29 Ekim 2012 Pazartesi

Kıpçak-Oğuz Mücadelesi - Haşim Özel

Kıpçak-Oğuz Mücadelesi

Kaynak: Özel, Haşim. 2008. Kıpçak-Oğuz Mücadelesi"   Eğitişim Dergisi. Sayı 20. Ekim
2008

 Kıpçaklar ve Oğuzlar Türk boyları içerisinde   tarihi rolleri ve nüfus olarak kalabalık olmalarıyla önem arz ederler.   Kıpçaklar tarihi süreç içerisinde Türklüğün kuzey kısmını, Oğuzlar ise güney kısmını  oluşturmuşlardır. Zaman zaman değişik coğrafyalarda   farklı zamanlarda karşı karşıya
gelmişlerdir. Karadeniz’in kuzeyi, Kafkaslar,   Balkanlar ve Orta Asya gibi coğrafyalarda
Kıpçak-Oğuz mücadeleleri görülür.   Bu iki boy arasındaki mücadelelere girmeden her iki boyun
ana yurdu ve etnik   oluşumları (etnogenez) hakkında bilgi vermekte   fayda var. 

Kıpçakların merkezi Batı Sibirya idi. İrtiş ırmağının civarında, İşim ve Tobol   nehirleri çevresinde
yaşıyorlardı. Gumilev’e ve Grjimaylo’ya göre Hun çağında Kıpçakların uzak ataları   olan
Tinglingler Hunlara tabi olan kavimler   arasındaydı. Göktürk döneminde Tingling’ler Töles/
T’ie-le   adını aldılar. Tölesler boylar birliği halinde   yaşıyorlar, çoğu zaman Göktürkler’le
çatışmaya   giriyorlardı. Uygur dönemine geldiğimizde Şine Usu   yazıtında Kıpçakların
Uygurlarla birlikte Türk toplulukları üzerinde ikili   bir hâkimiyet kurdukları yazılıyor. 10. yüzyıla
doğru Kimek   Federasyonu içerisinde güçlenen Kıpçaklar birlik içerisinde yer alan   kavimleri
siyasi hâkimiyetlerine alarak Kıpçak boylar birliğini kurdular. Batı   Kıpçak birliği Toksoba
boyunun liderliğinde   örgütlenirken, Doğu Kıpçak birliği de İlbörili   boyunun yönetiminde
örgütlenmişti.

Oğuzların   ilk ortaya çıkış yerleri Selenge Nehri’nin doğusu   olmalıdır. Daha sonra Oğuzlar Sirderya havalisinde   kalabalıklaşmışlar ve buralarda yurt tutmuşlardır. Oğuzlar, Tokuz-Oğuz
adı   verilen boylar birliğine dâhildiler. Barthold ve Togan’a göre ise Oğuzlar Töles   kavimleri
içerisinde yer alıyorlardı. Uygurlar zamanında Sekiz-Oğuz kavminden   bahsediliyor. 10. Yüzyıla gelindiğinde Oğuzlar 24 boy halinde başkentleri Yengikent olmak üzere bir ittifak meydana getirmişlerdir.   Aynı zaman da Selçuk ve ona bağlı Oğuzlarda yavaş yavaş   güçlenirken, Gaznelilere kafa tutmaya   başlamışlardı.

11. Yüzyılda   Maveraünnehr   havalisinde Oğuzların Oğuz Yabgu devleti hüküm sürüyordu ve
kuzey komşuları Kıpçakların   akınlarına maruz kalıyorlardı. Aynı yüzyıl içerisinde Oğuz Yabgu
Devleti   Kıpçak akınlarına dayanamayarak yıkıldı. Oğuzlardan bir bölük Hazar’ın güneyine  
İran cenahına yönelirken bir diğer kısım Hazar’ın kuzeyinden Güney Rusya   steplerine doğru
hareket etti. Oğuzlardan bir kısım ise ana yurtlarında   kalmayı tercih ettiler. Görüldüğü gibi
Kıpçaklar yaptıkları saldırılarla   Oğuzları yerlerinden oynatarak onların Batı yönünde
ilerlemesine neden   oldular. Kıpçakların bu hareketinin aynısını 1,5-2 asır sonra Moğollar da  
tatbik edecek, böylece Oğuz boylarının Anadolu ve Avrupa’da yurt tutmasında önemli   bir rol
oynayacaklardır. Aslında Kıpçaklar ve Moğollar ileride Oğuzların   kuracağı Selçuklu, Beylikler,
Osmanlı, Akkoyunlu,   Karakoyunlu gibi birçok devletin kurulmasına istemeden de olsa önayak  
oldular. Bu aynı zamanda Türk kavimlerinin Batı yönünde yaptıkları son   genişleme dalgası idi.

Uzların   (Oğuzlar) Kıpçak baskısı nedeniyle Rus arazisine giren grupları çeşitli Rus
knezliklerinin hizmetine girdiler. Özellikle Kiev Knezliği sınır muhafazası için Uzların askeri
gücünden   faydalanma yoluna gitmiştir. Sadece Uzlar değil Karakalpak, Berendi, Kovuy gibi
diğer Türk grupları da Rus knezlerinin   emrine girerek hem sınır muhafazası hem de Rusların
Kıpçaklarla yaptıkları   savaşlarda yardımcı kuvvetler olarak görev alıyorlardı. Uzların hatırası  
olarak, Ukrayna’nın bugünkü Torçesk şehri adını buraya   yerleştirilen Uzlardan almıştır.
Bilindiği gibi Ruslar Uzlara Tork adını veriyorlardı. Kıpçakların hasımları olan Uzları   himaye
eden Rus knezlikleri doğal olarak   saldırıların ve akınların ana hedefi haline geldiler. Özellikle
Kiyev ve çevresinde Kıpçaklar Rus-Tork   birleşik ordularını birkaç kez mağlup ettiler.

Kıpçakların önünden kaçan bazı   Tork grupları Balkanlar’a indiler. (11. Yüzyıl).   Burada da
Kıpçakların takibatına uğradılar. Uzları sadece Kıpçak saldırıları   değil büyük oranda bulaşıcı
hastalıklar ve açlık gibi birtakım sebepler de   yıpratmış ve sonuçta büyük kırıma uğramışlardır.
Kurtulanlar ise çareyi   Bizans’a sığınmakta buldular. Kıpçakların önünden kaçanlar sadece
Uzlar   değildi. Peçenekler de Kıpçak baskısı nedeniyle Balkan yarımadasına   gelmişlerdi.
Askeri güçleri Uzlara nispeten daha kuvvetliydi ve yaptıkları   akınlarla Bizans’ı bunaltıyorlardı.
İstanbul’u kuşatmak ve Bizans’a son   vermek için İzmir Beyi Çaka ile anlaştılar. Fakat Bizans’ın
Türk’ü Türk’e   kırdırma politikası bir kez daha devreye girdi. Daha önceki yüzyıllarda Türk
boylarından   Utrigurlar ile Kutrigurları   birbirleriyle savaştırıp yok ettiren Bizans bu defa
Peçeneklere karşı Kıpçaklarla   anlaştı. 1091’de   Levunion’da (Yusuf Gedikli’ye   göre Edirne
sınırları içerisindeki Hisarlıdağ’da )   Kıpçaklar Peçenek’e çok ağır bir darbe indirdiler.
Peçenekler son ferdine   kadar neredeyse kılıçtan geçirildi. Kıpçaklar, Uzların ardından, daha
önce   Oğuz boylar birliğine bağlı olan Peçenekleri de yaptıkları akınlarla güçten   düşürdüler.
Macar tarihçi Rasonyi’nin “Eğer bu iki   kavim (Kıpçaklar ve Peçenekler) birleşmiş olsalardı
Avrupa’nın yarısını işgal   edebilirlerdi” yorumuna katılmamak mümkün değil. Gerçekten de o
dönemde   Bizans ve Macar Krallığı gibi büyük güçleri yaptıkları akınlarla bir hayli  
yıpratmışlardı. Öyle ki Macarlar sınır bölgelerine Alman şövalyelerini   yerleştirme ihtiyacı
duydular.

Kıpçak-Oğuz   mücadelelerinin gerçekleştiği bir diğer alan da Gürcistan ve Doğu Anadolu   idi.
12. yüzyılda Rus Knezlerinin baskısından   bunalan Kıpçaklar Don-Kuban civarında
toplanmışlardı.   Aynı dönemde Gürcü Krallığı da Selçuklularla savaşıyordu. Kıpçakların askeri  
gücünden faydalanmak isteyen Kral II. David onları   ülkesine çağırdı ve ülkenin çeşitli yerlerine
yerleştirdi. (1118). Bu arada   Kıpçaklar pagan inançlarından vazgeçerek yavaş yavaş  
Ortodoks Hıristiyanlığa geçiyorlardı. Kral II. David   yeni gelen kuvvetlerle yerel kuvvetleri
birleştirerek düşmanlarına karşı   savaş açtı. Kıpçak-Gürcü birleşik orduları Selçukluları
Gürcistan ve Doğu   Anadolu’dan söküp attılar. 1123 Did-Gorni savaşında Türkmenler ağır bir
mağlubiyete   uğratıldı. Uzun yıllar İslam hâkimiyetinde bulunan Tiflis şehri tekrar Gürcülerin  
hâkimiyetine geçti. 13. yüzyılın başlarında Gürcü-Kıpçak orduları Ahlat ve Erciş’e kadar
ulaştılar. Böylelikle Gürcü   Krallığı Kıpçakların yardımlarıyla hem Selçuklu tehlikesini bertaraf
etti hem   de bölgede önemli bir güç haline gelmiş oldu. Bu bölgede daha sonra 1267’de  
İlhanlıların da desteğiyle Kıpçak Atabekleri Beyliği kuruldu. Atabekler, Oğuzların   Bayındır
boyunun kurduğu Akkoyunlularla birçok kez   savaşlar yaptılar. Şu kesin olarak söylenebilir ki
Gürcistan ve Doğu Anadolu   yöresi, Kıpçaklar ve Oğuzların hâkimiyet mücadelesine giriştiği en
belirgin   bölgelerden birisidir.

Kırım’ın   önemli ticaret şehirlerinden biri olan Suğdak’ta Kıpçakların   bazı grupları ticaret ile
meşgul oluyorlardı. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Suğdak Limanı’nda yerleşme faaliyetleri
nedeniyle Türkiye   Selçuklu hükümdarı I. Alaeddin Keykubat,   Kastamonu-Sinop yöresinin
hakimi Hüsameddin   Çoban’ı donanma ile Suğdak üzerine sefere yolladı   (1228). Kıpçaklar ve
Ruslar şehri Selçuklu kuvvetlerine karşı beraber   savundular. Fakat Selçuklu kuvvetleri üstün
gelerek Suğdak’ı   ele geçirdiler. Kıpçakların bu dönemde eski güçlerini kaybettikleri   görülüyor.

Şüphesiz bunda hem Rus Knezlikleri ile   yaptıkları savaşlarda kaybettikleri yetenekli liderlerinin
olmayışı hem de 1223’de   Kalka’da Moğollara karşı aldıkları ağır   mağlubiyetin etkisi büyüktü.
Moğolların 1239-40’lı yıllarda Kıpçaklar   üzerine saldırdıktan sonra Kıpçak boylarından bazıları
Hanları Köten idaresinde Macaristan’a sığındılar. Bundan sonra Kıpçakların   siyasi
faaliyetlerinin azaldığı görülüyor. Zaten varolan   Kıpçak boy birliği yavaş yavaş ortadan
kalkmaya   başlamıştı. Kıpçaklar Altınorda, Memluklar, Delhi   Türk Sultanlığı, İkinci Bulgar
Krallığı, Romen Voyvodalıklarında (Eflak ve Boğdan ) görevler aldılar. Bu devletlerde hem
hükümdar   hem de asker olarak vazifelerini yerlerine getirdiler. Kıpçakların aksine   Oğuzlar
boy yapılarını korumakta daha başarılı oldular. Buna ilaveten   Ortaçağ’da çok büyük ve önemli
devletler kurdular. (Osmanlılar, Akkoyunlular, Safeviler gibi).   Oğuzlar teşkilatçılık ve devlet
kurma yönünden Kıpçaklara göre daha   ilerideydiler. Kıpçaklar ise çok geniş bir alanda
(Altaylardan Karpatlara), dağınık olarak kendi boy beylerinin   idaresinde, sadece sürülerini
otlatıp geçinmek, paralı askerlik yapmak gibi   işlerle meşgul oldular. Son enerjilerini de Rus
Knezlikleri,   Selçuklular ve Moğollarla yaptıkları savaşlarda tükettiler. Eğer devlet kurabilmiş  
olsalardı Cengiz Han’ın ordularının yaptığının aynısını, hatta daha fazlasını   yapabilirlerdi.
Netice   olarak bu iki halk her ne kadar birbirleriyle savaşmışlarsa da Türklüğün   oluşumunda
temel yapı taşı vazifesi görmüşlerdir.

Türk halklarının etnogenezinde   ve konuştukları dillerde Kıpçak ve Oğuzların çok büyük etkisi
vardır. Bugünkü   çağdaş Türk halklarından Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Karakalpaklar, Altay  
Türkleri, Tataristan Tatarları, Başkurtlar, Nogaylar, Kırım Tatarları,   Karaylar, Kırımçaklar,
Kumuklar, Karaçay-Balkarlar   Kıpçak Türkçesi ile konuşurlarken, Türkiye Türkleri,
Türkmenistan Türkleri,   İran Türkleri, Azeriler, Irak ve Suriye Türkmenleri, Balkan Türklerinin
bazı   grupları ve Gagauzlar Oğuz Türkçesi’yle konuşurlar.   Türk halklarında ki Kıpçak-Oğuz
etkisini sadece dilsel yönden değil,   antropolojik, etnolojik, sosyal ve kültürel yönlerden de
görebilmek   mümkündür.

BİBLİYOGRAFYA
Barthold, V. V. , Orta Asya Türk   Tarihi Hakkında Dersler, (hzl. Kazım Yaşar Kopraman-İsmail Aka), Ankara, 1975
Gömeç,   Saadettin, Oğuz Kağan’ın Kimliği, Oğuzlar ve Oğuz Kağan Destanları Üzerine   Bir İki
Söz, Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı 35, cilt 22, Ankara, 2004
Gumilev, L.N. , Avrasyadan Makaleler – I, (çev. Ahsen Batur), İstanbul,   2005
Kazakistan   ve Kazaklar, (çev. Abdulvahap Kara), İstanbul, 2007
Kırzıoğlu, M.F.,   Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Ankara,   1992
Kurat, A.N. , IV-XVIII.   Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara,   1975
Klyashtorny S.G.- Sultanov, T.İ. , Kazakistan Türkün Üç Bin Yılı, (çev. Ahsen Batur), İstanbul,2003
Rasonyi, Laszlo,   Doğu Avrupa’da Türklük, (çev, Yusuf Gedikli),   İstanbul, 2006
Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1987

Hiç yorum yok: