28 Temmuz 2013 Pazar

Atatürk'ün not defterleri-Avni Özgürel

Atatürk'ün not defterleri

Türkiye Cumhuriyeti, devlet kurucusuna ait her şeyi muammaya dönüştürmeyi, üstelik bunu 'anısını muhafaza' adı altında gerçekleştirmeyi başardı.

Türkiye Cumhuriyeti, devlet kurucusuna ait her şeyi muammaya dönüştürmeyi, üstelik bunu 'anısını muhafaza' adı altında gerçekleştirmeyi başardı. 

Sonuçta ondan geriye, müze evler, heykeller, fotoğraflar, Türk Tarih Kurumu'nun süzgecinden geçirilmiş ve çoğu fazla bir şey anlatmamak için kaleme alınmış hatıratlar vb. kaldı. Hatırlayın, 12 Eylül darbecileri uzun bir zaman rozet ve büstle uğraştıktan sonra bir ara yılan hikâyesi Atatürk filmini yaptırmaya kafalarını takmış, bunun için komite kurup 'ilmi' toplantı düzenlemişlerdi ve o sırada Kenan Evren, "Filmde artık onun rakı içtiği gösterilebilir" demişti. 


İlk bakışta mantıksızca gelse de onu esirgeme gayretiyle yapıldığı izlenimi uyandıran, ama, biraz eşelendiğinde altında buram buram Mustafa Kemal'i gerçek olamayacak kadar pırıltılı bir efsane kişiliğe dönüştürme amacı kokan tavır yüzünden, Atatürk'ün hayatını, Kurtuluş Savaşı yıllarının iç dış siyasal olaylarını araştırmak isteyen herkesin kısa zamanda gayya kuyusuna düştüğünü fark ettiği inkâr edilemez. 

Afet İnan örneği

Bu hisse ilkin rahmetli Afet İnan hanımı tanıdığım zaman kapılmıştım. 

Hayatının en önemli yıllarını onun yanında geçirmiş, dolayısıyla Atatürk'ün mahremiyetine vâkıf olacak kadar yakınında bulunmuş bir kişiydi Afet hanım. Gerçek o ki, 1938'den itibaren ömrünü Mustafa Kemal'i kendine saklamakla geçirdi. En yakınlarına dahi onun özeline dair bir şey anlattığını ya da bıraktığını sanmam. 

Atatürk'ün Karlsbad hatıralarını kaleme aldığı küçük defter konusundaki tavrı bunun açık göstergesi. Mustafa Kemal, zaman zaman depreşen böbrek ağrıları dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı devam ederken kaplıca tedavisinden yararlanmak amacıyla gittiği Karlsbad'da çapkınlıklarını gece hayatına ilişkin notlarını yazmış bir deftere. 

Atatürk'ün öldüğü gün Çankaya'daki çalışma masasından aldığı bu defteri yayımlamak için yıllarca 'uygun zaman ve ortamı' bekledi Afet hanım. Sonunda hatıratın bazı bölümlerini (..) işaretiyle örtüp neşretti. Sorulup üstelendiğinde de kızgın kızgın, "Canım ne önemi var ki diğer anlattıklarının yanında. Biraz eğlenmiş, o kadar... Bilinmese ne olur..." derdi.

Gazi'yi terk edenler

Gazi Mustafa Kemal'in hayatının son bir yılında, özellikle hastalığı belirginleştikten sonra, çevresi tarafından adım adım terk edildiği ve pek çok kişinin 'ondan sonrası'nın hesabını yapmaya başladığı sır değil. Atatürk'ün gıyabında onun akli melekelerini yitirdiği, sabuklamaya başladığı, yakalandığı hastalıktan kuruluşunun olmadığı dahil yoğun bir dedikodu ortamı oluştuğu da... 

Bunu İsmet İnönü'yle arasının açılıp başbakanlığa Celal Bayar'ı getirdiği süreçte yaşananlarla izah edenler var. Devrimler sürecinde gözden düşen, bir tür sürgün hayatı yaşayan, yargılanan, burukluk içindeki yakın silah arkadaşlarının bu hissiyatla kendileri gibi 'mağdur edildiğini' düşündükleri İsmet Paşa'yı öne çıkarma arzusu duymaları mümkün. 1937'nin Kasım ayı Milli Mücadele'yi vermiş komuta heyetinin neredeyse bütün bütüne saf dışı edilip Türkiye'nin sivillerden oluşan yeni bir kadronun yönetime bırakıldığı dönemeç noktasıdır.

Salih Bozok'un intihar girişimi

Ancak özellikle Atatürk'ün bir daha çıkmamak üzere Dolmabahçe'ye kapandığı 1938 ortasından itibaren çevresinde yaverler, doktorlar ve hizmetliler dışında dost çevresinden kimsenin kalmamış olması da yalnızlaştığının göstergesi. Salih Bozok'un 10 Kasım sabahı, onun ölüm haberini aldığında intihara teşebbüs etmesini duyduğu derin üzüntü yanında bu terk edilmişliğe öfke olarak görmek çok yanlış olmaz.

Haber Ankara'ya ulaştığında herkesin gözünü önceden kararlaştırılmışçasına İsmet İnönü'ye çevirdiği şüphesiz. 

Nitekim Başbakan Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak dahil kimsenin "Ne yapalım" diye bir düşünme/danışma payı talep etmediği ve akıllara İnönü'den başka bir isim gelmediği de açık. 

Ancak o günün Ankara'sını yaşayanlar ölüm haberi geldiğinde 'herkesin Çankaya'ya üşüştüğünde' de hemfikir. Zabıt tutma gerekçesiyle Atatürk'ün çalışma odası dahil Köşk'ün 'elden geçirildiği' ve bu arada İnönü'den ikbal bekleyen kimilerinin geçmişte Atatürk'e şu ya da bu sebeple yazdıkları bazı şikâyet mektuplarının bilinmesini istemedikleri için bunların konulduğu çekmece ve kutularda arama yapıldığı dilden dile anlatılır. Herkes şahsıyla ilgili 'evrakı' alma telaşındayken Fevzi Çakmak'ın emriyle ve onun yaverinin nezaretinde muhafız birliğine mensup askerlerin Köşk'ü korumaya aldıkları, giriş çıkışı yasakladıktan sonra, çalışma odasında özel kalem görevlilerince işaret edilen kutu, dolap ve çekmecelerde bulunan bütün kâğıt, belge ve defterleri tasnifsiz halde bir sandığa doldurularak Genelkurmay binasına naklettikleri de...

Not defterlerinin akıbeti

Uzun süre İş Bankası kasasında muhafaza edildiği sanılan sandıkla kimsenin ilgilenmediği muhakkak. Varlığı dahi kabul edilmez bu 'evrakı metruke'nin. Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi oluşurken ortaya çıkar emanet. Ancak açılmadan öylece muhafaza edilir. Neden sonra özel emirle açılıp gizlilik içinde tasnifi yapılır içindekilerin. 1980 ihtilali olduğunda Atatürk'ün not defterlerinin büyük kısmının transkripsiyonu yani yeni harflere geçirilmesi tamamlanır. 

İlk kez Kenan Evren yurt gezisine çıkarken Genelkurmay'dan Atatürk hakkında nakledeceği özel bilgi notu istediğinde bir sayfası ortaya çıkar defterlerin. Atatürk'ün dini içerik taşıyan bir notudur bu. Ancak ne Evren merak edip defterlerdeki diğer yazılanların peşine düşer ne açıklanmasıyla ilgili girişimde bulunur. (Akla daha yakın gelen bir rivayete göre de Kenan Evren, yedi defterden oluşan notların tamamını okumuş ve o günün koşullarında bunların içeriğinin açıklanmasını doğru bulmamıştır.)

Latife Hanım'ın hatıratı

Ogün bugün defterler yayına hazır durduğu halde farklı kaygılarla ama hiçbir komutanın gereken emri vermediği söylenir. 

Benzer bir durumun Mustafa Kemal'in eşi Latife Hanım'ın hatıratını yazdığı tomar için de geçerli olduğuna inanmak için ortada yeterli sebep bulunuyor. 

Vefatından sonra bu hatıratın başkaca bazı anı eşyayla birlikte bir şekilde Uşşakizade ailesinin elinden alındığı ve benzer şekilde 'muhafaza' edildiği rivayet ediliyor.

Talep

Yakın zamanda devletin şeffaflığını sağlama adına yapılan düzenlemeler çerçevesinde 'gizli' ve 'çok gizli' kaydı bulunan evrakın, üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra açıklanması öngörüldü. 

Atatürk'le ilgili evrak bu kapsamda sayılmayabilir. Neticede defterler resmi yazışma niteliğinde değil. Ancak bu defterlerin var olduklarının dahi bugüne kadar resmen açıklanmadığı göz önüne alınarak hiç değilse kaç adet oldukları, kaç sayfadan oluştukları ve hangi yılları kapsadıkları bilinmeli diye düşünüyorum. Kuşkusuz bir an evvel yayımlanması gerektiğine inanıyorum. 

Atatürk'ün 'resmi tarih'e omurga olan Nutuk dışında (ki Büyük Nutuk da İnönü tarafından tarihi değil siyasi bir belge olarak nitelenmiştir) kendi şahsı için tuttuğu özel notların Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet yıllarının mantığını kavramakta tarif edilemeyecek değer taşıdığı inkâr edilemez... 

Kaldı ki milletin, Cumhuriyet'in kurucusunu en yalın haliyle tanıması, bakarsınız endişelenilen tepkilerin aksine Atatürk'e bakış ve yaklaşıma olumlu yönde ivme kazandırır. Onun dışında bilerek fazlaca parlatılmış kişilerin anısına gölge düşeceği endişesi de yersiz bence...

O yıllarda yaşamış, sorumluluk üstlenmiş insanların hiçbiri hayatta değil artık. Ama Türkiye kurtarıcısının içtenliğinin yansıdığı notları onun duygusallığı dışında ve herkesin ülke için en doğrusu olduğuna inandığı şekilde hareket ettiğini değerlendirecek olgunluk noktasında.

Hiç yorum yok: