8 Ekim 2012 Pazartesi

Bizim yükselmemizin altında Avrupa ile ABD’nin post kavgası mı vardır?-Yükselmemizin arkasında Almanya ile ABD’nin post kavgası mı vardır?-canmehmet.com


Bizim yükselmemizin altında Avrupa ile ABD’nin post kavgası mı vardır? (1)

Medyada, İngiltere -Avrupa- ve ABD’nin çıkar amaçlı bir kavgasına rastlamazsınız. Gerçeğinde dünün sömürgeler kralı İngiltere’yi borçlandırarak batıran ve sömürgelerini elinden alan ABD’dir. Bu büyük çıkar kavgasınıwikileask bile su yüzüne çıkaramamıştır.
Atatürk’te bir ara wikileask aracılığı ile işlenmiş, ancak olay nedense Yunanlılar araya karıştırılarak kapatılmıştır.
Bu bir  tehdit midir? Ve bu tehdit ise kime ve ne karşılığında yapılmıştır?
Bu dizide, İngiltere (Avrupa) ile ABD’nin medyaya yansımayan daha doğrusu, medya kontrollerinde olduğu için yansıtılmayan kavgalarının birkaç asırlık perde arkası, dünü ve bugünü ile açıklanmaya çalışılacaktır.
Umulur ki,  bölgenin yeniden yapılandırılmasında BOP gibi ancak, sadece ambalajını görerek konuştuğumuz uzun vadeli plan ve uygulamaların, “halının tozu”nun dışındakilerinin de anlaşılmasına katkı sağlasın.
Konuyu açmak adına, biraz gerilere giderek ağzımızı biraz tatlandıralım!
Otu çek köküne bak!
-”Aaa… İnsanlık ne kadar da ilerlemiş!”
-Şu silahlara, sloganlara ve medeni sömürü düzeneklerine bakınız!
-Yaşasın! Köleliği simgeleyen zincirler de yok artık…
-Kredi kartlarımız, mobil telefonlarımız, web ağımız, misyonerler yerine filmlerimiz ve daha akla gelmeyen ne cinliklerimiz olmuş!
-Rüya gibi valla!
Büyüyen her devletin yeni sömürgelere (ucuz hammadde ve işgücü)  kaynaklarına ihtiyacı vardır.
Ol hikâyemizin ana teması budur.  Ve bu gerçek içtiğimiz su kadar berraktır.
-Çin büyümektedir…
-Rusya ve Hindistan da büyümektedir…
-Japonya hızlı büyütülmüş, çabuk yorulmuş, taze kana ihtiyacı vardır.
-Gelişmiş batı (ABD ve Avrupa ) yaşlanan nüfus ve rekabet edemeyen sanayisi ile yolun sonuna gelmiştir,
-Türkiye, Arjantin, İran vb. aradan sıyrılmak istemektedir…
İletişimin bu kadar kolay ve yaygın hale gelmesi, gelişmişler-batı için hem iyi, hem de fena olmuştur…
Sömürülenler uyanmaktadır.
Aslında birileri tarafından, eski oyunların bozularak yeni oyunlar kurulmak üzere dürtülmektedir!
Gerçeğinde dün,
-Hanedanlık-Cumhuriyet ve devrimler olarak dışarı yansıtılan ekmek kavgası!
Bugün,
-Cumhuriyet, demokrasikavgası olarak yansıtılarak yeni oyunlar tezgâhlanmaktadır.
-Tüm tezgah, mevcut düzenin bozulması ve yeni kurulacaklardan aslan payının alınmasıdır.
İnsanlar (Siyasetçiler-akademisyenler) modernleştikçe! Pazarlama şekilleri de değişmektedir.
Son yüzyılın sihirli pazarlama cinliklerinden örnekler;
-“Diktatörlerden özenle kurtarır, Milletleri özgürleştiririz!”
- “Petrol ve hammadde zengini, Terörist devletlerinElllerinden olmayan, Kimyasal ve Nükleer silahlarını alır, ülkelerini işgal ederek çıkarılan petrolü altı dolara kapatır, altmış dolara pazarlarız.”
-Afganistan gibi ülkelerde de hiç bir şey bulamazsak dert değildir!
-On yaşındaki kız çocuklarının resimlerini seksenlik dedelerle birlikte çeker, ağızlarında diş kalmamış dedeleri, 7 gün 24 saat Tv’lerde, “namülsüM Teröristler!” olarak pazarlar, tepelerine, insanlığı kurtarmak adına “O T A N”, bombaları yağdırırız…
Otu çek köküne bak!
-ABD Osmanlıya haraç öder…
“ABD’nin 1774 yılında bağımsız devlet olmasından kısa süre sonra Atlas Okyanusu ve Akdeniz’de Türk korsanları ile ABD ticaret gemileri arasında çatışmalar başladı. Ve ABD, Türk Korsanlarının kendilerine dokunulmaması karşılığında, 1796 yılında imzaladığı Trablus Anlaşması ile yıllık haraç ödemeyi kabul etti….
Trablus Anlaşmasına göre Türk korsanlarına yılda 12.000 altın fidye (haraç) ödenecektir. ABD, Türk denizcilerine 1818 yılına kadar fidye (haraç) ödemeye devam etmiştir. (1)
-Amerikan Bağımsızlık Savaşı,
“1775–1783 yılları arasında Birleşik Krallık (İngiltere) ve KuzeyAmerika‘daki On Üç Koloni arasında geçen ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulmasıyla sonuçlanan savaştır.
Çatışma önce İngiltere’nin sömürge sorunlarından kaynaklanan bir iç savaş olarak başladıysa da, 1778′de Fransa’nın, 1779′da İspanya’nın 1780′de Hollanda’nın Amerika’nın yanında yer almasıyla uluslararası bir savaşa dönüştü…
Not 1; Bir tarafta; İngiltere, diğer tarafta, Amerika, Fransa, İspanya ve Hollanda vardır.
ABD ile İngiltere, Fransa ilişkileri biraz daha açalım;
“Amerikalılara 1776′dan başlayarak el altından para ve malzeme yardımı yapan Fransa, 1778′de filolarını ve ordularını hazırlamaya başladı ve sonunda Haziran 1778′de İngiltere’ye savaş ilan etti.
Paris Antlaşması (1783) ile İngiltere, batıda Mississippi Irmağını da içine alan geniş sınırlarla, Amerika’nın bağımsızlığını tanıdı. Kanada İngiltere’nin elinde kaldı, ama Doğu ve Batı Florida İspanya’ya verildi. Antlaşmanın imzalanmasından 3 ay sonra, son İngiliz askerlerinin 25 Kasım 1783′te New York’tan ayrılmasından sonra George Washington şehre girdi.
Not 2 ; 18’inci asırda, İngiltere ve Fransa arasında Hindistan paylaşılması adına büyük bir kavga yaşanmaktadır. İngiltere, Hindistan’ı tek başına sömürmek için Fransa’yı Hindistan’dan kovacak, Fransa’da intikam almak için, Hindistan’a giden yolu kontrol eden Mısır’ı işgal edecektir.
Anlaşılması gereken, sömürgelerin paylaşılması için, İngiltere ve Fransa arasında kökü derinlere inen düşmanlık vardır.
Fakat aynı İngiltere ve Fransa 1853 yılında, bizi sona götürecek olan süreci başlatan Kırım savaşında, (Osmanlı’ya yardım adı altında) Osmanlının yanında ve Rusya’nın karşısında birlikte savaşa gireceklerdir.
Birinci Dünya savaşında da bu kez daha büyük paylaşım adına; İngiltere, Fransa, Rusya (perde arkasından ABD) aynı amaç için ortak olacaklardır.
Not 3; Medya’ya dost olarak yansıtılanlar, aslında dost değil, düşman olarak gösterilenler de düşman değildir. Devletlerarasındaki düşmanlıklar, intikam amaçlı olmaktan çok çıkarların çatışması veya birleşmesi noktasında;  birleşmekte veya ayrılmaktadır.
BOP gibi projeler bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Burada meraklılarına, “Asiye nasıl kurtulur!” Oyununda verilmek istenen mesaj doğrultusunda, Türkiye’ninmevcut konumunun değerlendirilmesi önerilir.
- I. Dünya Savaşı, (1914-1918)
-Bir tarafta İttifak devletleri; Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan Krallığı ile,
-Diğer tarafta İtilaf devletleri; Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Rusya İmparatorluğu önderliğindeki Sırbistan, Karadağ ve Belçikadevletleri arasında gerçekleşmiştir.
Savaşa sonradan İtilaf Devletleri tarafında; İtalya, ABD, Japonya, Yunanistan, Portekiz ve Romanya da katılmıştır
Not 4; Birinci dünya savaşında, ezeli düşmanlar olan İngiltere-Fransa-Rusya hatta oyuna İngiltere’den bağımsızlığını kazanan ABD’de, aynı safta yer tutmaktadır.
-II. Dünya Savaşı, (1939-1945)
-Bir tarafta; İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin; Müttefik Devletler olarak,
-Diğer tarafta; Almanya, İtalya ve Japonya; Mihver Devletler olarak katılmıştır.
Not 5 ; Birinci ve İkinci Dünya savaşlarındaki saflara baktığımızda; İngiltere-Fransa-ABD ve Rusya’nın yeri değişmemiştir. Önemli devletlerden sadece Japonya yer değiştirmiştir.
Tarih neden önemlidir?
Doğru tarih, meselelerinizi tabaktaki meyva misali önünüze koyabilmektedir.
Meraklılarına sormak gerekir,
Dünü, bunları bilmeden yarınlarımız için doğru hedefler belirleyebilir miyiz?
Örneğin; Bakınız Medyada işlenen BOP ile, perde arkasındaki BOP’ta ilerleyen yazılarda neler çıkacaktır.
Okumuyoruz,
Özellikle de farklı kaynaklardan okumuyor, anne memesinden süt ile beslenmek misalinde olduğu gibi okullarda verilen “ANA sütüyle!  (Okullarda verilen tarih bilgileri ile ) Âleme nizam veriyoruz!
ANA sütü, en fazla iki yaşına kadar yeterlidir.
ANA sütü ile bir ömür beslenilme imkanı var mıdır?
Devam edecek…
Birinci ve İkinci Dünya savaşının perde arkası ve BOP,
BOP’un Yeni Dünya Düzeninde, Avrupa, Amerika ve Çin-Rusya ile olan ilgisi…
(1) ABD arşiv bilgilerinden-http://tarihimiz.net

Yükselmemizin arkasında Almanya ile ABD’nin post kavgası mı vardır? (2)


1783’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanan ABD’nin artık uzak denizlere açılma vakti gelmiştir. Bakalım zor günlerinin dostları; Fransız, İspanyol ve Hollandalılarla gelecekte neler yaşayacaklardır? Uluslararası politikalarda tek değişmeyen, “Düşmanımın düşmanı dostumdur.” Anlayışıdır.
ilk küresel imparatorluğu kuran İspanyollar, 16’ıncı asırda altın çağlarını yaşamışlardır. Latin Amerika’dan Avrupa’ya taşıdıkları binlerce ton gümüş ve altın, Avrupa’yı zenginleştirmesinin yanında, Sanayi Devrimine de kaynak olacaktır. Avrupalılar,  devrimlerini aydınlarına borçlu olduklarını ifade etseler de, dürüst olanları bunun; Latin ülkelerinden taşınan gümüş-altın ile madenlerde çalıştırılan yerlilerin kan ve terlerinin olduğunu itiraf etmektedirler. (1)
Birinci bölümde çıkar savaşları nedeniyle oluşturulmuş ortaklıları-ortakları tekrarladıktan sonra kalınan yerden devam edilecektir.
- Amerikan bağımsızlık savaşında taraflar; a) İngiltere, b) Amerika, Fransa, İspanya ve Hollanda,
-1853, Osmanlı-Rus Kırım savaşında taraflar; a) Rusya, b) Osmanlı, İngiltere, Fransa
- I. Dünya Savaşında taraflar; a) Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan, b) Britanya, Fransa, Rusya, Belçika İtalya, ABD, Japonya, Yunanistan, Portekiz ve Romanya,
- II. Dünya Savaşında taraflar; a) İngiltere, Fransa, Rusya, ABD ve Çin; b) Almanya, İtalya, Japonya;
Not 6 ; Yakın tarih savaşlarında bir tarafta, Almanya – Osmanlı – Japonya; Diğer tarafta; İngiltere -Fransa – ABD – Rusya yer almıştır.
Bu ortaklık yapılarına göre ve bugün yaşananları anlamak adına, Almanya – Fransa – İngiltere – ABD – Rus ve Çin  ilişkilerini biraz daha açmamız gerekecektir.
Almanya,
-Almanya, 81,5 milyonluk nüfusu ile  Avrupa Birliği’nin en fazla nüfusa sahip ülkesidir.
- Almanya,   GSYİH’ye göre (2007) dünyanın   üçüncü büyük ekonomisine sahiptir.
-Almanya, ekonomik gelişmişliğiyle, Avrupa (dünya) seviyesinde kilit rol oynamaktadır.
-Almanya birçok bilim ve teknıloji  alanında lider durumda kabul edilmektedir.
Almanya yukarıda sayılan nedenlerle uluslararası arenada kurulan büyük devletler sofranın baş taraflarında oturmaktadır.
Büyümesini ve ekonomik hacmini devam ettirmesi için yeni sömürgelere-pazarlara şiddetle ihtiyacı vardır.
Çin’in, Hindistan’ın, Rusya ve ABD’nin olduğu gibi.
Almanya, İngiltere ve  Fransa’nın birbirleri ile olan ilişkileri,
-“İngiltere ve Fransa Almanya’nın ekonomik başarılarını hep kıskanmışlardır.
-Almanya ile Fransa’da, İngiltere’nin Amerika Birleşik Devletleri ile imtiyazlı ilişkilerine ve ortak yürüttükleri sömürü politikalarınakızmakta ve kıskanmaktadırlar.
-Fransa, Avrupa’da Almanya’dan sonra kıtanın ikinci büyük ekonomisi olma özelliği yanında Afrika başta olmak üzere yoğun uluslararası ilişkileriile kendisine önemli bir yer edinmiştir.  Ancak bu ilişkileri geçen sürede zayıflamıştır.
Zayıflama nedenler nelerdir?
-Soğuk Savaş sonrası Fransa’nın eski sömürgeleri ve dostları yeni uluslararası ilişkiler fırsatları yakalayarak daha avantajlı partnerler (ortaklar) bulmuşlardır.
Özellikle Çin, Hindistan ve Rusya gibi ülkeler, Fransa’nın da iyi ilişkiler içinde bulunduğu üçüncü dünya ülkeleri ile yoğun bir ilişki içine girmişlerdir.
İngiltere iseeski sömürgesine (ABD’ye) ve diğerlerine kaptırdıklarını geri kazanmanın (Belki de ümitsiz) hayalleri ve büyük bir borç batağı içerisinde kıvranmaktadır.
Dolayısıyla İngiltere ve Fransa bugün eski ticari ve ekonomik ilişkilerini devam ettirememektedir. (2)
Açıklananlardan anlaşılan, Almanya’nın Avrupa, Avrupa’nın da Almanya olduğudur.
Bu anlayışla bölgemizdeki, “kimin daha fazla kaynağı kontrol edeceği” savaşı, ABD ile Almanya arasında daha kuvvetlice geçmektedir.
Sömürgecilik ve anlayışları
Sömürgecilik, Bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesidir.
Sömürülen bölgelerin kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyulmakta, halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygulayarak, değiştirilmektir.
Not 7 ; Sömürü, sadece ekonomik kaynakların aktarılmasının yanında hedef ülkenin kültürel değerleri de değiştirilerek uzun vadede gönüllü sömürgeler oluşturulmaktadır.  Burada ilk planda, aklımıza, devrimlerin ihraç edildiği ülkeler gelmelidir. Bu daha da açık ifadesi ile, içerisinde yaşanılan  ithal kültür, hizmet edilerek, yükseltilen kültürdür.
“19 yüzyılda tamamıyla sanayileşen İngilizler, yaptıkları ikili antlaşmalarla diğer ülkelerle ekonomik bağlarını güçlendirirler.
Endüstri geliştikçe üretim artmış, üretim arttıkça endüstri ülkelerinin kendi nüfusları bu üretimi tüketemez olmuşlardır. Bir üretim fazlası ortaya çıkmıştır. Bu üretim fazlasını dağıtacak alanlar (yeni pazarlar) aramaya başlamışlardır.
Öte yandan endüstrinin, pazar ihtiyaçları yanında, ham madde problemi de ortaya çıkmıştır. Avrupa’nın sınırlı hammadde kaynağı karşısında yeni hammadde sağlayacak topraklar elde etme zorunluluğunu vardır…
Not 8;  Bu konu ancak bu kadar güzel ifade edilebilir.
İngiliz Sömürgeciliği,
Afrika’nın sömürgeleşmesinde İngiltere’nin payı çok büyüktür…
İngiliz ticaret şirketleri deniz aşırı pazarları kimseyle paylaşmak istemezler. Bu anlayışla  özellikle Fransızlar ile çatışmalar yaşadılar. Bu sebepten dolayıdır ki Yedi Yıl Savaşları yaşanmıştır.
İngiltere’nin Fransa yanında,  Rusya ile İran üzerinde de aynı nitelikte bir sömürge anlaşması yapmıştır…
Fransız Sömürgeciliği,
Fransız sömürge imparatorluğu 17.yüzyılda başlar ve 1960′lara kadar sürer. 19.ve 20 yüzyıllarda Fransız sömürge imparatorluğu İngiliz İmparatorluğu’nun ardından gelen ikinci büyük sömürge imparatorluğudur.
Fransa’nın Afrika’daki sömürgecilik faaliyeti İngiltere’ninkinin aksi istikametinde olmuştur. Yani İngiltere Afrika’da Kuzey-Güney, Fransa Batı-Doğu istikametinde olmuştur.
Fransa’nın ilerleyişi İngiltere’yi endişelendirmiştir. Fransa’nın kendi sömürgelerine doğru kaymasından korkmuştur. Fransa’nın güneye inmesinin İngiltere tarafından engellenmesi bu devleti Doğu istikametinde ilerlemesine mecbur bırakmıştır.
İngiltere ve Fransa Sudan için birbirleriyle mücadele ediyorlardı. İngiltere Fransa’nın Sudan’dan çıkmasını istiyordu. Savaşa cesaret edemeyen Fransa İngiltere ile barış yapmaya mecbur kaldı ve Sudan’dan çekildi. Nil’in tamamı İngilizlerin hakimiyetinde kaldı. Madagaskar’da Fransa’ya bırakıldı.
Çin’in batıya ilerleyişi
Çin’in Avrupa ile ilişkisi çok eskiye yani 13. yüzyıl zamanına kadar gitmektedir. Avrupa ile Çin’in çok geniş bir ticaret alanı vardı ve Çin’in ipekli kumaşları Uzak Doğu’nun baharatları Avrupa’nın ilgisini çeken önemli tüketim malları idi. Ama Ortaçağ’dan itibaren hem Çin’in hem de Japonya’nın Avrupa ile olan ilişkileri kesilmiştir.
Bu iki devlet kapılarını Avrupa’ya yani Batı’ya kapatmıştır. Bunun sebebi de Avrupa devletlerinin Çin’de ve Japonya’da Hıristiyanlığı yaymak adına yaptıkları dini propaganda ve misyonerlik faaliyetleridir…
1763 yılında İngiltere Hindistan’ı ele geçirmiş ve kendisini Çin’e komşu yapmış oluyordu. Hindistan da ise afyon yetiştiriliyor ve bunun en iyi pazarı da halkının afyon içtiği Çin’di. İngiltere afyon ticaretinden pek çok para kazanmaktaydı. Fakat bir süre sonra Çin imparatorları afyon içilmesini yasaklamıştır.
Afyonun yasaklanmasıyla afyon ticareti de yasaklanmış oluyordu. Buda İngiltere’nin hoşuna gitmedi. İngiltere Çin’e kaçak afyon sokmaya çalışmıştır. Böylece İngiltere ve Çin’in arası açılmıştır. İngiltere 1839 da Çin’e savaş açmıştır. Bu savaşın adı Afyon Savaşı’dır.
Amerika,
Amerika, Amerika’nın keşfiyle birlikte Avrupalıların sömürgecilik ve göç hareketlerine maruz kaldı. Öncü devletler ise Portekiz ve İspanya idi.
Sömürülmesi, Bağımsızlığını kazandığı, 1783 Yılına kadar devam edecektir.
ABD’nin yayılma siyaseti
ABD’nin endüstri ve ziraati ihtiyacın ötesinde büyümüştü.
Not 9 ; Hatırlanacaktır, sanayi devrimini ilk yapan İngiltere, kısa sürede pazar ve hammadde sorunu ile karşılaşmıştır. Şimdi aynı durumu ABD yaşamaktadır.
(Konunun meraklıları aşağıdaki bilgileri arşivlerine alabilirler.)
“James G. Blaine gibi iş camiası ve siyasetin önde gelen figürleri daha fazla ekonomik büyüme için yabancı pazarların gerekli olduğu ve bunun için de saldırgan bir dış politika izlenmesi gerektiğine inanmaktaydılar.
Ernst Haeckel’in “Biyogenik Yasa“sına dikkat çeken John Fiske, Anglo-Saxon ırki üstünlüğü teorisini öne sürmüş, Josiah Strong ise geri ulusları “medenileştirmek ve Hristiyanlaştırmak” gerektiği çağrısını yapmıştı.
Bunlar Amerikan siyaset düşüncesinde bazı gruplarda giderek büyüyen Sosyal Darvinizm ve ırkçılığın da tezahürleriydi aynı zamanda.
Frederick Jackson Turner’in geliştirdiği “Öncülük Tezi”. Amerika’nın öncülüğü medeniyet için gereken yaratıcılık ve gücü taşımaktaydı.
Çoğu insan Amerikan ruhunun sürdürülmesi için denizaşırı yayılmacılığının hayati olduğuna inanmaktaydı.
Alfred T. Mahan’ın 1890′da yayımlanan “The Influence of Sea Power upon History” adlı eseri ABD’nin “dünya gücü” konumunun yükselmesi için gereken üç unsur olduğunu öne sürmüştü:
-Güney Amerika’da bir kanal inşası (Panama Kanalının inşası fikrinin de kaynağıdır),
-ABD deniz gücünün genişletilmesi ve
-Pasifik’de Çin ile ticareti geliştirmek için ticari/askeri bir yapı, karakol inşası. “
Sizce Alfred T. Mahan’ın bu üç dileği gerçekleşmiş midir?
Soğuk Savaş Dönemi,
Soğuk Savaş döneminde, Rusya ve Çin, Birleşik Devletlerin ve NATO’nun çeşitli ülkelere müdahalesine karşı anti-emperyalist hareketleri desteklemişler, buna karşılık;
-Birleşik Devletler ve Fransa’da “Özgür Dünya” denilen bloktan Komünist bloğa kayma riskine karşı demokrasi yerine üçüncü dünyada diktatörlükleri desteklemişlerdir. (3)
Not 10; Açıklananların ışığında bölge ülkeleri değerlendirildiğinde, ülkemizde de yaşanan darbeler ne anlama gelmektedir? Bunlarla beraber halen yaşanmakta olan,
-“Arap Baharı,”
-“Özgürlük ve demokratikleştirme hareketleri,”
-“Diktatörlerden kurtarma operasyonları;”
-Nükleer ve Kimyasal silahların kötü emelleri olanları eline geçmemesi için ülkelerin işgal edilmesi vb bahaneler…
Bunları bir asker de olan Napolyon tek kelime ile çok güzel ve doğru olarak ifade eder;
-“Para… Para… Para…”
Devam edecek…
-Türkiye’nin son yıllardaki yükselmesinin altında gerçekte ne vardır? Masaya yatırılacak olan ekonomimizin gerçekleridir.
(1) NIALL Ferguson, İmparatorluk, “Britanya’nın modern dünyayı biçimlendirişi”
(2) Prof. Dr. Haydar Çakmak, SDE Yönetim Kurulu Üyesi, AB-Balkanlar Masası Başkanı,
(3) Vikipedi ve çeşitli dergi ve makalelerden alıntılar.

Türkiye nasıl yükseliyor? Akıllı banker Yahudi ile Kahraman cengâver Türk şimdi “Cool” mu yani? (3)

Dede!  Türkçe “Cool” nasıl okunur? İnsanların aklını karıştırma. Dede! Şarkıcı kadın ne söylüyor?  ”Bırakın da ağlayayım, ağlamanın zamanıdır! Torun, şimdi dövünmenin değil, çalışmanın zamanıdır.  Yeni bir Dünya düzeni kurulmaktadır. Değişen sadece ambalajdır. Kaynak transferi kaldığı yerden devam etmektedir.
Günümüzde, eski düzendeki sömürge anlayışı yerini çeşitli bağımsızlık biçimlerine bırakarak tarihe karışmaktadır.
Bugün artık zayıf milletler, “yardım edilerek kalkındırılmaktır!” Elbette bunun için önce kalkındırılacak milletlerin, yeni amaca uygun olarak eğitilmeleri ve öğretilmeleri vardır.
Buna uzaklardan bir örnek verirsek; gelişmiş batılılar, “Call centers” Çağrı merkezlerini (*) eski ismi ile “Sömürge” olan Hindistan’a taşımaktadır.
(Call center konusunda, meraklısı için aşağıda geniş bilgi verilmektedir.)
Sömürünün en tehlikeli olanı, sinsice ve geriye dönüşü mümkün olmayanı, kültür alanında yapılanlarıdır.
“Çünkü kültür alanında yapılacak bir sömürü, o ülkelerin beyinlerini de köle haline getirecek ve onların gözleri Avrupa’dan başkasını görmeyecek, aşağılık kompleksi içerisinde batı hayranı olacaktır.
Yani o ülkelerin insanları batıya karşı kendilerini savunacak reflekslerden yoksun kalacaklardır…
Başka bir sömürü çeşidi de, stratejik konum ve hammadde kaynakları nedeniyle emperyal devletlerin mutlaka kontrol etmeleri gereken devletler grubunda olanlar vardır.
-Örnek 1; Orta Asya ve sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’nın Afganistan’ı işgali,
-Örnek 2; ABD’nin Orta Asya’ya egemen olmak ve bölge enerji kaynaklarını almak için Afganistan’a ihtiyaç duyması,
-Örnek 3; Ortadoğu’yu kontrol etmek isteyen bir Amerikan’ınTürkiye ve İsrail’e ihtiyaç duyması gibi..” (1)
Not 11; Büyükçe bir havuz içerisinde farklı yönlere giderek yüzen balıklar, neticede aynı havuzun içerisinde yüzmekte ve havuzun sahiplerinin verecekleri ile beslenmektedir.
Ve…
-Bulgaristan, 8 Eylül 1944 ihtilalinden sonra Komünist rejimi kabul ederek Varşova Paktına girdi!
-Polonya’da, 1947 yılında yapılan seçimlerde komünistler hükümeti kurulur ve ülke Rusya’nın peyki durumuna sokulur…
-Çekoslovakya, 1945’te Rusya tarafından işgal edilir ve  ülke Rusya’nın peyki durumuna getirilir.
-Macaristan, I. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sı ile birlik olduğu bahanesi ile Sovyet Rusya tarafından ele geçirilir. Ülke, 1947 yılından itibaren komünist yönetimi benimser!
-Romanya, 1944 yılında Kızıl Ordu  (Sovyetler) tarafından işgal edilir…
Netice’de, Bulgaristan, Romanya, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya… Attaya giderler!
1789 Fransız Devrimi ve 1918’de yayınlanan (ABD) Wilson ilkelerine göre milletler ne yapacaktı?
Kendilerini yöneteceklerdi…
Peki, bu olanlar nedir?
Bunlar mı?
Fransız devrim ilkelerinin, “Adalet ve Kardeşlik!” prensiplerine göre, Dünyanın Rusya ve ABD arasında, adalet ve kardeşlik ilkelerine göre paylaşımıdır.
Bu nedenlerle Fransız Devrimi, İnsanlığa atılan en büyük kazıklardan birisidir.
Dede! Bu kadar mı?
Torun, Turpun büyüğü heybede!
-Sovyetler Birliği, “…1945′te Truman ve Churchill’den Türkiye sınırları ile ilgili talepleri dolayısıyla Türkiye, Batı ittifakı ve NATO ile yakınlaşmıştır. 1950′de Adnan Menderes hükümeti döneminde TBMM kararıyla Kore Savaşı’na Birleşmiş Milletler komutası altında ABD ve Güney Kore’nin yanında çarpışmak üzere asker gönderilmiş ve böylece NATO üyeliği konusundaki niyetini uluslararası arenaya göstermiştir. Kore savaşında verilen şehitler dönemin muhalefet lideri İsmet İnönü ve partisi CHP tarafından NATO üyeliği için yapılan bir taviz olarak adlandırılmıştır. (2)
Not 12; Yukarıda galiba cümle yanlış yazılmış. Ne denilmektedir? Sovyetler Birliği’nin, “…1945′te (ABD’den) Truman ve (İngiltere’den) Churchill’den Türkiye sınırları ile ilgili talepleri dolayısıyla Türkiye, Batı ittifakı ve NATO ile yakınlaşmıştır.”
İlginç, biz de bilirdik ki, evlenmek niyetiyle kızı babasından isterler! Adet değişmiş, komşulardan, üstelikte uzak komşulardan istiyorlar!
Dede! Manda ne demek! Torun, konu zaten çok dağınık, biraz da sen dağıtma. Bunu sonra sorarsın.
Ve sömürülerimiz çeşit çeşit! Seç beğen!
Modern bir çağda ananızın tarifi ile sömürgecilik pardon yemek yapacak haliniz yok!
Dünya, 21’nci asır bilgi çağına gelmiş, bunu herhalde artık incitmeden yapmak gerekir.
Tam Sömürgeler: En çok uygulanan sömürü çeşididir. Büyük devletlerin kendi emperyalist çıkarları çevresinde, doğrudan bir bölgeyi işgal ederek kaynaklarını sömürmesidir.
Bunlardan artık fazla yok, 1 ve 2. dünya savaşlarından sonra bütün sömürge devletleri görünüşte bağımsızdır.
Yarı Sömürge: Buna kısaca mandaterlik de denilebilir. Mandater devletler, aslında emperyalist devletlerin eski sömürgeleri olup yapı değiştirmiş veyumuşatılmış bir şeklidir.
Emperyalistler, az masraflı olduğu için bu yolu tercih etmektedirler.
Özerk Devletler: Günümüzde çok yaygın bir şekilde uygulanmakta olduğundan bir çok kişi tarafından sömürge olarak kabul edilmemektedir.
Bu ülkelerde kontrol edilen,  para ve hammadde kaynaklarıdır.
Bir ülke, halkının bir yılda ürettiğinin ne kadarını dışarıdan aldığı; para-petrol-yüksek teknolojiye sahip makineler karşılığında (alınan borç paralar için)  faiz olarak ödemektedir? Üstelikte;
-Silahlı tehdit olmadan…
-Ülke fiili İşgal edilmeden…
-Ve de gönüllü olarak…
Dede!
- Biz neden nükleer teknoloji üretmiyor da, 25 milyar dolar ithal enerjiye (olmayan) parayı ödüyoruz?
-Biz neden bilgi üretmiyor da, teknolojik makinelere yılda 20 milyar dolar ödüyoruz?
-Bizim cari açığımız neden durmadan yükselmektedir?
Söyleyeyim mi?
-Kendini aydın sanan karanlıklar yüzünden…
Devam edecek…
Anlaşılan bu dizi uzunluğu itibariyle pehlivan hikâyelerini de geçecek…
(2) Vikipedi ve kaynakları
(*) Call center (Çağrı merkezi) (1) Kaynak; (http://cagrimerkezleridernegi)
“..Dünyada çağrı merkezlerinin yaklaşık büyüklüğü 320 milyar dolar; bu 119 bin çağrı merkezi ve 7,9 milyon seat (koltuk) demek… Türkiye’de bu rakam yaklaşık 280 milyon ytl; bu 300 büyük ve orta ölçekli çağrı merkezini ve 30.000 seat kapasiteyi temsil ediyor… ”
“…Çağrı merkezleri ilk olarak 1960′ların sonlarında istek ve şikayet iletme aracı olarak ortaya çıkmıştır. ABD’de “ücretsiz hatlar” birçok şirket tarafından devreye alınarak, bir hizmet statüsü olarak sunulmuştur…. Müşteriler ile temas etmek, onları hissetmek ve müşteri memnuniyeti sağlamak için en ideal platformu sunan çağrı merkezleri bugün kurumsal müşterilerinin markaları için kritik bir rol üstlenmektedir…”
(*) Çağrı Merkezleri (2) Kaynak;
-“Giderek büyüyen ekonomisiyle, dünyanın deney tahtası haline getirdiği yoksullarıyla, çocuk isçi çalıştırmasıyla ve benzeri halleriyle adını bir hayli duyduğumuz Hindistan’da; çağrı merkezleriyle ilgili de insanlık sınırlarını zorlayan bir çalışma programı uygulanıyor.
Türkiye’de de son yıllarda bazı büyük şirketlerin çağrı merkezlerinin kurulmasıyla birlikte başlayan süreç, Hindistan, Filipinler, İrlanda gibi ülkelerde uygulanan formatın benzeri nitelikler taşıyor.
Siemens Business Services, Siemens Mobile, Toshiba gibi şirketlerin dünyanın farklı yerlerinden arayan müşterileri Türkiye’den yanıtlanıyor. Birçok firma Avrupa ve Ortadoğu’ya çağrı merkezi hizmetlerini Türkiye üzerinden vermekte ya da vermeyi planlıyor.
Türkiye’nin bu alanda Hindistan’a alternatif olmasına sevinenler, bu gelişmelerin nedeninin ucuz işgücü olduğunu açıkça söylemekten geri kalmıyor. Türkiye’de Hintlilerden daha ucuza çalışacak işgücünün var olması -yani insanların daha yoksul olması- onlar için sevindirici bir gelişme olabilir, Türkiye’nin popülaritesini arttırabilir ama biz çalışanların bu gelişmeler karşısında “Demek ki biz Hintlilerden daha iyi İngilizce konuşuyormuşuz” diyerek sevinecek halimiz yok.
Türkiye’nin bu alanda daha iyi bir seçenek haline gelmesinin patronların dünyasını değil, çağrı merkezi çalışanlarının dünyasını ne şekilde etkilediğini anlamaya çalışıyoruz.  Bunun için de Hindistan örneğine bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Genel olarak dünyadaki bütün çağrı merkezlerinde maliyetin yaklaşık %70’ini çalışanlar oluşturuyor. Bunu daha ucuza mal edebilmek için özellikle İngiltere ve Amerika’nın büyük şirketleri çağrı merkezi ihtiyaçlarını Hindistan, Filipinler, Güney Afrika gibi işgücünün daha ucuz olduğu ve İngilizce konuşulan ülkelerden karşılıyor.
British Airways, General Electric, Citigroup, Amex, Daimler – Chrysler, British Telecom, Barclays Bank, HSBC, Honeywell, Aventis ve bunlar gibi birçok büyük şirket Hindistan’da açtıkları çağrı merkezlerinden bütün dünyadaki müşterilerine hizmet veriyor. Büyüyen ekonomisiyle doğru orantılı olarak artan yoksulluğun bu dev şirketler için avantaj haline geldiği Hindistan’da, insanlar da çağrı merkezlerinde çalışmak için can atıyorlar. Hindistan böylelikle bu dev şirketlerin ‘dış kaynak üssü’ haline gelmiş oluyor. İktidarda olan hükümetler de bu şirketlerin Hindistan’a yatırımlarını tevsik için vergi kolaylıkları getiriyor; teknoparklar , ‘akıllı şehir’ leb kuruyor. Üstelik de ‘issizliğe darbe’ kampanyalarıyla, istihdam sağlayacakları vaadiyle bu şirketlerin faaliyetlerini insanlara faydalı bir şeymiş gibi gösteriyor. Bu süreçte çağrı merkezi çalışanları inanılmaz bir eğitim programından geçiyorlar. Hangi ülkeye hizmet verilecekse o ülkede ikamet eden, o ülkenin vatandaşı olan ve o ülkenin dilini konuşan bir insana benzemeleri gerekiyor.
Örneğin Hintli bir çağrı merkezi elemanı İngiliz şirketine hizmet verecekse  İngiltere’nin tarihini, siyasi, sosyal yapısını, dilini çok iyi bilmek zorunda. Dilencilerin bile İngilizceyi iyi bildikleri eski sömürge Hindistan bu is için biçilmiş kaftan.  Ancak yine de öğrenmeleri gereken çok şey var.
Müşteri temsilcisi adayları aksanını ile ilgili zorlu bir eğitim programına dahil ediliyor. Bizler Türkiye’de ayni coğrafyada yaşadığımız ve ayni dili konuştuğunuz insanlarla iletişim kurarken bile zorluk çekerken, Hindistan’daki meslektaşlarımız binlerce km uzaktan arayan müşterilerle iletişim kurmaya çabalıyor. Üstelik de kendisini bir İngiliz veya Amerikalı olarak sunuyor. Ve daha fazla inandırıcı olabilmek için, bu yeni hayatı, yeni ismi yani bu kurmacayı ‘yaşamak’ gerekiyor.
Sanal kimliğe ayak uydurabilmek için sürekli takipte olmak, o ülkeyle ilgili haberleri, kültürel gelişmeleri bilmek; en azından mesai bitimine kadar o kimliği taşıyabilmek önemli. Olmadığın biri gibi davranıp mesai bittikten sonra kendi hayatına dönmeye çalışmak da ayrı bir mesai istiyor. Bütün bunların karşılığı olarak alınan ücretin yüksek bir ücret olmadığını söylemeye bile gerek yok. Nüfus artısı ve ucuz işgücü nedeniyle insanların iş hayatında kullanılıp kullanılıp atıldıkları bir ülke olarak nam salmış Hindistan’da, düşük ücretle olsa bile böyle bir iste çalışmak vazgeçilmez hale gelebiliyor.
Yukarıda bahsettiğimiz çağrı merkezi kurmaca sinin temelinde yatan unsur diğer çalışma alanlarında da varlığını sürdürüyor ve günbegün etkisini arttırıyor. Sadece çağrı merkezinde değil, birçok işte kendimize uymayan bir role bürünmek ve olmadığımız gibi davranmak zorunda kaldığımız ortamlarda çalışmak durumunda kalıyoruz.
İşine yabancılaşmaktan da öte kendi hayatına, diline, kimliğine ve en önemlisi aklına, mantığına yabancılaşmanı gerektiren iş ortamları bunlar. Ama sunu da söylemeden geçemeyiz: Bir kişiyi ise alıp ona eğitim vererek baksa bir kişiye dönüştürme başarısını çağrı merkezlerinden başka bir işkolu gösterse bizde şaşkınlık yaratabilirdi.”

Türkiye kimin için yükseliyor? Ve Kahraman Bakkal-Kasap-Sütçü 0, BOP Süpermarket, 100 (4)

Dede, Bakkal Amca’nın BOP ile ne ilgisi var? Bakalım ne ilgisi varmış? Bakkal ve Kasaplarımız ne satmaktadır? Ekmek, et, süt, şeker, çay, sebze vb. Özetle, ülkemizin alın terini değerlendirmektedirler.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, “Büyük bir tarım ülkesi olan Türkiye için hammadde fiyatlarının düzenlenmesinin önemli olduğuna işaretle, Tarım, Gıda, Balıkçılık, Kırsal Kesim ve Bölgesel İdare Bakanı Bruno Le Maire ile Türkiye’ye geldiğini ifade ederek, bu konuda Türkiye’nin oynayabileceği çok önemli bir rolü olduğunu kaydetti. (http://www.abhaber.com)
Fransız Başkan bizi (2011 yılında) nasıl değerlendirmektedir? Büyük bir tarım ülkesi olan Türkiye…
Demek ki, Fransız Başkanın gönlünden geçen, bizim köylü toplumu olmamız ve öyle kalmamız.
Bu nedenle mi, Sarkozy Başkan, sanayileşmemizin henüz başında olmamıza rağmen , Konya’nın onun pazarı (aslında sömürgesi) olduğunu düşündüğü Afrika’ya buğday değil de, Motor satmasına kızmaktadır?
Ermeni tasarılarının altında bunlar ve rekabet mi vardır?
Ve Bakkal amca ile BOP,
2010 Yılı Tüketim Harcamaları araştırmasının sonuçları açıklandı. (1)
“2010 yılında 100.0 TL’lik tüketim harcamasının ülke genelinde 27.1 TL’sinin konut ve kiraya, 21.9 TL’sinin gıdaya, 15.1 TL’sinin ulaştırmaya gittiği anlaşılıyor.
2010 yılında hane halkı başına aylık ortalama tüketim harcaması ortalama 1.843 TL olmuş.”
Harcamayı dolar cinsinden değerlendirirsek; Aylık kişi başı; 1000 USDx12Ay=12..000 USD.
Bu harcamayı ülke bazında ve yıllık görmek istersek;
Yıllık kişi başı; 12.000 USDX73.000.000 kişi =876.000.000.000 USD.
Özetle; Yıllık harcadığımız toplam tutar, ‘sekizyüzyetmişaltımilyardolar’dır.
Sayıları yüzbinler hatta milyonlarla ifade edilen,  Bakkal-Kasap-Manavlarımız satacakları ürünleri nereden almaktadırlar?
Sayıları yüzbinlerle ifade edilen üreticilerden, pazarlıkla ve genellikle de peşin para ile….
Şimdi hayali bir ülkede bir manzara resmi çiziyoruz.
Gerçeğinde böyle bir manzaranın oluşmasına; modern dünyanın aydınları, akademisyenleri, gazetecileri, siyasetçileri ve bilmem ne necileri izin vermezler. Herhalde…
Ülkemizdeki GSYİH (Bir ülkenin kendi sınırları içinde bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları cinsinden, toplam parasal değeri) kişi başına yaklaşık, 12.000 (onikibin) Amerikan doları olarak dikkate aldığımızda; Bahse konu (gıda) ürünlerin bugün için öngörülen yıllık satış değeri yaklaşık,200.000.000 USD (ikiyüzmilyardolar)
-Bunu gelecek on yıla uyarladığımızda kişi başına gelir, 30.000 USD (Otuzbin) olacağı öngörülmektedir.)  Bu hesapla ülkede gıda için yapılacak yıllık toplam harcama tutarı, 500.000.000.000 USD (beşyüzellimilyardolar) toplama ulaşacaktır.
Şimdi;
Bu üç-beş şirket, üreticilerin karşısına geçerek,
- Mösyö Ahmet Ağa,
-Herr Mehmet Ağa,
-Dear Sir Mustafa Ağa…
-“Ürününüzü şu bedel ve şu vadede alacağız. Bu ara elimiz dar! Ödeme de dört ay sonra…
Dediğinde ne olacak?
Eken, süren ve hasat eden, üreten ben, benim malım ve param ile kazanan sen…
-Oh ne ala… BOP’ala!
-Bugün için 200 (İkiyüz) milyar dolarlık ürün, yüzde yirmi ucuza kapatıldığında, 40 (Kırk) Milyar dolar’lık bir kaynak,
-Birkaç yıl sonra, 500 (Beşyüz) Milyar dolar’lık üründen, 100 Milyar USD’lık, alınterimiz dışarıya  gidecektir!
-İşte bu nedenle şirketler evlenmekte ve birleşmektedirler.
-İşte bu nedenle yerli üreticiler, devleşmiş şirketler karşısında başarılı olamamaktadırlar.
-İşte bizlere parlatılan, “Batılılaşmak, Modernleşmek, çağdaşlaşmak!” gibi yaldızlı kelimelerin perde arkası…
-Ve İşte BOP…
Gelecek yazı, Sinerji ve getirdikleri
www.canmehmet.com
Resim;internet ortamından alınmıştır.
(1) TÜİK

Batı’ya göre Türkiye acil olarak kalkınmalıdır. Ya, Çin, Rusya, İran ve Türkiye! Oh, my God! (5)

Dede! Matbaa emperyalizmi nedir? Yıkama makinesidir. Gülen Okulları’nın, Dünya üzerinde 120 ülkede,  4100’den fazla olduğu söylenmektedir.  Orta Asya, Afrika ve Afganistan’da; İngilizce, Fransızca ve Türkçe eğitim yapılan bu okulların açılması ve işletilmesi, uluslararası etkinliği olan büyük bir organizasyon gerektirdiği tabiidir.
Türkiye, BOP yapılandırılmasında stratejik ortak mıdır?Ortağımızın (veya ortaklarımızın) teknoloji ve kaynak sorunlarının olmadığını dikkate aldığımızda Türkiye, bu ortaklığa sermaye olarak ne koyacaktır?
Örneğin,
-Yetişmiş İnsanlarını mı,
-Ordusunu mu,
-Bölge ile ortak tarihini, kültür değerlerini mi?
Yeryüzünün bilinen ben zengin enerji havzalarının bulunduğu yer Avrasya; Avrasya’nın merkezinde de Köprü konumu ile Türkiye bulunmaktadır.
Avrasya’da yer alan Kazakistan’da büyük petrol, uranyum, demir, altın ve kurşun rezervleri bulunmaktadır. Kazakistan doğal kaynakları ve coğrafyası itibarıyla önemli bir ülkedir.
Hacim ve çeşit bakımından mineral ve hammadde yatakları ile dünyanın sayılı ülkelerinden biridir.
Kazakistan’da 1225 çeşit mineral ihtiva eden 493 yatak bulunmaktadır. Uranyum, krom, kurşun ve çinko yataklarının zenginliği itibarıyla dünya ikincisi, mangan itibarıyla dünya üçüncüsü, bakır itibarıyla de beşincisidir.
Kömür, demir ve altın rezervleri itibarıyla Kazakistan dünya sıralamasında ilk on ülke arasında, doğalgaz, petrol ve alüminyum rezervleri itibarıyla da, sırası ile ilk on iki, ilk on üç ve ilk on yedi ülke arasında yer almaktadır.
Kazakistan’da 1996 yılında dünyanın en büyük üçüncü altın madeni bulunmuştur. Dünyada ki kromun %26′sı, altının %20′si, uranyumun %17′si Kazakistan’dadır.
Kazakistan, Müslüman ülkelerin ve Türk devletlerinin yüz ölçümü bakımından en büyüğü, doğal kaynaklar bakımından da en zenginidir.”
Gülen Okullarının açıldığı ülkelerde Türkiye’nin, yatırımı ve ihracatı var mıdır?
Gülen okullarının bulunduğu ülkelerle, Avrupa Birliği’nin, Örneğin, AB’nin lokomotifi Almanya’nın, Türkiye ile bir yatırım çakışması! Bulunmakta mıdır?
“Deniz Feneri”, Gülen Hareketi, Almanya ve BOP birlikte değerlendirildiğinde, bunların ortak noktaları nelerdir?
Çin, Hindistan, Rusya, ABD, AB, İran ve Kazakistan…
Çin’in, İran’daki yatırımlarının trilyon dolarlar seviyesinde olduğunu ve bunların neleri kapsadığı, örneğin varsa Metro yatırımlarının karşılığında ve kapı arkasında nelerin pazarlığı yapılmış, yapılmaktadır?
-ABD ve İsrail’in İran ile olan kızgınlıklarının arka planında, Çin ile olan devasa ölçekte ticari-askeri antlaşmaları mı vardır?
-Rusya ve Amerika gerçekte birbirlerine düşman mıdır?
-Düşman olmak, savaşmış olmayı gerektirdiğine göre bu ikili hiç savaşmış mıdır?
-Birinci ve İkinci Dünya savaşında Rusya ve Amerika hangi saflarda savaşmışlardır?
-Rusya’nın çıkarları sözkonusu olduğunda Amerika, kimin yanındayer almıştır?
Stratejik ortaklık, Türkiye ve BOP…
Batı bize paramızla nükleer ve gelişmiş silah teknolojileri satmadığına göre bir stratejik ortaklık ne anlama gelmektedir?
Bu stratejik ortaklıkta, “Türkiye’nin askeri gücü ortaya konulmayacaktır! Geliştirilmeyecektir” Anlamı çıkarılabilir mi?
Stratejik ortaklık nedir?
“Basit bir tanımla, “stratejik ortaklık”, iki veya daha fazla tarafın bazı kararları birlikte almak konusunda anlaşmalarıdır.
Dikkat edilmesi gereken nokta, “stratejik ortaklığın” -kontrolun paylaşılması- ve -mülkiyet devri- anlamına geldiği.
Türkiye’nin AB üyeliği, “stratejik ortaklık” tanımına uyuyor.
Aynı anda, hem ABD, hem de AB ile “stratejik ortaklığın” nasıl gerçekleşebileceği hakkında çok düşünmemiz gerekiyor…
Stratejik ortaklık” öncesinde sorularının cevapları çok dikkatli bir şekilde irdelenmeli ve verilmelidir.
Denk güçler arasındaki “stratejik ortaklık” yönetilmesi daha kolay bir ortaklık.
Zayıf-kuvvetli arasındaki “stratejik ortaklık”ta zayıf tarafın çok bilinçli ve planlı bir şekilde zamanlanmış yetenek geliştirmesini hedeflemesi gerekir.
“Stratejik ortaklığın” kurulması zor bir süreç,  Bu zorluğu aşmak üzere;
-”Ortaklık yönetimi“, çekirdek ustalık olmalı; ortaklığın yaşam evrelerinin farkına varılmalı,
-İlişkide güven oluşturulmalı ve bu güven yönetilmeli: Ortaklık pazarlığı yapacaklar ile yürütecekler aynı kişiler olmalı…  Verilen sözler tutulmalı... Ortağın amaçları bilinmeli (kişisel tanışıklık önemli)… Fikir birliğinin oluşmasına  zaman tanınmalı, hızlı sonuç ve çözümlere varılmamalı.
-İlişki denetlenmeli…” (1)
Toparlanısa, Stratejik ortaklılarda;
-Güçler eşit olmalı, Karşılıklı güven olmalı, Süreç denetlenmeli.
-Dede! Bir soru sorabilir miyim?
-Hayır! Bu kez tadını çıkaramayacaksın!
Devam edecek…
(1) Stratejik ortaklık konusu;  Doç. Dr. M. Atilla Öner(http://www.maoner.com/2003_03_stratejik_ortak.htm) adresinden alıntıdır.

Nükleer icat oldu mertlik bozuldu! BOP’la NATO’nun ilgisi (Son)

uslar ve Amerikalılar dost mu? Çin’in Cin olması kimin eseri?  Bizi Ruslarla mı terbiye ediyorlar?  İran’ı aradan Çin-Rusya mı çıkardı? Çin’in arkasında ABD, İran’ın arkasında Çin! Anlaşılan karışmış bu işlere Cin!
BOP’u anlamak için önce NATO’yu anlamamız gerekir…
İlk beş yazıyı özetlersek,
-Büyüyen her devletin yeni sömürgelere (ucuz hammadde ve işgücü)  kaynaklarına ihtiyacı vardır.
-İletişimin bu kadar yaygınlaşması, sömürülenleri uyandırmaktadır. Ancak, ustalarda oyun ve şeker bitmez. Otobüsteki ayılan yolcuların emziklerine biraz özgürlük lokumu sürülerek yolculuğa güven içerisinde devam edilir…
-Bozulan her düzene getirilen yenilikler, aslında yeni yapılacak şölenin oyuncağıdır. Devrimler ve ihtilaller, Cambazların işlerini yaparken zorlanmamaları sağlamak içindir.
- I. Dünya Savaşı, (1914-1918) Görünürde, İngiltere ve Almanya’nın rekabet vekaynakların paylaşımı nedeniyle çıkan kavgadan; II. Dünya savaşı da, (1939-1945), “Komşuda pişti bize neden az düştü!” Mızıkçılığından çıkarılmıştır. Burada önemli olan bir husus daha vardır. İngiltere’nin, “Güneş Batmayan İmparatorluğu” Amerika ve Rusya tarafından kaşla göz arasında bitirilmiştir. Boşuna denmemiş olsa gerek, “ava giden avlanır!”
-Rusya ve Amerika birbirlerine düşman iki devlet olarak bilinmektedir. Kitapların yazdıklarına göre, bu iki devlet, her iki dünya savaşında, aynı safta yer almışlardır.
-Almanya, (2007 yılı itibariyle) dünyanın  üçüncü büyük ekonomisine sahiptir. Ekonomik gelişmişliğiyle, Avrupa (dünya) seviyesinde kilit rol oynamaktadır.
-İngiltere ve Fransa, Almanya’nın ekonomik başarılarını; Almanya ile Fransa’da, İngiltere’nin ABD ile imtiyazlı ilişkilerine ve ortak yürüttükleri sömürü politikalarına kızmakta ve kıskanmaktadırlar. (aslında kıskanmaktalardı demek gerekir.)
-Düşünürleri, ABD’nin, endüstri ve ziraati ihtiyacının ötesinde büyümesi nedeniyle, yabancı pazarlara ve bunun için de,saldırgan bir dış politika izlenmesi gereğine inanmaktadırlar.
-ABD, “Panama Kanalını inşa etmeli, deniz gücünü genişletmeli, Çin ile ticareti geliştirmelidir.” Bu görüşler 1890 yılında seslendirilmiştir.) Üçü de gerçekleşmiştir.
-ABD ve dostları, “Özgür Dünya” denilen bloktan Komünist bloğa kayma riskine karşı demokrasi yerine üçüncü dünyada diktatörlükleri desteklemişlerdir.
-Ne olmuş yani! Bugünde, demokrasi için, diktatörlere karşı olan savaşı desteklemektedirler. (Örnek mi? Mısır, Libya vb. Arap Baharı, Özgürlük ve demokratikleştirme hareketleri)
-Sömürünün en tehlikeli olanı, sinsice ve geriye dönüşü mümkün olmayanı, kültür alanında yapılanlarıdır. Milletlerin Kültür değerleri ile oynanarak, onlara aşağılık kompleksi ve batı hayranlığı aşılanmaktadır.“Noel baba sen çok yaşa!”
-Rusya ve ABD’nin, Afganistan’ı ve ABD-İngiltere’nin Irak’ı işgal etmelerinin arkasında, Orta Asya ve Ortadoğu’da bulunan hammadde kaynaklarının kontrol edilmesi isteği vardır.
Ve NATO ile devam…
- Sovyetler Birliği 1945 Yılında, ABD Başkanı Truman ve İngiltere Başbakanı Churchill’den Türkiye sınırları (Ve Boğazları ile)  ile ilgili taleplerde bulunur.
Bu noktada Vatan Gazetesinden Mine Şenocaklı’nın siyasetçi ve diplomat Kamran İnan ile yaptığı röportajdan bir bölüm aktarılmaktadır.
-“Oysa Türkiye’yi NATO’ya aldıran da Amerika’dır. Ve bir söz vardır; zor zamanlarda uzatılan el unutulmaz…
-Nasıl?
-8 Şubat 1945’i ele alın, Yalta Konferansı’nda Stalin iki defa bir söz kullanıyor,
-“Sovyetler Birliği boğazına yapışmış eli kırıp atacaktır” diyor.
Boğazına dediği Türk boğazları ve el Türkiye… Arkasından takip edin, Kars ve Ardahan’ı istedi ve Boğazların ortak savunmasını ihlal etti. Türkiye tek başına idi ve tek başına olmasına rağmen de dimdik ayakta kaldı.
Sonra Amerika Başkanı Truman 12 Mart 1947’de Türkiye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü teminat altına aldıktan başka 500 milyon dolarla ekonomik ve askeri yardım başlattı ve bu 50 sene devam etti…”
Bu ifadelerle deneyimli diplomat ne demektedir?
-“ABD lütfetti ve bizi himayesine aldı?”
Burada sözü Mehmet Akif Ersoy’a bırakıyoruz;
Geçmişten insan hisse kaparmış Ne masal şey,
Beş bin senelik kıssa yarım hissemi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar,
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Şİmdi konunun açılması adına biraz geriye gitmemiz gerekiyor;
“Kırım Savaşı, (1853-1856) Osmanlı-Rus Savaşıdır. Birleşik Krallık ve Fransa’nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerinRusya‘yı Avrupa ve akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır.
Rusya, 1853 yılından itibaren Osmanlı Devleti üzerinde etki alanı kurma politikasını bırakarak, bu devleti yıkma politikası takip etmeye başladı.
Bunu gerçekleştirebilmek için kullanacağı bahane, kutsal yerler sorunudur.
Farklı dinlerin koruyuculuğu bahanesi ile Rusya ile Katolikliğin savunuculuğunu yapan Fransa çatışmaya başladılar.
Rusya’nın asıl amacı, “Hasta adam” gözüyle baktığı Osmanlı Devleti’ne ve onun bekasına son vermektir.
Bu mirası paylaşmak için Rusya Birleşik Krallık’a mirasın paylaşılması teklifinde bulundu.
Ancak, çıkarları gereği Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün muhafazasından yana olan Birleşik Krallık bu teklifi kabul etmedi.
Birleşik Krallık, Avrupa’daki güç dengesinin kendi aleyhine bozulmasını engellemek ve Osmanlı Devleti’nin dağılması Rusya’nın topraklarını güneye doğru genişletmesi anlamına geleceğinden, bu durum Birleşik Krallık’ın Asya’daki kolonilerine (özellikle Hindistan’a) ulaşmasını zorlaştıracaktır.
Özetle, Rusya’nın kendilerine zarar vereceği endişesi ile Osmanlının yanında savaşa girerler.
Ancak, Osmanlının yanında savaşa girecek İngiltere ve Fransa’nın bu yardım karşılığında şartları vardır.
“Osmanlı, daha eşitlikçi reformlar yapacağı konusunda söz vermelidir.
Savaş, Rusya’nın kaybetmesi ile biter ve padişah söz verdiği gibi, Islahat Fermanı’nı 1856’da ilan eder. (1)
Özetlersek; Rusya, “Suyumu bulandırıyorsun!” gibi komik bahanelerle, Osmanlıya savaş açar, İngiltere ve Fransa’da, “Islahat yapılması” Karşılığında yardım ederler.
Ancak, I. Dünya savaşı sırasında bu kez,  İngiltere, Fransa ve Rusya,  Osmanlıya karşı aynı saflarda yer alacak ve mirasını aralarında paylaşacaklardır.
Rusya ve Fransa’nın, Kurtuluş savaşındaki davranışlarında ilginçlikler vardır.
Rusya ve Fransa ülkemiz işgal altında ve Fransa’da bir işgalci olmasına rağmen (Yunanlılara karşı kullanılmak üzere) Bize ciddi manada silah ve para yardımında bulunmuşlardır.
Bunlar devletlerarasındaki ilişkilerde normal davranışlardır.
Çünkü ölçü, intikam değil, hedef ülkenin kazancından, pastadan pay kapmaktır.
Buradan tekrar NATO’ya dönersek,
Rusya, 1945’te ne istemektedir? Boğazlar’ın kontrolü ve sınırlarla ilgili yeni düzenlemeler,
O sırada, Rusya’ya Balkanlardaki devletlerden bir demet sunulmamış mıdır?
Örneğin, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya… Sunulmuştur.
Bunların üzerine adama Boğaz’ı yedirir, Akdeniz’i, I.Dünya savaşının çıkmasına neden olan petrolü kontrol ettirirler mi?
Buna kargalar bile güler…
Peki, bu göstere göstere yapılan oyunun adına ne demek gerekir?
Türkiye’nin nasılsa İslam âlemi ile bağları koparılmış, I. Dünya savaşı sonrasında para edecek, siyasi ve maddi boyutta nesi varsa elinden alınmıştır…
Çekirdeksiz üzüm!
Bu kez İngiltere-Fransa’nın yerinde ABD vardır…
Bakalım Sam Amca! 1853 yılında, İngiliz ve Fransızların, Osmanlıya yapacakları yardım karşılığında, ‘Islahat yapılması’nın yerine) ne istemektedir?
Onun cevabını da okuyanlara bırakalım.
Batı bize ileri teknoloji, örneğin nükleer teknoloji vermekte midir?
-Size göre?
Batı bize gelişmiş silah sistemleri ve yazılımlarını vermekte midir?
-Size göre?
Konu ne idi?
BOP… Stratejik ortaklık…
Ortaklık bir paylaşım değil midir?
Biz öyle biliriz…
Peki, biz bu büyük ortağımızla neleri paylaşıyoruz?
Onların bizimle sahip olduklarını paylaşmakta bu kıskançlıkları ortada iken…
Bugün dünya artık tek merkezli değildir…
Bizde seçeneksiz değiliz…
Bugün taşı sıksak suyunu çıkaracak haldeyiz…
Birçok devlet gelişmesini tamamlamış, dünyadaki kaynaklardan payını almakta ve her gün de pay almak için birileri sofraya oturmaktadır.
-Eğer, günde en az farklı anlayışta iki gazete,
-Haftada bir dergi…
-Ayda bir kitap okuyabilirsek,
-Bu oyunları kavradığımız gibi…
-Bizimle kimsenin oynamasına da izin vermeyiz.
Halkımız son yıllarda ciddi manada okumakta ve sorgulamaktadır.
Hedefimiz;
İhtiyacımız olan tüm bilgi ve yüksek teknolojiyi üretmek olmalıdır.
Bizlere yakışan Lokomotif olmaktır…
Birilerine uydu, lafta stratejik ortak veya vagon olmak değil…
(1)”Modern Türkiye Tarihî”, İslam, Milliyetçilik ve Modernlik, 1789-2007, Carter V. Findley , I.Baskı Ekim 2011, İstanbul , sahife, 81.


Hiç yorum yok: