5 Mart 2013 Salı

Mağlubiyet-Mezopotamya-Ergün Diler

AK Parti iktidara yeni gelmişti. Taşlar yerine oturmadığı için Ankara'da her kurumdan çatırdama sesleri geliyordu!
Devlet, değişimin işaretini vermişti! Tam o sıralarda 6-7 milletvekili arkadaşla otururken 
"Sıkıntılı da olsa değişim gerçekleşecek. Korkmayın! Başörtülü First Lady'lere herkes alışacak!" demiştim! İtiraf etmeliyim ki grubun içinden bana çok inanan çıkmadı!
1 Mart Tezkeresi, darbe planları, eksik kalan suikast girişimleri, gözdağları, tehditler ve benzeri pek çok şey yaşandı Ankara'da!
İnanın pek çoğu daha yazılmadı!

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gelip ANKARA'ya çöreklenen güç, Türkiye'nin kumandasını kaybetmek istemiyordu! Topal bırakılan Ankara üzerinden, bölgeyi yönetmeye devam etmek istiyordu! Ama yapamadılar! Karşı operasyonlarla yıkıldılar! Çok zor olsa da bu gerçekleşti! Ülke makas değiştirirken vekiller gibi halk da bunu anlamadı! Göremedi! Merkez medya eski masaya çalıştığı için "göstermeme emrini" yerine getiriyordu!
Ancak son 10 yılda hem Türkler'in kendi devletlerine, hem yabancıların Türkiye'ye bakışı tamamen değişti!
İşte Alman Başbakanı'nın çok önemli CEO'larla birlikte gelişi de bunun en güzel işareti!
Almanya, bu ziyaretle "Yeni Türkiye'yi kabul ettiğini" resmen açıklamış oluyor! Merkel, kurulan yeni dünyada yer kapabilmek için Alba Group, Siemens, Lufthansa Airlines, Hitachi Europe, Deutsche Bank, Airbus Operations, Fraport Airport, Hoffmann Fördertechnik gibi devleri beraberinde getirdi!
Peki bu ziyaretin başka anlamları var mıydı?
Elbette vardı...
Büyük savaş bittikten sonra Amerika, Avrupa'ya gelip çöktü. 1950'lerden itibaren Ankara da bu teslimiyetten payını aldı! Zaten karşı koyacak gücü yoktu! Ama Almanya ve Fransa el ele verip Amerikan egemenliğini kırmak için "Ortak Pazar"ı kurdu. Türkiye'ye de KAPIDA BEKLE denildi! Bu kapıda 50 yıl beklenirken Ankara'da biri çıkıp da"Yahu neden burada aşağılanıyoruz! Bize yakışıyor mu?" diyemedi!
Neyse...Bu iki ülke sanayileşerek Amerika'ya rakip olabileceklerini göstermek istiyordu. Ama Amerika'dan önceki egemen güç İngiltere ise başka bir oyun peşinde koşuyordu! Washington'un karşısına YAHUDİ BARONLARIN yönettiği paraları sahiplenerek çıkıyordu!
Almanya ve Fransa bu nedenle yıllarca İngiltere'yi birliğe davet etmedi! 1970'lerde Londra, Avrupa'nın önemli bir parçası olduktan sonra "Türkiye burada olmalı" seslerini yükseltti! Çünkü Türkiye uzun yıllardır BARONLARtarafından yönetiliyordu! Kendi emrindeki bir Ankara ile Avrupa Birliği'ni ele geçirmek istiyordu!
Nüfusu kalabalık Türkiye biçilmiş kaftandı! Alman ve Fransızlar bu oyunu gördükleri için yıllarca kapıyı açmadı! Alman ve Fransızlar "paradan para kazanan" bir felsefenin, Avrupa'nın sonu olacağını düşünüyordu! Fikri ayrılık büyüktü!
Ama kimseye kulak asmayan İngiltere dünyanın her yerinde operasyonlara devam ediyordu!
Amerika'daki ULUSAL sermaye de bu FAİZCİLERİN ülkeyi bitireceğini gördü! Bir hamle şarttı! Kanlı, acımasız ve insaf dışına çıkılan bir operasyonla Irak işgal edildi! Enerji yollarının kontrolü kaçınılmazdı! Bunu yapmanın tek yolu da Amerikan askerini bölgeye göndermekti! Ama yetmiyordu! Bir de petrol fiyatları yukarı çekilmeliydi! Zamanla bu da gerçekleşti! Petrol artınca Rusya ve Körfez ülkeleri çuvalla para kazandı! Adeta parayı koyacak yer bulamıyorlardı!
Rusya kendi ihtiyaçlarını karşılıyor ancak ARAP PARALARI güvenli bir liman arıyordu!
Amerika'ya gittiğinde BARONLARIN kucağına düşüyorlardı! En doğru adres İstanbul'du!
2002 seçimleriyle birlikte Türkiye bu oyuna sıkı antrenmanla hazırlandı! İleride yazacağımız çok önemli tuzaklar atlatıldıktan sonra Türkiye sakin bir liman haline geldi! Makas değiştiren Ankara'ya fatura kesmek için paralarını toplayıp giden BARONLARIN yerine Araplar bir fazlasını getirip koyuyordu! Bu nedenle IMF ve faiz lobisi arkasına bakmadan kaçıyordu! Para olunca da alıştıkları hiçbir operasyonu yapamıyorlardı!
Haliyle ülke kendi ritmini bulunca işler çorap söküğü gibi ilerliyordu! Yapılması gereken resmi ideolojinin biraz esnetilmesiydi! Çünkü Araplar'ın burada güvende olması gerekiyordu! Para Araplar'dan, enerji de Kürtler'den gelecekti! Bu yüzden Ankara'nın üzerine giydirilen elbiseye biraz esneklik kazandırıldı! Çünkü "güçlü olan değil uyum sağlayan" yaşıyordu! Müthiş akılla bu yapıldı!
Yetmezdi! Ankara eski Türkiye'nin başkentiydi!
Değişimi işaret eden bir gösterge şarttı! Bu nedenle PARANIN BAŞKENTİ de İstanbul oldu! Para PAYİTAHTAgelmeden önce hazırlıklara başlandı! Şehrin yüzü değiştirildi!
Şantiyeler kuruldu! Gökdelenler yükseldi!
Tek bir engel daha vardı!
O da elinde silahla dağları mesken tutan PKK...
Bitmesi gerekliydi! Kullanım süresi dolmuştu!
Amerika, Avrupa, Barzani teröre destek vererek sonuç alamamıştı! Türkiye, silahla, kanla diz çökmemişti! Çökmeyecekti!
İşte bunu gören Merkel, Türkiye'yi kaybedip "çukura" düşeceğine ORTAKLIK teklifi yapmak için geldi! Çünkü enerjiden uzak kalma ihtimalleri yok! Bölgeye inme bileti Ankara'da! Bu nedenle Avrupa Birliği'ni feshetme pahasına Ankara'ya geldi! Hep dediğimiz gibi OYUNU doğru oynamak yetiyor da artıyor bile!
50 yıldır KAPIDA bekleyen "Türkiye'nin ayağına gelecekler" desek kim inanırdı!
Zaten inanmamışlardı!
Çünkü Ankara'da GAYR-I MİLLİ bir devletin olduğunu bilmiyorlardı!
O yıkılınca gerisi geldi! Doğru hamle maçı kazandırdı!
Kim mi yenildi?
Amerika ve Londra'da faizle dünyayı yönetmeye kalkan ekip!

NOT: 
Hz.İsa'yı sadece Peygamber olarak gören Katolik Kiliseleri, Kapadokya'da idi...
Merkel, Alman olmasına rağmen Vatikan'ın lideri Papa Ratzinger'den ayrılıyordu! Bu nedenle ilk geceyi Kapadokya'da geçirerek Müslümanlar'a "Sizin gibi düşünüyorum. Ortak değerlerimiz var" diyordu!


Mezopotamya

İmralı ile görüşmeler başladıktan sonra herkes nefesini tuttu! "Ne olacak, nereye gidecek?" sorusunun cevabı kimsede yoktu!
Oslo'da başlayan hamleler peş peşe gelirken, sokaktaki insanın kafası karışıktı! 60 yıldır alınanyenilgiler, aşağılanmalar, ambargolar, krizler gerçeği görmemizi engelliyordu!
Yeni dünyanın temeli bölgede atılırken olaylara hala"Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" felsefesiyle bakıyorduk! Devletler kardeş değildir! Akraba değildir! Sonsuz dostluk diye bir şey yoktur! Bütün bunları bilmiyorduk!
Duyguyla yaşıyor, her olaya bize öğretilen ideoloji ile yaklaşıyorduk!Aklın yerini ezber alınca gerçeklerin gölgesinden uzaklaşıyorduk! Ve en önemlisi bütün dünyanın Türkler'e ve Müslümanlar'a düşman olduğunu sanıyorduk!
Elbette iyiliğimizi istemeyen çok güç vardı! Ama tek düşman biz değildik ki!
Bölgeyi ve Avrupa'yı belirleyen İkinci Dünya Savaşı'na dönüp bakıldığında içinde hiçbir Türk ve Müslüman'ın olmadığı bir tablo görürsünüz! Japonya haricinde bir Doğulu ülke de yoktur! Savaş tamamen BATILILAR'ınkendi arasındaydı! Paylaşım savaşıydı! Yani ezeli ve ebedi bir dostluk yoktu!
Olamazdı da!
Ne yazık ki düne kadar Ankara dünya üzerindeki tarafları net olarak bilmiyordu!
Olanları okuyamıyordu!Başkentte genel geçer kural "Aman Yahudiler'i kızdırmayalım! Adamlar, Amerikan Merkez Bankası'nı elinde tutuyor! Adımlarımıza dikkat edelim! Oradaki bir AİLEYİ bile öfkelendirsek burada taş üstüne taş kalmaz"şeklindeydi!
Bunun gerçeklik payı yok değildi! Büyük BARONLAR hem 12 Eylül hem 28 Şubat postmodern darbesini yapmıştı! Zaten dünya üzerindeki ilk büyük operasyonları 12 Eylül olmuştu!
Bu baronlar Amerikan devletine rağmen iş yapan bir güçtü! Dünyanın neresinde KÂR varsa bunlar alırdı!
Ticareti FAİZ üzerinden götürürlerdi! Birçok ülke resmen avuçlarındaydı! Baronları güçlü kılan paralarından çok akıllarıydı! Her türlü operasyonu, kullandıkları istihbarat örgütleri ve medya aracılığıyla yaparlardı... Paranın açamadığı kapı yoktu onlar için...
Mesela 12 Eylül, Demirel'i götürürken solcular ayaktaydı! Hedeflerinde Süleyman Bey vardı!
Oysa Demirel, Cumhuriyet tarihinde Sovyetler'den en çok yardım alan isimdi!
Normalde bunu alkışlaması gereken SOL tam tersini yapıp manşetlerle ve sloganlarla iktidarı deviriyordu!Süleyman Bey'in de dili yandığı için aynı tuzağa bir daha düşmüyordu! Bu nedenle 28 Şubat'ta eskiden kendisi gibi düşünen Erbakan'a değil de darbeyi yapan tarafa yeşil ışık yakıyordu! Bu güç kimsenin ideolojisine karışmıyor, tek şart ileri sürüyordu: Bana çalışmayan gider! Öyle de oluyordu zaten!
Yıllarca bizi titreten "laiklik tehlikede" ya da "irtica geliyor" sloganları yapay yolla yetiştirilen korkulardı! Çünkü her olaya, ait olduğumuz KAMPTAN bakıyorduk!
Ne SOL'un, ne de SAĞ'ın kime hizmet ettiğini göremiyorduk! Ama iş slogana gelince mangalda kül bırakmıyorduk! Kafamızdaki konfor bozulmasın diye AKIL'a hiç müracaat etmiyorduk! Türk-Kürt, Alevi-
Sünni, Laik-antilaik formalarını giyerek ayrışmayı körüklüyorduk! Bizden istenen de buydu zaten!
Oysa biri çıkıp da "Arkadaş ÇİN komünist!
Ama nasıl oluyor da bize hükmeden BARONLAR orayı dünyanın en büyük kapitalist arenası haline getiriyor?"
diye sormuyordu!
Baronlar dev bir güç meydana getirirken biz hala "Türk-Kürt nasıl barışa koşacak?" sorusuna cevap arıyor, başörtüsünün tanımı ve kullanım alanları ile uğraşıyorduk!
Birilerinin dağıttığı üniformaları giyiyor, ama kime hizmet ettiğimizi bilmiyorduk!
İdeolojilerin DÜŞMAN olamayacağını göremiyorduk! Kuklacıyı pas geçiyorduk! Ezbere yeniliyorduk!
KÖR olan Ankara da bunu görmüyordu!
Tek tük gören olmadı değil!
Ama onlar da DERİN KONSEY'in kararlarıyla ortadan kaldırıldı! Baronların masası ortadan kalkınca ne faili meçhul kaldı, ne de toplumu sarsan olaylar!
Ankara'daki ilk önemli hamle buydu! Bu işlem bitince sıra ülkenin kanını emen KÜRT sorununa gelebildi!
Oslo'da hayal kırıklığı yaşansa bile Ankara ısrarla Kürt meselesine asıldı! Şimdi yapılan ise Öcalan üzerinden mesafe almak! Bütün bunlara rağmen çok kişi hamlelerin altında TÜRK AKLI olduğuna inanmak istemiyor, başka bir güç arıyor!
Oysa Türkiye senaryoyu ele geçirmişti ve gereğini yapıyordu...Dünya üzerindeki bütün ARTI PARALARI götüren patronları hedefe ilk koyan Amerika oldu!
İletişim, petrol ve silah sanayi gibi sektörleri elinde tutanlar "Bir grup ürettiklerimizden fazlasını kazanıyor! Üstelik hiç de riskleri yok" diyerek kazan kaldırdı! Bu milattı!Bunun üzerine Ulusal Amerika kendisine asla rakip olamayacak Rusya'yı dengenin bir ucuna koydu! Ruslar, silah ve asker olarak önemli ancak sanayi-üretim anlamında çok zayıftı!
Avrupa ise tam tersiydi! Sanayide Amerika'nın tek rakibi olsalar da orduları zayıftı! Yeni düzende sağlam bir dayanak noktasına ihtiyaç vardı! Hem Ulusal Amerika, hem paradan para kazanan Amerikalı patronlar, gözünü Türkiye'ye dikti! İki güç için de Türkiye olmazsa plan suya düşüyordu! Bush'la girdikleri Irak ve Afganistan, "Nelerin olamayacağını" Washington'a göstermişti! Baronlar da yıllarca ümüğünü sıktıkları Türkiye'nin emirleri dışına çıkacağını tahmin etmiyordu!
Ankara bir yandan patronları zengin eden FAİZ'den kurtulmaya çalışıyor, bir yandan da Amerika'ya elini göstermek istemiyordu!
Ama ikisinin de kendisine olan ihtiyacını anlamıştı!
Son 6-7 yıldır içeride yaşanan fırtına iki gücün Başkent'ten çıkmama savaşıydı!
Ve Ankara ilk kez savaşın TÜRKLER dışında olduğunu görmüştü! Savaş MEZOPOTAMYA'da olacaktı! Ama eli silahlı PKK ve Ankara'ya sıcak bakmayan Kürtler sorundu! Pazarlık şansını düşürüyordu! İşin içinde ÇIRAK çıkma ihtimali vardı!
Bu nedenle Türkiye sınırları dışında yaratılan bütün İDEOLOJİLERE mesafe konuldu! Bizi yönettikleri sihirli sopalar ellerinden alındı!
Oyun kurmanın şartları belliydi! Güçlü ekonomi, güçlü ordu ve kalabalık nüfus!
İşte Türkiye şimdi Kürtler'in elinden tutup yarına koşuyor! Enerji ve nüfus bir araya geldiğinde, hem Merkez Bankası hem ordu rakipsiz hale gelecek!
Bu da Ankara'nın yazdığı senaryo! İnanmayanlar sabırlı olup biraz beklesin!

NOT: 
Bir soru; 
Eğer Ankara bölgede seyirci ise o güçlerden biri neden kuvvetli bir muhalefet çıkarmıyor? Güçleri mi yetmiyor, yoksa Ankara mı engelliyor! NE?




Hiç yorum yok: