28 Temmuz 2013 Pazar

Görüntüyle geçmis zaman-Avni Özgürel

Görüntüyle geçmis zaman

Bırakın asırlar öncesinin, dün diyeceğimiz kadar yakın geçmişin dahi sık sık hatırlanmasını gerektiren bir toplumsal bellek zaafımız var.


Bırakın asırlar öncesinin, dün diyeceğimiz kadar yakın geçmişin dahi sık sık hatırlanmasını gerektiren bir toplumsal bellek zaafımız var. Bugünün Türkiyesi'nde 'milyon lira' mana ifade etmiyor, milyar lira sıradan... 

Oysa benim yaş kuşağım için dahi 40 para yani 1 kuruş, 100 para yani 2.5 kuruş manalıydı. 
Büyük kentlerde doğalgazla ısınıyoruz şimdi. Ama daha düne kadar devlet memurlarına tahsis edilen kokkömürü ayrıcalığı imrenilecek bir şeydi ve erkek çocuklarının bir görevi de kış kapıya dayanmadan evlere çeki çeki taşınan odunların kömürlüklerde düzgün istifini sağlamaktı. 
Telefon, taksi, radyo, buzdolabı lükstü. Tek tük hariciyecilerin evlerinde rastlanan TV cihazları yayın olmadığı için mobilyadan ibaretti. Evlerde haftanın günleri çamaşır, ütü, banyo günü diye sıralanırdı. Bu hafta geçmişten anıları canlandırabilecek fotoğraflara seçtim. Bunların genç kuşaklar için dikkat noktası ve düşünmeye vesile olmasını ümit ediyorum.





Başkentin 1893'teki hali...




Anadolu'nun en önemli ve en eski kentlerinden biriydi Ankara. Miladın başlangıcından itibaren ilgi odağı olmuş, Selçuklu ve Osmanlı asırlarında da kilit olma özelliğini korumuştu. Ama çok değil bir asır öncesine kadar hepi topu Kale ve çevresindeki sıkışık kümelenmeden ibaretti bugünün başkenti. Bu fotoğrafın çekildiği tarih 1893; çeyrek asır sonra yeni kurulacak cumhuriyetin merkezi olacağından hebersiz kent. Asırlar önce katledilen bir padişaha, Genç Osman'a (1604 doğumluydu; 14 yaşında tahta çıkmış 18 yaşında katledilmişti) isyanın sebeplerinden birisi, başkenti




İstanbul'un kozmopolitliğinden kurtarıp Anadolu'ya özellikle Ankara'ya taşımak arzusuydu.


İstibdat ve hamleler



2. Abdülhamid'in saltanat yılları istibdat eleştirisi dışında pek çok alanda hamle dönemidir. Padişah pek sevdiği ve küçük yaşta vefat eden kızı Hadice Sultan adına bizdeki ilk çocuk hastanesini yaptırdı. 1899'da tamamlanan hastane bugünün Şişli Etfal Hastanesi'nin temeli oldu.




'Hemşire'ler erkekti




Kadının çalışma hayatında yerini almaya başlaması yeni hadise. Geçen yüzyılın başında hemşirelik dahi erkeklere mahsustu bizde. Kırım Savaşı yıllarında Florence Nightingale'in çalışmaları görüldükten sonra bu alanda genç kızlara görev verilmesi fikri gelişti; hemşirelik eğitimi verecek okul olmadığından, doktorlara yanlarında kadın çalıştırmaları konusunda baskı yapıldı. Yine de ilk hemşirelerimiz sonradan Müslüman olmuş Avrupalı ailelerin kadınları arasından çıktı.




Ulema, vüzera, fukara




Bizde 19. asra kadar Müslüman ahali; ulema, vüzera, fukara diye üç sınıftı. Sanat, yani meslek sahibi olmak gibi bir düşünce son yüzyılda gelişti. Padişahlar sürekli Türkleri 'iş yapmaya' teşvik etti, hatta zorladı. Kimi paşalar mecburen adlarına kasap, odun-kömür deposu, zahire ambarı vs. açtı, ancak utançtan bu dükkânlara kendileri gitmeyip işletmeyi gayrimüslimlere teslim etti. İlk modern meslek eğitimi denemeleri 19. asrın sonlarında yapıldı. Fotoğrafta 1906'da Sıvas'ta açılan erkek meslek okulunun terzilik sınıfı görünüyor.

'Vatan yahut Silistre'

Yıl 1908. Tepebaşı kışlık tiyatrosunda Namık Kemal'in 'Vatan yahut Silistre' adlı eseri sahneleniyor. Fotoğraf seyircilerin sadece yarısını gösteriyor. Salon hıncahınç dolu. Öyle bir duygu patlamasına yol açtı ki bu eser, temsilden sonra izleyiciler dışarıda gösteri yapmaya başlayınca Babıâli tedbiren oyunu durdurdu. Sanat tarihimizde toplumsal bir hareketin fitilini ateşleyen ilk ve tek eser oldu 'Vatan yahut ilistre.' İstanbul'da 15 tiyatro eserinin değişik yerlerde sahnelendiği ve hepsinin yeterli seyirciyi bulduğu yıllardı.

Bir meslek olarak polislik

Bizde polislik meslek haline geleli çok olmadı. Uzun yıllar yeniçeri ortalarından tefrik edilen kolluk kuvvetiyle idare edildi. Suç kavramının değişmesi, suçlu takibinin özel ihtisas isteyen bir iş olmasıyla polis okulları açıldı. Ne arşivi, ne laboratuvarı vardı emniyet örgütünün; bu sebeple mahalle kabadayılarına yönelindi. Onlar sezgileriyle suçluyu tahmin eder ve karakolda sınırsız yetkileriyle 'konuştururlardı.' Fotoğrafta polis okulu mezunları hocalarıyla birlikte görülüyor.

Teknoloji peşinde

Osmanlı, iletişim ve ulaştırmada çağı yakalamak için hiç tereddütlü davranmadı. Telgraf ve telefon icat edildiğinden kısa süre sonra, neredeyse Batı'da denemeleri yapılırken İstanbul'da kabul gördü. Babıâli, buhar teknolojisinin ithaline de sıcak baktı. Fotoğraf 1892'de ilk trenin Bursa'ya gelişini yansıtıyor.

Hiç yorum yok: