30 Mayıs 2013 Perşembe

Diyojen gülmeyi öğretti-Avni Özgürel

Namık Kemal, Menemenlizade Rıfat Bey'e yazdığı mektupta zihnine adeta çakılan 1870 senesinin 17 Mayıs gününü anlatıyor...

Namık Kemal, Menemenlizade Rıfat Bey'e yazdığı mektupta zihnine adeta çakılan 1870 senesinin 17 Mayıs gününü anlatıyor: "O günün bergüzar hatırası Diyojen'in çıkışı oldu. Diyojen Osmanlı ülkesinde ilk mizah mecmuasıydı. Teodor Kasap'la ihtam-ı kabih (çirkin yakıştırmalar) suretiyle oynanan hezeliyattan (saçmalamalar) gayrı göze ve fikre yarar nesnesi olmayan vatanda bir mizah gazetesi neşrine o gün karar verdik. Gittiğimiz Kâğıthane'nin o bahar sabahı harikulade güzelliği bize sadece şairane duygular değil, cümle duyguların tebessüme yol olacak taraflarını bulmak, ciddi olarak söylendiğinde kaza-bela tufanı olacak hakikatleri mizahi bir üslup ile; şikâyetlerine şifa, yalnızlığına dost, sevgisine vefa görmediği için insanlardan kaçarak çareyi tek başına yaşamakta bulan eski Yunan filozofu Diyojen gibi dertlerimizle baş başa kalabilmek için çıkaracağımız mizahi gazetenin ismini Diyojen koyduk. 


Altına da onun ünlü deyişini ekledik: Gölge etme başka ihsan istemem!. Ama ne çare hep gölge ettiler. Öyle toz ayağa kaldırdık ki yıllar sonra Meclis-i Mebusan'da Matbuat Kanunu görüşülürken bazı mebuslar mizah gazetelerinin matbuat tarifi içine alınmasına karşı çıktılar. Neyse ki Molyer'den tercümeler yapan Ahmed Vefik Paşa ve Manok Efendi şafaat etti. Yoksa zavallı mizah gazeteleri matbuattan tard edilecekti. Yazıklar olsun ki, feryad sebebi durumları tebessüme sararak elemi hafifletmeye dahi müsaade edilmiyor"

Namık Kemal'in sözünü ettiği Diyojen 2 Haziran 1870'te yayın hayatına atıldı. 

Düzenli olarak basılamadı elbette. Satışlardan para toplandıkça, Kemal ve Kasap asgari yiyecek ihtiyaçlarını karşılayacak meblağdan arta kalanla matbaaya koştular. Diğer yayın organları gibi arada şehzade fotoğrafı basıp ulufe alma imkânı ya da resmi duyuruları basıp bedelini devletten tahsil etme şansı da yoktu Diyojen'in. Tek desteği okuyucularıydı. Onların ilgisiyle iki sene ayakta kaldı. Namık Kemal'in siyasi mücadeleye öncelik vermek için ayrılmasından sonra Teodor Kasap tek başına devam ettirdi dergiyi. Sonra Kemal'le birlikte Çıngıraklı Tatar'ı neşretti. Tatar postacılara verilen isimdi o dönem. Takip ve tacize dayanamadığı noktada onu kapatıp Hayal'i ardından Karagöz'ü ve Kahkaha'yı çıkardı.

Karikatüre müsait padişah 

Kasap'ın, Ziya Paşa ve Kemal'e Abdülhamid'i şöyle anlattığı biliniyor: 

"Abdülhamid Efendi'yle iki defa görüştüm. Bu zat hakiki kanaatlerini saklamakta öylesine mahir ki eğer sakalı kafasının içindekileri öğrense hemen tıraş eder. Bir gün tahta geçecek olursa kafasının içindekileri kendisi bile anlayamayacağı için istikrarlı hiçbir şey kalmaz. Çehresi karikatüre öylesine müsait ki bizim için yeni bir Sirano de Berjerak çıkar."

Teodor Kasap'ın kendisiyle ilgili sözlerini bir şekilde işiten Abdülhamid'in onu Sultan Abdülaziz'e şikâyet ettiği ve bu ilk mizahçımızın ancak Mithat Paşa'nın araya girmesiyle cezalandırılmaktan yakasını kurtardığı söylenir. Teodor Kasap'ın Abdülhamid tahta geçer geçmez soluğu yurtdışında aldığını söylemeye gerek yok herhalde. Fransa'ya yerleşen Kasap, Abdülhamid'in diplomatik kanalları kullanarak yaptığı baskılar yüzünden iki kez bu ülkeden çıkarıldı Belçika'ya sığındı. Ama onu Abdülhamid'in baskısı değil 'Hayal'ini kurduğu meşrutiyetin de özgürlük ortamını sağlayamaması yıktı.

Çerçeve

Sultan Aziz'in ümitsiz aşkı

Geçtiğimiz hafta Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın vârislerinin Mısır'ı haraç mezat sattıran serencamını yazmıştım. Sayfa sınırlaması yüzünden o tablonun içine Osmanlı sarayını günlerce meşgul eden aşk hikâyesini koymak mümkün olmadı. Oysa Sultan Aziz'in Hidiv İsmail Paşa'nın kızı Tevhide Hanım'a âşık olması ve evlenmek istemesi yüzünden imparatorlukta sadrazam değişti, nikâhın gerçekleşmemesi yüzünden tarihin akışı etkilendi.

Sultan Aziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan'ın görür görmez çok beğendiği ve "Böyle bir kız arslanıma layıktır. Kaç eyyamdır böylesinin hasretini çekeriz" diyerek övdüğü Tevhide Hanım o tarihte 19 yaşındaydı ve güzelliği herkesin dilindeydi. Genç Padişahın 1866 Mayıs'ının son günlerinde Dolmabahçe Sarayı'nda annesinin verdiği bir davette Tevhide Hanım'ı görünce dili tutulmuş, Pertevniyal Valide bu evliliğin gerçekleşmesini temin için hazırlıklara başlamıştı. Haziran ayının ilk hafta sonu padişahın kız kardeşiyle evli olan Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa'ya haber göndererek evinde davet vermesini, davete sadrazam Keçecizade Fuad Paşa başta olmak üzere bütün devlet ricalini çağırmasını tembihledi. Valide Sultan'ın planı o akşam Tevhide Hanım'la Sultan
Aziz'in nişanlandıklarını ilan etmekti. 

Ancak plan yürümedi. Davet günü Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa padişaha bir not gönderdi: "Hünkârım; kullarında iki hal vardır. Birisi sadece Fuadlık, diğeri sadrazamlıktır. Fuadlık yanım efendimizin gönlü ne isterse onu yapmasını söyler. Ancak sadrazamlık yanım bazı hususlarda görüşlerimi dile getirmemi söyler. Bu yüzden sizin bu gece Mısır Valisi'ne gitmenizi tasvip edemem. Yine de herhalde emir ve ferman velinimetimindir."

Sultan Aziz'in bu notu alınca hemen "Bak anne Fuad'ın yaptığına. Memlekette artık padişaha da karşı gelinir oldu. Bu ne insafsızlıktır." diyerek Partevniyal Valide'nin odasına koştuğu biliniyor. Ve hemen oracıkta mührü hümayunun Fuad Paşa'dan alınması emrini verdiği de. Sultan Aziz de bu evliliğin devletin başına iş açacağını Mısır Hidivi'nin Osmanlı sarayında en fazla sözü geçen insan haline geleceğini biliyordu bilmesine ama gururu incinmişti. O gece Fuat Paşa'yla karşılaşacağını bildiği için davete gitmedi padişah. Sadaret mührünü emanet ettiği Mütercim Rüştü Paşa'nın da bu evliliği tasvip etmemesi üzerine evlilik gerçekleşmedi. Ancak Fuad Paşa padişahın Tevhide Hanım'a ilgisini gelip geçici sanmakta yanılmıştı. 

Sultan Aziz hayatının son anına kadar Mısır konusu açıldığında gözleri dolarak ziyaretçisine Tevhide Hanım'ın halini hatırını sordu, ondan haber almak için adeta çırpındı. 

Bu evlilik gerçekleşseydi Osmanlı başkentinde saraydan daha etkili bir haberalma teşkilatı kurmuş olan Hidiv'in, Sultan Aziz'i tahttan indirmeye matuf hazırlıkları önceden fark ederek padişahı ikaz edeceğinin akla gelmemesi mümkün değil. Ve tabii elindeki büyük maddi imkânı seferber ederek böyle bir girişimi neticesiz bırakacağını düşünmemek de.

Hiç yorum yok: