29 Ekim 2012 Pazartesi

OĞUZLARIN BOY TESKİLÂTI -Faruk Sümer

OĞUZLARIN BOY TESKİLÂTI

Faruk Sümer, Oğuzlar, Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1992,
sayfa 163-169

Oğuzlar kavmî ve siyasî bir tesekkül için el (il) kelimesini kullanmakta idiler: Oğuz eli, Ak-
Koyunlu eli, Dulkadırlı eli. Onların diğer Türk kavimlerinin söyledikleri aynı anlamdaki
budun sözünü unuttukları anlasılıyor. Bu kelimenin Moğolca karsılığı olan ulus sözü de
İlhanlılardın tesiri ile, ancak Doğu-Anadolu'da Türkmenlerce, el kelimesi ile birlikte,
kullanılmıstır: Kara-Koyunlu ulusu, Boz-Ulus, Kara-Ulus. Simdi biz el yerine umumiyetle
Arapça’dan aldığımız kavim (kavm) kelimesini kullanmaktayız. Görüldüğü gibi, Oğuz-eli’nin
basında Yabgu unvanlı hükümdarlar vardı. XII. yüzyıldan sonra bu kelime, bu anlamda,
kullanamayarak unutulup gitmistir. Türkmen ellerinin basında bulunan hükümdarların ise
Türkçe yalnız beğ unvanını tasıdıkları görülür. El’in zamanla ülke anlamına gelmis olduğu
malûmdur. Yurd elin, boyun, obanın ve ailenin oturduğu yerdir.

Oğuz eli'ni meydana getiren tesekküllerden her birine boy denir ki, Kâsgarlı bu sözün oğuzca
olduğunu bildiriyor. Orhun âbidelerinde geçen "bod" sözü, söylendiği gibi, belki bu kelimenin
en eski seklidir. Boy, Türkiye'de bu anlamda gerek resmî dilde, gerek halk arasında son
zamanlara kadar kullanılmıstır.

Türkiye'de boyların basında bulunanlara da boy beği deniliyordu. Kavim gibi Arapça’dan
alarak resmi dilde kullandığımız kabîle kelimesi Türkçe’de hususiyetle boy manâsını ifade
eder. Boyları irsen idare eden reisler de beğ unvanını tasırlar. Oğuz ve Türkmen soylularını bu
beğler meydana getirirler. Yabgular ve sultanlar da beğler arasından çıkmıstır.

Boylar da obalara ayrılmaktadır. Kâsgarlı, oba kelimesinin de oğuzca olduğunu söylüyor.
Obalardan sonra her halde aileler geliyordu ki, Oğuzlar'ın bunu hangi kelime ile ifade ettikleri
bilinemiyor. Böylece aileden (soy?) obalar, obalardan boylar ve boylardan da Oğuz eli
meydana gelmistir. Oğuz eli’nde asıl oymak birliği boy'dur. Oymak kitabımızda, boylar
(kabîle), obalar (cemâat) ve onların kollarını ifade etmek üzere, umumî bir mânâda
kullanılmıstır. Bunu evvelce asîret kelimesi ile ifade ediyorduk. Asîret simdi Güney-
Anadolu'da, teklik hem çokluk olarak, yörük anlamında kullanılıyor. Mesela "iki asiret geldi
demek yörüklerden iki kisi geldi" demektir.2


Oğuz boylarının Arap ve diğer bazı kavimlerde olduğu gibi, münferiden bir hayat geçirdikleri
veya tek basına siyasî bir harekette bulundukları nadir olarak görülür. Onlar daima el halinde (yani üç-dört oymak bir arada) yasamayı severler ki, bu husus siyasî basarılarında mühim bir âmil olmustur.

Görüldüğü gibi, X. yüzyılın baslarından itibaren Oğuz eli’nden kümeler halinde ayrılmalar
baslamıstır. Bu kümelerden ilki Hazar Denizi kıyısındaki yarım adaya giderek yurd tutmus ve
buraya Mangıslak adını vermisti. İkinci bir küme ise Selçukluların idaresinde Yakın-Doğu ülkelerine geldi, Üçüncü bir küme de yine XI. yüzyılda Kara-Deniz'in kuzeyinden Balkanlara indi. Diğer taraftan Oğuzlardan kalabalık bir nüfus da Seyhun'un orta yatağındaki sehirlerde yerlesmisti. Göçebe Oğuzlar'ın bu sehirli eldaslarına, küçümseyerek, yatuk yani tenbel adını verdiklerini biliyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen Oğuz eli eski yurdunun bir kısmında el teskilatını muhafaza ederek yasıyordu. Boz-Ok ve Üç-Ok adları ile iki kola ayrılan Sultan Sancar'ın galibi Oğuz kümesi önemli bir kol olmakla beraber son teskilatlı küme veya ana kol değildir.

Boz-Ok ve Üç-Ok ikili teskilatını en son tasıyan Oğuz-Türkmen kümesi, Moğol baskısı
yüzünden XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'dan Suriye'ye göçeden kalabalık
topluluktur. Bu topluluğun tarihinden de daha önce söz edilmisti.

Oğuz boylarının tarihlerine gelince, bunların tarihlerinin seyri de, tıpkı Oğuz eli'ninki gibi
olmustur. Yani herhangi bir siyasi harekete boylara mensup bütün obaların katıldıkları
görülmez. Mesela XII. yüzyılda İran'ın Fars eyaletinde siyasî iktidarı ellerine geçiren
Salgurlar bu boyun ancak bir obası veya kolu idi. Ak-koyunlu ailesinin buyruğunda da
Bayındır boyunun bir obası (Ak-Koyunlu) bulunuyordu. Hatta Selçuklu fethine, bu ailenin
mensup bulunduğu Kınık boyunun bütün obaları katılmamıstır. Anadolu'da Oğuz boylarına
ait yer adlarının ve tesekküllerin muhtelif yerlerde görünmesi aynı sebeble ilgilidir. Yani
Oğuz boylarından pek çoğunun obaları ve kolları bu ülkeye farklı zamanlarda gelmisler ve bu
gelenlerden de siyasî ve iktisadî sebebler ile yeni ayrılmalar olmustur, ileride Oğuz boyları
ayrı ayrı incelendiği zaman bu husus daha iyi anlasılacaktır.

Dikkate değer bir husustur ki, XVI. yüzyılda Osmanlı ailesinin yurdu olan Sultan-Önü
sancağındaki Karaca-Sehir kazasına bağlı bir köy, Tokuz-Oğuz adını tasımakta idi. Bu köyün
ne gibi bir sebeble bu adı aldığı bilinemiyor.3

Seyhun Oğuzları XI. yüzyılda 24 boydan mütesekkil bulunuyorlardı. Bize bunu bildiren
Kâsgarlı Mahmud, aynı zamanda bu boylardan 22 sine ait bir liste de vermistir. Mamafih
Selçuklu fethinden bahseden bir Ermeni müverrihi de fâtih kavmin 24 boydan meydana
geldiğini kaydetmistir. Oğuz boylarına ait tam liste XIV. yüzyıl'ın baslarında Resideddin
tarafından verilmistir. Bu listelerin ehemmiyeti suradadır ki, bunlar olmasa idi Oğuz boylarına
ait tam bir liste yapmak bizler için pek müskül ve hattâ belki de imkânsız olacaktı.

Kâsgarlı'nın listesinden yalnız Memlûk devri müverrihlerinden Aynî faydalanmıstır. Diğer
eserlerde görülen listeler (Hamdullah-i Müstevfî, Yazıcı-Oğlu, Nesri, Ebû'l-Gazi ve diğerleri)
doğrudan doğruya veya vasıtalı olarak Resid ed-din'inkinden gelmektedir.

Kâsgarlı Mahmud Halac adını tasıyarak bazı hususlarda diğerlerinden ayrıldıkları için
Oğuzlar'dan sayılmadığını söylediği iki boyu listesine almadığı gibi, bunların adlarını da
vermemistir. Diğer taraftan Kâsgarlı'nın, "sayısı az ve damgaları belli değil" dediği Çarukluğ
boyunun adına da Resid ed-din'in listesinde rastgelinemiyor. Orada Kasgarlı'da bulunmayan
su adlar vardır: Yaparlı, Kızık, Karkın. Bunlardan Kızık ve Karkın'dan birini Kâsgarlı'nın
listesine almadığı iki boydan biri olarak kabul etmek zarurîdir. Diğerinin de yine bunlardan
biri olduğuna ihtimal vermek mantıkîdir. Çünkü, her iki boy yani Kızık ve Karkın aynı dalda,
Yıldız-Han'ın oğulları arasında gösterilmistir. Halbuki Yaparlı boyu baska bir dalda, Ay-
Han'ın oğulları arasında bulunmaktadır. Yaparlı, yine orada adının ne manaya geldiği
yazılmayan biricik boyudur. Diğer taraftan hiç bir yerde ne Çaruklu'ya ne de Yapırlu'ya ait
tarihî bir kayda, bir yer adına veya bir tesekküle rastgelinebilmistir. Kısaca Resided-din'deki
Yapırlu'nın Kâsgarlı'daki Çarukluğ'un yerini tuttuğunu ve yine aynı müellifin listesine
almadığı" iki boyun da Kızık ve Karkın olduğunu kuvvetle tahmin ediyoruz. Resided-diri'm
listesinin bu iki boy bakımından da, vakıalara uygun olduğu görülüyor. Çünkü, her iki boya
ait yer adlarına ve tesekküllere Türkiye'de rastgelinmistir. Kâsgarlı'nın listesinin boyların o
zamandaki siyasî söhretlerine göre sıralandığı anlasılıyor. Meselâ Selçuklu hanedanının
mensub olduğu Kınık boyu orada en basta yer almıstır. Halbuki bu boy Resîded-din'in
listesinde en sonda bulunmaktadır. Resided-din'in listesinin, Oğuz boylarının eski siyasî ve
içtimaî mevkilerine göre tanzim edildiği görülüyor. Burada 24 boy her biri esit sayıda olmak
üzere Oğuz Han'ın altı oğlundan türetilmistir. Diğer taraftan Kâsgarlı'nınkinde olduğu gibi,
burada da boylardan her birinin kendine mahsus damgaları olduğu halde, her dört boyun ortak
bir ongunu da vardır.4

Resided-din'de 24 boy iki kola ayrılmıstır. Bunlardan biri Boz-Ok, öbürü de Üç-Ok adlarını
tasıyor. Ne bu ikili tasnif ne de onların isimleri Kâsgarlı'da vardır. Ancak bunun da tarihî bir
vakıa olduğunu biliyoruz. Sancar'ı yenen Oğuzlar, bu adlar ile iki kola ayrıldıkları gibi, XIV.
yüzyılda Kuzey-Suriye'deki Türkmenler de yine bu adlar ile iki kola ayrılmıslardı. Bu
Türkmenlerden Boz-Ok koluna mensup olanlar Yozgat bölgesinde yurd tuttuklarından Bu
bölge Cumhuriyet devrine kadar bu adla anılmıstır. Ayrıca XVI.yüzyılda Konya'nın
Kuzeyinde, Đstanbul-Haleb ana yolu üzerinde de Boz-Ok adlı büyük bir köy vardı. Bugün de
Urfa'nm Birecik kazasında Boz-Ok adlı bir köy bulunmaktadır.

Resid ed-din'de Boz-Ok kelimesi parçalamak seklinde manâlandırılmıstır ki, kelimenin “boz”
fiilinden getirildiği görülüyor. Üç-Ok da üç adet ok seklinde izah edilmistir. Fakat bu izah
sekillerini kabul etmeye imkan yoktur. Ok'un On-Ok'ta olduğu gibi, eski zamanlarda boy
anlamına geldiğini biliyoruz. Bu isimlerdeki ok kelimesinin de boy manâsında olduğu
muhakkaktır. Buna göre Üç-Ok üç boy demektir.

Boz-Ok'a gelince, buradaki boz kelimesinin de, bir rakamın yerini aldığı akla geliyor. Yine
Resided-din'deki sözlere göre, Oğuz-eli’nde hâkim kolu Boz-Oklar teskil etmistir. Bu sebeble
Boz-Oklar'ın alâmeti yay ve tâbi kol oldukları için de Üç Oklarınki ok'tur. Tuğrul Beg 1038
yılında Nisabur’a girerken kolunda gerilmis bir yay ve belinde de üç-ok bulunuyordu. Bunlar
her halde, kendisini Boz-Ok ve Üç-Ok'un, yani bütün Oğuz-eli’nin hükümdarı saydığının bir
ifadesidir. Yüreğir boyunun damgasının da bir yay ve üç ok -pek muhtemel olarak- seklinde
olduğu görülüyor. Daha önce de söylendiği gibi, bir yay ve üç ok, pek muhtemel olarak Oğuz
yabgularının hükümdarlık alâmeti idi.

Eski Türk ellerinde ve ordularında ikili düzenin değismez bir kaide olduğu bilinir. Oğuz
elinde ve ordusunda da, görüldüğü gibi, bu kaide hâkimdi. Böylece el ve ordu ikiye
bölünmekte, bunlara kol denilmektedir. Kollar da birbirinden sağ ve sol sıfatları ile ayrılıyor.
Osmanlı İmparatorluğunda da sağ kol, sol kol adları verilen bu ikili düzen hem askerî, hem de
mülkî teskilâtta esaslı bir kaide olarak uygulanmıstı. Türkler'de sağ kol, Moğolların aksine
olarak, daha serefli sayılıyordu. Boz-Oklar da hâkim kolu teskil etmeleri itibari ile onlar sağ
kol sayılmıslardır. Bu gelenek, bu kollar var oldukça devam edip gelmistir. Boz-Okların
hâkim kol sayılması, İslâmiyetten önce siyasî üstünlüğün uzun bir zaman bu kolun elinde
kalması, yabguların daha çok bu kolun boylarına mensup olmalarından ileri geliyor.
denildiğine göre, Oğuz yabguları baslıca su boylardan çıkmıstır: Kayı, Yazır, Avsar, Beğ-Dili5
ve Eymür. Bunlardan yalnız Eymür boyu Üç-Oklar'dan idi. Dede-Korkut destanlarında ise
siyasî üstünlüğün Üç-Oklar'da olduğu görülür. İslâm ülkelerinde de Üç-Oklar büyük bir varlık
göstermislerdir: Selçuklu hanedanı (Kınık), Salgurlular (Salur), Berçem oğulları (Yıva), Ak-
Koyunlular (Bayındır), Ramazan-oğulları (Yüregir) ve Kadı Burhaneddin (Salur) bu koldan
idiler. Simdiki bilgilerimize göre, Boz-Oklar'dan da Artuk-oğulları'nın (Döğer), Sumlaoğulları'nın
Avsar) ve Nâdir Sah'ın Avsar hanedanından çıkmıs olduğu görülüyor.

Kâsgarlı ve Resided-din'de bulunan listelerdeki Oğuz boyları zamanlarındaki söylenis
sekillerine göre yazılmıstır. Fahreddin Mübarek Sah'ın listesindeki Oğuz boylarının yazılıs
sekli Kâsgarlı'nınkinin aynıdır.

Kâsgarlı ve Resided-din'in listelerinde boyların damgaları da gösterilmistir. Bu keyfiyet
damgalara verilen ehemmiyeti ifade eder. Kâsgarlı bu damgaların davarlara, yılkılara
vurulduğunu söyler. Resided-din'de bunlar damga kelimesi ile ifade edilmistir. Oğuzların
damgalar için hangi kelimeyi söyledikleri bilinemiyorsa da, bunun Anadolu'da kullanılan “im
(en)” sözü olduğundan süphe edilemez. Bazı Türk hanedanlarının, boylarının damgalarını,
aile alâmeti olarak kullandıklarını biliyoruz. Salğurluların paralarında Salur damgası
görüldüğü gibi, Ak-Koyunlu paralarında Bayındır ve Osmanlı hükümdarı II. Murad'ın bazı
sikkelerinde de Kayı damgası bulunmaktadır. Âk-Koyunlular, damgalarını yalnız paralarına
değil, yaptırdıkları eserlere, resmî vesikalara, bayraklarına da koydurmuslardır. Her nekadar
II. Murad'ın haleflerinin paralarında Kayı damgası görülmüyorsa da hükümdarlara ait sahsî
esyada, toplar da dahil olmak üzere, silâhlarda bu damgaya sık sık rastgelinmektedir. Oğuz
boyları damgalarının Anadolu'da hayvanlara vurulduktan baska halı, kilim motifi olarak
kullanıldığını, ası boyası ile evlerin duvarlarına resmedildiğini, kap kaçağa ve nazar
değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim esyasına konulduğunu ve hattâ mezar taslarına bile
çizildiğini biliyoruz. Bunlara ilâve olarak bu damgalardan bazılarının da âbideler, yapılar ve
kayalar üzerinde görülmüs olduğunu söyliyelim.

Resided-din'in listesinde damgalardan baska ongunlar da görülmektedir. Bunların hepsi eti
yenmeyen avcı kuslardır. Resided-din, ongun (onkun) ittihaz edilen hayvan veya kusun kutlu
sayıldığını, incitilmediğini, etinin yenilmediğini bildiriyor ve ongun (onkun) kelimesinin
Türkçe’de kutluluk demek olan oynuk'tan geldiğini söylüyor. Abdülkadir İnan'a göre ongun
Moğolca bir kelime olup Türkçesi töz'dür. Her iki kelime de bugün Türkiye'de bilinmiyor.
Görmüs olduğumuz gibi, Oğuzların tarihinde bir totem devri söz konusu değidir. Diğer6
taraftan Oğuzların ongun kusları olduğu hakkında baska eserlerde hiç bir bilgi yoktur. Bu
sebeble Oğuz boylarının ongunları olduğuna dâir ongunlarla ilgili bilgilerin doğruluğundan'
süphe etmek yerindedir. Ongun olarak zikredilen avcı kuslar baslıca, sahin, kartal, tavsancıl,
sunkur, uc ve çakır'dır. Bunlardan sahin farsça bir kelimedir. Kartala gelince, bu da karakus
yerinde kullanılan yeni bir kelimedir. Kara kus Anadolu'da kullanılır. Tavsancıl kartala
benzeyen, fakat ondan daha küçük, kara renkli bir kustur. Sunkur ise tuğruldan küçük, fakat
doğandan daha büyük bir kus olarak tarif edilmektedir. Uc'a gelince, bu hususta bir bilgiye
rast gelemedim. Yalnız Timur'un kumandanlarından Uç-Kara Bahadır'ın adındaki uc kelimesi
her halde bizim kusu ifade etmektedir. Bu kumandanın adına bakarak tahmin etmek mümkün
olabilir ki, uc yahut uç-kara, çal-kara, bay-kara ile birlikte aynı kusu ifade edebilir. Ve bu kus
da kartal olabilir. Çakır da doğan soyundan bir kus olup sahinden ayrıdır.

Yine Resided-din'in listesinden anlasılıyor ki eski zamanlarda boyların toylarda yiyecekleri
koyun etinin kısımları da bir kaideye bağlanmıstır. Resid ed-din'de bu kısımlara endâm-i gost
(etin bir kısmı), Yazıcı-Oğlu'nda sünük (kemik) deniliyor. Dikkate değer ki, ongunlar gibi her
dört boyun da ortak bir sünükü vardır. Böylece, Kayı, Bayat, Alkara-Evli, Kara-Evli
boylarının sünükü yani koyundan yiyecekleri kısım sağ karı yağrın, yani sağ kürek kemiği
kısmıdır, Yazır, Döğer, Dodurga ve Yapırlı boylarındaki sağ asığlu, yani asığın bulunduğu et
parçası (bud), Avsar, Kızık, Beğ-Dili ve Karkınlar'ın sünükü sağ umaca, yani kalça (sağrı)
kemiği kısmı, Bayındır, Peçenek, Çavundur ve Çepnilef'm sünükü sol karı yağrın, Salur,
Eymür, Ala-Yuntlu, Yüreğirlerinki ucayla (sol umaca ?), iğdir, Bügdüz, Yıva ve Kınık
boylarının sünükleri (sol ?) asığludur.

Bir boyun toplantılarda ve toylarda (umumî ziyafetler) oturacağı mevki (orun) ve yiyeceği et
kısmı (ülüs) yalnız Oğuz elinde değil, diğer Türk kavimlerinde de kaidelere bağlanmıstır." Bu
geleneklerin ehemmiyeti suradadır ki bunlar bir boyun kendi eli içindeki siyasî ve içtimaî
hukukunu tayin eden baslıca müesseselerdir.

Resided-din'in listesinde boylar Oğuz Han'ın 24 torunundan türetilmistir. Kâsgarlı da, 24
Oğuz boyunun, adlarını dip dedelerinden aldığını söyler ve bu 24 dip dedeye Zulkar-neyn'in
Türkistan seferi esnasında nasıl Türkmen adının verildiğine dâir bir de hikâye anlatır. Ona
göre bu boylar çok eski zamanlarda meydana gelmislerdir. Aynı müellif bu boyların oba ve
oba kolları olduğunu da yazıyor. Fakat Oğuzlardan hiç bir boyun obası kesin olarak
7bilinmiyor. Ancak, Kara-Koyunlu (Yıva?) ve Ak-Koyunlu (Bayındır) tesekküllerinin bu
obalardan olması muhtemeldir. Ayrıca Yemen'deki Resul-Oğullarının mensup olduğu Biçek?
ve 1230’larda Sehrizor-Erbil arasında faaliyette bulunan Sevinç'in Kos Yalu (çift yaylu) adlı
oymakların da bu obalardan oldukları düsünülebilir. XV. ve XVI. yüzyıllarda Anadolu'da
yasayan Ağça-Koyunlu, Kara-Keçili ve saire gibi oymaklar ile aynı yüzyıllarda Harizm
Türkmenleri arasında görülen Teke, Er-Sarı gibi tesekküller için de aynı tahminde bulunmak
mümkündür.

Osmanlı devleti teskilâtında sağ kol, sol kol olmak üzere ikili düzen esaslı bir kaide olarak yer
aldıktan baska, 24’lü düzene ait de bazı misaller vardır. Meselâ Rum-eli eyâleti 24 sancağa
ayrıldığı gibi, Diyarbekir eyâleti de sekizi yurtluk, besi ocaklık olmak üzere 24 sancak idi.
Otluk-Beli savasında (1473) Anadolu beğlerbeğisi Dâvud Pasa'nın kumandasında 24 sancak
beği vardı. Dede-Korkut destanlarındaki 24 sancak beği sözü bunlardan çıkmıs olacaktır.
Evliya Çelebiye göre, Kütahya sancağı 24 kadılık idi. Rum-elindeki devlet hizmetinde
bulunan yörükler 24 kisiden mütesekkil takımlara aynlmıstı. 24 kisiden biri eskinci, üçü çatal
ve yirmisi de yamak sayılmıstı. 1100 (1688-1689) tarihinde Konya mütesellimi bulunan
Yeğen Osman Pasa'nın dayısı Kara-Hasan Beğ'in maiyyetinde 24 bayrak sekban ve sarıca
bölüğü vardı. Her bayrak bir bölüğü temsil etmekte ve her bölüğün basında bir bölük-bası
bulunmakta idi. Kara-Hasan'ın azli üzerine bu 24 bayrak sekban ve sarucanın basına Yeğen
Osman Pasa'nın kendi yeğeni, Ahmed Beğ geçmisti.

Osmanlı mâlî teskilâtında da 24 sayısı ile ilgili olarak bazı misaller zikretmek mümkündür.
Yörükler'den birinin koyunu 24'ten az olur veya hiç kalmaz ise onlar kara yani yoksul sayılır
ve kendilerinden buna göre bir vergi alınırdı. Bundan baska Yeniçeri ocağı zabitlerinden
yaya-basıların gündeliklerinin 24 akçe olduğunu biliyoruz. Oymaklar arasındaki bazı
toplulukların, Oğuz boyları gibi, 24 bölük halinde teskilâtlandıkları görülmektedir. Meselâ
Merv bölgesinde yasayan Teke adlı meshur Türkmen oymağı, seyyahların sözlerine göre, 24
obaya ayrılmakta idi. Safevî devrinde Kara-Bağ'da yasayan ve 24 obadan meydana gelen bir
topluluk da, teskilâtına uygun olarak, "iğirmi Dört" adını tasıyordu. Seref Han bu topluluğun
Kürd asıllı olduğunu söylüyor. Yine ona göre mensup bulunduğu Bitlis dağlarındaki Ruzegi
adlı boy 24 obadan mütesekkil olup, bunlardan 12 oba Bilbasî ve 12 oba da Kovalsî adını
tasıyordu ki, her ikisinde de Oğuz boy teskilâtının âmil olduğu açıkça görülüyor.8

24 rakamının ok yapımında da bir değeri olduğu görülüyor. Osmanlı okları 4 dirhemden 24
dirheme kadar olup, yayın büyüklüğü göz önüne alınarak yapılırdı. Bundan baska ok her dört
derecesi boğaz, yedi derecesi göbek, altı derecesi salvar, yedi derecesi ayak olmak üzere 24
derece itibar edilmistir.

Müverrih Hammer 24’lü Oğuz boy teskilâtının Mısır memlükleri'nde 24 beğ olarak devam
ettiğini söylüyorsa da böyle bir keyfiyet ancak XVI. yüzyıl baslarında görülmektedir.
Filhakika Kanısav ul-Gavrî devrinde mukaddem beğlerinin sayısı 24 idi. Fakat daha önceki
sultanlar zamanında da mukaddem beğlerinin aynı sayıda olması süphelidir.

Sikârî'nin Karaman-oğulları tarihi’nde 24 vezir, 24 bin er sözü sık sık geçtiği gibi, Evliya
Çelebide de bu mahiyette ifadeler görülüyor. II. Murad da 1444 yılındaki Varna zaferi
münasebeti ile tutsak alınan Hıristiyan beylerinden seçtiği 24 kisiyi Memlûklara göndermisti.
Bütün bu zikredilen misallerin bazıları bir tesadüf ile izah edilebilir ise de, bir çoklarının 24
Oğuz boyundan gelen gelenek ve hâtıra ile ilgili olduğu süphesizdir.

Oğuz boylarına ait bu hususları belirttikten sonra, bilhassa Türk oymakları hakkında arastırma
yapacaklara kolaylık olmak üzere, Kâsgarlı'da ve Resided-din'de geçen Oğuz boyları asağıda
ayrı listeler halinde verilmistir. Bilindiği gibi, Yazıcı-Oğlu Ali'nin ve Ebû'l-Gâzi'nin listeleri
esas itibarı Resided-din'den gelmektedir. Ancak Yazıcıoglu ile Resided-din'in mükemmel bir
nüshasını gördüğünden ve aynı zamanda bu konuya vâkıf ve meraklı bir Türk olduğu için
listesi kaynağına en yakın olanıdır. Bu bakımdan onun listesi de aynen yayınlanmıstır

Hiç yorum yok: