8 Ekim 2012 Pazartesi

Menemen’de katledilen genç asteğmen Kubilay gerçekte bir oyuna kurban mı edildi?-canmehmet.com


Menemen’de katledilen genç asteğmen Kubilay gerçekte bir oyuna kurban mı edildi? (1)

Sembolleştirilen Menemen hadisesi…
“Manisa’dan gelen bir çifteli av tüfeği ve bir bağ bıçağına sahip ikisi çocuk yaşta 6 esrarkeşin Menemen’de rejime karşı bir “şeriat” ayaklanması başlatıp asteğmen Kubilay’ı hunharca katletmelerinin izleri günümüzde de sürüyor.
Atatürkçü Düşünce Derneği “ilk gerici katliam” için İstanbul’dan Menemen’e otobüs kaldırırken, bir gazete ise “Kanlı şeriat bayrağı açıldı” başlıklı ekiyle temcit pilavını ısıtıyordu. Yıllanmış tabu ve korkuların, üzerinde araştırma yapılmasını engellediği Menemen’de ne olmuştu?
77 kişinin idam dahil çeşitli cezalara çarptırıldığı hadise sebebiyle 64 yıldır zan altında tutulan Menemenlilerin suçu neydi?
1930 yılı Aralık ayının son haftası soğuk günlerden birinde, 6 kişilik bir grup Menemen’e ilerliyordu. Bozalan köyü tarafından gelen bu kişiler pejmurde kıyafetleriyle yöreye kömür satmaya gelen insanlara benziyorlardı.
Adı Derviş Mehmed olan elebaşı ve yanındakiler Menemen’e, Menemenliler’in bir daha hafızalarından silemeyecekleri bir akıbetin müsebbibleri olarak giriyorlardı.
Hazırlıklarını Manisa’da tamamlayıp geçtikleri köylerde yandaş bulamayan 6 kişilik grup hükümet binasının hemen ilerisinde bulunan camiye sabah namazı vaktinde girdiler.
Maarif Camii’nde de imam Saffet Hoca’dan yüz bulamadıkları için cami cemaatını peşine takamayan grup, zorla aldıkları sancak ile meydana çıkarak “Ey Müslümanlar! Ne duruyorsunuz? Halife Abdülmecid Efendi hududa geldi. İşte Sancak ı Şerif çıktı, gelin toplanın.
Şapka yerine artık fes giyilecek” naraları atmaya başladılar. Birinin sırtında bir çanta, bir tanesinde de çifteli av tüfeği vardı. Bu sırada, olay yerinden geçen bir jandarma yüzbaşısı, esrardan kafası bulanmış Derviş Mehmet’i sözle ikna edemeyince olay yerinden ayrılmıştı.
Meydanda toplanan vatandaşlar ise tanık olmanın cezasını ağır ödeyeceklerini bilmeden olayı seyretmeye devam ediyorlardı….
Jandarma yüzbaşısının hükümet konağından kaymakamın evine ve alay komutanına bilgi ulaştırmasının ardından 43. Piyade Alayı’nda görevli genç bir asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay yanına aldığı bir manga ile Hükümet Meydanı’na hareket eder.
Bu harekette ise olayın en esrarengiz boyutlarından birisi gizlidir. Asteğmen Kubilay’da silah yoktur. 8 erin tüfeğinde ise halk tarafından kuru sıkı diye tabir edilen Derviş Mehmet’in mehdilik iddialarını Menemenliler nezdinde kuvvetlendirecek eğitim mermileri vardır.
Menemen meydanı artan kalabalıkla ana baba günü halini almıştır. Bir yanda olayın şokunu atlatamayan Menemenliler, bir yanda ‘şeriat isteriz’ naraları atan yabancılar duruyordu. Yanındakilere ‘Süngü tak’ emrini veren Kubilay, elebaşı Derviş Mehmed’in yakasına sarılıp suratına bir tokat aşkeder.
Fakat bu arada elinde çifteli olan esrarkeş. Kubilay’ı kasığından yaralar. Kubilay, yaralı yaralı meydanın hemen yanıbaşında bulunan Gazez Camii’ne doğru kaçmaya çalışırken, askerler Derviş Mehmet’e ateş eder. Tüfeklerdeki kuru sıkı mermiler Derviş Mehmet’e tesir etmez.
Halk ve askerler şaşkındır. Esrarkeşlerin ise resmen gözü kararmıştır. Derviş Mehmet’in “Ben Mehdi’yim, bana kurşun tesir etmez” sözleri meydanda çınlar.
Kubilay’ın ciddiye almayıp tokatla halletmeye çalıştığı hadise birden inanılmaz bir boyut kazanmıştır. Yaralı halde hükümet binasına sığınmaya çalışan Kubilay, kapı kapalı olduğu için içeri giremez. Bitkin bir şekilde yine cami avlusuna yönelir.
Esrarın ve tesir etmeyen kurşunların gözünü kararttığı Derviş Mehmet cami avlusunda musalla taşının hemen yanında yakaladığı Kubilay’ın boğazını bağ bıçağı ile keser. Kesik baş iple sancağın tepesine bağlanır. Sesi meydanda çınlayan Derviş Mehmet’i şaşkınlık ve korkuyla izleyen halk, kitle pisikolojisiyle onu alkışlar.
Bu arada başlangıçta göstermesi gereken ciddiyeti sonradan gösteren Jandarma Alay Komutanlığı olay mahalline makinalı tüfekle techiz edilmiş askeri birlik gönderir. Makinalı tüfekle yapılan ateşle, ellerinde çifteli bir av tüfeğinden başka bir silah bulunmayan esrarkeşlerden Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet olay yerinde can verir.
Bu arada olay mahalline gelen ve şu anda isimleri Kubilay anıtında yazılı bulunan Şevki ve Hasan ismindeki iki mahalle bekçisi bu kargaşada yanlışlıkla vurulur. Yaralanan Zeki Mehmed ile çocuk yaştaki iki Hasan yakalanırlar. İki saat süren hadise yurtta ve Ankara’da büyük tesir uyandırır.
“Olayın siyasi kaynakları araştırılsın. Olayla ilgili görülen herkes şiddetle cezalandırılsın. Verilen ölüm cezaları hemen yerine getirilsin. Menemen artık lanetlenmiş bir beldedir. Bütün ahalisi boşaltılıp çevre illere dağıtılsın. Evler yakılıp hükümet meydanına büyük bir sütun dikilsin.”
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın halkta gördüğü büyük ilginin şokunu henüz üzerinden atamayan Atatürk, genç asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın hunharca katledilmesinden sonra adeta patlamış ve bu sözleri söylemişti.
Hedef Nakşibendiler…
Hadiseler sonrası ilan edilen Sıkıyönetimin ünlü komutanı Fahrettin Altay On Yıl Savaş 1919-1922 ve Sonrası adlı kitabındaki hatıralarında şunları yazmaktadır.
“Mahkeme bizzat Mustafa Kemal tarafından yönlendirilir. ‘Olaydan hemen sonra Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Meclis Başkanı Kazım Paşa, Milli Savunma ve İçişleri Bakanları ve Ordu Komutanı Fahrettin Altay’ın katıldığı bir toplantı gerçekleşir.
Mustafa Kemal Paşa; olayın siyasi kaynağının aranmasını olayla ilgili herkesin cezalandırılmasını, bütün davaların bitmesinin beklenilmeden verilen idam hükümlerinin hemen yerine getirilmesini, en az kabahati olaya seyirci kalmak olan ve hepsi de suçlu bulunan Menemen halkının yerlerinden uzaklaştırılmasını ister ve olayın ayrıntıları üzerinde direktifler verir.
Menemen Belediye Başkanı’nın ‘Bu olay, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı lekelemek için tertip edilmiştir’ sözü de Atatürk’ü kızdırır.
O bu konuşma üzerinde de durur. Olayda kadınların adının geçmesini de mühim bir gelişme olarak niteleyen Atatürk onlara fırsat verilmemesini savunur.
Meclis Başkanı Kazım Paşa ise tekkeler, ya okul yapılmalı ya da yakılmalıdır derken Nakşibendi tarikatının bir ‘yılan’ olduğunu belirterek mahvedilmesini ister”
Bu arada baştan hadiseye yangına körükle gider gibi giden yapı itibariyle rejimin yarı resmi gazetesi Cumhuriyet’e farklı bir yorum göze çarpar. Yunus Nadi, Menemenlinin akıbetini sezinlemiş olacak ki, olayı ‘basit’ olarak niteleyerek, halkın isyancılara katılmadığını bildirir.
İktidarın gözü kararınca…
Fakat ok yaydan çıkmıştır. Gözü kararanlar bu defa gücü elinde bulunduranlardı. Faturası da dolayısıyla daha kabarık olacaktır. Balıkesir’i de içine alan bölgede hemen sıkıyönetim ilan edilir. Olaydan bir hafta sonra Menemen’e gelen Örfi İdare Komutanı Fahrettin (Altay) Paşa, Örfi İdare (Sıkıyönetim) Mahkemesi Başkanı Mustafa (Muğlalı) Paşa ve Dahiliye Nazırı Şükrü Kaya geniş çaplı tutuklamalarda bulunurlar.
Yapılan tahkikatlar sonrasında yaklaşık 2200 kişi yargılanır. 37 kişi idama mahkûm edilirken, 41 kişi çeşitli cezalara çarptırılır. Ancak, 37 idam mahkûmundan yedisi hakkındaki karar bozulur, Esat Efendi ecelinden, diğer bir kişi ise bilinmeyen bir sebepten vefat eder ve geri kalan 28 kişi 3-4 Şubat 1931 yılında gecenin sabaha çaldığı saatlerde idam edilir.
Kararan gözler giderek açılmaya başlamıştır. Örfi İdare Mahkemesi’nin soruşturmasında, olayın siyasi bir yönü bulunmadığı ve mahalli nitelikte olduğu kanaatine varılır.
26 Şubat 1931 yılında Balıkesir ve Manisa’ya bağlı merkez ilçelerde, 8 Mart’ta da Menemen’de sıkıyönetim kaldırılır. Ve yöre halkının göç ettirilmesine yönelik karar iptal edilir.
6 esrarkeşin resmi güçlerin ihmalinden kaynaklanan iki saatlik kanlı eyleminin resmi yönü burada noktalanır.
Devam edecek…..
Alma mazlumun ahını…
(1) (http://www.aksiyon.com.tr/ ) Recai Kömür (Sayı: 4 / Tarih: 31-12-1994)

Asteğmen Kubilay, Menemen’de bir oyuna kurban mı edildi? (2)

Menemen’de kurulan Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, 200 kişi yargılandı. Kayıtlara göre kadınların da arasında olduğu yargılananların büyük bir bölümü ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Mahkeme’nin verdiği cezalar şöyleydi: 37 kişi idam (5′inin cezası yaşlarından dolayı 15, 24 seneye indirildi). 13 kişi 3 sene adi hapis, 10 kişi 1 sene adi hapis 7 kişi 15 yıl ağır hapis, 1 kişi şeyhlikten 3 sene hapis, 10 kişi şeyhlikten 4 sene hapis. İşin ilginç yanlarından biri de bu ağır cezaları veren Mahkeme Başkanı Korgeneral Mustafa Muğlalı Paşa’nın 1943 yılında 32 kişiyi kanunsuz olarak kurşuna dizdirmek suçundan, 2 Mart 1950′de Divanı Harb’ce 20 yıl hapse mahkûm edilmesiydi. Muğlalı daha sonra hapishanede ölmüştü.
Hadise irtica mı komplo mu?

Resmi ideolojinin lise kitaplarında dikte ettiği Menemen Hadisesi, ufak tefek değişikliklerle anlattığımızdan farklı olmamakla birlikte, hadisenin faturasının Müslümanlar’a çıkarılmış olması kabul edilebilir bir durum değil.
Üzerinden 64 yıl geçmesine rağmen, konunun her fırsatta gündeme getirilip başta Menemenliler olmak üzere Müslümanların başını ağrıtması, oynanan senaryonun amacına ulaştığını gösteriyor. Resmi ideolojinin ve bazı sol mihrakların Menemen Hadisesi’ni bayraklaştırmada gösterdiği hırs dikkate alındığında toplum üzerinde bıraktığı etkinin ne kadar tesirli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
Ancak, hadiseyi gerçekleştirenlerin kimlikleri açıklandığında ve yaşayanlarının anlattıkları değerlendirildiğinde hadisenin gerçekten irticai bir vakıa olmadığı görülüyor.
Cevat Rıfat Atilhan Menemen Hadisesinin İçyüzü adlı eserinde Menemen hadisesinin şu gizli maksadlarlarla organize edildiğini savunuyor:
“1- Ege Bölgesindeki ‘Serbest Fırka’ mensuplarını sindirmek ve iktidardakilere serbest yaşama imkanları sağlamak…
2-Yetişecek olan genç nesillere dini ve din adamlarını ‘kara kuvvet’ olarak tanıtmak ve dini muameleleri pasifleştirerek ilga etmek.”
Serserilerin ‘şeriat isteriz’ naraları

Resmi tarihe göre, Nakşibendi tarikatı yandaşları oldukları belirtilen dört Mehmed ve iki Hasan’ın birçok kaynakta esrarkeş oldukları biliniyor. İslam inancına göre esrar içilmesi sakıncalı ve haram olduğuna göre, olayı çıkaranların Nakşibendi inancını yaşayan insanlar olduklarını savunmak mantıklı görünmüyor.
İktidarın en güçlü olduğu bir dönemde, altı, yedi kişinin meydana çıkarak ‘Şeriat isteriz’ naraları atması ve kendilerine taraftar bulmaya çalışması olayı çıkaranların yönlendirilmiş olabileceğini veya safdil olduklarını ortaya koyuyor. Olayı çıkaranların örgüt üyesinden çok sokak adamı olması daha gerçekçi görünüyor.
Kaldı ki, olay sonrasında yakalanan yaralı sanığın din ile alakasının olmadığını,Yunus Nadi’nin, Cumhuriyet yolunda adlı kitabında vurguladığı üzere
-”Vallahi efendim, ben namaz bile kılmıyorum, oruç tutmadığıma dair şahitlerim vardır” şeklinde dile getirmesi, olayı gerçekleştirenlerin İslam’dan uzak olduklarını göstermeye yetiyor.
Olaya müdahalede hatalar var
Olayın bastırılmasında, sevk ve idaresinde görülen hatalar hadisenin muğlâk kalan yönlerini oluşturuyor. Olay şahitlerinin de tekrarladığı kadarıyla olay yerine gelen bir jandarma subayının, ‘kendisini ilgilendirmediği’ veya ‘gücünün yetmeyeceği’ gerekçesiyle müdahale etmemesi, birilerinin olayın gelişmesini istediği düşüncesine sebep oluyor.
Daha sonra, olay yerine gelen Asteğmen Kubilay ve yanındakilerde gerçek mermi olmaması olayın muğlâklığını kuvvetlendiriyor.
Devletin memuru olması sebebiyle hemen bina önünde gerçekleşen olaya kaymakamın duyarsız kalması, bütün memurların pencereden seyretmesi ve müdahale etmemesi, yine birilerinin olaydan haberdar oldukları şüphesini artırıyor.
Yalçın Küçük’ün Türkiye Üzerine Tezler adlı kitabındaki ifadeler de bu endişeleri dile getiriyor: ‘Kubilay, yeni askere alınan erlerle, kendisinde silah, erlerde mermi yok. Gerçekten, tuhaf bir durum. Kubilay neden yobazların karşısına tek başına çıkıyor. Bu açıklanması zor bir durum’.
Burada akla, “Kubilay’ın olayı önceden bilen birileri tarafından kurban mı edildi?” şüphesi geliyor.

Esrarkeş altı kişinin, bir av tüfeği ve bir bağ bıçağı ile rejime kafa tutup onlarca insanın ölümüne, milyonlarca insanın ise zan altında kalmasına sebep olduğu Menemen Hadisesi, yakın tarih sis perdesi arkasında kaldığı müddetçe aydınlanacağa benzemiyor.
Ama Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) denemesi olmasaydı ve halk kendisini kurtaranlara karşı SCF’yi tercih etme “vefasızlığını” göstermeseydi, Menemen Hadisesi büyük ihtimalle gerçekleşmeyecekti.
Aslında olay, liberal bir yapıya sahip olan Fethi Okyar’ın 1925 yılındaki başbakanlığı dönemindeki hadiselerle büyük benzerlik gösteriyor. İsmet Paşa’nın yerine Fethi Okyar’ın başbakanlığa atanması ve muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın faaliyetleriyle toplumda esmeye başlayan demokrasirüzgarı Şeyh Sait İsyanı ile karşılaşır.
Yumuşak bir yapıya sahip olan Okyar çekilir ve İsmet Paşa gelir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılır. İstiklal Mahkemeleri kurulur ve iş biter.
Yıl 1930′a gelir. Fethi Okyar’ın SCF’si yerel seçimleri kazanır. Toplumda yeniden demokrasi rüzgarları esmeye başlar. Halk akın akın yeni partiye koşmaktadır. Fethi Okyar partiyi kapatır inzivaya çekilir. Ama rüzgar dinmez. Menemen hadisesi patlak verir.
Başbakan Ismet Paşa tecrübesini konuşturur. Mahkemeler kurulur iş biter.
Aslında iş bitmez. İstiklal Mahkemeleri’nin hiç gündeme getirilmemesine mukabil Menemen temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp inanan kesimin önüne konur. Suni bir muhalefet cereyanının bile sokaklara döktüğü halk, hadise ile tekrar kabuğuna çekilir, demokratikleşme de tam 20 yıl geriye gider.
Can Dündar’ın da vurguladığı gibi hadisenin bam teli ise bu noktada gizlidir. 1990′lı yıllarda bile özgürlüğü artırmaya yönelik her demokratikleşme çabasının faili meçhul cinayetlere ve provokasyonlara denk gelmesi bazı mihrakların alışkanlıklarını terk etmediklerinin açık göstergesi olsa gerek.
Devam edecek…
(1) (http://www.aksiyon.com.tr/ ) Recai Kömür (Sayı: 4 / Tarih: 31-12-1994)

Kubilay Memenen’de, Siyasi parti oyununa kurban mı edildi? (3)

Menemen hadisesini, olaya şahit olan Fındık Süleyman Sadıç’dan naklederek bitirecek, ve kimilerine göre provakasyon, kimilerine göre isyan olan “Şeyh Sait isyanı”nın üzerindeki perdeyi de kaldıracağız. Ve Can Dündar’la kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Hadisenin bam teli ise bu noktada gizlidir. 1990′lı yıllarda bile özgürlüğü artırmaya yönelik her demokratikleşme çabasının faili meçhul cinayetlere ve provokasyonlara denk gelmesi bazı mihrakların alışkanlıklarını terk etmediklerinin açık göstergesi olsa gerek.”
Demokratikleşme-”gerici isyan” zinciri dikkat çekici… 64 yıl önce 23 Aralık’ta Menemen’de bir toplu isyan yaşandı mı? Bu sorunun yanıtını hala pek az kişi biliyor. Yazılı materyalin yarısı “şeriatçıların nasıl insan kanı içtiklerine” dair hamaset edebiyatı, öbür yarısı da Menemen’in “laik devletin bir provokasyonu” olduğuna dair basmakalıp iddialar…
Ne titiz bir araştırma var ortada, ne ayrıntısıyla konuşturulmuş tanıklar, ne doktora tezleri, ne de güvenilir hatıratlar…
Tablo bu olunca, hala sıcaklığını koruyan böyle bir konuda sağlıklı bir çalışma yapmak çok zor. Yine de tartışmalara ışık tutabilecek bazı bulgulardan sözedilebilir.
“Resmi Görüş”e göre “Menemen’de yobazlar Cumhuriyet devrimlerine karşı bir isyan provası yapmışlar ve bir devrim askerini şehit etmişlerdir ve bu isyan en sert şekilde bastırılmıştır.”
Menemen’i gezerseniz, “Kollektif Hafıza”nın bu tezi reddettiğini görürsünüz.Olayın tanıklarına göre “23 Aralık’ta 2 saat içinde olup biten ve yankıları 64 yıldır süren olay, Menemen’e Manisa’dan gelen 6 tane esrarkeşin işlediği bir cinayetten ibarettir.
Bir sabah vakti gelmişler, Kubilay’ı katletmişler ve cezalarını çekmişlerdir. Ama bedeli, 64 yıldır Menemen ödemektedir.”
Bence konuyu incelemenin en sağlıklı yolu, o iki saatte neler olup bittiği tartışmasından çıkıp, olayın nedenlerini, dönemin koşullarında aramak… Bu açıdan bakılınca olayın, yepyeni boyutları gözler önüne seriliyor.
Bir defa şu saptamayı yapmamız lazım:
Son 100 yıl içinde ne zaman ülkede bir demokratikleşme, çok partili rejim arayışı filizlense, bunu bir “gerici isyan” izliyor ve işin ilginç yanı bu “isyan”ların tümü de Nakşi kökenli…
İşte 2. Meşrutiyet ve artından gelen 31 Mart vakası… İşte 1925′te çok partili rejim denemesi ve ardından Şeyh Sait İsyanı, işte 1930′da ikinci deneme ve Menemen…
Bence Menemen, Cumhuriyet’in en büyük hayal kırıklıklarından biridir. Ülkede yapılan ilk çok partili yerel seçimde Menemen’de Atatürk’ün partisi seçim kaybetmiştir.
Halk, karşılaştığı ilk fırsatta şapkaları atıp, feslerini giymiştir. Ve herhalde Ankara’dakiler serbest seçimle devrim yapılamayacağını bir kez daha anlamışlardır.
Serbest Fırka deneyimi Gazi’nin “Bir deneyelim bakalım, becerebilecek miyiz” diye giriştiği bir maceraya benziyor. Tabii her lider gibi o da halkın kendisine itimadını test etmek de istemiş olabilir. Sonuç onun için de üzücüdür.
…….
Cumhuriyet Gazetesi Yayın Koordinatörü Hikmet Çetinkaya
Silahlı eylem provası
-Cumhuriyet Gazetesi, olayın üzerinden yıllar geçmesine ve bugüne kadar birçok konuda ekler vermesine rağmen ilk kez bir “Kubilay Eki” verdi. Bunun özel bir nedeni var mı?
-Cumhuriyet gazetesi 11 Mart 1931′de Kubilay anıtı için ulusal bir kampanya başlatmıştır. Bugün Menemen’de bulunan anıt Cumhuriyet gazetesinin öncülüğüyle dikilmiştir. Cumhuriyet sık sık ek verir. Okuru yakın tarihimizle ilgili olaylarda bilgilendirir. 1944 yılında Kubilay eki vermemizin nedeni ne olabilir ki? Ekte yazıların bir bölümü daha önce benim imzamla, Cumhuriyet’te yayınlanmıştır.
-Ek’te verilen bilgilerin eksiksiz ve tarafsız olduğunu söyleyebilir misiniz?
-Bilgiler belgelere dayalıdır, özellikle Nakşibendi olayı, Divan-ı Harp tutanaklarından alınmıştır. Cumhuriyet hiçbir zaman kanıtı olmayan ne haber, ne de araştırma yayınlar.
-Meydana geldiği yıllardaki siyasal şartları da gözönüne alarak, olayın bir komplo olduğunu söylemek mümkün mü?
-Olayın bir komplo yönü yoktu. Genç cumhuriyetimizi o tarihte yıkmak isteyen şeriatçı güçlerin Menemen’de yaptıkları silahlı eylem provasıdır.
-Olayı gerçekleştirenlerin hem şeriatçı hem de bunun yanında esrarkeş oldukları bazı tarihi kaynakların yanısıra, Cumhuriyet’in ekinde de vurgulanıyor. Bu durum size göre de çelişkili değil mi?
-Bir şeriatçı nasıl çete kurup sağı solu bombalıyorsa, aynı şekilde esrar içip Kubilay’ı da boğazlar. Sivas Madımak Oteli’nde aydınları diri diri yakanlar kimlerdi?
-Öldürülen bir kişiye karşı 28 kişinin asılmasını adaletli bir uygulama olarak kabul etmek mümkün mü?
-Olaya katılan suçluların nasıl cezalandırılacakları yasalarda belirtilmiştir. Divan-ı Harp’in kararını “Kısasa kısas” anlayışıyla değerlendiremeyiz. Çünkü Menemen’deki olaylar Kubilay’ın kişiliğinde genç cumhuriyetimize yöneliktir.
……
Zaman Gazetesi Dış Haberler Sorumlusu Ali Aslan Kılıç
Yanlışları ayıklamalıyız…
Maksatlı yorum ve duygusallığı bir kenara bırakarak Menemen Hadisesi’nin kalın sis perdesinden kurtarılması gerekiyor. Abartılı ifadeler yalnızca gerçeği gizlemiyor. Haksız suçlamaların ötesinde milyonları da gereksiz yere rencide ediyor. 2′si çocuk yaşta kendini bilmez 6 kişinin av tüfeği ve bağ bıçağı ile sergilediği cehalet nasıl ‘ayaklanma’ diye adlandırılır.
Bir makinalı tüfekle 10 dakikada biten, dahası Jandarma subayının ciddiye almayıp Kubilay’ın ‘okkalı bir şamarla’ dağıtmayı düşündüğü güruha ‘devleti yıkmak isteyen güç’ yakıştırması mantık ölçülerini aşmıyor mu?
Ya ölüm döşeğindeki Esat Efendi’ye yönelik suçlama!? Haksız yere asılan onca kişi için neden tek kelime edilmiyor. Hele yanlışlardaki ısrarı anlamak mümkün değil.
1988 yılında, hadisenin 58. yıldönümünde yaptığımız aylar süren araştırmada bütün Ege’yi dolaştık. Nazilli’den Uşak’ın Delihıdır köyüne kadar geniş alanda canlı şahit aradık. Kubilay’ın erleri, oğlu ve berberinden, Atatürk’ün posta erine kadar onlarca insanla konuştuk.
Sürekli tekrarlanan itham ve iddialardan daha farklı yeni bilgileri ZAMAN aracılığı ile kamuoyuna sunduk. O günün şartları iyice irdelenmeden, SCF’ye gösterilen aşırı rağbet ve siyasi rekabet dikkate alınmadan sağlıklı değerlendirme yapılamayacağını gördük.
Buna rağmen, 64. yıldönümünde ‘Cumhuriyet tarihinin ilk gerici katliamı’ ifadesinin tekrarlanması bilhassa Menemenliler adına çok üzücü. Cumhuriyet gazetesi ‘Kubilay’ eki veriyor. Hadiseyi aydınlatmaya dönük tek kelimelik yeni bir katkı yok.
Kubilay’ın öğrenim gördüğü lisede tören düzenleniyor. Tarz aynı..
Bir Bayan Sivas hadisesiyle ilgi kurarak duygusal ifadeler sarfediyor. Devlet Tiyatroları Kubilay adına oyun sergiliyor. Hadiseyi aydınlatmak yerine, yarayı deşme gafleti ve ucuzculuğuna kaçılıyor.
64 yıllık nakaratın artık bitmesini diliyor, Can Dündar’ı tabuları sarsan cesaretinden dolayı tebrik ediyorum.
….
Ve olaya şahit olan Fındık Süleyman lakaplı Süleyman Sadıç anlatmaktadır:
-”Yedinci adam nasihat edip gitti…”
Menemen Hadisesi’ni çocuk denecek bir yaşta çok yakından görenlerden biri de şimdi Fındık Süleyman lakabıyla tanınan Süleyman Sadıç’tı. Hasta yatağında, nefes darlığı çekmesine rağmen yaşadıklarını bize anlatırken, o günün dehşetini yaşıyordu.
“Ben dükkanda duruyorum. Ustam fırıncılık yaptığı için erken kalkıyordum. O sabah kömürcü zannettim onları. Eskiden kömürcüler gelirlerdi öyle… Kıyafetleri pejmurde. İçlerinde birisi var pantolonu subay pantolonu. Eskiden kalçınlar vardı. Yandan takılırdı kalçınlar.
Kalçınlı bir adam üstünde ceketi, tüylü bir ceket. Aralarında konuşuyorlar. Biri, ‘Sivil de olsa, asker de olsa vuracaksınız. Sizin arkanızda biz varız’. O altı kişiye söylüyor, ben o adamın söylediğini duyuyorum. Ve bunlar yeşil sancak aldılar Müftülük Camii’nden. Şimdi orası nargile kahvesi. O yedinci şahıs, subayvari olan şahıs, bunlara nasihat verdikten sonra kayboldu.
Adamlar sancağı, Hükümetin karşısında bir yere astılar. Ben fırında onlara yakınım. Her sancağın altından geçene ‘Şapkayı atın tekrar eski hale geleceğiz.’ Bergama Caddesi’ni göstererek “Buradan 40 bin, bu taraftan da 80 bin kişi geliyor biz yalnız değiliz” diye bağırıyorlardı. Şimdi bunları duyanlar başladılar kalabalık yapmaya.
Yav, şapkalar çıkacak fes giyecekmişiz. Onlar bağrışırken karşı taraftan bir yüzbaşı geldi. O Derviş Mehmet isimli birine sordu. ‘Ne bu yav, bu sizin haliniz’ dedi.
Derviş Mehmet ona bir şeyler söyledi. Yüzbaşı ‘Beni alakadar etmez’ dedi. Ve oradan ayrıldı. Daha sonra askeriyeye telefon etmişler. Kubilay’ı yedi sekiz askerle gelirlerken gördüm ben. Sonra dükkana girdim. Ustama yardım etmem gerekiyordu.
Ben bundan sonrasını görmedim. Dedemden dinledim.
Dışarıda Kubilay bunların üstüne yürümüş. ‘Ulan ne istiyorsunuz siz!’ falan demiş. Yanıbaşından biri elinde çifte vardı. Birinin arkasında av çantası vardı. O çifteli, diğer adamın yakasından tutulunca kasığına ateş etmiş. Vurulan Kubilay, hükümet binasına doğru kaçmış.
Fakat hükümet binasının kapısı kapalı… Pencerelerden askerler bakıyorlar. Yukarıda kaymakam bakıyor, tüm memurlar bakıyor. İçeriye almamışlar. Almayınca, Gazez Camii vardı onun önünde, taşın yanına doğru giderken, adamlardan biri yolunu kesmiş.
Evde anlatıyor dedem. “O an tabanca olsaydı vurucaktım’ diyor. O hükümetin jandarmaları hiç müdahale etmediler.
Zabit kesildikten sonra postane var. Onun balkonu üzerine askeriyeden makinalı geldi… Bir yığın silah patlıyor. Kubilay’ın olduğu yere. Silahlar durdu biz çıktık dışarı. Belediyenin karşısında fırın var. Onun yanındaki barakada sigara, bisküvi rakı falan satardı Çolak Hasan Efendi. O mermiler o barakayı delmiş, baraka perişan olmuş mermilerden. Bu vakadan sonra ortalık durdu subaylar geldi. O yaralıyı da götürdüler hastaneye. Hastanede iyileşti. İyileştikten sonra astılar.
Bir hafta sonra Dahiliye Vekili Şükrü Kaya geldi. Okulun yakınında bir ayakkabıcı vardı orada toplandılar. Tellallar, ‘Ey ahali dinleyin hükümetten Ankara’dan mebuslar geldi, herkes meydana gelecek. Gelmeyenler evlerinde aranacaklar. Kim evinde yakalanırsa falakaya yatırılacaktır’ diye nida ettiler. Herkes toplandı oraya. Şükrü Kaya ve Fahrettin Altay, caminin önüne masa koydular. Sancağın alındığı caminin önüne… Şükrü Bey ahaliye,
-‘Fethi Bey’in partisi olur mu? Bizim partimiz var..’ dedi.
Sonra başladı orada sormaya. Sorguladıklarından ismini ‘Yaz’ dediklerinin hepsini idam ettiler. Türkiye’nin her tarafından alim adamları topladılar, elediler, eleğin üstünde kalanları astılar. Eleğin altına geçenlere de ağır ceza verdiler.
‘Bunu siz tertib ettiniz Kubilay’ın ölümüne sebep oldunuz’ diye. Hiç suçu olmadığı halde benim ustamı da astılar.’ (1)
….
Tüm taraflarının anlatımıyla, “Menemen hadisesi” okuyanın önüne serilmiştir. Karar her zaman olduğu gibi okuyana aittir.

(1) (http://www.aksiyon.com.tr/ ) Recai Kömür (Sayı: 4 / Tarih: 31-12-1994)

Hiç yorum yok: