18 Şubat 2012 Cumartesi

Avrupa aşıyı bizden öğrenmişti-Erhan Afyoncu

Aşı olup, olmamayı tartışıyoruz. İşin ilginç tarafı, Avrupa aşıyı 18. Yüzyıl'da bizden öğrenmişti.


Domuz gribi unuttuğumuz bir kavramla bizi tekrar yüzleştirdi: Salgın ve bulaşıcı hastalık. Salgın hastalıklar tarih boyunca milyonlarca insanı öldürdüğü gibi yenilmez sanılan orduları da perişan etti.


ÇİÇEK HASTALIĞI

Salgın hastalıkların en amansızlarından birisi çiçek hastalığı idi. Günümüzde adını unuttuğumuz ve 1980'den beri aşısı bile yapılmayan bu hastalık tarih boyunca çok can aldı. Çiçek hastalığı Milattan Önce 1000'li yıllardan itibaren bilinir. Avrupa ise çiçek hastalığıyla 10. Yüzyıl'da tanıştı. Bu hastalığa karşı bulunan aşı ise çok eski zamanlardan itibaren Hindistan ve Çin'de tatbik edildi. Çiçek aşısı Kafkaslar yoluyla Türkiye'ye geldi.

Osmanlı hekimi Emanuel Timonius, 1714'te Latince yayınlanan kitabında Türk topraklarında uygulanan çiçek aşısını anlattı. Bundan kısa bir süre sonra Avrupalılar çiçek aşısını Edirne'den İngiltere'ye yazılan bir mektuptan da öğrendiler.

AŞIYI AVRUPA'YA LADY MONTAGU GÖTÜRDÜ

Edward Wortley Montagu, 1716'da İngiltere elçisi olarak İstanbul'da göreve başladı. Elçinin eşi Mary Wortley Montagu da yanındaydı. Lady Montagu Osmanlı topraklarında geçirdiği iki yılı ülkesindeki arkadaşlarına yazdığı mektuplarda anlattı.

Lady Montagu, çiçek hastalığı geçirmiş ve yüzünde hastalığın izleri kalmıştı. O dönemlerde İngiltere'de bu aşı bilinmiyordu. İngiliz elçisinin eşi, çiçek aşısının Osmanlı topraklarında yaygın bir şekilde kullanıldığını hayretle gördü. Hafif çiçek çıkaranlardan alınan cerahat çiçek çıkarmayanların derisine çizilerek sürülüyordu. Lady Montagu, Osmanlı topraklarında bu aşının nasıl yapıldığını görünce, oğlunu da aşılattı. Bu tatbikatı arkadaşına mektubunda anlatınca, çiçek aşısı Avrupa'da öğrenildi.

BU AŞI VATANIMA DA GİTSİN

Sarah Chiswell'e Edirne 1 Nisan 1717

...Bizde pek çok yaygın ve zalimane olan çiçek hastalığını burada keşfettikleri bir aşı ile önlüyorlar. Birçok kocakarının sanatları sırf bu ameliyatı yapmak. Aşılanma için en uygun zaman sıcakların sonu, sonbaharın başlangıcı. O zaman aile reisleri ailelerinde çiçek hastalığına tutulmuş kimse olup olmadığını öğreniyorlar ve birkaç aile toplanıyorlar. Sayıları on beş on altıyı bulan aile toplulukları bu aşıcı kocakarılardan birini çağırıyorlar ve ceviz kabuğu içine doldurulmuş çiçek hastalığı aşısını hangi damardan açılmasını isterlerse, o damarı büyük bir iğne ile açtıktan ve iğnenin ucu kadar aşıyı buraya koyduktan sonra yarayı bağlıyor ve üzerine bir ceviz kabuğu yapıştırıyorlar. Bütün bu ameliye sırasında en küçük bir acı hissedilmiyor. Aynı şeyi dört beş damara daha yapıyorlar... Aşı için vücudun kapalı yerleri tercih ediliyor. Aşılanan çocuklar sekiz gün oynuyorlar, bir şey olmuyor. Daha sonra bir sıtmaya tutuluyorlar ki iki gün, üç gün yatakta yatıyorlar. Yüzlerinde yirmi otuz sivilce çıkıyor. Fakat sekiz gün içinde hiç hastalığa tutulmamış gibi oluyorlar. Açılan yaralar hastalıkları boyunca akıp çiçeğin zehrini atıyor, başka taraflara yayılmasına mani oluyor. Her sene aynı ameliye binlerce çocuğa yapılıyor... Aşıdan kimse ölmüyor. Aşının faydasına inandığım için sevgili yavruma da yaptırmaya karar verdim. Vatanımı çok sevdiğim için aşının oraya da girmesini isterim...

(Lady Montagu, Türkiye Mektupları, 1717-1718, çev. Aysel Kurutluoğlu, s. 66-67.)

ANADOLU'NUN ETNİK KÖKENİ

Türkiye'de yaşayan etnik gruplara dair her kafadan bir ses çıkar ama bu konuda fazla akademik araştırma yoktur. Türk Tarih Kurumu'nun eski başkanı değerli hocam Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun TTK yayınları arasında çıkan 6 ciltlik "Anadolu'da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1660)" eseri bu konuda bir ilk. Osmanlı vergi nüfusu sayımı olan tahrir defterlerine dayanarak bir heyetle birlikte hazırlanmış eserde 15-16. Yüzyıllar'da Anadolu'da yaşayan aşiretler tek tek ortaya çıkarılmış. Konar göçer olarak hayatlarını sürdüren aşiretler kışları bir mezrada kışlarken yazları ise yaylaya çıkarlardı. Bu kışlaklar zamanla köy haline dönmüştür. Bu köyde yaşayanlar da genellikle aşiret kökenlerini unutmuşlardır. Bu eser özellikle bu tür köylerin tarihini aydınlatıyor. Yine bu eser sayesinde aşiret kökenini unutmamış insanlar da aşiretlerinin tarihini öğrenecekler.

"Anadolu'da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1660)" isimli eser, Anadolu'daki Türk varlığını arşiv kaynaklarına dayalı olarak ortaya koyan çok önemli ve her zaman kullanılacak bir eser. Bu kitabın bir diğer özelliği de fiyatının çok ucuz olması. Her cildi yaklaşık 500 sayfa ve bez ciltli olan eserin tanesi 15 liradan satışa sunulmuş. TTK'da ve şubelerinde indirimli olarak 11,25 liradan satılırken, kitap fuarında ise 7,5 liradan satıldı. TTK Başkanı Prof. Ali Birinci'yi böyle bir eseri herkesin çok rahat alabileceği bir fiyatla bastığı için kutluyoruz.


Hiç yorum yok: