19 Şubat 2012 Pazar

”O bir kahraman” -Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner


Her idarecinin ara sıra bu isimsiz kahramanlar gibi sokakta üşümesi lazım. Tabi başta kendimiz..
“Hepimiz birer anne babadan gelmişiz dünyaya ve isimler koymuşlar her birimize baba!” diyerek başlıyor konuşmaya. Üzerine titreyen, kendisi yemeyip yediren, giydiren anne babaya sahip olamadığından yakınıyor. Kendisine bakamayıp Çocuk Esirgeme Kurumu’na veren sonra arayıp sormayanlara sitemkâr… Kendisini arayıp sormayanları sonradan “O” bulmuş. Ama yetmemiş “O”nu kimsesizlikten kurtarmaya…
14 yaşından beri de sokakta. Dile kolay… 23 sene evsiz geçen hayat ömür olmuş “O”nu olduğundan fazla yaşlandırmış.
“Trilyonun olsa ne yazar baba?” diye soruyor. “Bir çorap götürebiliyor musun” diyor.
Sahi ya… “Yediğinde dünyaları yiyebiliyor yattığında sahip olduğunu sandığın mülkün tümünü kaplayabiliyor musun?” Hele yoksa evin, sokakta yaşamaya mahkûm etmişlerse seni, iki metre küplük sıcacık bir ortama neler vermezdin?”
Evet! Mesken tuttuğu sokaklarda yaşamaya mahkûm binlerce kahramandan birisi “O”…
Devletin, toplumsal vicdanın gözünü boyarcasına sadece karlı yılbaşı gecelerinde hatırlayıp spor salonlarına kapattığı kahraman kişi…
Sahi devlet ne için? Devlet sadece yılbaşında mı var? Kimsesiz, evsiz, açları doyurmak için Ramazan’ı mı beklemek gerekiyor? Devlet ve bizler; sorumluluklarımızı sadece Ramazan’larda mı hatırlamalıyız?
Gecenin saatleri ilerledikçe sokağın ağırlığı çöküyor hepimizin üzerine… Hep birlikte üşüyoruz ama ısıtıyor içimizi sohbetler ve paylaşılan acılar… Ancak yarın gece “O” tek başına üşüyecek… İçimi yakıyor bu düşünce…
Bu arada gecenin o saatinde Taksim hala ayakta. “O” kolumdan tutuyor ve Taksim’in penceresinden dünyayı gösteriyor bana. Geçen ambulanslar kim bilir kimleri nereye götürüyor? Kimisi sevgili peşinde kimisinin başka derdi var. Bir gece kulübüne bırakılan, kaç evsizi ya da yetimi doyururdu acaba? Aklıma birden tek başına dünyayı satın alacak mevduata sahip bankalar geliyor. Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa diyorum..
Oradan geçen birisi elinde bira şişesi oldukça çakır keyif “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” yazısını zorlukla okuyor. Bu, gülüşmelere neden olurken birden manası tartışmaya açılıyor. Olay günümüz Müslümanlarındaki duyarsızlığa gelince birisi taşı gediğine koyuyor. “Mücahitken müteahhit olunca sorunun çözümünün zengin semtlere ve site içi lüks villalara taşınılarak bulunduğunu” söylüyor.
Bu arada “O” uyarıyor. “Donmamak için yürümemiz lazım baba” diyor. Yürürken de “soğuk kış gecelerinde donmama” taktiklerini öğretiyor. Bu taktiklere uymayıp dünyasını değiştirenleri söylemeyi de ihmal etmiyor.
Düşünüyorum. Eskiden tebdili kıyafet gezermiş yöneticiler. Halkı ne haldeymiş, haklarında ne düşünürmüş öğrenmek için.
Her idarecinin ara sıra bu isimsiz kahramanlar gibi sokakta üşümesi lazım. Tabi başta kendimiz.. Marka takıntılı gençler, yemeğini seçen çocuklar. Anne babalarının nazlı kuzuları.. Hepimiz düzenli şekilde üşüsek de üşümelerini bizim gibi ihtiyari değil zorunlu talim edenlerin dertlerine çare bulmak için kafa yorsak.
Herhalde Türkiye çok daha güzel olurdu. Bakın asıl çılgın projeler nasıl çıkardı…
Düşünüyorum… Sabaha karşı eve gidip sıcacık yatağıma yatacağım. Üşümenin acısını çıkaracağım. Nasılsa ertesi gün pazar. Ancak “O” kahramanın böyle bir şansı yok. Her günün “O”nun için aynı olacağı düşüncesi içimi yakıyor ve soğuktan akan burnu, yaşlı gözleri o günden beri gözümün önünden gitmiyor.
Not: Kimsesizlere kimse olma çabasındaki İhsan Eliaçık hocaya bu güzel etkinlik başta olmak üzere güzel işleri için takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Hiç yorum yok: