22 Ağustos 2013 Perşembe

Bayramlık bir konu daha: Neden geriyiz?Bizi kim geri bıraktı?-

Bayramlık bir konu daha: Neden geriyiz?

Bayram sohbet konusu diye medya ve Cemaat’i iki gün üst üste işledikten sonra, üçüncü gün için konu bir İngiliz profesörden geldi. Takipçilerine gönderdiği mesajda “Dünyadaki tüm Müslümanların aldığı Nobel ödülü sayısı Cambridge Üniversitesi’nin bir bölümünden çıkan Nobelli sayısından az” demiş adam...

Doğru söylemiş...
Konunun Mısır’da darbecilere destek çıkmakta beis görmeyen ‘barış ödüllü’ElBaradei üzerinden Nobel ödül komitesine serzenişte bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dikkat çektiği yönle bir ilgisi var muhakkak... ABD tarihinin en kanlı operasyonlarına izin veren Barack Obama da Nobel’den ‘barış ödülü’ sahibi...
Ancak barış ödülü jürisinin savunulamaz tarafgirliği, bilim alanındaki zavallı durumumuzu mâzur göstermez... Gerçekten de İslâm Dünyası, müspet bilimlerde ödüllerin verilmeye başlandığı 1901 yılından buyana, Nobel ödülleri verilen fizik, kimya, fizyoloji veya tıp ile edebiyat alanlarında parlak başarılar gösteremiyor. 1968’de ödül verilmeye başlanan iktisat alanında da övünülecek durumda değil İslâm Dünyası...

Sorun acaba bu dünyanın adını da verdiği ‘din’de veya din ile ilişkisinde mi?
Bizde de taraftarı bol bir görüşün sahiplerinin bu soruya verdikleri klasik cevap belli: “Evet, İslâm dini terakkiye (ilerlemeye) engeldir...”
Oysa, konuyu dillendiren profesör bile, ilk mesajında, Ortaçağ’da Müslüman bilimadamlarının hârika işler başardığını itiraf etmiş... Bilim tarihçilerinin görüşü, Batı için ‘karanlık’ olan Ortaçağ’ın İslâm Dünyası için ‘aydınlık bir dönem’ olduğudur.
Müslüman bilimadamları, Ortaçağ’da, hemen her alanda ‘öncü’ sayılacakları keşif ve icatlarla meşgul olur, teorik bilimlerde geçerliliğini bugün de sürdüren kuralları formüle ederken, aydınlar da hiçbir engel tanımadan fikir tartışmalarıyla meşguldüler.
Hıristiyan Dünyası’nın, ‘Rönesans’ diye anılan uyanışının temelinde yatan ‘reformcu’ çizgiye gelişi bile, İslâm âlimleri ile fikir adamlarının çabaları sayesindedir.‘Rönesans’ için hareket noktası teşkil eden ‘eski Yunan’ eserlerini yok olmaktan kurtaran da, ‘reform’ adıyla gündeme gelen yenilikçi görüşleri aşılayan da, onlardır çünkü...
Dini ilimlerde de ‘tekçi’ görüş hiçbir zaman söz konusu değildi; değişik görüşler etrafında oluşan mezheplerin sayısı bir ara binleri bulmuştu; İslâm’la ilgili farklı kavrayışlar ve uygulamalar bugün bile yok mudur?
Eğer ‘din’ bugünü anlamakta tek belirleyici olsaydı, geçmişe bakılarak söylenebilecek olan, genel kabulün tam tersidir: “İslâm ilerlemeye engel değildir”...
İyi de İslâm Dünyası’nın bilim alanındaki bugünkü hiç de iç açıcı olmayan durumunu nasıl yorumlayacağız?
Neden Ortaçağ’ı ‘aydınlık’ kılan bilim ve fikir atmosferi yakın tarihlerde zehirlenmiş ve ‘öncüler’ yetiştiren bir büyük coğrafya Batı karşısında yaya kalmıştır?
En az 200 yıldır bu sorunun cevabının arandığı bir ülkede yaşıyoruz.
‘Ateist’ İngiliz profesör mesajı sonrasında her yönden büyük tepkiler almış; eğer tepki verenler bizim coğrafyadan iseler adamın dillendirdiği sorun üzerine kafa yormamışlar demektir...
Hiç değilse bayramın şu son günü konuyu sohbetleriniz içine alın derim...

Bizi kim geri bıraktı?

Hiçbir din, müntesiplerine, çalışmamayı, bilimden uzak durmayı, araştırmamayı öğütlemez. İslâm dininin kutsal kitabı “Oku” emriyle başlamış, hemen her âyetiyle okuyanlarını daha ileri gitme yönünde motive etmiştir...
Söylemeye bile gerek yok, ama yine de söyleyeyim: Hiçbir ülkenin toplumu “Aman ne güzel, bilimde ve teknolojide geriyiz” diye övünmez; her alanda ilerlemek ister, bu yoldaki gayretlere destek verir...
Eğer “Neden biz bilimde başkalarından daha geriyiz?” diye bir soru ortaya atılmışsa, bundan dini veya toplumu suçlayıcı sonuçlar çıkarmak yanlıştır...
Tabii eğer ırkların bazılarının diğerlerinden üstün olduğuna inanmıyorsak...
Irkçı değilsek, daha doğrusu bilimin sınırları içinde kalma niyetindeysek, doğru cevabı bulabilmemiz için soruyu doğru sormamız gerekiyor...
Ortada bir gerçeklik var: Genel anlamıyla ‘Batı’ diye adlandırılan ülkeler, son birkaç yüzyıldır, bilim ve teknolojide öncülüğü ele geçirmiş durumdalar. Sadece teorik bilimlerde değil, keşifler ve icatların söz konusu olduğu uygulamalı bilimlerde de... ‘Nobel ödülü’ esas alınacak olursa, 100 yıl boyunca, ödüllerin büyük bir bölümü Batılı bilimadamları tarafından kazanıldı.
Ancak bu eskiden böyle olmadığı gibi ilelebet de böyle devam edecek anlamına gelmiyor. Batı bilimsellikte öncülüğü İslâm Dünyası’ndan devir aldı ve bir sonraki dönemde bayrağı Asya’nın ele geçirmesi asla sürpriz sayılmamalı...
Japonya ile başlayan bilim ve teknolojiye ağırlık verme hırsı Çin ve Hindistan’ın son zamanlardaki gayretleriyle yeni bir ivme kazandı. Bugün hâlâ en iyi bilim kurumları, üniversiteler Batı’da; ancak yüksek öğretimi destekleyecek beşeri altyapıda ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlandı orada.
Küçük bir çabayla Türkiye bu yarışa katılabilir.
Türkiye’de sorun, bana göre, eğitimde ‘eşitlik’ konusunun yanlış anlaşılmasıdır. Biz bugüne kadar —tamamen haklı gerekçelerle— herkese okuma-yazma öğretmeye çalıştık... Okullaşma oranının artmasını, ilkokulu bitirme yaşının yükselmesini, lise ve üniversitelerin daha fazla mezun vermesini hedefledik...
Yine haklı gerekçelerle...
Hedeflenen alanlarda büyük başarılar kaydettiğimiz ortada... Artık okuma-yazma bilmeyenlerimiz çok azaldı; daha uzun süreli okulda kalıyor gençlerimiz ve liseler ile üniversiteler daha fazla sayıda mezun veriyor...
Bunlar yerinde gelişmeler, ama bilim ve teknolojide öncülük için yeterli olduğu da söylenemez...
Galiba şimdi daha özel sonuçlar doğuracak yeni bir eğitim politikasına ihtiyaç var. Her okulu Anadolu lisesi yapmak, her köşede bir fen lisesi açarak o kurumları da sıradanlaştırmak yerine, gençlerimizi erken yaşta bilime yönlendirme ve özelliği olanlarla yakından ilgilenme yöntemini de benimsemeliyiz.
Üniversiteleri en geniş anlamıyla özgürlük ortamına kavuşturmayı asla ihmal etmeden...
Kalkınma ve ileri gitmenin din ile, etnik köken ile bir ilişkisi olmadığı muhakkak; ancak durumumuzun kalkınma ve ileri gitmeyle ilgili olarak benimsenen yöntemlerle ve onları uygulamayla birebir ilişkisi var.
“Neden geri kaldık?” sorusunu bırakmayı ve siyasilere dönerek “Bizi neden geri bıraktınız?” diye sormayı bir deneyelim mi?


Hiç yorum yok: