23 Nisan 2013 Salı

Aldatıldık ey halkım, ne Kürt var ne de Türk!-Ümmetten ulusa, ulustan ümmete evrilmek!Tekasür suresi ve ulusalcılık- Abdurrahman Dilipak


Aldatıldık ey halkım, ne Kürt var ne de Türk!

Oğuz, Kazak, Özbek, Tacik var da, Türk yok! Zaza, Gurmanço, Sorani var da Kürt yok. Yunan da yok Fransız millet de.. Bunlar 20.YY’la yakın, erken zamanda icad edildi.. “Yunan Medeniyeti” de öyle. İon denizi çevresindeki Mora ve Girit çevrelerinde yaşayan küçük bir halktan söz ediyoruz. Grekler bunlar. Mısır ve Filistin’den, doğudan gelen halkların, Kafkaslar’dan inen halkların kesişme noktasında  yaşayan bir halk; İonlar. Denizcilerin getirdikleri hikayelerden kendilerine bir mitoloji ürettiler.. Doğu-Batı, Kuzey-Güney koridorunda bu bilgileri değiştirdiler..
Judeo- Grek filan diyorlar. Asıl Mısır etkisine bakmak gerek. Kartaca etkisine bakmak gerek.
Tarihin beşiği Arap yarımadası ve Mezopotamya. Hz. Adem de, Hz. Nuh da, Hz İbrahim de bu coğrafyada yaşadı.. Çin’i, Hind’i, İran’ı batıya doğru yürürken bu koridoru kullandı..
Yunan mış! Greklere Trekleri, Helen’i, Mekadon’u, Rum’u ekleyip bir millet icad etmeye çalıştılar.
Rum diye bir ırk yok. Anadolu halklarının ortak adı Rum’dur.. Biz hepimiz Rumuz!. Ahiyanı rum, baciyanı rum, Gaziyanı rum dedikleri biziz biz! Onun için burası Rumelidir, Arzı Rumdur! Türk dediğin de, Kürt dediğin de, Arab’ı, Süryanisi, Ermenisi, Müslümanı, Hıristiyanı, Alparslan’ı, Mevlanası, Fatih’i hepsi Rum’dur.. Rum dedikleriniz büyük çoğunluğu Müslüman olmuş bir halktır..  Mübadele yoluyla hem Balkanlar’daki Müslümanları seyreltmek hem de Yunan kimliğini tahkim etmek istediler. Bunlar hep bir oyundu!
Ermeni patrikliğini kuran Fatih’ti ya hu! Süryani patrikliğini Hz. Ömer kurdurdu, Fatih Rum patrikliğinin başı idi.. Doğu Roma Bizans’ın koruyucusu idi..
Allah bizi kabileler halinde yarattı ki tanışıp kaynaşalım diye, kavgalı edelim diye değil. Onun için adımızı “ünsiyet peyda eden” anlamına gelen “İnsan” koydu.. Ünsiyet etmeyip, düşmanlık eden insanlıktan uzaklaşır. Hayvanlaşmaktan da kötü, belhum adal olur! Hepimiz tek tek Adem’in çocuklarıyız, Adem de topraktandı..
Bu Kürt, Türk, Fransız, Yunan mugalatasını batılılar çıkarttı. Bizi uluslaştıracaklar ya. Sarı, kırmızı, kara, beyaz diye renk ayrılığımız yetmedi. Derimizin rengini boyayan Allah’tır Allah! Başka biri değil..
Ortak dil, gelenek, kültür, coğrafya gibi özelliklere sahip halkları grublamak, onları tanımlamak, kategorize etmek ve onlar üzerinde planlar kurma adına, hayali bir şekilde “ulus” icad edildi. “Millet” “Nation” değildir.. Yani Millet’in milliyetle ses benzerliğinden başka bir benzerliği yok.. Millet ise “din birliği” demektir..
Boşuna bunlar “Din yok, milliyet” var diye kitaplar yazmadılar.. Ruşeni diye biri yazar bu isimle kitabı. Mustafa Kemal’e hediye eder. O da Ruşeni’yi “Aferin, alkışlar” diye kutlar.. Doğu Perinçek bu çizginin bugünki temsilcisi rolünde.. Ruşeni’nin soyadı Barkın.. Ruşeni 1926’da yayınladığı kitabında “Birkaç Söz” başlığı ile yazdığı önsöze şu ilk cümleyle başlıyor: “Bu kitabı, dinlerin iç yüzünü milletime göstermek ve milletimi bu beladan kurtarmak için yazdım!..” Ruşeni Mustafa Kemal’in bir milletvekili aynı zamanda! Dertleri, “Millet” ve “Ümmet” kavramını zihinlerden silmek!
Biz önce insanız. Diğer insanlar ise “ya dinde kardeşimiz ya tende bir eşiz”.. Bizim “Vatanımız” değil, ülkemiz ve yurdumuz var. Övülen, “arzımevud” diye yüceltilen cennet gibi bir memleketimiz var. Komşumuz, akrabamız var, kabilemiz var, halkların kardeşliği var. Hepsinin ötesinde adalet, barış ve hürriyet olmalı.. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere karşı durmak var. Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti başka türlü davranamaz..
“Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”. Bunu unutmayalım.. Arab’ın Acem’e üstünlüğü yok.. Türk’ün Kürd’e, Kürd’ün Türk’e üstünlüğü yok.. Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe gerçek bir mümin olamazsınız. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi, bizim önerimiz olmamalı.. Yeryüzünün bütün açlarını ve mazlumlarını, ümmetin yetimi bilmemiz gerek. Bir kişiye ya da topluluğa düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerek.
Ne doğduğumuz toprağı biz seçtik, ne doğduğumuz ana-babayı, zamanı, ne derimizin rengini ne de cinsiyetimizi biz seçmedik. Bundan dolayı ileri veya geri olamayız..
Ulusal kavramlar ve kurumlar, semboller diye, dayatılan hukuk dışı şeylerin tümü bir illüzyondu. Resmi ideoloji, resmi tarih ve resmi din bir yalan üzerine kurgulanmıştı..
Türkiye’deki Akil Adam projesi 1895 yılında Güneydoğu’da 400 önde gelen isimin yaptıklarını hatırlatıyor.. Osmanlı’nın son döneminde Fransız İhtilâli’nin etkisi ile etnik milliyetçilik Güneydoğu’da kışkırtılıyordu.. Avrupa kaynaklı bu işler, Doğu ve Güneydoğu’da yoğun faaliyet gösteren misyonerler eliyle yapılıyordu. Bölgedeki etnik unsurlar, başta Ermeniler tahrik edilmeye çalışıldı. Sonra da  Osmanlı Halifesine ve ardından, Türk, Kürt, Arap diğer etnik kimlikleri ön plana çıkartıp, birbirine karşı kışkırtılmaya çalışıldı. Diyarbekir’de toplanan 400 Akil Adam “Ahali-i İslâm”(Anasır-ı İslam/İslam toplumunun unsurları - İslam Halkı) İslam kardeşliği etrafında toplanmaya çağırdı. İşte 118 yıl önceki o reçete: “TÜRK, KÜRT, ARAP YOK, ‘İSLAM MİLLETİ’ VAR!” Galiba bu konuya yarın da devam etmemiz gerekecek.. Selâm ve dua ile..

Ümmetten ulusa, ulustan ümmete evrilmek!

Güya bizi akıllarınca ümmetten ulusa evrilteceklerdi. “Kolbastı” oynayarak direndik bu acımasız kırıma karşı, Kifayetimizi, yazımızı değiştirdiler. Tarihimizi, kimliğimizi, dinimizi tahrip etmeye çalıştılar. “Tenkil, tedip, tehcirler” yaşadık..
Bana nereden geldiğimizi soruyorlar. Hz. Adem’den.. Gerisini bilmiyorum. Kabilemi, aşiretimi sorarsanız, Anne tarafından Fettahoğullarındanım.. Devlet Bahçeli de o aşiretten. Türkiye’nin en büyük, en entegrist aşireti. Laz da var aramızda, yörük de, Kürt de var, Türk de Arap da.. CHP’lisi de var MHP’lisi de, MSP’lisi de.. Dedemin dedeleri Adıyaman tarafından gelmişler.. Dedemin dedesi kızını kime verdi, kimden kız aldı bilmem.. Bilsem ne olacak ki.
Bir dedem müftü, ötekisi vaiz!
Firavun’un karısının adı benim eşimin adı. Ben Hz. Musa’yı, Hz. Harun’u yetiştiren Firavun’un aziz eşini anne bilirim de, Hz. Lut’a iman etmeyen eşine anne demem! Tıpkı, Hz. Nuh’un oğluna, Hz. İbrahim’in babasına rahmet dilemediği gibi.
Baba tarafından Seyithanoğullarındanım.. Fettahoğulları ve Seyyidhanoğulları aralarında kız alıp vermişler. “Seyyidhanoğulları” dediklerine göre kendilerine, Seyyidlerle bir bağlantıları olsa gerek.. Türk olarak biliniyoruz. En azından Arap ya da Kürt olduğumuza dair bir bilgi ve iddia yok.. Bu ülkenin halkı olmaktan, anne-babamdan, aşiretimden bir şikayetim yok, hamdolsun..

“Türk”lük bir etnik aidiyetten çok, batılılar tarafından belli halk topluluklarını tanımlamak için kullanılan bir sıfat olduğunu görmek gerek.. Bu tartışma, Osmanlı’nın son döneminde, 3 tarzı siyaset şeklinde, Türkleşmek, Muasırlaşmak, İslamlaşmak şeklinde Fransız hayranı, ya da Alman hayranı, İngilizlere meyleden İttihat Terakki gibi masonik, derin çevrelerde pişirildi, bu “batılılaşma ihaneti”. Yusuf Akçura, Gaspralı İsmail, Ziya Gökalp gibi isimler bu konuyu tartıştılar. Eşref Edip, Mehmet Akif filan da İslamlaşmayı savundular.. M. Akif “Ne Araplık, ne de Türklük kalacak, aç gözünü/ Dinle peygamberi zişanın sözünü” diye ümmeti uyarır. “Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber” der Safahatında!..
Bu ırkçılık belasından kurtulmadan iki yakamız bir araya gelmeyecek.. Bu coğrafyadaki bütün hakların kanları birbirine karışmıştır. Saf bir ırk bulamazsınız. Kabilecikler bulursunuz sadece..

Bir gün Eba Zer, Bilali Habeşi ile tartışırken “Bak zenci kadının oğulu” diye seslenmişti de, Hz. Peygamberin bundan haberi olunca “Hala cahiliye döneminin kirlerini mi taşıyorsun dilinde” diye eleştirilmiş, o da Bilal’den özür dilemişti.. Bu cahiliye adetlerinden ne zaman vazgeçeceğiz.. Bu Allah’ın ilk lanetini hakeden ırkçılıktan kurtulmadan hiç bir yere gidemeyiz..

Daha düne kadar, CHP’liler halka açık toplantılarda “Ümmetten Ulusa, Kuldan bireye, yurttaşa evrildik” diye laflar ederlerdi.. Bununla gurur duyarlardı. Bu milliyetçi/ırkçı akımın sol ayağı CHP, sağ ayağı MHP idi.. MHP kendi içinde dini dışlayan ve dini yedeğine almak isteyen iki akıma ayrılıyordu.. CHP ve MHP aslında aynı paranın iyi yüzü gibi idi ve son Ergenekon olayında bunu gösterdiler.. Biri “10.yıl albümünde” “Ümmet leşi”nden söz ederek, “Türkün dini Kemalizmdir” safsatasının peşine takılarak, dinde reform hayalleri peşinde koşmadılar mı? Aslında biri dini yoketmek isterken, ötekisi onu yedeğine almayı tercih etti, bir başkası dini reforma tabi tutmak istedi..

M. Kemal dahi dil konusunda işlenen cinayetleri durumu kabullenerek, bir gecede insanları dilsiz bırakmanın ağır vebali altında, ‘sofra” müdavimlerinden, ‘Çankaya’ isimli eserin yazarı F. Rıfkı Atay’a şunu söyleyecekti: “Dili bir çıkmaza soktuk çocuk!” Bizzat Mustafa Kemal tarafından “Güneş Dil Teorisi” adı verilen bir projeyle bütün dillerin kaynağının Türkçe olduğu iddia edildi. Bu teorinin kaynağı da yabancı idi. Pek tanınmayan, itibar da edilmeyen Avusturyalı bir dilbilimci olan Dr. Hermann Kwergitsch fikirlerinde yola çıkılarak yeni bir dil icad edilmeye çalışıldı.. Bu saçmalıklara inanan bir takım insanlar da vardı. Mesela Hasan Celil (milletvekili): “Yunan ve Ege Uygarlığının asıl kurucuları Türklerdir; Elen (Helen) sözcüğü Türkçe El’den türemiştir. Grek’lerde aslında Türk asıllı Krak kabilesidir.” diyordu. Prof. Yusuf Ziya Özer (milletvekili, hukuk fakültesi öğretim üyesi, ‘sofra’ müdavimlerinden): “Mısır medeniyetini kuran hakim ırk Türklerdir; Osiris Türkçe ‘üze ur’, yani yüksek gök anlamına gelir; tanrı Tot ‘ilahi kamer’ sıfatıyla ‘tutuş’, yani ‘yanmak’tan; phallus manasıyla da Uygurca sert anlamına gelen ‘totaş’tan türer” diyordu. 1937’de 2. Tarih kongresinde de bu saçmalıkları savunanlar vardır! Mesela TDK genel sekreteri ve ‘sofra’ müdavimlerinden Prof. İbrahim Necmi Dilmen; “Tüm dünya dilleri, Türkçe güneş anlamına gelen ‘ağ’ hecesinden türer” diyordu. Maksat yeni bir dil, yeni bir din yeni bir tarih icad etmek. “On yılda onbeş milyon genç yaratmak her yaştan!”. Düşünsenize kadrolar, kafatası ölçülerek şekillendirilmeye çalışılıyor o zaman bürokraside! Ne ilginçtir ki Mustafa Kemal 1938’de hayatını kaybedince aynı şahıs Ankara Üniversitesi’ndeki Güneş-Dil Teorisi ile ilgili derslerine son verdi. Öğrencileri bunun sebebini sorduklarında; “Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi” diye cevap verdi.

Dr. Nazım Beratlı’nın şu tesbitine aynen katılıyorum: “Ulus kavramının, Osmanlı toprağının kendi iç dinamiklerinin ürünü olmayıp, Yunanlılar ve Sırplar üzerinden Osmanlı’yı bölüp, mirasını paylaşmaya niyetli Rusya, Fransa ve İngiltere tarafından bizim (Osmanlı demek istiyorum) kültürümüze, zorla sokulmuş olmasıdır. İkincisi ise Türk Ulusçuluğu fikrinin, bütün Osmanlı toplulukları içerisinde en son ortaya çıkan, en genç milliyetçilik olduğu gerçeğidir. Henüz bir ulus olamamış Kürdlerin milliyetçiliği bile, Türklerinkinden eskidir.”
Anlayacağınız Türkçülük ideolojisi İslam’a, Osmanlıya dışarıdan sokulmuş, batılı, “kökü dışarıda” yabancı bir kavramdır.. Türk ulusçuluğunun fikir babası Moiz Kohen, Lazaro Franco gibi isimlerdir.. Bu kakdrolar Arap düşmanı Laikçi Türk Milliyetçiliğinin olduğu gibi, Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin de sponsorudurlar.

Bu bir oyundu. Ama artık oyun bitti.  “Türk aleminin en büyük düşmanı Komunizmdir, her görüldüğü yerde ezilmelidir” diyenler de “İrtica ile mücadele istila ile mücadeleden daha zor ve elzemdir” diyenler de bu derin çetelerdi.. Sivas da, Başbağlar da, Sağ-Sol, Kürt-Türk kavgası da bu çetelerin işi idi.. Kayıt dışı siyaset ve kayıt dışı ekonominin arkasındaki derin gerçek bu!

Daha anlatacak çok şey var da, bu günlük bu kadar!
Selam ve dua ile..


Tekasür suresi ve ulusalcılık

“Ulus devlet” ve “ulusalcılığı” tartışıyoruz günlerdir.
Ulusalcı geçinenler kaba meydan okumaları dışında bir şey yapmıyorlar.. TC tartışıyorlar. Resmi dairelerin tabelalarında TC olmalı mı olmamalı mı? Artık kimse dağa taşa yazılan, “Ne mutlu Türküm diyene” ya da “Türkiye Türklerindir”i konuşmuyor..
Mesela yeni gündem “Milli Eğitim”, “Milli Savunma”… Eğer bakanlıkların adında “Milli” olacaksa, mesela neden Milli Gençlik, Milli Sağlık, Milli Maliye, Milli Adalet Bakanlığı yok?.. O bakanlıkların adının başında milli kelimesi yoksa diğerlerinde niye var?
Mesela Milli olan Savunma Bakanı protokolde bilmem kaçıncı sırada da Milli olmayan Genelkurmay Başkanı ilk sırada. Her meydana Cumhuriyet ve Atatürk adı vermekle devlet yücelmiyor. Devlet adaletle yücelir çünki.
Bugünlerde Tekasür suresini çok okumak gerek. O kesretle övünenlere ilahi ikazları hatırlatmak gerek. Kimi parasının çokluğu, kimi gücünün büyüklüğü ile övünüyor.
Eskiler, “Rabbim beni bana, bizi bize bırakma” diye dua ederlermiş. Bizim içimizde nefis var. Ve nefsimiz şeytanın içimizdeki ajanıdır..
Bana sorarsanız iki çeşit insan var. Kadın ve erkek; bir de derisi farklı insanlar var. Beyaz derili, kara derili, kızılderili, sarı derili. Bundan sonrası doğduğu ana-baba, zaman ve yerle ilgili. İlk ırkçı şeytandır. Geç zamanlarda İsrailoğulları da üstünlük iddiasında bulundular. İlk ari ırk iddiası önce Yahudilere aittir. Oysa bir diğerinin İsrail olan Hz. İshak’ın babası Hz. Yakub, Hz. İsmail’in kardeşidir. Biri Arapların ötekisi Yahudilerin atası kabul ediliyor ki, bu iki kardeşi bölmektir. Hz. Sare kimlerden. Mısırlı idi. Hz. Hacer de Mısır’dan gelmişti ama Mısır’a da Habeşistan’dan gelmişti. Hz. İsmail’in eşi de Yemen’den gelen Curhum aşiretindendi. Yemenliler, Etyopyalı idi aslında. Peki Araplar, İsrailoğulları kimdir. Hz İbrahim ailesini bölen ve parçalayan anlayış bizim anlayışımız olabilir mi? Irkçı düşünce komünizm, kapitalizm, faşizm gibi Siyonizmden beslenmektedir. Nasıl Siyonistler her şeyi Yahudi ırkının üstünlüğü ile açıklıyorsa, faşistler; Yahudiler yerine kendi ırkını koyuyor. Kapitalistler sermayeyi koyuyor. Komünistler aynı yere işçi sınıfının adını yazıyor. Sonuçta aynı kaynaktan besleniyor ve aynı davaya hizmet ediyorlar bir bakıma. Bugün Türkiye’nin en temel sorunu milliyetçilikten. İslam ümmetinin birliği ve dirliği bu beladan kurtulmasına bağlıdır. Kim hangi ırkın ırkçılığını yapıyorsa dikkat edin, büyük ihtimalle o, o kökten biri olmayabilir.
Herkes kendi sonuna bir baksın. Dedesinin dedesini bilen kaç kişi var. Anne-baba derken, düşünsenize, bir anne ve bir babanız var; annenizin de bir anne ve bir babası var. Babanızın da bir anne ve babası var. Siz iki kişisiniz. Sizin 4 anne babanız var. Onların anne babası 8 kişi. Bu hesap bu şekilde katlanarak büyür. Düşünsenize dedeniz bir başka kavimden birini sevmişse sizin geniniz değişiyor. Bundan dolayı birileri sizi yüceltebilir ya da aşağılayabilir mi.. Sahi mesela annemiz erkek ya da babamız kız olsaydı, biz kim olurduk! Kardeşlerinizin ve çocuklarının evlenecekleri kişilerin anne babalarının soylarını, onların anne babalarının soylarını araştırın bakalım. Aile dediğiniz şey, sılai rahim olarak, sadece anne, baba ve çocuklar bağlamında bir nesil sonra nereye gider.. Kimse kendini kandırmasın.. Saf ırk iddiası kocaman yalandan başka bir şey değil..
Gerçek olan aile, akraba ve kabiledir. Kaldı ki, kavmiyetçilik gibi kabilecilik de yasaklanmıştır. Bizim geleneğimizde başkaları ile akrabalık ilişkisi kurmamız tavsiye edilmiştir. Kabile içi evlilikler insan neslinin tereddisine sebeb olmaktadır. İslam toplumlarında eski cariye hukuku ve çok evlilik, başka kabilelere akraba olma isteği, tebliğ sonucu Müslüman olanlarla akraba olma geleneği İslam dünyasında saf ırkların yaşamasına imkan vermemiştir. Göçler sebebi ile zaten insanlar gittikleri yerdeki halklarla akrabalık kurmayı bir güvenlik ve dostluk vesilesi görmüşlerdir. Saf bir ırk yok. Kabileler bile bir insan ömrü içinde bile farklılaşırlar... Özellikle Müslüman Anadolu halkı için saf bir ırk iddiası tam bir safsatadır. Baskın bir özellikte söz edebilirsiniz o kadar. Madem Tekasür’le başladık, ırkçılığı yasaklayan, ırkçıları, kabilecilik yapanların azarlayan Tekasür suresi ile bitirelim yazımızı: Bu sure Mekke döneminde inmiştir. 8 âyettir. Tekasür, “mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek” demektir Mealen: Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. Hayır; ileride bileceksiniz! Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! Hayır, kesin olarak bir bilseniz. Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?” Ayet mealine bakarak, Allah tekrar tekrar kabileci/ırkçı yaklaşımlara “Hayır” demektedir ve onların Din günü ile korkutmaktadır! Bu sure bir rivayete göre, Abdi Menaf ve She oğulları kabileleri arasında şeref, güç ve çoğunluk rekabeti ile ilgilidir.. Bir başka rivayete göre Yahudi kabileleri arasındaki rekabetle ilgilidir.. Mal, mülk, güç, iktidar çokluğu ile övünmeyi yasaklamakta ve övünenleri kınamaktadır!
Selâm ve dua ile.

Hiç yorum yok: