19 Şubat 2012 Pazar

Paranın zaman değeri safsatası -Prof. DR. B. Gültekin ÇETİNER


Ekonomiden şaka yollu bahsedilirken birbirine tamamen zıt şeyler söyleyen iki kişinin Nobel ödülünü paylaştığı alandır denir.
Ekonominin neden çok sayıda kişi tarafından bilim dalı olarak kabul edilmediğini “Kasabalılar haklı mı?” ve “Görünmezi görebilmek” başlıklı yazılarda yeterince tartışmıştık.
Bu yazıda ekonomideki temel kavramlardan birisi olarak karşımıza çıkan paranın zaman değeri denilen ironi ele alınacaktır.
Ekonomi kitaplarının vazgeçilmezidir, paranın zaman değeri. Yani; “Time value of money“. Örneğin, mühendislik ekonomisi kitabında basit faizden bir girersiniz, bileşik faizden sonra, nakit akışı analizlerinden, enflasyon ve uluslararası maliyetlendirmelerden çıkarsınız. Hepsinde ortak tek şey vardır: Paranın zaman değeri…
Neymiş paranın zaman değeri? Bugünün 100 lirası gelecek senenin 110 lirasıymış. Yani seneye 110 liram olacağına bugün 100 liramın olması aynı anlama gelirmiş. Nereden çıktı bu 10 liralık fark? Senelik %10 faizden.
Bir yandan ölçü aracı olarak tanımlanan paranın öte yandan zorlama bir zaman değerine sahip olduğunu iddia etmek ancak ekonomide olur. İşin ilginç tarafı zamana bağlı olarak sürekli artar denilen paranın değeri sürekli düşer.
Halbuki ölçü ve değişim aracı olarak tanımladığınız bir şeyin değerinin sürekli artması hele aynı formülle artması garip değil mi?
Öncelikle “para nedir?” sorusunun cevabını vererek başlayalım.
Para dediğimiz şey insanoğlunun çok eski zamanlardan beri çeşitli maddeler yoluyla mal ve hizmetlerini takas ederken ölçmede kolaylık olsun diye icat veya keşif edip kullanageldiği şeydir.
Bu maddeleri de kabaca değeri kendinden menkul olanlar ve bugün elimizdeki kâğıt para örneğinde olduğu gibi dışarıdan yasa yoluyla değer kazandırılanlar (fiat para) şeklinde iki grupta toplamak mümkündür.
Birinci grupta kıymeti kendinden menkul olan yani kendisinde iç değere (intrinsic) sahip altın, gümüş, buğday, arpa, hurma, tuz ve şeker kamışı gibi pek çok madde olabilir. Para olarak kullanılan bu tür nesnelerin önemli bir özelliği doğada az bulunmaları veya üretilmeleri için belli maliyet gerektirmeleridir. Örneğin, taş, toprak, su gibi doğada çokça bulunan maddelerin para olarak kullanılması anlam ifade etmemektedir.
Paranın ölçü ve mübadele aracı olmasının yanında önemli bir özelliği de uzun süre saklanabilmesidir. Örneğin, kuru hurmayı çok uzun süre saklayabildiğiniz için tarihte para yerine kullanılmışken yaş hurmanın saklanamaması nedeniyle para olarak kullanılmadığını görmekteyiz. Yine kıymeti kendinde olmasına rağmen örneğin deveyi para olarak kullanamazsınız. Diyelim maaş olarak iki koyun aldınız, giderken yolda birisi öldü. Hanım maaşı sorduğunda maaşımın yarısı öldü mü diyeceksiniz?
Kıymeti kendinde olan nesneler para olarak kullanılmasa da farklı kullanım alanlarına sahip olmaları nedeniyle değerlendirilebilirler. En iyi iletken olan altının elektronik sahada kullanılması, gümüşün teknolojik alanda pek çok kullanıma sahip olması, buğday ve tuz gibi maddelerin yiyecek maddesi olarak da kullanılabilmeleri gibi. Bu tür maddelerin para olarak tedavülden kalkması durumunda bile değerinin kendi içinde olması nedeniyle kıymetini kanun yoluyla yok edemezsiniz. Örneğin, 1933 yılında altın bulundurma yasaklandığında altının onsu 20 ABD dolarıydı. Devlet, altınları belirtilen fiyata satın alırken o sene pek çok altın dışarıya kaçırıldı veya gizlendi. Ertesi sene altın tekrar serbest bırakıldığında ons fiyatı 35 dolardan işlem görmeye başladı.
Bu tür maddelerin para olarak da kullanılması durumunda arz ve talep kanunu çerçevesinde fiyatlarında bir salınım olması kaçınılmazdır. Arz talep kanunu içerisindeki yapay olmayan salınımları doğal karşılamak gerekmektedir. Söz konusu değişim bugünkü fiat parada olduğu gibi sürekli artan (!) bir özelliğe sahip olmayıp arz ve talep kanunu çerçevesinde değerlendirilmelidir.
İçinde fazlaca yasanın bulunmadığı ekonomide arz ve talep kanununu fizik alanındaki termodinamik yasasına benzetebiliriz. Termodinamik yasasının ekonomide nasıl var olduğunu “Con Ahmet’in makinesi tekliyor” yazımızda ayrıca incelemiştik.
Bu dengeyi açıklamaya çalışalım. Diyelim ki birden dev altın rezervleri bulundu. Altın arzındaki ani genişleme onun fiyatının düşmesine yol açacaktır. Onunla satın alabileceğiniz buğday miktarı nispeten azalacaktır. Benzer şekilde buğday rekoltesinin bütün dünyada kıtlık gibi nedenlerle ani düşmesi durumunda aynı miktar altınla daha az buğday alabileceksiniz. Tabiatta mal ve hizmetlerin deviniminde bu şekilde bir ilahi denge kuruludur.
Eğer pazara müdahalede bulunmaz, paranın ölçü değerini yapay yollarla manipüle etmez ve pazar içinde muhtemel müdahaleleri de (ihtikar gibi) engellerseniz süreç içerisinde dengeler toplumun genel ihtiyaçları düzleminde tekrar yerine oturacaktır. Örneğin altının arzındaki ani genişlemeye bağlı olarak ortaya çıkan dengesizlik nedeniyle ucuza satmamak adına altın piyasaya daha az sürülecektir.
Buğdayın arzındaki azalma nedeniyle fiyatlarındaki yükselme insanları buğday üretimine sevk edecektir. Bu tür istisnai durumlarda eğer bu maddeler para olarak da kullanılıyorsa iniş çıkış şeklinde salınımlar kaçınılmaz olup bizim paranın zaman değeri diye karşı çıktığımız şeyden farklı bir durumdur.
Arz ve talep aynı paranın iki farklı yüzü olarak değerlendirildiğinden taleple ilgili örneklendirmelere gerek görülmemiştir.
Özellikle 1933 yılından önceki 140 yıllık geçmişine baktığımızda altının 19-20 dolar civarında seyreden fiyatının 1865-1870 Amerikan iç savaşı sırasında salınım göstermesi ancak sonradan tekrar 20 dolar dengesine oturması paranın zaman değerinin olmadığının göstergesidir (1792 yılı öncesi verilere ulaşılamamıştır). 1933 yılında altının yasaklanması müdahalesinden sonra 35 dolar değerine geldiği ve 1971 yılına kadar bu fiyatlarda dengeye oturduğu görülmektedir. Bu süreç içinde 1944 yılında Bretton Woods altında doların altına bağlandığı 1944 ve 1971 arasında da altının onsunun 35-40 dolar düzeyinde dengelendiğine tanık oluyoruz. 167 sene boyunca paranın zaman değeri değişmezken neden 1971 yılından sonra logaritmik şekilde değişimlerin oluştuğunu cevaplayabilir misiniz?
İslam’da parayı ölçü aracı olmaktan çıkaran uygulamaların yasaklandığını biliyoruz. Bunlar arasında altın gümüş gibi maddelerin bir biri cinsinden veresiye satılmaması, para olarak kullanılan maddelerin sanat ve işçilik gibi değerlerine bakılmaksızın misli misline değiştirilmesi gibi başka bir yazıda anlatacağımız uygulamalar sayılabilir. Bunlardan en meşhuru farklı rivayetleriyle gelen hurma hadisi olup iki ölçek kötü kalite hurmanın bir ölçek iyi hurma karşılığı değiştirilmesinin faiz olarak nitelendirilerek yasaklanmasıdır.
İslam dininde faiz diğer bütün dinlerdeki gibi yasaklanmakla kalmamış, Allah ve Rasul’une harp ilanı sayılarak adil bir toplum düzenini mümkün kılmaması nedeniyle hadislerde ayrıntılarıyla görüldüğü üzere faize giden yollar tümüyle kapatılmıştır. Borçlanmaların tümünde faizli işlemler yasaklanarak sanat ve emek gibi iki önemli faktör bile parasal araçlarda hesaba katmama pahasına paranın zaman kavramı değeri reddedilmiştir.
Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere kıymeti kendisinde menkul maddelerde doğal bir dengenin arz ve talep kanunları çerçevesinde sağlandığını görüyoruz. Son ve en mükemmel din olarak İslam’da para olarak kullanılan şeylerin manipüle edilmesine hiçbir şekilde izin verilmediği görülmektedir.
Gelelim kıymeti kendinden menkul olmayan ancak dışarıdan (extrinsic) yasal düzenlemelerle para olarak değer kazanan araçlara. Bunların kendindeki değer ancak basılan kâğıdın maliyeti kadar olup asıl değer yasayla yüklenmektedir. Tedavülden kalktığında sadece para koleksiyoncularının ilgisini çekecek kadar değere sahip olup dışarıdan yüklenen kıymetleri ortadan kalkar.
Yapay olmaları ve elde edilmelerindeki çok düşük maliyetler nedeniyle kıymeti kendinden menkul olmayan ancak yasal zorunlulukla dışarıdan yüklenen bu tür fiat (kâğıt) paranın 1971 yılından sonraki değer değişim grafiğine baktığımızda arz ve talep kanununa uygun halin tamamen ortadan kalktığını görmekteyiz. Altının dolar cinsinden değerleriyle diğer mallar ve hizmetler arasındaki çapraz değerlere baktığınızda belli bir dengenin nasıl korunduğunu göreceksiniz.
1971 yılında Nixon’un Bretton Woods’u reddederek doların altına indekslenen bağlılığını kaldırmasıyla küresel bankacılık sisteminde fiat paranın sürekli manipüle edilerek ne hale getirildiğini yine aynı grafikte görmekteyiz.
Kıymeti kendinden menkul olmayan günümüzde kullanılan fiat para diye adlandırılan kâğıt paraya baktığımızda diğerlerinde olmadığı şekilde yapay bir “paranın zaman değeri” kavramıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Ne hikmetse bu paranın sayısal yani nicelik değeri sürekli artar ama aslında artarken gerçek değeri sürekli düşer. Altınla ilgili karşılaştırmalarda söylediğimiz gibi, aslında altının değerinin artmadığını altın karşısında paranın değerinin düştüğünü belirtmiştik.
Artık mevcut süreçte oluşan enflasyon olgusuyla fiat para ölçü aracı olmaktan çıkmış durumdadır. İnsanlar bu paraya dayalı olarak birbirine borç veremez duruma gelmiş ve paranın zaman değeri safsatası altında bankalara mahkum edilmiştir.
Ekonomi kitapları parayı ölçü ve değişim aracıdır diye tanımlarken aynı zamanda değeri zamana bağlı olarak sürekli artan bir şey olarak tanımlamaktalar.
Gelin başka ölçü araçlarıyla karşılaştıralım. Siz metrenin zaman değeri olduğunu kabul ediyor musunuz? Yani bugün diktiğiniz 100 metre boyundaki bir bina seneye ölçtüğünüzde 110 metre geliyor mu? Ya da ak akçe kara gün için deyip sakladığınız 100 gram altın seneye 110 gram oluyor mu? Çiftçi ineğinden bu sene 100 litre süt alırken seneye 110 litre alabiliyor mu?
Ha bir de bunlar yalnız bir sene için. İşin içine bileşik faiz (%10) sokup 7 sene sonrası için hesaplayalım. 100 metre olarak diktiğiniz bina 7 sene sonra 200 metreyi geçiyor mu? Sakladığınız 100 gram altın 200 gram oluyor mu? İneğiniz 200 gram süt vermeye mi başlıyor? Hepsinde hayır. Ama iş paraya gelince neden bugünün 100 lirası 7 sene sonra 200 lirayı geçiyor?
Para ölçü aracı değil miydi?
Paranın zaman değeri olduğunu savunmak şu demek: Diyelim bir kişi diğerinden %5 faiz ile 1 kuruş borç aldı. Hiç ödemediğini ve borcun torundan toruna geçtiğini varsayın. Bu 1 kuruş 14 sene sonra 2 kuruş, 28 sene sonra 4 kuruş, 1450 sene sonra bir dünya dolusu altın 2000 sene sonra ise her birisi altından olan 286 dünya demektir.
Bütün bunlar ışığında tüm ekonomi kitaplarının ana kabulü olan paranın zaman değeri olduğu sadece bir safsatadan ibarettir.
Miktarı sayısal olarak artmasına rağmen değer olarak sürekli düşen bir şeyde sizce yanlış olan bir şeyler yok mudur?
1971 yılında bir ons altını 35 dolara alıyorken bugün 1700 dolara alıyorsanız ve o zamanlar belli miktarda altınla alınan mal ve hizmetler bugün de benzer miktarlarda alınabiliyorsa şu kâğıt paraya edilen muameleye bakınız.
Bugün para dediğimiz şey ölçü olma vasfını yitirmiş, paranın zaman değeri safsatası sonucu bileşik faiz hesaplarıyla miktarı şişirilip değeri düşürülen bir olgudan başkası değil. Borca dayalı para sisteminin (BDPS) basit matematiğini kavrayarak görünmezi görebilenler bunun neden sistemin önemli bir parçası olduğunu ve ekonomi kitaplarının vazgeçilmezi haline getirildiğini anlayacaktır.

Hiç yorum yok: