27 Şubat 2012 Pazartesi

Kösem Sultan’ı yargılamak zor-İlber Ortaylı

Kendi çocuğunun öldürülmesinde başroldedir. Ama binlerce kişiyi doyuran, borçluları hapisten kurtaran da odur. Kösem Sultan’ı, onun soyundan gelen hanedan üyeleri dahil herkes yargılar ama bunu yaparken dikkatli olmalı

Osmanlı tarihinin en ilginç portrelerinden biridir ve hiç şüphesiz Harem’de kadın hakimiyetinin sembolü haline getirilmiştir. Kösem’in uzun hayatı ve iktidarı tarihçi Ahmet Refik’in “Kadınlar Saltanatı” adlı çok okunan ve vakayinamelere dayanan çekici üsluplu kitabından sonra Osmanlı tarihçiliği için bir genelleme haline getirilmiştir. Başka yazılan eserlere kimse fazla dikkat etmemektedir. 


Kösem Sultan’ın nerede doğduğu ve hangi aileden geldiği tartışılıyor. Hanedanda mavi kanlı prenseslerin gelin gelme adeti terk edildiğinden beri bu bir ortak yöndür. Padişahı cezbeden genç ve zeki kızların köken kayıtları titizlikle tutulmuş değildir, doğrusu kimse de fazla ilgilenmez. Hürrem için Galiçyalı papaz kızı deniyor. Başka iddia da ileri sürülebilir. 

Alımlı ve zekiydi, buluğ çağındaki I. Ahmed’i etkiledi


Asıl olan bu gelen zeki ve güzel kızın Harem’de alacağı eğitim, Müslümanlığı benimsemesi ve Türk dilini kullanmasıdır. Türkçe öğrenemeyen bir kadının, ne valide sultanı ne de oğlu padişahı etkilemesi mümkün değildir. Kaldı ki Osmanlı hareminde okuma-yazma düzeyi fevkalade yüksektir. Çok kabiliyetsizlerin dışında göze batan ve padişahın etrafında olanların veya dışarıda iyi adaylarla 
evlendirilenlerin (çırak edilenlerin) ümmi olmamaları düşünülemez. 

Kösem Sultan da Bosnalı veya Yunan adalarından gelmiştir denir; papazın kızı diyenler de var. Belli değildir; alımlı ve zeki olduğu açık. Adeta çocuk padişah denecek buluğ çağındaki 


I. Ahmed’i etkiledi. Kendisi de çok gençti. 
I. Ahmed Osmanlı tarihinin tasavvuf ve din kültürüne hakkıyla sahip padişahlarındandır. Yaşından beklenilmeyecek ölçüde devlet işlerine aklı eren, bilge bir kişilikti. Kösem böyle bir genci etkileyebilmiştir. İkisinin aşkını tarihçi Reşad Ekrem’den başka tasvir edecek bir kalem çıkmadı. 
Çiftin tasavvufla olan yakın ilgileri o dönemin meşhur mutasavvıfı, dergahı bugünkü gibi Üsküdar’da bulunan şeyh Aziz Mahmud Hüdai’nin feyz ve irşadına yönelmelerini sağladı.İstanbul’un ilginç bir dönemiydi, genç padişah Sultanahmet Camii’ni yaptırdı. Tatlı yıllar çabuk bitti; genç padişahın ölümüyle evvela hakikaten deli olan 
I. Mustafa, ardından tarihimizin talihsiz reformatörü II. Osman’ın (Genç) taht yılları boyunca genç dul Kösem Mahpeyker Bayezid’deki eski saraya kapandı, daha doğrusu kapatıldı. 


Kanlı bir isyan ve ardından 
I. Mustafa’nın ikinci kere ha’l edilmesiyle Kösem’in oğlu Murad tahta çıktı. Padişah güçlü kuvvetliydi, zekiydi, yetenekliydi ama çocuktu. Kösem ise henüz 30’unda bir valide sultan olarakTopkapı Sarayı’na avdet etti. Sıkıntılı yıllarında muhtemelen bir daha eski saraya dönmemeye yemin etmişti. Üç kıtadaki devletin her köşesinde anarşi ve isyan vardı. Merkez bürokrasisi ise askeri kanatla birlikte çıkar gruplarına ayrılmıştı. Kösem yapabileceğinin en doğrusunu yaptı, askeri elde tuttu. 

Murad 20 yaşında aslan kesildi, yarattığı terör herkesi sindirdi


Genç padişah ise yeniçerilerin ayaklanmalarında bizar olmuştu. Hele bu ayaklanmalar sırasında en sevdiği devlet adamları ve nedimleri onlar tarafından paralanmıştı. 20 yaşına erince birden aslan kesildi. Yarattığı terör herkesi sindirdi. Bu terör havası içinde Anadolu isyanları bastırıldı, İranlıların eline düşen Bağdat ve Irak kıtası yeniden fethedildi, gene onların elinde olan Revan yani Ermenistan da imparatorluğa katıldı. Genç mareşal 28 yaşında ölene kadar anasını bir köşeye iteledi ve devlet işlerine karıştırtmadı.
Kösem iktidarın tadına varmıştı, daha doğrusu iktidarsız yaşayamayacağını anlamıştı, oğlu Sultan İbrahim’in Harem’e kapanması işine geldi ama deli denen padişah hiç de deli değildi; bir müddet sonra bazı devlet adamlarının telkiniyle Kösem gene geri plana itildi ve nihayet İbrahim’in ha’l edilmesi sırasında en meşum rolü oynadı. Onu hapsettikleri hücrenin kapısına vurulan kilide kurşun akıttırdı, bir daha açılmasın diye. Katline fetva verilişini seyretti. 


Bu idama kadar olaylar nasıl gelişti? Değerlendirmesini yapmak çok zor. Kösem Sultan’ı yargılayanlar sadece sıradan insanlar veya tarihçiler değildir, onun soyundan yürüyen hanedanın üyeleri de vardır. Oysa bu gibi olayları değerlendirmek ve nedenini aramak bir cemiyeti ve zamanı kaleme almak için kaçınılmazdır. 

O ölünce İstanbul’da 10 bin kişi aç kaldı


Kösem torunu IV. Mehmed’in çocuk yaşta padişah olması üzerine bu sefer büyük valide unvanını aldı. Kendini tehlikede gördü, çocuk padişaha karşı tertiplenen iki suikast teşebbüsünde de parmağı olduğu söylendi ve bir saray ayaklanmasında boğuldu. Tarihte ilk defa olarak bizzat Harem’in içine kadar giren bir zülüflü baltacı Kuşçu Mehmet onu bir yüklük dolabında bulup kement 
ile boğmuştu. 


İktidar Hatice Terhan Sultan’ındı. Terhan Sultan saray hayatındaki köşesine çekileceğiEminönü’ndeki Yeni Cami gibi hayır eserlerini yaptıracağı bir dönemin özlemiyle birkaç sadrazamı denedikten sonra Köprülü Mehmet Paşa’yı buldu. Paşa okuma yazma bilmezdi, yeniçerilikten gelmeydi ama devlet işlerinden çok iyi anladığı görüldü. 

Acımazsızca düzeni sağladı. Bu restorasyonun düzenli sonuçları 
II. Viyana Kuşatması’na yani  1683 felaketine kadar devam etti. Osmanlı tarihinde Çandarlılardan sonra bir Köprülüler vezir ailesi döneminden bahsedilir. 


1651 yılının 3 Eylül’ünde Kösem Sultan’ın boğulduğu gecenin gününde İstanbul’da 
10 bin kişinin aç kaldığı söylenir. Kurduğu imaretler şehrin fukarasını besliyordu, fakir kızları o besliyor ve evlendirip çeyizlerini düzüyordu, hapishanelerdeki borçluları o kurtarıyordu. Halk Kösem’in yok edilişine çok üzüldü. Geriye Üsküdar’da Çinili Cami denen mütevazı ve güzel külliyesi, şehrin merkezindeki Valide Hanı gibi muhteşem eserler kaldı. “Kadınlar Saltanatı” denen döneminin de ömrü bu kadardır. 

Hiç yorum yok: