14 Haziran 2013 Cuma

XIII. ASRIN İLK YARISINDA ANADOLU'NUN DOGUSUNDA YAŞANAN HAKİMİYET MÜCADELELERİ - Yrd. Doç. Dr. İlhan ERDEM.

XIII. ASRIN İLK YARISINDA ANADOLU'NUN DOGUSUNDA
YAŞANAN HAKİMİYET MÜCADELELERİ

Yrd. Doç. Dr. İlhan ERDEM*

Bugün ülkemizin Doğu Anadolu Bölgesi-Güney-Doğu Anadolu
dahil tarih boyunca pek çok değişik kavmin istilasına uğramış, yörede
sayısız beylik ve devlet kurulmuştur. Bölge İran, Suriye ve Kafkasya
yönünden gelen güçlerin hakimiyet kurmak için mücadele ettikleri bir
saha olmuştur. Tarihte meşhur olmuş Sasani-Bizans, Bizans-Arap ve
Türk-Bizans mücadeleleri hep bu mekanda yaşanmıştır. Malazgirt Zaferinin
akabinde Anadolu Türklerin eline geçip iskana tabi tutuldu. Ardından
da ülkede büyüklü küçüklü bir çok Türk devlet ve beylikleri ortaya
çıktı. Bunlardan tarih sahnesinde ilk boy gösterenleri Anadolu'nun
Doğusunda kurulanlardır. Saltuklu(Erzurum-Bayburt), Mengücekli
(Erzincan-Kemah-Divriği), Sökmenli (Ahlat-Van Gölü Havzası),
Artuklu (Mardin-Harput), Yınaılı (Diyarbekir) ve Dilmaçlı (Bitlis-Erzen)
adları altında kurulan bu Türkmen Beylikleri asırlarca bölgede hüküm
sürdüler. Hakim oldukları zaman dilimi içinde de yöreye büyük oranda
Türkmen iskan edildi. Kültür ve sanat eserleriyle donatıldı. Bölgede iki
asra yaklaşan sürede huzur ve güvenlik hakim oldu. İnsanlar refah içinde
yaşadılar. Bu beylikler bölgede meydana gelen siyasal ve ekonomik
gelişmeler ve bazı dış etkiler sonucu On üçüncü asrın ilk yarısında biri
hariç- ortadan kaldırıldılar. Makalemizde Anadolu'nun bu bölgesinde
yaşanan gelişmeleri beyliklerin tarihe karışmalarının nedenleri ve onların
mirasının bugüne katkıları genel olarak değerlendirilecektir. Konunun
daha iyi anlaşılabilmesi için biraz geriye gitmekte fayda vardır.
Bilindiği gibi İran, Irak, Suriye ve Anadolu'nun büyük bir bölümüne
hükmeden Büyük Selçuklular'ın güç kaybetmesi sonucu bilhassa
On ikinci asrın ikinci yarısından itibaren Yakın-Doğu' da yeni siyasal
oluşumlar görülmeye başlandı. Bunlardan ilk planda dikkate değer olanları
Musul ve Halep'te Zengiler, Anadolu'da Türkiye Selçukluları ve
Azerbaycan' daki ildenizliler idi. Zengiler diğerlerine nazaran etkin konumdaydılar
Bilhassa meşhur Nureddin Zengi(1146-zamanında bölgenin
en güçlü devleti olmuşlardır. Türkiye Selçukluları ise Kılıç Aslan(1155- 1192)
devrinde ağırlığını hissettirmeye başlamışlarsa da
Zengiler'e rakip olamamışlardır. iki devlet arasındaki nüfuz mücadelesi
Doğu Anadoludaki Türkmen Beylikleri üzerine idi. Türkmenler ise bu
iki devletin çekişmesinden yararlanarak bağımsızlıklarını korumaya uğraşıyorlar,
bir yandan da ülkelerini saldırgan Gürcüler'e karşı savunmaya
çalışıyorlardı. Nitekim 1153, 1161, 1163 ve 1166 yıllarındaki saldırıları
ittifak ederek bertaraf edebilmişlerdir. (1). Nispeten bağımsızlıklarını
korudukları bu devrede de Zengiler'in bilhassa Sökmenliler ve
Artuklular üzerinde nüfuzu mevcuttu (2)


Bununla beraber Doğu Anadolu'daki Türkmen Beylikleri'nin kaderi
1169- 1175 yılları arasında bölgede yaşanan gelişmeler sonunda değişecektir
Bizans kıskacından kurtulan Selçuklu sultanı Kılıç Aslan ani
bir hareket ile Danişmendli arazisine girmiş ve 1169 yılında iç çekişmeler
içinde olan beyliğin Elbistan, Darende, Gedük, Zamanh ve Kayseri
gibi Merkezi Anadolu ile Aşağı Fırat Bölgesindeki dolayısıyla Suriye
sınırını denetleyen mevkileriele geçirdi. Kendi nüfuz alanını tehdit eden
bu gelişme ve Selçuklular'ın güçlenmesi Nureddin'i tedirgin etti. O,
Selçuklu sultanının önünden kaçarak kendisine sığınmış olan Danişmend
beyi Zünnun'u bir ordu ile Anadolu'ya gönderirken kendisi de Aşağı
Fırat bölgesine girdi. Kılıç Arslan Nureddin karşısında fazla direnemedi
ve ele geçirdiği Danişmendli topraklarının büyük bir kısmını bırakmak
zorunda kaldı. Ancak çok geçmeden 1174 yılında Nureddin Zengi'nin
ani ölümü herşeyi değiştirdi. Selçuklular kaybettikleri yerleri tekrar
kazandıkları gibi Anadolu'nun Doğusuna nüfuz etme fırsatını yakaladı.
Gerçekten de Sultan Kılıç Arslan i 178 yılı sonuna kadar Sivas' dan
Tokat'a, Kayseri'den Malatya'ya kadar uzanan bütün Danişmentli ülkesini
zapt etti. Selçuklular bir anda güneyde Zengilerle olduğu gibi kuzeyde
de Saltuklu, Mengücekli ve Artuklu Türkmen devletleriyle komşu
oldular. Bu yakınlık Selçuklular'a Mengücek ve Saltuklular'a nüfuz
etme fırsatını verdi. Böylece onlar Anadolu'nun Doğusuna hakim olma
yolunda önemli bir adım atmış, en azından bir şans yakalamış oldular(3).

Selçuklular Doğu'daki ani ve hızlı ilerlemesi karşılık bulmakta
gecikmedi. Nureddin Zengi'nin ölümünün yarattığı otorite boşluğu kısa
bir süre sonra dolduruldu. Memlüklerinden Selahaddin Eyyubi Mısır' da
hakimiyetini ilan ettikten sonra hızla Suriye'ye yöneldi ve Haleb hariç
Zengi hakimiyetindeki bütün bölgeyi 1175 sonuna kadar ele geçirdi.
Ardından da Suriye sahillerinde hüküm süren Haçlı kontluklan ile giriştiği
mücadeleden i i 79 yılı sonlannda başan ile çıkmıştır. Selahaddin
yönünü sclefi gibi tekrar Doğu Anadolu' daki Türk Devletleri üzerine
döndüğü zaman karşısında rakip olarak -Beyliklerden başka-sadece Türkiye
Selçuklulan vardı. Selçuklular Zengi'nin ölümünden geniş
Danişmentli topraklannı zapt etmek suretiyle yararlanmışsa da
Selahaddin'ın çok kısa sürede devleti toparlaması sonucu daha fazla
ileriye gidemedi. İlk çatışma Suriye'yi kuzeyden denetim altında tutan
Göksun ve Raban kalesi çevresinde yaşandı. Malatya üzerinden inen bir
Selçuklu birliği Toros geçitIerinde Selahaddin'in kuvvetleri tarafından
durduruldular. 1179 yılında Sultan Kılıç Aslan misillerne için
Eyyubiler'e tabi Hısn-ı Keyfa Artuklular'ı üzerine yürüdü. Ancak
Selahaddin'in karşı hareketi ile geri çekilmek zorunda kaldı. Selçuklular'ın
Malatya üzerinden Fırat havzasına girme teşebbüsü başanya ulaşmadı.
İki devlet arasındaki sınır yine eskisi gibi kaldı(4).

1180'den itibaren Selçuklular'ın dahili mücadeleler yüzünden kaosa
sürüklenmesi Doğudaki Türkmen beyliklerini Selahaddin karşısında
yalnız bıraktı. Eyyubi sultanı da bu durumdan oldukça iyi istifade etti.
Anadolu'nun Doğusu haiz olduğu stratejik öneminin yanında o dönemde
ticari açıdan da ehemmiyetli idi. Türkistan üzerinden İran ve Haleb'e
ulaşan ünlü İpek Yolu buradan geçiyordu. Aynca Basra Körfezi yolu ile
Kuzeye ve Akdeniz'e ulaşan Hint baharatı; yine Rusya ve Baltık ülkeleri
ile Bağdad ve Suriye arasındaki yoğun ticari trafik yöreden geçiyordu.
Uluslararası ticaret ağının içinde kalmanın nimetlerini farkında olan
Türkmen beylikleri bu fırsattan en iyi şekilde yararlanmaya çalışıyorlar;
bunda da başarılı oluyorlardı. Refah içindeki bölgede Erzurum, Bayburt,
Erzincan, Ahlat Mardin, Diyarbakır, Silvan ve Bitlis en gelişmiş
ve dikkate değer merkezlerdi. Selahaddin Eyyubi'nin böyle bir beldeyi
ele geçirmek istememesi düşünülemezdi. Bilhassa Doğulu ve Batılı tüccarlarının
buluşma yeri, tarihi ipek yolunun son noktası Halep ve çevresinin
güvenliği yöre ile bağlantılı idi. O önce el-Cezire üzerine yürüdü.
i182 Eylülüne kadar Zengiler'in elindeki Urfa, Habur, Rakka ve Nusaybin'i
ele geçirdi. Ardından Musul'u bir süre kuşattı ise de ele geçiremedi.
Bu arada Selahaddin'in faaliyetlerinden rahatsızlık duyan AhlatŞah
II. Sökmen, Mardin hakimi Kutbeddin ile Bitlis emiri Devletşah
ittifak oluşturarak karşı atağa geçmişlerdi. Bu durumu tehlikeli bulan
Eyyubi hükümdarı yöreyi derhal terk ederek Suriye'ye döndü. Ancak o
bölgedeki emellerinden vazgeçmedi. Hısn-ı Keyfa Artuklu beyi
Nureddin' in de tahrikleri ile 1183 baharında tekrar bölgede gözüktü. Bu
kez hedef Fırat havzasının en önemli merkezi ve Anadolu için stratejik
açıdan büyük önem arz eden Diyarbakır(Amid) idi. Kent Türkmen İnal
Oğullarının elindeydi. Selahaddin güçlü surları ile alınması son derece
zor olan kenti biraz da hile ile kısa sürede ele geçirdi. Böylece
Eyyubiler Anadolu içlerine kadar girmiş oldular. O kentin yönetimini
Hısn-ı Keyfa sahibi Nureddin'e bıraktıktan sonra güneye kıvrılıp o sırada
Haçlıların elinde olan Teli Halid ve Anteb'i fethetti. Haziran 1183'de
de Halep'i alarak buradaki Zengi hakimiyetine son verdi(5)

Bu fetih ve başarıları ile Selahaddin tartışmasız İslam dünyasının
en büyük lideri oldu. Selçuklular çok gerilerde hatta gölgede kalmışlardı.
Karşısında durabilecek bir kuvvet yok gibiydi. Abbasi halifeliği onun
kudreti karşısında çoktan teslim olmuştu. Bu şartlarda artık bölgenin tek
patronu olarak istediği her şeyi -zaman zaman Haçlılarla uğraşsa dayapabilirdi
Önce Zengileri tamamen tarih sahnesinden siirneyi düşündü
ve 1185 yazında Musul'u kuşattı Tam bu sırada Ahlat-şah II. Sökmen'in
vefatı bölgedeki bütün dengeleri bozdu. Eyyubi hükümdarı da planlarını
yeniden belirledi. Musul'a karşılık Ahlat'ı ele geçirmek daha kolay ve
karlı idi. Bu sebepten kuşatmayı kaldırarak derhal Ahlat üzerine yürüdü.
Selahaddin'in gelmekte olduğunu öğrenen Ahlatlılar derhal Azerbaycan
atabeği Pehlivan'a müracat ettiler. Ye Ahlat atabeğin himayesine geçti.
Bu gelişme karşısında Ahlat seferini yarıda kesen Eyyubi hükümdarı
Meyyafarikin'e yöneldi. Kent uzun süre direnmesine karşın 25. 08.
1185' de düştü(6). Bu gelişme yakın bir zamanda Van Gölü havzasını
Eyyubiler' e açacaktır.

185-1190 yılları arasında EyYUbi hükümdarının Haçlılar ile olan
meşguliyetleri Anadolu'nun doğusundaki Türk Devletlerine rahat bir
nefes aldırdı. Ancak 1190'lı yıllar hiç de kolay geçmedi. Haçlılara karşı
çok başarılı olan Selahaddin kazandığı zaferin verdiği yüksek moral ile
tekrar kuzeye döndü ve 1191 yılında yeğeni Takiyüddin'i büyük bir ordu
ile Ahlat üzerine gönderdi. Takiyüddin hızlı bir yürüyüşten sonra
Meyyafarikin üzerinden Hani 'ye ulaştı. Kısa bir kuşatma sonunda kent
ele geçirildi. Yardıma gelen Sökmenli güçleri mağlup edildikten sonra
Ahlat'a yönelindi. Takiyüddin Sökmenliler'in merkezini bir süre kuşattı
ise de ele geçiremedi. Bu kez beldenin diğer önemli bir merkezi Malazgirt'i
kuşatırken vefat etti. Onun ölümü ile bölge ve Türk devletleri büyük
bir tehlikeden kurtuldu. Zira Ahlat ele geçse idi, bir sonraki hedef
Erzurum olacaktı(7). Bu da Anadolu'nun doğusunun tamamen Selçuklu-
Iara kapatılması anlamına geliyordu. 1192 yılında II. Kılıç Aslan ve
i193 'te de Selahaddin Eyyübi 'nin ölümleri yeni bir yüzyıla girerken
bölgede yeni bir dönemin başlayacağını işaret eder gibidir.

Selahaddin' den sonra devleti oğlu ve yeğenIeri tarafından derhal
parçalandı. Paylaşırnda el-Cezire ve Fırat havzası sultanın yeğeni Melik
Adil'in hissesi oldu. Eyyübiler arasındaki paylaşma mücadelesinden
istifade etmek isteyen Sökmenli Bektimur Meyyafarikin'i bir süre kuşattıysa
da ele geçiremedi. (8). Aynı yılda Gürcüler Saltuk İline saldırarak
Erzurumu işgal etmişlerdi. Bölgede yaşanan otorite ve nüfuz boşluğu
Selçuklular' ın harekete geçmesine fırsat verdi. Bütün kardeşlerini bertaraf
ettikten sonra 1196 yılında Selçuklu tahtına oturan Rükneddin Süleyman
Şah Ermenilcre bir sefer yaptıktan sonra dikkatini Doğuya çevirdi.
Kuzeyden Anadolu'yu tehdit eden Gürcülere karşı 1202 yılında sefere
çıktı. Selçuklu orduları Derbend önlerinde tuzağa düşürülerek mağlup
edildilerse de Saltuk ili ve Erzurum Selçukluların eline geçti ve buradaki
150 yıllık Saltuklu hakimiyetine son verildi. (9). Bu şekilde Selçukluların
Anadolu' daki varlığı ve Erzurum ticaret yolu güvenlik altına alındı. Selçukluların
bölgeye hızlı dönüşlerinin etkileri büyük olacaktır.

Selçuklular bölgenin kuzeyini denetimleri altına alırken
Eyyubiler'in karşılık veremediği gibi mevzi kaybetmeye devam ettiğini
görüyoruz. Bitmek bilmeyen iç çekişmeler çözülmelere neden oluyordu.
Nitekim kardeşleri tarafından hakkının yenildiğini düşünen Samsat hakimi
Melik Efdal yüzyılın başında Selçuklular safına geçmiş ve onlar
adına hutbe okutup para bastırmıştı. Onu Harput hakimi Nizameddin
izledi. Her ikisi de Sultan i. Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta çıkışını tebrike
gelerek bağlılıklarını bildirmişlerdir. (10) Selçuklular da bu sayede
Fırat bölgesine sızabilmişlerdir. Bu gelişmeye karşılık Amid hakimi
Eyyübiler'in el-Ceziredeki yeni hakimi Melik Eşrefin de desteği ile
Harput'a saldırdı ve kentin varoşlarına kadar ilerledi(Nisan 1205). Zor
durumda kalan kent hakiminin yardım istemesi ile Sultan Gıyaseddin
6000 kişilik süvari gücünü yola çıkardı. Kente ulaşan birlikler kısa sürede
denetimi sağladılar ve Harput tamamen Selçuklu kontrolüne girdi.
Aynı sıralarda Haçlılardan güç alan Gürcüler Anadolu'nun Doğusuna
saldırılarını yeniden başlattılar. 1205 ve 1206 yıllarında gerçekleştirdikleri
taarruzlarda Ahlat, Erciş, Van Gölü Havzası ve Erzurum büyük
tahribata uğradı. (11). Gürcülerin bu başarısında o sırada bölgede yaşanan
Eyyubi- Türk mücadelesi ile Selçukluların dikkatlerini başka alanlara
kaydırmasının önemli rolü vardı. Şiddetli saldırılara rağmen Gürcüler
bölgede bir hakimiyet sahası tesis etmeyi başaramayacaklardır.
Haçlıların 1204 yılında İstanbul'da bir Latin devleti tesis etmeleri
Yakın-Doğu 'daki bütün dengeleri alt üst etmişti. Zira bu hadisenin ardından
Anadolu'da biri İznik ve diğeri Trabzon olmak üzere iki Rum
devleti tesis edildi. Selçuklular da kendilerini çok yakından ilgilendiren
gelişmeler üzerine yönünü batıya döndü. Yeni oluşumlar nedeniyle Akdeniz
ve Kara Deniz sahillerinden yapılan ticaretin kesilme tehlikesine
karşı 1206 yılında Trabzon ve 1207 yılında Akdeniz sahillerine bir sefer
düzenlendi. Seferlerle ticaret yollarına tekrar işlerlik kazandırıldığı gibi
Antalya gibi önemli bir ticaret limanı da ele geçirildi. Selçuklu fetihleri
devam etti ve nihayet 1214'te Sinop zapt edilerek Selçuklu ticaret ağı
Anadolu' da bir bütünlüğe kavuşturuldu. Uluslar arası ticaret konvoyuna
da dahiloldular. Şimdi sıra Anadolu 'nun Doğusu ile güney sınırından
geçen tarihi ipek yolunda idi. (12).

Selçukluların batı da meşguloldukları sırada Anadolu'nun doğusunda
da çok önemli gelişmeler yaşanmaktaydı. Trabzon RumIarına
güvenen Gürcüler saldırılarını sıklaştırmışlar ve Kars'ı ele geçirmişlerdi.
En büyük karışıklık ise Van Gölü Havzasına bakim Sökmenliler de yaşanıyordu.
1206 yılında Ahlatlılar, Melik Muhammet'e karşı harekete
geçmişler ve Mardin Artuklu hükümdarı Nasireddin Artuk'dan yardım
istemişlerdi. Harekat sonunda kente köle asıllı Balaban bakim olmuş ve
Nasireddin'i yöreye sokmamıştır. Bununla beraber karışıklık aşılamadı.
Bu kez Ahlat Eyyübiler tarafından tehdit edildi. el-Cezire hakimi Melik
Eşref ve ardından Meyyafarikin sahibi Necmeddin Ahlat üzerine seferler
düzenlediler. Necmeddin Muş'u ele geçirmeyi başardı. Ardından Ahlat
üzerine yöneldi. Tehlikenin kapıyı çalması üzerine Erzurum Selçuklu
meliki Tuğrul-şah duruma müdahale etti ve Balaban ile beraber
Necmeddin'i bölgeden uzaklaştırdı. Ancak siyasi bir hata yaparak Balabanı
ortadan kaldırmak suretiyle Ahlat'a sahip olma düşüncesi felaketle
sonuçlandı. Ahlatlılar kenti ve yöreyi Eyyübilere teslim ettiler. Bu
şekilde yüzyıllık Sökmenli devleti tarihe karışırken Eyyübiler Anadolu'nun
doğusunun önemli bir kısmına hakim konuma geldiler. Bölgede
kurulmuş Türk devletlerinden de Artukluların dışında sadece
Mengücekler kaldı. (13)

Eyyübiler'in hakimiyetine rağmen yöre saldınlara uğramaktan
kurtulamadı. 1208 yılında Gürcüler Ahlat'a kadar gelmişler ve bilhassa
Erciş'i yağmalamışlar, tahrip etmişlerdir. Kaynağın ifadesine göre kentte
tek bir canlı kalmamıştır. Ahlat hakimi Necmeddin Gürcü faaliyetlerine
seyirci kalmıştır(14). Bununla birlikte Eyyübilerin yöredeki toprak kazançları
devam etti. 1209 yılında Zengilere ait Habur ve Nusaybin de ele
geçirilmiştir. (15)

Anadolu'nun doğusunda yaşanan bu gelişmelere karşın Türkiye
Selçuklularının Anadolu' dan geçen uluslararası ticaret yollarının denetimini
sağladıktan sonra yönünü tekrar doğuya ve bilhassa tarihi ipek yolunun
en önemli kavşağı Suriye üzerine çevirmişti. Ticari öneminin yanı
sıra Selçukluların Suriye üzerinde tarihi hak iddiaları vardı(16). Selçukluların
bu hareketinde ona yardımcı unsurlar da mevcuttu. 1216 yılında
Halep hakimi Melik Zahir'in ölmesi ile yöre karışıklık içindeydi. Bunun
yanında Samsat hakimi Melik Efdal bu seferde Selçuklular safında yer
alıyordu. Bütün bu unsurların bir araya gelmesi sonucu Selçuklu sultanı
İzzeddin Keykavus 1218 yılı başında büyük bir ordu ile Halep seferine
çıktı. Yanında Samsat hakimi Efdal de bulunuyordu. Büyük bir süratle
ilerleyen Selçuklular Torosları aşarak Suriye'ye indiler. Öte yandan Selçukluların
hareketini öğrenen Melik Eşref de kuvvet toplayarak süratle
yola çıktı. İki kuvvet Halep'in banliyölerinden Menbiç önlerinde karşılaştı.
Savaşı daha iyi yönetilen Eyyübiler kazandı. Selçuklu ordusu Melik
Efdalin de' ayrılmasıyla süratle Anadolu'ya döndü. (17).

Selçuklular tarihi bir fırsatı değerlendiremezken yenileri de ardından
geliyordu. 1218 yılında Musul hakimi el-Kahir Zengi 'nin ölümü
yörede dengeleri değiştirmişti. Musul 'un yeni hakimi Lulu Eyyübilerle
ittifak yaparken karşısına Erbil sahibi Gökbörü, Hısn-ı Keyfa, Mardin ve
Amid Artukluları çıktı. İki kamp mücadeleye tutuşurken yörede Eyyübi
hakimiyetin karşı olanlardan Gökbörü Selçukluları davet etti. Ayrıca
Artuklularla birlikte Selçuklular adına hutbe okuttular. Eyyübileri bölgeden
tamamen silecek bu fırsatı kaçırmak istemeyen Sultan İzzeddin
Keykavus ordusunu toplayarak derhal doğuya hareket etti. Ancak Malatya
'ya ulaştığında hastalığa tutuldu ve daha ileri gidemeden burada vefat
etti. (18). Selçukluların bölgeye gelmemeleri Eyyübilerin gücünü artırdı
ve Selçuklu taraftarı yöre hakimlerine baskı yapma imkanı verdi.

1220-1225 yılları arasında Yakın-Doğuda çok önemli hadiseler
yaşandı. Mısır dahil Doğu Akdeniz havzası Haçlı tehdidi altındaydı. Öte
yandan Moğollar bütün İran'ı kat ettikten sonra Azerbayean'a ulaşmışlardı.
Bütün bu hengamede Eyyübiler Mısır'da Haçlılar ile uğraşı verirken
Selçuklular da Akdeniz kıyılarına Latin yerleşmesini önlemeye çalı-
şıyordu. Bu amaç doğrultusunda Sultan Alaaddin Keykubad 1221 'de
Alanya'yı fethetmiş, 1225 yılı sonuna kadar bir dizi seferle Silifke'ye
kadar olan sahil şeridini Haçlılardan temizlemiştir(19). Ne Eyyübiler nede
Selçuklular o sırada Moğol tehlikesinin farkında değillerdi. Bu sebeble
Anadolu'nun doğu kıyısında yaşananlara önem vermediler. Bölgede
yaşanan sessizliği sakin ve güvenli ortam olarak yorumladılar. Gerçekten
de bu zaman dilimi içinde yöre oldukça sakindi. Sükuneti bozan yegane
faktör Ahlat hakimi Şehabüddin'in kardeşi Melik Eşrere karşı hareketiydi.
Onun isyanını önemli kılan Erbil, Mardin, Amid ve Dımaşk hakimlerinin
desteği idi. Buna karşın Melik Eşref Selçuklu müdahalesine
maruz kalmadan kendine karşı bölgede oluşan olumsuz havayı dağıtmayı
başardı ve otoriteyi yeniden tesis etti(l224) (20).

Haçlılara karşı başarılı olan bölge devletleri, bunu Moğollar ve sebep
oldukları sorunla aynı oranda karşı koyamadılar. Yukarıda değinildiği
gibi Doğuda neler olup bittiğini yeterice takip ederek önlemlerini zamanında
almadılar. Tehlike kapılarını çaldıklarında ise çok geç kalmışlardı.
Celaleddin Harezmşah'ın 1225 Azerbaycan'da gözükmesi tehlikenin
ilk işareti sayılabilir. Moğollar önünden maceralı bir kaçıştan sonra
1225 yılı ortalarında Azerbaycan'a gelen ve düşmanlarının ulaşamayacağını
düşündüğü bu topraklarda devletini kuran Celaleddin hemen hiç
duraksamadan bölgedeki dengeleri sarsıcı hamlelere girişti. Önce yeni
devleti için en büyük tehdit oluşturan kuzeyindeki Gürcüler'i ezdikten
sonra Anadolu'nun doğusuna yöneldi. Şimdiki hedefi Eyyübiler'in elindeki
Van Gölü havzası idi. Bu yöre Tebriz'de kurduğu devletinin Irak ve
Suriye'deki zenginliklere açılan bir kapısı, genişlemesinin anahtarı idi.
Onun için ikinci derecede önem arz eden yöre ise Erzurum ve havalisi
idi. Celaleddin yöreye saldırmadan önce kendine doğal müttefikler aradı
ve buldu. Bunlar o sırada Melik Eşrerin faaliyetlerine karşı kendilerini
tehlikede hisseden Dımaşk sahibi Melik Muazzam, Erbil hakimi
Muzafereddin Gökbörü ile Selçukluiara tabi Amid Artukluları idiler.
Melik Eşref yörede kendisine karşı oluşan ittifaka karşı derhal aynı tehdit
altında olduğunu var saydığı Türkiye Selçuklularına müracaat etti.
Devrin Sultanı Alaaddin Keykubad'a müracaat ederek destek istedi.
Karşılığında da Artulduların Orta Fırat havzasında yer alan topraklarını
vaad etti. Selçuklu sultanı bu cazip teklifi hemen kabul etti. Zira böylelikle
Selçuklular yıllardır bir türlü giremedikleri Fırat havzasına adım
atarak Suriye ve Irak'ı kolaylıkla denetimleri altına alacaklardı. O
Eyyübi melikine gerekli desteği verdikten sonra kendisine vaat edilen
yere karşı sefere çıktı. Hısn-ı Mansur ve Samsat'ı kolaylıkla ele geçirdi.
Kahta'yı 'kuşatırken Melik Eşrefin elçisi gelerek harekatın durdurulmasını
istedi. Selçuklu sultanı tehditlere aldırmadan yoluna devam etti ve
Kahta'nın ardından Çemişkezek'i de ele geçirdi. Melik Eşref SelçukluIara
karşı Emir İzzeddin komutasında bir ordu göndermişse de başarı elde
edemedi(21).

Selçukluların Anadolu'nun doğusundaki taarruzları artarak devam
ediyordu. Celaleddin Harezmşah'ın bölgede gözükmesi ile bazı dengeler
değişmeye başlamıştı. Anadolu'da çok stratejik bir konumda bulunan ve
yıllardır Selçukluların tabiyeti altında olan Erzincandaki Mengücekler
Harizmşah ve hatta Eyyübi melikleri ile temasa geçmişti. Bilhassa
Davud-şah devrinde bu süreç hızlandı. Bu gelişme karşısında derhal
harekete geçen Sultan Alaaddin Eyyübilerin Haçlılar ile meşguliyetinden
de istifade ile 1228 yılında bütün Mengücek arazisini ele geçirdi. (22).

Böylelikle Malazgirt zaferi sonrasında Anadolu'nun doğusunda kurulan
Türkmen beyliklerinden biri daha tarihe karışırken, Selçuklular Anadolu'nun
bu zengin ve müreffeh kısmını ele geçirmekle Eyyübilerle bölge
için giriştiği mücadelede bir merhale daha kazanmış oluyordu.
Selçuklu ilerlemesinin yanı sıra bölgede Harizmşah-Eyyübi çatışması
hız kazanıyordu. Hoy hakiminin çağrısı üzerine Eyyübilerin Ahlat
naibi Hüsamüddin Ali 1227 yılında Arran üzerine bir sefere çıkmış Hoy
dışında Merend ve Nahçivan'ı da ele geçirmişti. Celaleddin buna cevap
vermekte gecikmedi. Mücadelede Selçukluları tarafsız kıldıktan sonra
Erzurum Selçuklu Meliki ile Amid Artuklularının desteği ile harekete
geçti ve Ahlat'a saldırdı. Kent 1228 yılı sonbaharı ve 1229 yaz aylarında
iki kez kuşatıldı. Son kuşatma uzun sürdü ve Ahlat 1230 Nisanında düştü.
Celaleddin kentte korkunç bir yağma ve kıtal yaptırdı. Canlı varlıklar
yanında ayakta hiç bir eser kalmadı. Bu tahribat herkesi dehşete düşür-
düğü gibi bölge güçlerinin birleşmesini de sağladı. Gelişmeleri dikkatle
takip eden Selçuklu sultanı doğu sınırlarını korumak için 12.000 kişilik
kuvveti Erzincan'a doğru yola çıkardığı gibi Eyyübiler'den de yardım
istedi. Melik Eşrefin de katılmasıyla müttefik güçler sınırda
mevzilendiler. Harizmşah tarafında ise Erzurum Meliki Cihan-şah bulunuyor
ve Celaleddini Anadolu'ya yürümesi için teşvik ediyordu. Malazgirt
kuşatması sırasında Selçuklu ileri harekatını öğrenen Celaleddin
muhasarayı bırakarak derhal Harput'a geldi. Burada gerekli hazırlıkları
tamamladıktan sonra müttefiki ile beraber ileri harekatına başladı. İki
taraf Ağustos 1230 tarihinde Erzincan yakınlarında Yassı-çemen bölgesinde
karşılaştı. Üç gün aralıklarla devam eden savaşı Selçuklu-Eyyübi
ittifak güçleri kazandı(23). Bu savaş bölgenin kaderini tayin etti.
Harezmşah mücadeleyi kaybedip tarih sahnesinden çekilirken, galip
taraf da bulunan Selçuklu ve Eyyübiler yeni bir paylaşıma gittiler. Erzurum
ve havalisi kesin olarak Selçuklular'a kalırken Van Gölü havzası
yine Eyyübiler'e bırakıldı.

Celaleddin Harizmşah' ın çekilmesine karşılık şimdi Doğu' dan çok
daha büyük bir tehlike belirmişti. 1227 yılında Cengiz Han'ın ölümüyle
fetihlerine bir süre ara vermiş olan Moğollar 1230 yılında Yakın-
Doğu'da tekrar faaliyete başladılar. Önce Celalddin'i bertaraf ederek
tüm İran ve Azerbaycan'a hakim oldular. Ardından da hareket alanlarını
Kafkasya, el-Cezire, Anadolu'nun güney-doğusu ve Bağdad üzerinde
yoğunlaştırdılar. (24) Tehlikenin farkında olmayan Selçuklu ve Eyyübi
güçleri bölgede hakimiyet mücadelesi için büyük güç yarışına girmişlerdi.
Bu bağlamda Ahlat ve çevresi 1232 yılında Selçuklu topraklarına
dahiloldu. Eyyübiler ise Hısn-ı Keyfa ve Amid'i ele geçirdi. 1235 yılında
Urfa ve yöresi kısa süreli de olsa Selçuklu denetimine girmişti. 1236
ise Selçuklu orduları Amid önlerinde idiler. Bu önemli kent 1241' de
fethedilecektir. (25). Selçuklular Eyyübilere karşı üstünlük kurup Anadolu'nun
Doğusunda kesin hakimiyet sağlamışken Moğollar karşısıda
aldığı 1243 Kösedağ hezimeti bölgedeki egemenliğine büyük darbe vurdu.
1258 yılında Azerbaycan'da İlhanlı devletinin kurulması ile Selçuk-
lular bu devlete tabi oldular. ilhanlılar Anadolu'yu eyaletlere ayırarak
kendisi dışında Diyarıbekr ve Ermen vilayetleri tesis ettiler. Bu şekilde
Selçuklular'ın Anadolu'da tesis ettikleri siyasi ve sosyal bütünlüğü
parçaladılar.(26). Bu durum Anadolu'daki Türklüğün mukadderatına da
tesir edecek sonuçlara yol açacaktır. Yine de Selçukluların Anadolu'nun
doğusunda elde ettiği kazanımlar bu günkü sınırlarımıza ve vatan bütünlüğüne
ulaşmasında büyük katkı yaptığı aşikardır.

SONUÇ

1071 Malazgirt zaferinin akabinde Anadolu'nun doğusunda kurulan
Türkmen beylikleri XIII. Asrın başlarına kadar bölgeyi büyük oranda
Türkleştirirken sayısız sanat ve kültür abideleri ilc donatmışlardır.
Yüzyılın başlarında ise bölgede değişen dengelerin neticesinde varlıklarını
korumakta güçlük çekmeye başlamışlardır. Özellikle güneyden
Eyyübilerin tehdidi altında idiler. Buna karşılık Anadolunun merkezinde
kurulmuş Türkiye Selçukluları tehdidin karşısında bir aksiyon olarak
ortaya çıktı ve Anadolu'nun doğusunu büyük çapta hakimiyeti altına
alarak Türkmen Beyliklerinin mirasına sahip çıktı. Ancak i243 ve özelikle
1258 yılı olayları sonucu Azerbaycan'da ilhanlı Devletinin kurulması
bölgedeki dengeleri bir kez daha değiştirdi. ilhanlılar bölgede iki
ayrı Selçuklular' dan bağımsız idare edilen eyalet tesis edince aradaki bağ
zayıfladı. Yöre yinede Türk üstünlüğünü muhafaza ettiyse de kültürel ve
ekonomik yönden farklılaşmalar oluştu. .



*Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
1 Konu ile ilgili daha geniş bilgi için bak. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, 3. Baskı, İstanbul 1993, s. 6-2 i
2 O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, 2. Baskı, İstanbul 1984, s. 200-4.
3 İbnü'I-Esir, EI-Kamil fj't-Tarih(Türkçe çev: A. Özaydın), İstanbul 1987, C. XI., s.
314-324; Ebu'l Fereç, Tarih-İ Ebu'l Fereç(Türkçe çev. Ö. Rıza Doğruı), Ankara 1950,
C. II, s. 418-19; Turan, Selçuklular Zamanında .. , s. 203-5.
4 İbnü'I-Esir, cl-Kamil, Xi, s. 366; Ebu'I-Fereç, II, s. 422-26; S. H. Gibb, The Life of
Saladin, London 1973, s. 26-30.
5 İbnü'l-Esir, A. g. e. , s. 391-2; Ebu'l-fcrcç, Il, s. 429-32; Gibb, The Life .. , s. 34-7.
6 İbnü'I-Esir, cl-Kamil, Xi, s. 407-8; Ebu'l-Fercç, II, s. 435-6; Gibb, A. g. e., s. 41-2
7 İbnü'I-Esir, cl-Kamil, XII, s. 63-4; Ebu'l-Fereç, II, s. 459; Turan, Doğu Anadolu, s.
17.
8 İbnü'l-Esir, cl-Kamil, XII, s. 93; Turan, Doğu Anadolu, s. 102.
9 İbn Bibi, cl-Evamirü'I-Alaiyyc fi'I-Umuri'I-Alaiyyc(Yay. A. Erzi) Ankara 1956, s. 71-
75; İbnü'l-Esir, cl-Kamil, XII, s. 146-7; Turan, Sclçuklular Zamanında, s. 25 i-60.
10 Ebu'l-Fereç, II, s. 486
11 İbnü'I-Esir, cl-Kamil, xıı, s. 169-71; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 276-7.
12 İbn Bibi, el-Evamir, s. 96-101, 146-155; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 283-87,
302-307; İstanbul'un işgal i ve sonuçları için bak. S. Runeiman, Haçlı Seferleri Tarihi(
Türkçe çev. F. Işıltan), Ankara 1987, C. lll, s. 117-179.
13 İbnü'I-Esir, cl-Kamil, XII, s. 228; Ebu'I-Fereç, ll, s. 488-91;Turan, Doğu Anadolu, s.
105-
14 Ebu'l-Fereç, ll, s. 491.
15 İbnü 'I-Esir, el-Kamil, XII, s. 241-2
16 İbn Bibi, el-Evamir, s. 182-3'de bu konuya ilişkin atıfvardır.
17 İbn Bibi, A. g. e. , s. 183-196; İbnü'I-Esir, cl-Kamil, XII, s. 305-9
18 İbn Bibi, el-Evamir, s. 197-200;Ebu'I-Fercç, II, s. 504-5; Turan, Selçuklular Zamanında,
s. 318-9.
19 9-İbn Bibi, A. g. e. , s. 235-51; Ebu'l-fereç, II, s. 516;Turan, Selçuklular Zamanında,
s. 331-47; Eyyübi-Haçlı mücadeleleri için bak. , Runeiman, Haçlı Seferleri, III, s145-
55.
20 İbnü'l-Esir, cl-Kamil, XII, s. 381-83.
21 İbnü'I-Esir, A. g. e. ,s. 385-417; Celaleddin'in faaliyetleri için ayrıea bak., Cüveyni,
Tarih-i Cihan Güşa(Türkçe çev. M. Öztürk), Ankara i988, C. II, s. 124- 138; Sultan
A1aaddin 'in Fırat boylarındaki harekatı için İbn Bibi, el-Evam ir, s. 275-299.
ız İbn Bibi, e1-Evamir, s. 355-63;Turan, Selçuklular Zamanında, s. 351-7.
23 Detaylı bilgiler için bak., İbnü'I-Esir, cl-Kamil, XII, s. 417-455;Cüveyni, Cihangüşa,
II, s. 143-158; İbn Bibi, cl-Evamir, s. 370-416.
24 Bu dönemdeki Moğol akınıarı için bak. İlhan Erdem, Türkiye Sclçuklu-İlhanlı İIişkileri(
l258-1308), Basılmamış Doktora Tezi, DTCF. Ktp., Ankara 1995, s. 51-63.
25 İbn Bibi, el-Evamir, s. 490-98
26 İlhanhların Anadolu'da tesis ettikleri eyalctlcr için bak. H. Kazvini, Nüzhctü'l-Kulub
(Yay. G. Le Strangc), London, 1915, s. 94-106.


Hiç yorum yok: