12 Mayıs 2013 Pazar

Bir “âkîl adam” portresi: Koçi Bey-Yavuz Bahadıroğlu


“Âkîl adamlar” projesi tarihimizden kopuk bir proje değil. Ama tarihin “Âkîl adamlar”ı da bugünküler gibi değil. Padişahlara akıl verenlerin en meşhurlarından biri Koçi Bey’dir ki, Arnavut asıllıdır. Küçük yaşta devşirilip İstanbul’a getirilmiş, Enderun’da eğitilmiş, onyedinci yüzyılın yönetim bilimcisi ve uygulayıcısı olmuştur. Sultan I. Ahmed’den (Sultan Ahmed Camii’ni yaptıran hayırsever Padişah) sonra tahta çıkan Sultan I. Mustafa, Sultan II. Osman ve Bağdat Fâtihi, Sahib-î-Kıran Gazi Sultan IV. Murad Han’a kadar pek çok padişaha akıl hocalığı yapmış, bir anlamda “âkîl adam” olmuştur. Özellikle Sultan İbrahim’e ve Sultan IV. Murad’a “sırdaş”lık yapmıştır. Enderun’da (Siyaset ve Diplomat Okulu) eğitildiği için bilgisi ve görgüsü son derece geniştir. Ayrıca çeşitli devlet görevlerinde pratik yapmış, gözlemlerde bulunmuştur. Hasoda’ya alındıktan sonra da padişahlara “yakın danışman” olarak deneyimlerini arttırmış, herkesin sevgisini, güvenini ve saygısını kazanmıştır.

İşte bu birikimleriyle, Koçi Bey, “âkîl adam” olmuştur. Yazdığı eserlerden anlaşıldığı kadarıyla Koçi Bey, Osmanlı toplumu ve devlet kurumları hakkında son derece geniş ve son derece derin bir bilgiye sahiptir. Aynı zamanda bilgiyi analiz edip mevcut duruma uyarlayabilme yeteneği de vardır. Şuradan bellidir ki, devletin aksayan yönlerine işaret etmekle kalmıyor, alternatif çözümler de önerebiliyor. Çok da mütevazıdır… Enaniyetten (benlik ve bencillikten) öyle bir arınma arınmıştı ki, Sultan I. Ahmed’e sunduğu raporda, fikirlerin kendisine ait olduğunun bilinmesini istemiyor, “kendi fikirleriymiş gibi” uygulamasını öneriyor. Hatta okuyup hazmettikten sonra, raporun yakılmasını istirham ediyor (iyi ki Padişah o raporu yakmadı, yoksa “Âkîl adam” portresini nasıl çizebilirdik?) Koçi Bey, raporunun başında Osmanlı’nın en parlak devirlerini tasvir ediyor ve bunun sebeplerini sıralıyor…

Ardından mevcut düzene gelip acımasızca ve pervasızca eleştiriyor… Ona göre “kanun-i kadim” bozulmuş, işler şirazesinden çıkmış, kurumlar laçkalaşmış, dalkavukların sayısı artmış, rüşvet çoğalıp yaygınlaşmıştır… Bu eleştirilerden sonra, önerilerini sıralıyor: Padişah devlet ve toplum işleriyle bizzat ilgilenmeli; Tımar ve kul sistemlerinin tavizsiz uygulanmasını sağlamalı; Başarılı devlet görevlilerini sık sık değiştirmemeli; Tüm toplumda yaşayan farklı milliyet ve inanç sahiplerinin dengeli beraberliği sağlanmalı… Gerekçeleri de oldukça sağlamdır: “Üst düzey yöneticilerin sık sık değiştirilmesi, onları itaatkâr hâle getirir, bu da onları doğruyu yapma azminden ve adaletten uzaklaştırıp, makam korkusuyla dalkavuklaştırır. Dalkavuktan vatana-millete hayır gelmez...” diyor.

Kısacası Koçi Bey, devlet kurumlarının yeniden tanziminden toprak rejimine, devlet hazinesinden ticaret hayatına, bürokrasiden eğitime kadar pek çok konuda, dönemin şartlarına göre son derece gerçekçi ve kalıcı reçeteler yazıp dönemin padişahlarına sundu… İlginçtir: Bunu yaparken ne mevki ve makamını kaybetmekten korktu, ne kellesinin alınması ihtimalinden endişeye düştü (Osmanlı padişahlarına “diktatör” diyenler, bu duruma göre ithamlarını bir kez daha gözden geçirmelidirler). Mevcut durumla bu örneği karşılaştırdığınızda, ne görüyorsunuz?.


Hiç yorum yok: