunlar oluyor49. Her ne kadar efsaneler arasında bir ayniyet
yoksa da, göstermek istediğimiz, motifler arasındaki müşabehettir.









Hiç yorum yok: