8 Ekim 2012 Pazartesi

1923 – 2010 Aralığında Türk ekonomisi ve gelişimi-1923 – 2010 aralığında Türk ekonomisi ve gelişimi-1923 – 2010 dönemi Türk Ekonomisi. Siyaseti Fransa, Ekonomisi Rus!-1923-2010 Dönemi Türk ekonomisi. ‘Liberalizm vatan hainliğidir!’ Dediler ve ülkeyi yediler!-canmehmet.com


1923 – 2010 Aralığında Türk ekonomisi ve gelişimi (1)

Bu yazı dizisi geleceğimiz, gençlerimiz için hazırlanmıştır. Ekonomi; Toprak, emek, sermaye ve bilgiyi yöneterek servet edinmektir.  Ekonomi, yönetme sanatı, değişme ve gelişmedir.  İcat ve keşiflerin nedeni, insanlığın kalıkınmasının yakıtıdır. Dünyayı düşünceler, düşünceleri de ekonomiler yönlendirmektedir.
Bulunduğumuz noktaya nereden ve nasıl gelebildiğimizi anlamak için, insanlığın doğuşundan, günümüze kadar olan tarihi sürece baktığımızda karşımıza ana hatları ile çıkan aşamalar;
-Avcılık,
-Ziraat,
-Sanayi devrimi,
-Enerjinin keşfidir.
* * *
İnsanlar, akıllı bir varlık olmaları ile birlikte; yemek, barınmak ve öğrenme ihtiyaçları içerisinde doğarlar.
Bu anlayışla insanın yaşamasındaki önceliği, beslenmek, barınmak ve korunmaktır.
İnsanlar ilk dönemde öncelikleri olan bu temel gereksinimlerini Avcılıkyaparak karşılarlar.
* * *
İnsan, avcılık yaptığı dönemde öğrenmeyi de öğrenir…
İlk öğrendiği, sürekli avlanmakla yiyeceğinin azaldığıdır.
Peki, ne yapmalıdır?
Avladıklarının yerine yenilerini yetiştirmelidir…
* * *
Geçen sürede Akıllı İnsanın deneyimi, bilgisi ve ustalıkları artmıştır.
Beslenmesi için hayvanları yetiştirmeyi akıl eden, düşünen insan bu dönemdeyerleşik hayatı da öğrenir…
Yerleşik hayatın, ziraatçılığa, ekmeye ve ektiklerini biçmeye uygun bir yaşama şekli olduğunu da kavrar…
-İnsan geldiği bu aşamada ;  avcılıktan, yerleşik düzene, yerleşik düzenle birlikte de tarıma geçiş sürecini tamamlamıştır.
* * *
Akıllı ve öğrenme yeteneği olan insan artık beslenmekte, barınmakta, korunmaktadır.
Zamanla barınmasını, beslenmesini zor ve tehlikeli olmaktan çıkarmış, Avcılığıbir eğlenceye dönüştürmüştür…
Şimdi sırada; deneyimi ve atalarından öğrendikleri ile mızraklarının yanında, ok ve yayı, ok ve yaylarının yanında, günlük yaşamında ona yarar sağlayacak aletleri üretmeye, bunların yapımında ustalaşmaya ve ustalaştıkça sanatkâr tarafına kavuşmaya başlaması vardır.
* * *
İnsanların deneyimi arttıkça; İhtiyaç ve beklentileri de artar, çevreye olan ilgisi de…
Ustalaşan insanların ürettikleri ve yaptıkları, ihtiyaçlarının çeşitlenmesi ile birlikte talep görmeye başlar…
Böylece insanlar adına; Takas-Ticaret-Ekonomi dediğimiz yeni bir döneme girerler.
Devam edecek…

1923 – 2010 aralığında Türk ekonomisi ve gelişimi (2)


Batılılaşmak genel manası ile; Toprak, Emek ve Sermayeyi, daha yüksek bir verimlilik için bilgi ile yoğurmaktır. Osmanlının, Batılılaşmak için çaba harcayan ilk devletlerden olmasına rağmen sanayileşme ve kalkınma yarışında fazla başarılı olduğunu ifade edemeyiz.
Kalınan yerden devamla,
Yerleşik hayata geçen insan, yaptığı basit aletlerin yardımı ile daha fazla üretmeyi ve ürettiklerinin fazlasını diğer ihtiyaçları için takas etmeyi öğrenir.
Süreç içerisinde üretimin artması ustalaşmayı; ustalaşma da ürünlerin çeşitlendirilmesini sağlayacaktır.
İhtiyaçların çeşitlenmesi, mallardan daha yüksek beklentilerinin yanında üretenlerine de para kazandırır…
Üreticinin kazanmaya başlaması; üretmeyi daha keyifli hale getirerek üreticilerini, daha fazla çeşitte mal üretimine teşvik edecek ve bu teşvik, insanlığın gelişmesini hızlandıracaktır.
Artık, üzümler şaraba, iplikler elbiseye; iplik eğiren iğler de dokuma tezgâhlarına dönüşür.
*  *  *
Gelinen bu yeni süreç, hem ticaret hacmini artırmış, hem de daha büyük atılımlar için sermaye birikimi sağlamıştır.
Bu dönem aynı zamanda İngiltere ve Fransa’nın uzak pazarlara yoğun olarak, mamül (işlenmiş) ürün satmaya başladığı dönemdir.
ingiltere ve Fransa, bu  karlı  ticaretin yanında, sömürgelerden elde ettiği gümüş ve altınlarla,  ilk sanayii devrimini  gerçekleştirerek, dönemlerinin süper güçleri olurlar…
Sanayi Devrimi ile birlikte hızlı bir şekilde ilkel üretim tezgâhları yerini modern makinelere bırakacak ve her çeşit üretimde bir patlama yaşanacaktır.
Artık bol bol üretilerek, modern gemilerle uzak pazarlara taşınmaktadır…
Çok sayıda yeni ulaşılan dış pazarı işlenmiş ürünlerle beslemek, beraberinde ciddi manada parasal kaynağa ihtiyaç gösterir ve devreye bugünkü anlamı ile bankacılık sistemi girer…
Sırada, büyük ölçeklerde üretilen ve tüketilen malların ve bunları finanse eden paranın yönetimini bilimsel bir şemsiye altında toplamak vardır…
Ve sayılan bu uygulamaların tamamı, genel ifadesiyle, “İktisat” ilmi kapsamında değerlendirilir.
Yukarıda verilen basit örnek ve özet anlatımlarla, insanlığın geçirdiği yaklaşık beşbin yıllık ekonomik süreç tamamlanmıştır.
Cumhuriyet dönemine geçmeden evvel,  Osmanlı ile birlikte kalkınma çabaları içerisinde olan  Japonya ve Rusya’dan da kısaca bahsedildikten sonra cumhuriyet dönemine geçilecektir.
*   *   *
Japonya, (Meiji Dönemi)
19. yüzyılın ortasında, Tokugawa hükümeti ülkeyi Batı etkisine ve ticaretine açtığından beri Japonya iki ekonomik gelişme döneminden geçti.
-İlki 1868 de başlayıp İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü;
-İkincisi ise 1945 – 1990. Her iki dönemde de, Japonya kendisini Batıya ve Batı düşüncesine açmıştı. Devrimsel nitelikte, sosyal, politik ve ekonomik değişimler yaşadı ve dikkatli bir şekilde geliştirilmiş etki alanları ile bir dünya gücü oldu.
Her iki dönemde de, Japon hükümeti ekonomik gelişmeleri ulusal devrimi yukarıdan besleyerek ve toplumun her seviyesinde planlayarak ve yönlendirerek destekledi.
Ulusal amaç, her seferinde Japonya’yı bağımsızlığı asla tehdit edilemeyecek kadar güçlü ve zengin kılmaktı.
Meiji döneminde (1868-1912), liderler batı tarzı yeni bir eğitim sistemi kurdu ve yüzlerce öğrenciyi Amerika ve Avrupa’ya gönderdi ve 3000 kadar Batılı öğretmen aldı.
Ayrıca demiryolları yaptı,  kara yollarını geliştirdi,  toprak reformu yaptı ve ülkeyi yeni gelişmelere hazırladı.
Devlet, sanayileşmeyi arttırmak için, özel işletmelere kaynakları ayarlamak ve planlamak konusunda yardım ederken, özel sektör ekonomik büyümeyi uyaracak hale getirilmişti.
Hükümetin en büyük desteği,  işletmelerin doğması için gerekli ortamı sağlamak oldu.
Kısaca, hükümet, üreticiyi yönlendirdi ve işletmeye teşvik etti.
Meiji döneminin başında, hükümet yeni fabrikalar, tersaneler yaptırdı ve işletmecilere ucuz fiyattan devretti.
Bu işletmelerin çoğu hızla büyüdü ve iş dünyasına hükmeden konglomeralar (holdingler) haline geldi. Hükümet, özel teşebbüse ana teşvikçi olarak ortaya çıktı ve düşük vergiler gibi iş sonrası poliçeleri uyguladı.
(Bugün isimlerini çok iyi bildiğimiz devasa ölçekteki Japon işletmeleri, o dönem devletin kurarak, çok düşük bedellerle özek kesime devrettiği tesislerdir. Ve Japonya kalkınmak için gerekli kaynağı, Kendi köylüsünü ve işçisinin sırtından sağladığını da belirtmeliyiz.
*  *  *
Rusya,
Maalesef, Rusya ile ilgili olarak bu konuda ülkemizde fazlaca bir yayın bulunmamaktadır. Farklı kaynaklardan derleyebildiklerimiz aşağıda verilmektedir.
-“Rusya, (1853-1856)  Kırım savaşında, ( Osmanlı-İngiltere-Fransa karşı savaşmıştır.) uğradığı yenilgi sonucunda, ülkesinin ne denli geri kalmış olduğu görmüştür.
Daha savaş bitmeden saltanata geçen II. Aleksandr, bu yenilgi ile birlikte bir yapısal reformun şart olduğuna inanır.
Daha da önemlisi savaş, ekonomiyi oldukça zora sokmuştur ve acilen yapısal önlemlerin alınması gereklidir.
Ancak, alınacak bu yapısal önlemler için, Serflik (toprakla uğraşa köylüler) düzeni Rusya’nın kapitalist ekonomik düzeni gerçekleştirmesi yönünde atacağı adımlar için büyük bir engeldir.
Köydeki nüfus toprağa çivili kaldığı sürece sanayinin muhtaç olduğu emekçileri bulmak mümkün değildir.
Köylerin kendine yeter yapısını değiştirerek dışarıya açılmalarını sağlamak için para ve emeğin serbest dolaşım üzerindeki engelleri kaldırmak zorunluluk arz etmektedir.
Rusya, dünyanın en geniş topraklarına sahip ülkelerden birisi olmasına rağmen gelişmiş Avrupalı devletlerarasında, teknik-teknoloji ve modernlikte onlar kadar mesafe alamamıştır.
Rusya’nın, “Parlak fikirli” siyaset adamlarından ve 1892’den 1903 yılları arasında Maliye Bakanlığını yapmış olan, Witte göre kalkınmanın formülünü;
- “Ekonomide millî sistem ile merkezi ve diktatörce bir kontrol,  doğru planlanmış gelişmeci bir ekonomiyi doğuracaktır.” İfadesi ile açıklar.
Modernleşme ve makineleşmeye önem veren Witte hızlı değişim yanlısı bir devlet adamıdır. Yabancı sermayeyi cesaretlendirmiş, ülkede altın standardına geçilmesine çalışmış, yerli sanayinin gelişmesi için ithalat ürünlerine yönelik yüksek gümrük uygulamasını savunmuştur.
Bu politikaların yükü ise özellikle köylü ve sabit gelirliye çektirilmiş, yüksek fiyatlarla mal alan bu kesim tütün, petrol ve  şeker gibi ürünlerin yüksek dolaylı vergilerini de ödemek zorunda kalmıştır.
Devletleştirme politikasına öncülük eden Witte, yirminci asır başlarında Rus devletinin demiryollarının üçte ikisine, geniş topraklara, petrol sahalarına, ormanlara ve metal üretim fabrikalarına sahip olmasını sağlamıştır.
On bir yıllık maliye bakanlığı (toplam olarak görevde kaldığı süre olmalı) döneminde Witte Rusya’yı dünyanın beşinci büyük endüstriyel devleti haline getirmiştir.
Demiryollarının uzunluğu ikiye katlanmış, kömür üretimi 1890’da 183 milyon pood (bir  pood yaklaşık 18 kilogram) iken 1900’de 671 milyona pood’a yükselmiştir.
Aynı dönemde demir ve çelik üretimi 8.6 milyon pood’dan 75.8 milyon pood’a  çıkmıştır.
Pamuk ipliği üretimi de ikiye katlanmıştır. Ancak, kişi başına düşen millî gelir Batı Avrupa’nın çok gerisinde kalmaya devam etmiştir.
On dokuzuncu asır biterken Rusya’da geziler yapmış, yerinde gözlemlerde bulunmuş ve notlar almış olan Julian Ralph, Harper’s New Monthly Magazine’de (1898: 3-10) yer alan “The Czar’s People” başlıklı makalesinde Rusya ile ilgili ilginç ve önemli tespitlerde bulunmuştur.
Buna göre Rusya dünya karalarının yüzde yedisine ve toplam yüzeyinin de yüzde yirmi altısına sahip “büyük bir çiftlik” görünümünde dünyanın en geniş ülkesi idi. 119 milyonluk nüfusa sahipti ki bunun büyük kısmı Avrupa’nın “en cahil, en kaba ve en az kararlılık gösteren” köylü kısmı idi.
Köylülerin “entelektüel kapasitesi kendi köylerinin, aile çiftliklerinin veya çalıştıkları yerin” ötesini pek geçmemekteydi.
Her yerde gerilik gözleniyordu. St. Petersburg halkın geneli tarafından istenmeyen “sunî ve Avrupa taklidi” bir şehirdi. Moskova “bir Avrupa şehri için ümit kırıcı” idi. Odessa ise “oldukça canlı, modern bir ticaret ve kosmopolitan başkentti.” Nijni-Novgorod hariç tüm diğer şehirler “az veya çok, ilkel, pejmürde, pis, yerli,  Asiatic” idi. “Şehirler, şehirlerin görüntüsü, halkı ve halkın davranışları Avrupalılığa benzememekteydi.”
*   *   *
Japonya ve Rusya’yı genel çerçevede ve kalkınma anlayışları ile eşleştirdiğimizde karşımıza ilk çıkan farklılar şunlardır;
Japonya, “Her iki dönemde de, Japon hükümeti ekonomik gelişmeleri ulusal devrimi yukarıdan besleyerek ve toplumun her seviyesinde planlayarak ve yönlendirerek destekledi.”
-Rusya, – “Ekonomide millî sistem ile merkezi ve diktatörce bir kontrol,  doğru planlanmış gelişmeci bir ekonomiyi doğuracaktır.” İfadesi ile açıklar.
-Japonya, “Devlet, sanayileşmeyi arttırmak için, özel işletmelere kaynakları ayarlamak ve planlamak konusunda yardım ederken, özel sektör ekonomik büyümeyi uyaracak hale getirilmişti.”
-Rusya,“Devletleştirme politikasına öncülük eden Witte, yirminci asır başlarında Rus devletinin demiryollarının üçte ikisine, geniş topraklara, petrol sahalarına, ormanlara ve metal üretim fabrikalarına sahip olmasını sağlamıştır.” (*)
*  *  *
Devam edecek…
Osmanlı, ekonomik değer anlamında Cumhuriyete nasıl bir ülke devretmiştir.
Rusya ile ilgili kısmi alıntılar belirtilen esere aittir.
-T.C. Ankara Üniversitesi, sosyal bilimler enstitüsü, Kamu yönetimi, (siyaset bilimi), “1908 Rus Devrimi ile 1908 Jön Türk Devrimi’nin karşılaştırmalı incelemesi.” Yüksek Lisans tezi. Esra ATALI,

1923 – 2010 dönemi Türk Ekonomisi. Siyaseti Fransa, Ekonomisi Rus! (3)

Bahçemizde petrol bulma ihtimali, Cumhuriyet Türkiye’sine ait ekonomi verilerine ulaşmaktan daha yüksektir. Aşağıdaki tekerleme bunu çok güzel özetlemektedir.
- Komşu, komşu !
- Hu, hu!
- Oğlun geldi mi?
- Geldi
- Ne getirdi?
- İnci, boncuk.
- Kime, kime?
- Sana, bana.
- Başka kime?
- Kara kediye
- Kara kedi nerede?
- Ağaca çıktı
- Ağaç nerede?
- Balta kesti
- Balta nerede?
- Suya düştü.
- Su nerede?
- İnek içti.
- İnek nerede?
- Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
- Yandı, bitti kül oldu!
Rusların “parlak fikirli!” Maliye bakanı Witte bakınız 1890’la da ne demiş?
-“Endüstri sermayeyi doğurur;
- Sermaye yatırımları ve öğrenme aşkını yükseltir;
- Ve bilgi, şirketler ve sermaye birlikte yeni endüstriler doğurur.
İşte sonsuz ekonomik hayatın dönüşümü…”  (1)
Hu… Komşu! Bunları bilirsiniz de, neden kendinize bunlardan helva yapmaz yemezsiniz?
- Demokrasi ekonomik, sosyal ve eğitimsel temellerin desteği olmaksızın kendi ayaklan üzerinde duramaz.
- Geniş bir orta sınıfa, eğitimli yurttaşlara ve düzgün hayat standartlarına sahip olmayan bir toplum bir demokrasi yaratamaz.
- Demokratik olmayan ülkeler aynı zamanda en yoksul olanlardır.
- Kısacası yeterli ekonomik, eğitimsel ve sosyal gelişmenin olmadığı bir ülkeyi demokratikleştirme çabası başarısız olmaya mahkûmdur. (2)
“Demokrasi, yönetimin halka dayanmasıyla ilgili bir kavramdır.
Liberalizm ise doğrudan doğruya özgürlüklerle ilgili bir kavramdır.
Bu yüzden bir demokrasi ancak liberal olduğu zaman özgürlükçü olabilir.
Yoksa otoriter ve totaliter demokrasiler de var.
Atatürk’ün rejimi liberalizme biraz açık olsaydı iyi olurdu. Atatürk’ün rejimi hem liberal değildi, hem de demokrasi değildi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel sekreteri Recep Peker’in, “Liberalizm vatan hainliğidir” diye bir konuşması var.
Recep Peker o dönemin sadece parti genel sekreteri değil, inkılap dersi veren hocaların da başta gelenidir. “ (3)
-“Hatırlatırım, dünya çapında şöhret salmış Harvard Üniversitesi’nde bir iktisat profesörü söylemişti:
-‘Otuz yılımı yatırım, istihsal ve iktisadi gelişme meselelerine verdim ama sonunda şunu anladım ki bütün bu meseleler bir toplumun sosyal yapısı ile orada çarpışan fikirlere, karşılıklı menfaatlerle karşı karşıya gelince hiçbir sonuç vermez.
- Bizim ekonomik dediğimiz meseleler aslında sosyal ve kültüreldir. (4)
Biz de kendimizi tarihe, ekonomiye meraklı bilirdik. Gerçeğinde, Fransız, İngiliz ve Amerikalı araştırmacı akademisyenlerin yazdıklarını okuduktan sonra tarihimiz ve ekonomimiz konusunda öğrendik ki, bize verilenler bir avuç fındıkkabuğu!
Örneğin, İngiliz-Fransız ve Ruslar, neden Osmanlıyı zayıflatmaya, parçalamaya, Balkan Milletlerinden; Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlıları isyan ettirerek başlamışlardır?
Çoğunlukla bunun cevabı; “Onlarla aralarındaki din ve diğer kültür benzerlikleri vardır. Onları harekete geçirmek daha kolaydır.”
Bu cevap doğru değildir. Meraklıları düşünsünler, başka ne olabilir?
Örneğin, İlk kapitülasyonları Kanuni’nin ve ilk kez Fransızlara verdiğini biliriz. Hatta Fransızlara verilen bu ticari ayrıcalıkların biraz da keyfi verildiği ima edilir.
Bu da doğru değildir.
Örneğin; Kız çocukların ilk kez cumhuriyetle birlikte modern okullara gönderilmesi, İlk kadın pilotun Sabiha Gökçen olduğu, ilk batılı kanunların cumhuriyetle getirildiği, kadınların Cumhuriyetle birlikte çalışma hayatına girdiği, kız ve erkek öğrencilerin ilk kez cumhuriyet okullarında birlikte eğitim gördüğü de doğru değildir.
Örneğin; ‘Osmanlının sadece bir tarım toplumu olduğu, matbaanın din adamların taassubu ile geç geldiği ve kapatıldığı, Batılı anlayışla, modern okulların, üniversitelerin cumhuriyetle birlikte açıldığı, harf değişikliğinin, halkın daha kolay ve fazla okuması için yapıldığı, Osmanlının sanayileşme çabasının olmadığı, kıyafet devriminin cumhuriyetin eseri olduğu’ gibi yüzlerce bilinenler de doğru değildir.
Örneğin, aramızda kaç kişi Türk Alfabesinin nereden geldiğinibilmektedir?
Evet, Alfabe bir gece yarısı gökten mi inmiştir?
Sahi ya…
Örneğin, İslam âlemine teknolojisi ile efelik yapan İsrail, devlet kurarken bir harf devrimi yapmış mı, yoksa birkaç bin yıllık alfabelerini mi kullanmaktadırlar?
Hatta Çin ve Japonlar da kalkınmak için harflerini değiştirdiler mi?
Örneğin, “Türkiye Cumhuriyeti” yeni kurulan bir devletse, kimler tanımış, tanımışlarsa ne karşılığında tanımışlar?
Tanımamışlarsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerçeğinde Osmanlının devamı mıdır? Devletlerarasındaki konumu nedir?
Bunun gündeme getirildiğini, geldiğini hatırlayan var mıdır?
Sahi ya…
Osmanlı cumhuriyete sadece dert ve borç mu devretmiştir?
Cumhuriyeti kuran ve Kurtuluş savaşını yapanlar,
Cumhuriyet ve Laik anlayış nereden gelmiştir?
Sahi ya…
Batılılaşmak, sorgulamak değil midir?
“Evet… Sorgulamaktır.”
O halde bizde gerçeklerimizi anlamak adına, rakamlarla Osmanlı ve Cumhuriyet ekonomisine yelken açalım…
Devam edecek…
- Osmanlı ekonomisi ne devretti?
(1)T.C. Ankara Üniversitesi, sosyal bilimler enstitüsü, Kamu yönetimi, (siyaset bilimi), “1908 Rus Devrimi ile 1908 Jön Türk Devrimi’nin karşılaştırmalı incelemesi.” Yüksek Lisans tezi. Esra ATALI
(2-4) “Osmanlı’dan günümüze, kimlik ve ideoloji”, Prof. Dr. Kemal H. Karpat
(3) Taha Akyol’un taraf gazetesinde neşe düzel ile yaptığı röportajdan.

1923-2010 Dönemi Türk ekonomisi. ‘Liberalizm vatan hainliğidir!’ Dediler ve ülkeyi yediler! (4)

Cumhuriyet ekonomisi başarılı olamaz ve çözüm Osmanlıya çamur atmakta bulunur. İki büyük hata yapılmıştır; Dindar halka, Fransa’nın dini dışlayan yaşamı ile Komünist Rusya’nın devletçi ekonomi anlayışı dayatılmıştır. Ol hikayemizin özeti budur.
Önceki yazıda, Harvard Üniversitesi’nde görevli iktisat profesörü ne demektedir?
-“Bizim ekonomik dediğimiz meseleler aslında sosyal ve kültüreldir.”
-Otuz yılımı yatırım, istihsal ve iktisadi gelişme meselelerine verdim ama sonunda şunu anladım ki bütün bu meseleler bir toplumun sosyal yapısı ile orada çarpışan fikirlere, karşılıklı menfaatlerle karşı karşıya gelince hiçbir sonuç vermez.
Hoca ne demektedir?
-“Bir toplumun sosyal yapısı,
-Orada çarpışan fikirlere,
-Karşılıklı menfaatlerle karşı karşıya gelince,
-Hiçbir sonuç vermez.”
Siz, toplumların asırlar boyunca kendi değerleri ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturduğu kültür (yaşam) değerlerini bir kalemde siler, yerine zıt bir anlayışı, üstelikte bir gecede jandarma dipçiği ile getirmeye çalışırsanız, sonuç bilenleri için sürpriz olmayacaktır.
Kimilerimize ilginç gelebilir,
Nerede ise Cumhuriyetle başlayan (daha doğrusu bu konuda  topluma yalan söylenmiştir) çoğu uygulamanın Osmanlıda bir benzeri vardır. Örneğin;
-Ordunun modernleşmesi,
-Harp akademilerinin ve Üniversitelerin açılması,
-Eğitim sisteminin değiştirilmesi,
-Kız çocuklarına eğitim zorunluluğu,
-Kıyafet değişikliği,
-Yasaların değiştirilmesi,
-Devlet yapısının dönüştürülmesi vb.
*   *   *
Bir Amerikalı araştırmacı ilim insanının, Ekim 2011’de yayınlanan eserinden Osmanlının ekonomik durumu ile ilgili bazı örnekler veriyoruz. (1)
-“Savaş bitmişti. Osmanlı ordusunun ateşkes hükümlerine göre terhis edilmesi bekleniyordu, ancak ordu “silâhaltındaki yaklaşık bir milyon askeriyle hâlâ sahadaydı ve Anadolu kalpgâhını (Canevi-yaşam merkezi) elinde bulundurmaya devam ediyordu. (2)
-“İmparatorluğun geniş coğrafyasından ve sahip olduğu çeşitli zaaflardan kaynaklanan birçok soruna karşın, Osmanlı ordusu Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar savaştı ve hiçbir zaman kazan kaldırmadı. Çok büyük kayıplar vermesine karşın düşmana da bir o kadar kayıp verdirdi. Savaş boyunca Osmanlılar genellikle, dört, bazen beş cephede savaşan büyük askeri güçler beslediler.
Bu kadar cephede savaşmak, İngiltere dışında savaşan taraflardan hiçbirinin beceremediği işti.
1914’de muhtemelen pek az gözlemci Osmanlıların askeri olarak kendi ayakları üzerinde durabileceklerine inanıyordu. “Ne var ki, Kasım 1918’de, Rusya, Bulgaristan ve Avusturya Macaristan’ın çöküşünden, Fransız ordusu ve Alman donanmasındaki isyanlardan ve Sırp ve Romen ordularının kendi vatanlarından dışarı atılmalarından sonra, Osmanlılar, aldığı hasarlarla tanınmayacak hale gelmiş olsalar da, halen ayaklarının üzerindeydiler ve savaşmaya devam ediyorlardı.” (3)
*   *   *
Özetle;
-Osmanlı bir milyon asker ile dört ve beş cephede savaşı finase ederek,
-Döneminin süper güçleri olan İngiltere-Fransa-İtalya ve Rusya ile (arkalarında ABD’nin desteğini de alarak) savaşmaktadır. İki cephede de dünyaya parmak ısırtarak;
-Biri Batılıların deyimi ile Gelibolu, Diğeri, Irak topraklarıdır…
- Kut’ül Ammare Kuşatması (7 Aralık 1915 – 29 Nisan 1916), İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri ile Osmanlı kuvvetleri arasında geçen I. Dünya Savaşı’nın temel muharebelerinden biri. 1. Kut Muharebesi olarak da bilinir. Muharebeler Dicle Nehri kıyısında Kut’ül Ammare şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve İngiliz birliklerinin tamamının esir alınmasıyla bitmişti.
Kut’ül Ammare, Dicle Nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezi’nin 350 km kuzeyinde, Bağdat’ın 170 km güneyinde bulunan bir kasabadır. (4)
-Gelibolu (Çanaklale) destanını da aynı araştırmacının kaleminden aktaıyoruz.

-”Batıda Gelibolu Savaşı olarak bilinen Çanakkale Savaşı (1915) Osmanlıların 1914-1918 arasında kazandığı en büyük zafer ile sonuçlandı… Kazanılan zaferin Türk milli bilinci üzerindeki etkisi de muhtemelen o kadar büyük oldu.  (bu savaşı) itilaf Devletleri kazanmış olsaydı, boğazlar açılabilir, İstanbul Osmanlıların elinden çıkabilir ve Fransa ve İngiltere’nin Rus müttefiklerine yardım ulaştırması mümkün olabilirdi.
Ancak her şeyden önce istilacıların Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı savunmasını geçmesi gerekiyordu. Gelibolu yarımadası deniz saldırısı için birçok firsat sunmaktaydı. Buradaki tepeler de aynı şekilde karadan savunma İçin uygundu.
Savaş, 19 Şubat 1915’te İngilizlerin bir deniz saldırısıyla başladı. Alman askeri uzmanların desteğiyle Osmanlılar savunma hatlarını geliştirmek için canla başla çalışmışlardı.
Bir Fransız-İngiliz filosu 18 Mart’ta Boğazları zorlamaya giriştiği sırada, alışılmadık şekilde yerleştirilmiş mayınlar üç savaş gemisini batırdı ve diğerlerine de ciddi hasar verdi. Deniz gücünün boğazı geçmek için yetmeyebileceği sonucuna varan istilacılar hem karadan hem denizden bir çıkartma yapmaya hazırlandılar Bu plandan haberdar olan Enver Paşa, kilit araziyi savunmak üzere Alman generali Liman von Sanders’i Osmanlı Beşinci Ordusunun başına geçirdi.
Sanders Osmanlı kurmay subaylarının hazırladığı planları uyguladı ve Nisan 1915’teki çıkartmasının önemini hisseden ve emir beklemeksizin emrindeki tümeni savaşmaya sevk eden Mustafa Kemal Paşa burada karizmatik hayat hikâyesini besleyen bir kahramanlık sergiledi. İtilaf kuvvetleri çıkartma yaptıkları bütün noktalarda durduruldu.
Birkaç kez yarma harekâtı denedilerse de 1915 yazına gelindiğinde, tıpkı Batı Avrupa cephesindeki gibi siper savaşına saplanıp kaldılar…
İtilaf kuvvetleri sonunda Aralık 1915-Ocak 1916’da, artlarında çok büyük miktarda ikmal malzemesi bırakarak geri çekildiler Bu geri çekilmeye Osmanlılara karşı beslenen yeni bir saygı eşlik etmekteydi, bu yüzden İtilaf kuvvetleri başka bir kara-deniz saldırısına girişmedi,
Osmanlılar ise savaştan yeni bir kendine güven duygusu ve sınanmış liderlerle çıktı.
İngiliz savaş planları Irak’ı da hedef alıyordu. Bir Anglo-Hint ordusu 1914’te asra ve çevresini işgal etti. Nisan 1915’te kuzeye ilerieyen General Charles Townshend komutasındaki Anglo-Hint birlikleri Kutü’l-Amara ve Selman Pak’ta Osmanlilaria karşılaştılar.
Kut’ta istilacıları püskürten Osmanlılar yıl sonuna kadar onları kuşatma altında tuttular. Townshend fark etmese de, Irak’taki Osmanlı kuvvetleri ciddi derecede takviye almıştı. Ayrıca Enver Paşa burada komutayı Feldmareşal von der Goltz’a devretmiş olsa da, von der Goltz günlük işleyişte komutayı Türk komutan Halil Paşaya (Kut) bırakmıştı,
Ingiliz kuvvetleri Basradan kuşatmayı yarmaya çalışsalar da Osmanlılar Kut üzerinde uçak uçurarak kuşatmayı sürdürdü. Sonunda Townshend teslim olmak zorunda kaldı.
Bu “1783’teki Yorktowndan 1942deki Singapur’a kadar İngiliz birliklerinin en büyük kitlesel teslimi olduğu savaştır. İngilizler Irak’ta kırk bin adamlarını kaybettiler.
Çanakkale ve Kut’taki zaferler 1916’yı Osmanlılar için savaşın en başarılı yılı haline getirdi.
Burada ne demek gerekir?
-Yalan söyleyen tarih utansın!
-“Öyle de, Ya Sarıkamış’ta açlıktan ve soğuktan ölen onbinlerce askerimize ne diyeceğiz?
-Ne mi diyeceğiz?
-“Sarıkamış’ın 3 bin ‘gizli’ şehidine tören!
“…Sarıkamış Harekatı’nı desteklemek üzere intikal halindeyken Ereğli açıklarında 7 Kasım 1914’te Rus gemilerince batırılan Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa gemilerinin şehitleri anısına Karadeniz Bölge Komutanlığı koordinesinde Ereğli Belediyesince sahil bandına dikilen “Sarıkamış Deniz Şehitleri Anıtı”nda anma töreni düzenlendi.
Sarıkamış Belediye Başkanı İlhan Özbilen de konuşmasında, Türk milletinin vatanı için neleri göze alabileceğini tarihte gösterdiğini, Sarıkamış’ta yaşananların da bunun en önemli ispatı olduğunu ifade etti…
Ereğli Belediyesinin derlediği bilgilere göre, 3 geminin batırıldığı olay şöyle gerçekleşti: “Harbiye Nazırı Enver Paşa, yaklaşan kara kışı hesaba katmadan Ruslar ile savaşmak için Kafkas Cephesi’ne 100 binden fazla asker gönderme kararı aldı. Askerler gönderildikten sonra kış bastırdı.
Enver Paşa’nın emriyle
Üniformaları hava şartlarına uygun olmayan askerler daha savaş başlamadan Sarıkamış’ta şehit düşüyorlardı. Enver Paşa verdiği kararın nelere mal olacağını fark etti. Sarıkamış’taki askerlere kışlık üniforma ve erzak göndermek için 3 yük gemisi hazırlattı.
Enver Paşa’nın planına göre içlerinde 3 bin asker, 3 keşif uçağı, Kafkasya’daki Türkleri örgütleyerek Rusya’ya karşı isyan çıkarmak amacıyla eğitilmiş ajanlar, cephedeki askere dağıtılacak kışlık kıyafet ve erzak bulunan Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer, Mithat Paşa isimli 3 dev yük gemisi İstanbul’dan yola çıkarak Karadeniz üzerinden Trabzon Limanı’na ulaşacaktı.
Gemilerle Trabzon Limanı’na varacak askerler, ajanlar ve malzemeler, karayoluyla çok hızlı bir biçimde Sarıkamış’a ulaşacaktı. Donanmanın kuralları gereği askeri personel taşıyan yük gemilerine olası düşman saldırısına karşı mutlaka bir, hatta birkaç savaş gemisi eşlik ederdi.
Ancak, Enver Paşa’nın ani kararıyla 6 Kasım 1914’te İstanbul Boğazı’ndan demir alan bu 3 kuru yük gemisine hiçbir savaş gemisi koruma yapmıyordu. Söz konusu 3 gemi, Zonguldak açıklarına geldiklerinde karşılarında Rus Savaş gemilerini buldu. Ruslar, Zonguldak’taki kömür madenlerini bombalamış, üslerine dönüyorlardı. Ereğli açıklarında bu gemilere ateş açıldı.
7 Kasım 1914’te 3 yük gemimiz Sarıkamış’a götürülen malzemelerle birlikte çok kısa süre içinde denize gömüldü.” (5)
Bu özet bilgi ile meraklılarına bir kapı açmış olalım.
-Özellikle 19′uncu asırdan itibaren ve ağırlıklı olarak, İngiltere, Fransa ve Rusya;
-Osmanlıyı parçalayarak mirası paylaşmak üzere anlaşırlar.
-İşe önce Balkan Milletlerinden başlanır, çünkü Osmanlı buradan ciddi manada gelir elde etmekte ve İhracatının önemli kısmı buradaki ürünlerden oluşmaktadır. Balkanlar Ruslara; Arkasından önemli bir gelir kapısı da Mısır’dır. Mısır’da Fransızlara ihale edilir.
-Yaklaşık yüz yıllık bir süreçte Osmanlı, Rus ve Fransızların destekledikleri isyanlarla bir oradan bir oraya koşturularak hırpalanır.
-Balkan milletlerinin isyanları başarıya ulaştığında, sırada Afrika vardır. Burada da İtalya devreye sokulur.
-ABD görünürde ortada yoktur. Onlarda, açtıkları okullar, misyonerler, malzeme ve (borç) para ile el altından destek verirler.
-Böylece savaş meydanlarında haklarından gelemedikleri Osmanlı, gelirleri kesilerek ve yapılan savaşlar nedeniyle uzun bir süreçte ciddi manada yıpratılır ve bu şekilde çağdaşları gibi kalkınmasına, çırpınmasına rağmen fırsat verilmez.
-Ancak, Osmanlı bu topraklarda, İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD’nin kişisel çıkarlarının güvencesi olarak yaşatılmalıdır. Yaşatılmak zorundadır. Ancak, bir daha büyük devlet olamayacak şekilde, kolu kanadı kırılarakdönüştürülür…
-Peki, Nasıl?
-Buradan sonrası meraklılarının araştırmasına kalsın…
Devam edecek…
-‘Liberalizm vatan hainliğidir!’
-Neden hainliktir ?
-Neden hainlik değildir?
(1)MODERN TÜRKİYE TARİHÎ, İslam, Milliyetçilik ve Modernlik, 1789-2007, Carter V. Findley, I.BASKI Ekim 2011, İstanbul
(2) (a.g.e.rin alıntı kaynağı; Erickson, Ordered, s. 179-93,203-4 (quoted passage, 204); Hurewitz, MENA, 2: s. 128-30; McDowall,  Kwrds, s. 109,115-21.)
(3) a.g.e; s. 207)
(4) a.g.e
(5)Vatan gazetesi, 7 Kasım 2011)

Ve saçımız kesildi önümüze döküldü. Rakamlarla Cumhuriyet ekonomisi (5)

1923 Yılından itibaren üretilen, Şeker Pancarı, Pamuk, Buğday, Pirinç, Zeytin, Kömür, elektrik, küçük ve büyükbaş hayvanın yanında, ekilebilir tarla ile sahip olduğumuz traktör ve biçer döverlerin miktarı açıklanmaktadır. Bakalım rakamlar bizlere ne söyleyecektir?
Bir ülkedeki ekonomik büyümenin ana ölçüsü, ülkedeki GAYRİ SAFİ MİLLÎ HASILA (GSMH)dir.
Buna, “Ülkede bir yıl için üretilen toplam mal ve hizmetlerin parasal  ifadesi.” de diyebiliriz.
GSMH içinde tarımın payı büyükse o ülke tarım ülkesi, sanayinin payı büyükse sanayi ülkesi olarak isimlendirilir.
Hizmet sektörünün payının büyüklüğü ise, bir gelişmişlik göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Herkesi aldatabilirsiniz rakamları asla…
Kaynak; “Ekonomimizin Sayısal görünümü, 1923’ten günümüze” Prof. Dr. Ekrem PAKDEMİRLİ.
Prof. Pakdemirli, Devlet Planlama Teşkilatı, Dış Ticaret. Müsteşarlığı gibi önemli dairelerde görev almış, Ulaştırma ve Maliye Bakanlığı yapmış, akademisyen, araştırmacı, bürokrat, siyasetçi ve devlet adamıdır. Özetle, mutfaktan gelmektedir.
Ekonomik Faaliyetlerinin sonuçlarının rakamsal özetleri;
Yıllar itibariyle Gayrisafi Mîllî Hasılada meydana gelen artışlar. Faaliyet kollarına ve üretici fiyatlarına göre (sabit fiyat-milyon lira)
Yıllar      1923     1929      1938      1950         1960               1990
Tarım        1,263       2.626        3,793     15,760         26.590       14.198.023
Sanayi         309           478         1,208       5,054         11,099       23.187.709
Toplam  2,624       4,775        7,536      33,405       62,085       71.279.480
Elektrik üretimi, 1923 yılında 50 kwh, 1930 yılında 106 milyon kwh, 1940 yılında 383 milyon kwh, 1950 yılında 789 milyon kwh’dır.
Bu dönemde başlayan hidrolik santral inşaatları ile üretim 1960 yılında 2.815 milyon kwh’a, 1970 yılında,  8623 milyon kwh’a, 1980 yılında 23.275 milyon kwh’a ulaşmıştır. 1980 yılından soma’da inşa edilen gaz santralleri ile de 1994 yılında üretim 78 milyar kwh’a çıkmıştır.
Elektrik üretiminde en büyük gelişme 1950-1960 yıllan arasında % 380 oranında olmuştur. Bunu 1980-1990 yılları arasında elektrik tüketim kapasitesinin oluşturulması takip etmektedir. Elektriksiz köy kalmamıştır.
Taş kömürü üretimi Osmanlı döneminde başlamış ve 1923 yılında 597 bin ton üretim yapılmıştır. 1970 yılında 7.600.000 tona çıkmış bilahare düşüş göstermiştir. 1993 yılı üretimi 3.1 milyon ton olmuştur.
Petrol üretimi 1950 yılında 18 bin ton iken 1970 yılında 3.5 milyon tona çıkmış, yeterli sayıda yeni kuyu açılmadığından kuyuların ihtiyarlaması nedeni İle üretim düşme göstermiştir. Son zamanda yeni açılan kuyularla üretim tekrar artış göstermiş ve 1993 yılında üretim tekrar 3.5 milyon tonu bulmuştur.
Ülkelerin gelişmişlik dereceleri ölçülürken ürettiği çelik, çimento, kâğıt gibi ana malların miktarlarına da bakılmaktadır.
Ülkemizde 1930’lu yıllarda başlayan çelik üretimi, 1950 yılına gelindiğinde, 102 bin tonu bulmuştur. 1960 yılında 1.6 milyon, 1980 yılında 2.38 milyon tona, bugün (1993 yıllar) 11,4 milyon tona ulaşmıştır.
1935 yılındaki çimento üretimimiz 131.000 ton olmuş ve 1950 yılında 396 bin tona ulaşmıştır. 1950-1960 yıllarında yapılan yeni yatırımlarla üretim % 400 artırılmış, 1960’lı yıllardaki artış % 250 olmuştur. 1970’li ve 1980’li yılların artışı her bir 10 yıl için % 100’ü bulmuştur. 1983 yılında 13.6 milyon ton, 1991 yılında 26.2 milyon ton, 1993 yılında da 31.3 milyon ton olmuştur.
Kâğıt karton üretiminde en büyük pay SEKA’„m elindedir. îlk üretim 1936 yılında yapılmış, 1970’li yıllardan sonra yapılan kamu ve özel sektör yatırımları ile üretim hızlanmıştır. 1940 yılında 9.500 ton ve 1950 yılında 18.000 tona çıkan üretim 1960 yılında 58.000 tona 1970 yılında 151 bin tona, 1980 yılında 455.503 tona ve 1990 yılında da 920 bin tona çıkmıştır. 1993 yılı üretimi 980 bin ton olmuştur.
Gübre üretiminde ciddi üretim ellili yıllar içinde başlamıştır. 1950 yılında üretim 107 bin ton iken 1993 yılında 4.4 milyon tona çıkmıştır.
Şeker üretimi ülkede 1926 yılında başlamış, 1930 yılında 13.000 tona, 1940 yılında 89 bin tona, 1950 yılında 137.000 tona çıkmıştır. 1950’lı yıllarda yapılan yatırımlarla üretim 1960 yılında 568.000 tona çıkmıştır (% 320 artış). Üretimde 1960’lı yıllarda bir artış olmamış, 1980 yılına gelindiğinde üretim 868.000 tona çıkmıştır. 1993 yılında şeker üretimi, 1.8 milyon tona ulaşmıştır.
Otomotiv sanayi üretimi ülkede 1950’li yıllarda traktör ile başlamış, kamyon ile devam etmiş ve 1970’li yılların başına kadar traktör, kamyon, kamyonet, otomobil ve otobüs üretim kapasiteleri kurulmuştur. 1970 yılına geldiğimizde üretim 25.000 adede, 1980 yılında 70.000 adede nihayet 1993 yılında 453.465 adede ulaşmıştır. Üretimin % 77’si otomobildir. Montaj sanayi şeklinde başlayan otomotiv sektörü bugün kendi motorunu, traktörünü, kamyonunu, otobüsünü ve otomobilini üretir hale gelmiştir.
Telefon hatlarının kurulmasında büyük hamle 1980’li yıllarda yapılmıştır. 1991 yılı sonunda 7.250.000, 1994 ortasında 10 milyon aboneye ulaşmıştır. Büyük bir kısmı otomatik telefon olup, telefonu olmayan köy kalmamıştır. 1980 yılında abone sayısı 1.150.000, 1970 yılında 409.000, 1960 yılında 201.000 ve 1950 yılında da 58.000 idi.
Cumhuriyetin kurulduğu yılda 13.900 adetlik manuel santral kapasitemiz vardı. Telefon santral ve hat üretimleri yerli olup ihracat kapasitesine sahiptir. Haberleşme cihazlarının yerli üretimi yapılmaktadır.
Tarımın belkemiği olan traktör parkının değişimi de ilginçtir. 1940 yılında 1.100 traktör varken, 1950’de 16.600, 1960 yılında 42.100, 1970 yılında 106.000 ve nihayet 1980 yılında 424.000 adete ulaşılmıştır. 1994 yılında da traktör sayısının 750.000’ne ulaştığı tahmin edilmektedir. Burada traktör parkının en büyük hamle yaptığı yılın 1970’li yıllar olduğunu görüyoruz, 1984 yılında yıllık üretim 46.800 adet rekor seviyeye ulaşmıştır.
1923 yılında ülkede 7.100 araç varken, 1950 yılında araç sayısı 32.600 ve 1960 yılında 114 bin adede, 1970 yılında 300 bine, 1980 yılında 1.1 milyon adede çıkmıştır.
Deniz araçlarında 18 gross tondan büyüklerin toplamı 1923 yılında 96 bin, 1940 yılında 269 bin, 1950 yılında 535 bin ve 1960 yılında 837 bin, 1970 yılında 788 bin, 1980 yılında 1.722 bin, 1990 yılında da 4.500 bin tonu bulmuştur. En büyük artış 1980’li yıllarda olmuştur. 1993’te 8 milyon DWT’na çıktığı tahmin edilmektedir. 70 bin DWT tekneler ülkemizde yapılabilmektedir.
Demiryolu çeken ve çekilen araç parkındaki en önemli gelişme çeken araçlarda buharlı lokomotiflerin azalarak yerini daha verimli dizelli ve elektrikli lokomotiflere bırakması olmuştur. 1970’li yıllara dek hızlı bir artış gösteren demiryolu araçları 1950’den günümüze önemli bir sayısal artış göstermemiştir. 1994 itibarı ile 706 dizelli ve 158 elektrikli loko ve dizi mevcuttur. Yolcu vagonu sayısı 1.085 iken yük vagonu sayısı 19.143’tür. Çeken ve çekilen araçların yerli üretimi yapılmaktadır.
Tarım ve gelişme süreçleri
Cumhuriyetin kuruluşunda, Gayri Safı Milli Hasılanın % 43’ünü tarım sektörü oluşturuyordu. Tarım alanında 1927 yılında yapılan genel sayım ile tarım alanları, üretim şekli, tüm makine ve ekipmanı ile ilgili sağlam veriler elde edilmiştir. 1930 yılına kadar tarımın GSMH içindeki payının arttığını görüyoruz.
1940 yılma gelindiğinde, tarım gelirinin sabit fiyatlarla % 200 artmış olduğunu görmekteyiz. 1950 yılında tarımın payı GSMH içinde % 40.9’a düşmüştür. 1960 yılma gelindiğinde tarımın payı % 37.9, 1970 yılında ise % 26.2’ye gerileyerek, ekonomide sanayiden sonra ikinci büyük sektör olmuştur.
1980 yılında tarım GSMH içinde % 22.7 iken, 1993 yılında % 14.6 gibi küçük bir orana gerilemiştir. Ekonomideki tarım sektörünün payı giderek küçülürken tarımda çalışan aktif nüfus 1970 yılı başına kadar artış göstermiş, son 20 yılda ise tarımda çalışan nüfusta çok küçük bir azalma meydana gelmiştir.
Tarım arazileri (1000 Hektar)
YILLAR     EKİLEN SAHA        BAG-BAHÇE               ORMAN
1930                         –                                              -                                         8816
1940                        9610                                       -                                      10400
1950                        9868                                  1466                                    10418
1960                      15305                                 2060                                   10584
1970                      15591                                 3043                                    18273
1980                      16380                                 3911                                   20200
Türkiye Hayvan Varlığı  (Milyon Adet)
YILLAR   KÜÇÜKBAŞ         BÜYÜKBAŞ 

1923                                17                        4.1
1930                              24                         5.4
1940                          43.2                       10.7
1950                          41.5                       11.1
1960                          59.1                       13.6
1970                          56.0                       13.9
1980                          67.7                       16.9
Yıllar itibariyle kullanılan Traktör ve Biçer Döver miktarı
YILLAR            TRAKTÖR              BİÇER DÖVER (adet)

1927                                          -                                   -
1935                                      1300                          100
1940                                     1070                          994
1950                                   16600                         1600
1960                                   42100                         5600
1970                                105900                         8600
1980                                436400                       13700
Sulanan Arazi ve gübre kullanımı
Yıllar      Sulanan alan (1000 Ha)   Kullanılan gübre (1000 ton) 

1923                                 5                                                    -
1930                               18                                                   -
1940                               14                                                 2.5
1950                                11                                              42.0
1960                             170                                             107.0
1970                             812                                            1407.0
1980                           1696                                           2968.0
Üretilen Buğday, Pirinç (1000 Ton)
Yıllar             Buğday               Pirinç 

1927                           1333                          10
1930                          2586                          23
1940                         4097                          62
1950                          3872                          51
1960                         8450                        110
1970                        10000                      160
1980                       16000                        292
Yıllar itibariyle üretilen şeker pancarı, pamuk, ayçiçeği ve Zeytin
Yıllar   Şeker pancarı    pamuk      ayçiçeği       zeytin  (Bin ton)

1927                 36                             39                      -                                  -
1930                110                           70                      -                               150
1940                553                          77                      -                                 291
1950                850                        118                      70                             275
1960               4400                     282                    135                            440
1970               4250                     375                    380                            680
1980               6760                     403                    760                          1340
Ekonomik göstergelerimiz, 1990-2010 yılları ile devam edecek…

1923-2010 dönemi ekonomisi. Doksan yılda nereden nereye gelmişiz? (6-son)

1923 YıIında sahip olduğumuz; 13 milyon nüfus, 5000 ilkokul, 350.000 öğrencimiz; 2010 Yılında, 74 milyon nüfusa, ilkokul ve öncesi dâhil, 60.000 (ilk)okula, 12 milyon öğrenciye ulaşır. 1923’te, tarım ülkesi olan Türkiye, 2010 Yılında artık, “Yenice” Sanayileşmiş ülkedir.
Ülkelerin ekonomik performanslarının göstergesi olan GSMH’nin açılımı, 2010 yılı rakamları ile birlikte tekrar verirsek;
Bir ülkedeki ekonomik büyümenin ana ölçüsü, ülkedeki  GAYRİ SAFİ MİLLÎ HASILA (GSMH) dir. Buna, “Ülkede bir yıl için üretilen toplam mal ve hizmetlerin parasal  ifadesi.” de diyebiliriz.
Bir ülkede, GSMH içinde tarımın payı büyükse, o ülke tarım, sanayinin payı büyükse sanayi ülkesi olarak isimlendirilir.
Hizmet sektörünün payının büyüklüğü, bir gelişmişlik göstergesidir.
Gayrı Safi Milli Hasıla tutarları;
Yıllar         1990           2000         2010 (Milyar USD.)
Toplam           151                     199                736
-2010 Yılı için kişi başına düşen milli gelir: Yaklaşık 10 bin dolar olarak tahmin edilmektedir.
Milli Gelirin oluşmasında;
-Tarımın payı,  % 8,
-Sanayinin payı,  %23 (inşaat dahil)
-Ticaret-hizmetin payı,  % 69 oranındadır.
Üretim Değerlerimiz;
-Elektrik üretimi, 1923 yılı; 50 kwh; 2010 yılı; yaklaşık 210 Milyar kwh .
-Buğday üretimi, 1923 Yılında, 1,3 Milyon; 2010 Yılında; 19,6 Milyon ton.
-Pirinç üretimi, 1923 Yılında 10.000 Ton; 2010 Yılı; -Çeltik- 860.000 Ton.
-Şeker Pancarı, 1923 Yılı, 36.000 Ton; 2010 yılı 17,9 milyon ton.
-Pamuk, 1923 Yılı, 39.000 Ton; 2010 yılı Kütlü Pamuk, 2,1 milyon ton.
-Ayçiçeği, 1950 yılı, 70.000 Ton; 2010 Yılı, 1,3 Milyon Ton.
-2010 Yılında üretilen sebze miktarı, 26 Milyon Ton.
-2010 yılında üretilen meyve miktarı ise, 16,6 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
-Çimento üretimi, 1935 Yılında, 131.000 Ton olan üretim;  2010 yılında yaklaşık 63 milyon Ton üretim kapasitesine ulaşmıştır.
-Çelik üretimi, ülkemizde 1930’lu yıllarda başlayan çelik üretimi, 1950 yılında, 102 bin tondur.
2010 yılı sonu itibariyle, Türkiye’nin ham çelik üretim kapasitesi 42.7 milyon ton olarak kayıtlara geçer.
-Türkiye bugün için Avrupa’nın ise en büyük ikinci çelik üreticisidir.
-Petrol üretimi, 1950 yılında 18 bin ton; 2009 yılında, 2,4 milyon tondur. Bununla birlikte, 729,4 milyon metreküp doğal gaz üretilebilmiştir.
Ülke olarak bu konuda başarılı olduğumuzu ifade edememekteyiz.
Otomotiv sanayi üretimi ülkede 1950’li yıllarda traktör ile başlamış, kamyon ile devam etmiş ve 1970’li yılların başına kadar traktör, kamyon, kamyonet, otomobil ve otobüs üretim kapasiteleri kurulmuştur. 1970 yılına geldiğimizde üretim 25.000 adede, 1980 yılında 70.000 adede nihayet 1993 yılında 453.465 adede ulaşmıştır. Üretimin % 77’si otomobildir. Montaj sanayi şeklinde başlayan otomotiv sektörü bugün kendi motorunu, traktörünü, kamyonunu, otobüsünü ve otomobilini üretir hale gelmiştir.
2010 yılına geldiğimizde karşımıza çıkan tablo;
-Toplam otomotiv üretimi, 1 milyon 94 bin 557 adettir.
-Bunların 603 Bin adedi otomobil, 491 bin adedi ticari araçtır.
-1923’te ülkede 7.100 adet olan araç sayısı, 2010 yılına geldiğimizde 15 milyon araca ulaşır.
-1940 yılında yaklaşık 1.100 (binyüz) adet olan traktör sayısı, 2010 yılına geldiğimizde, yaklaşık olarak bir milyon üçyüz bin adettir.
-Telefon ve internet, 1923 yılında 13.900 adet olan manuel telefon santrali yerini yaklaşık, 17 milyon kablolu ev telefonuna bırakmıştır. Mobil telefon sayısının bunun çok üzerinde olduğu düşünülmektedir.
-İnternete erişim imkânı,  2010 yılı sonu itibariyle, nüfusun yaklaşık yüzde 42 oranına ulaşmıştır.
-Bireylerin yaş grupları itibariyle internet kullanımları (www.tepav.org)
Yaş grubu;              16-24         25-34        35-44         45-54       55-64        65-74
Kullanım oranı;   62.9          50.6             34.7              22.4           7.8            2.7
-Demiryolu; 2010 yılına geldiğimizde eskiden türkülere konu olan “Kara Tren”ler, yerini, “Hızlı Tren”lere bırakmaktadır.
-Denizyolu; Günümüzde modern gemilerle denizyolu ile taşınan yolcu sayısı yıllık, yüz milyona ulaşmaktadır.
Karayollarımız (http://www.kgm.gov.tr/Sayfalar/KGM/SiteTr/Kurumsal/YolAgi.aspx)
SATIH CİNSİNE GÖRE YOL AĞI (KM)
01.01.2011 tarihi itibariyle
Asfalt BetonuSathi KaplamaParkeStabilizeToprakDiğer YollarTOPLAM
Otoyol2 080-----2  080
Devlet  Yolları8 75822 146751624720731 395
İl Yolları1 43926 7831371 1527351 14431 390
TOPLAM12 27748 9292121 3147821 35164 865

BÖLÜNMÜŞ YOLLAR
01.01.2011
Otoyollar2 080
Devlet Yolu15 788
İl Yolu996
Toplam18 863

* * *
Gençlerimize, ülkenin ekonomisi hakkında bir ufuk kazandırmak amacı ile temel üretim değerleriyle bir pencere açtık.
Verdiğimiz  bu bilgilerle asgari ölçüde de olsa,
Okuyanların, ülkenin hangi dönemlerde ve ne kadar kalkındığını görebileceklerini ve değerlendirebileceklerini düşünmekteyiz.
Bunlardan fazlası meraklısının araştırmasına kalmaktadır.

Hiç yorum yok: