9 Mart 2013 Cumartesi

KU KLUX KLAN NASIL YOK EDİLDİ?


Bütün teorilerde olduğu gibi, Ku Klux Klan’ın da son derece inişli çıkışlı bir tarihi oldu. İç Savaş’tan hemen sonra altı eski Kon­federasyon askeri tarafından Tennessee, Pulaski’de kurulmuştu. Dördü yeni avukat çıkmış olan altı genç adam, kendilerini fikirle­ri birbirine yakın arkadaşlardan oluşan bir çevre olarak gördüler. Bu yüzden seçtikleri isim de, yani “klux”, “çevre” anlamındaki Yu­nanca sözcük kuklos’un yalnızca çok az değiştirilmiş haliydi. “Klan” sözcüğünü de eklediler, çünkü hepsi İskoçya-İrlanda köken­liydiler. Başlangıçtaki, beyaz çarşaflara sarınarak başlarında yas­tık kılıfından kukuletalarla kırsal alanlarda at koşturma gibi fa­aliyetleri, zararsız olduğu söylenen gece yarısı muzipliklerine ben­ziyordu. Ama kısa zamanda Klan, özgürlüğüne kavuşan köleleri korkutmak ve öldürmek için tasarlanmış ve pek çok eyalete yayıl­mış bir terörist örgüte döndü.

Bölgesel liderleri arasında beş eski Konfederasyon generali vardı; en sadık destekçileri yeniden yapı­landırma dönemini ekonomik ve siyasi bir kâbus olarak yaşayan plantasyon sahipleriydi.
1872’de, Başkan Ulysses S. Grant, Tem­silciler Meclisinde Ku Klux Klan’ın gerçek amacını dile getirdi: “güç ve terör uygulayarak, üyelerin görüşleriyle uyum içinde olma­yan tüm siyasi faaliyetleri engellemek, beyaz olmayan yurttaşları silah taşıma hakkından ve serbest kurşun hakkından mahrum et­mek, beyaz olmayan çocukların eğitim gördüğü okulları baskı altı­na almak ve beyaz olmayan insanların durumunu köleliğe yakın bir duruma getirmek.” Klan ilk döneminde bu işi broşürlerle, linç ederek, vurarak, yaka­rak, hadım ederek, silahla kırbaçlayarak ve bin bir türlü sindirme yöntemi kullanarak gerçekleştirdi. Eski köleleri, siyahların oy kul­lanma, toprak sahibi olma veya eğitim alma hakkını savunan beyaz­ları hedef aldı. Fakat Klan, yaklaşık on yıl içinde, yasal ve askeri müdahelelerle Washington D.C tarafından büyük ölçüde bastırıldı.
Ancak, Klan’ın kendisi yenilmiş olsa da, amaçlan Jim Crow ya­salarının çıkmasıyla büyük ölçüde başarılmış oldu.Yeniden yapı­landırma sırasında siyahlar için yasal, toplumsal ve ekonomik öz­gürlük önlemleri gerçekleştirmekte çabuk davranan Kongre, aynı çabuklukla bu özgürlükleri geri almaya başlamıştı. Federal hükü­met güneydeki işgal taburlarını çekmeyi kabul etti, böylece de beyazların egemenliğinin yeniden tesisine izin vermiş oldu. Plessy vs. Ferguson[1] ile de, ABD Yüksek Mahkemesi tam ölçekli ırk ayrım­cılığının önünü tümüyle açtı.
Ku Klux Klan 1915’e kadar büyük ölçüde rafa kalkmıştı, ta ki D. W. Griffith’in orijinal ismi The Clansman (Klan üyesi) olan The Birth of a Nation (Bir Ulusun Doğuşu, 1915) filmi Klan’ın yeniden doğumunun kıvılcımını çakana dek.Griffith, Klan’ı bizzat beyaz uy­garlığı için savaşan haçlılar, Amerikan tarihindeki en soylu kuvvet­lerden biri olarak sundu. Film, ünlü bir tarihçi tarafından yazılmış A History of the American People’dan bir alıntı yapıyordu: “Güney ülkesini korumak için, en azından büyük Ku Klux Klan, hakiki Gü­ney imparatorluğu ortaya çıktı.” Kitabın yazan, bir zamanlar Princeton Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıp aynı üniversi­tede rektörlük yapmış olan ABD Başkanı Woodrow Wilson’du.
1920’lere gelindiğinde, yeniden canlanan Klan’ın, Beyaz Sa­ray’ın Yeşil Oda’sında Klan yemini ettiği kaydedilenBaşkan Warren G. Harding de aralarında olmak üzere sekiz milyon üyesi oldu­ğu iddia ediliyordu. Bu dönemde, Klan sadece güneyde etkin olmakla kalmıyordu, tüm ülkeye yayılmıştı; artık kendini sadece siyahlarla değil, ayrıca Katolikler, Yahudiler, komünistler, sendi­kacılar, göçmenler, ajitatörler ve diğer statüko karşıtlarıyla da ilgi­li görüyordu.1933’te, Hitler Almanya’da yükselirken, yeni Klan ile Avrupa’daki yeni tehdit arasında bağ kuran ilk kişi Will Rogersol­du: “Gazetelerin hepsi Hitler’in Mussolini’yi taklit ettiğini söylü­yorlar,” diye yazdı. “Bana öyle geliyor ki taklit ettiği şey Ku Klux’tur.”
İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve bir dizi iç skandal bir kez daha Klan’ın düşüşe geçmesine neden oldu. Savaş sırasında ülke­nin bütünlüğü ayrılıkçılığa üstün geldiğinden kamu duyarlılığı Klan’ın aleyhine döndü.
Ama savaşın hemen ardından, birkaç yıl içinde, kitlesel bir yeni­den doğuşun sinyalleri belirmeye başlamıştı bile. Savaş döneminin kaygıları yerini savaş sonrasının belirsizliklerine bırakırken, Klan’ın üye sayısında da patlama yaşandı. V-J Günü’nden[2] sade­ce iki ay sonra, Atlanta’daki Klan, Stone Dağı’nın cephesinde Rober E. Lee’nin oymasını taşıyan kayanın bulunduğu bölümde 90 metrelik bir haç yaktı. Abartılı haç yakma, bir Klancının dediğine göre, “zencilerin savaşın bittiğini ve Klan’ın geri döndüğünü anla­maları” için yapılmıştı.
Atlanta şimdi Klan’ın merkezi yönetim yeri olmuştu. Kilit Georgia politikacıları üzerinde Klan’ın ciddi tesiri vardı ve Georgia eya­letindeki alt birimlerinde bir sürü polis ve şerif yardımcısı bulunu­yordu. Evet, Klan, şifreler, cübbe ve kama manevralarıyla gizli bir cemaatti, ama Klan’ın gerçek gücü Ku Klux Klan ile yasa uygula­yıcı kuramların kol kola giden kardeşler olduğu, ama sırmış gibi davranıldığı bilgisinin halk arasında yarattığı korkuda yatıyordu.

Atlanta, Klan jargonunda KKK’nın Görünmez İmparatorluğu’nun Emperyal Şehri, Klanla kan bağı taşıyan ama ters mizaca sahip otuz yaşında bir adam olan Stetson Kennedy’nin de yurduy­du. Kennedy, önde gelen güneyli ailelerden birine mensuptu, atalan arasında Bağımsızlık Bildirisi’ni imzalayan iki kişi, Konfede­rasyon Ordusu’ndan bir subay ve meşhur şapka firmasının kuru­cusu ve adına Stetson Üniversitesi kurulan John B. Stetson da vardı.

Stetson Kennedy, Florida Jacksonville’de beş çocuğun en küçüğü olarak ondört odalı bir evde büyüdü. Amcası Brady bir Klan üye­siydi. Ama Klan ile ilk gerçek karşılaşmasını, Stetson’ı da büyük ölçüde yetiştirmiş olan ailenin hizmetçisi Flo, bir Klan çetesi tara­fından bir ağaca bağlanarak dövülüp tecavüze uğrayınca yaşadı. Flo’nun suçu şuydu: Bir yük arabasının beyaz sürücüsüne ona ek­sik para üstü verdiğini söyleyerek karşı gelmek.
Kennedy, çocukluktan beri belinden rahatsız olduğu için ikinci Dünya Savaşı’nda savaşamamış ve ülkesi için anayurtta kalarak bir şeyler yapmaya karar vermişti. Ülkesinin en büyük düşmanı­nın, bağnazlık olduğuna inanıyordu. Kendini “geniş anlamda mu­halif’ olarak tanımlıyordu ve bağnazlık karşıtı makaleler ve kitap­lar yayınlıyordu. Woody Guthrie, Richard Wright ve başka ilerici­lerle yakın arkadaşlık kurdu; Jean-Paul Sartre onun kitabını Fransa’da yayınladı.
Yazı yazmak, Kennedy için ne kolay oluyordu, ne de mutluluk veriyordu. Kökende bir kırsal bölge çocuğuydu, bataklıklarda balık avlamayı tercih ederdi. Ama davasına tüm kalbiyle bağlanmıştı. Karalama Karşıtı Birliği’nin (ADL, Anti-Defamation League[3]) bağnazlığı yok etmek için gösterdiği savaş sonrası çabalann Yahu­di olmayan tek üyesi oldu. (ADL’nin bakışla baskı kurma kampan­yasının merkezi bir öğesi olan “Kaş çatma gücü” deyişini buldu, bu insanları bağnaz bir konuşma duyduklarında kaşlarını çatmaya teşvik ediyordu.) Ülkenin en büyük siyahi gazetesi olan Pittsburgh Courier’in[4] tek beyaz muhabiri oldu. (Hakkındaki efsaneye göre, bir şerifin tüfek atışından sağ çıkabilmiş siyah bir halk kahramam olan Daddy Mention’ın ismini kullanarak Güney’deki ırk müca­delesi üzerine yazılar yazdığı bir köşesi vardı.)
Kennedy’yi harekete geçiren şey dar kafalılığa, cehalete, engellemeciliğe ve yıldırmaya karşı duyduğu nefretti. Bunlar, onun gö­zünde, Ku Klux Klan kadar hiçbir örgüt tarafından gururla uygu­lanmıyordu. Kennedy Klan’ı bizzat beyaz iktidarın terörist kolu olarak görüyordu. Bu, çeşitli nedenlerle düzeltilemez bir sorun ola­rak onu çok etkiliyordu.Klan, siyaset, iş dünyası ve yasa uygula­yıcıların liderleriyle ittifak halindeydi. Halk korkuyordu ve kendi­ni Klan’a karşı eyleme geçmek için güçsüz hissediyordu. Ve o za­manlar var olan az sayıda nefret-karşıtı grubun Klan üzerindeki baskısı çok kısıtlıydı. Hatta Klan’a dair bilgileri bile çok sınırlıydı. Kennedy’nin daha sonra yazdığı gibi, Klan’a dair kilit bir olgu onu düş kırıklığına uğratıyordu: “konuyla ilgili yazılmış metinlerin ne­redeyse hiçbiri ifşaat değildi, ama hepsi görüş belirten yazılardı. Yazarlar Klan’a karşıydılar, tamam, ama Klan’la ilgili içerde olup bitenler hakkında çok çok az bilgiye sahiptiler.”
Bunun üzerine Kennedy, her gözüpek, korkusuz, hafiften çatlak bağnazlık karşıtının yapacağı gibi, gizli bir üye, bir casus olarak, Ku Kux Klan’a girmeyi kararlaştırdı.
Atlanta’da, daha sonra yazdığı gibi, “müşterilerinin”, “sinirli, za­lim Klan görünüşüne sahip olduğu” bir bilardo salonuna takılma­ya başladı. Slim adlı bir adam, bir taksi şoförü, bir öğleden sonra barda yanına oturdu. “Bu ülkenin ihtiyaç duyduğu şey iyi bir Kluxlama (Kluxing). Zencilere, Yahudilere, Katolik latinlere ve kızılla­ra hadlerini bildirmenin tek yolu bu!” dedi Slim.
Kennedy kendisini John S. Perkins olarak tanıttı, misyonu için uyarladığı takma isim buydu. Slim’e, amcası Brady Perkins’in bir zamanlar Florida’da Klan’da Büyük Titan olduğunu anlattı ki bu doğruydu. “Ama onlar öldü, değil mi?” dedi Slim.
Bu Slim’i cebinden bir Klan çağrı kartı çıkarmaya itti. “Dün, Bu­gün, Sonsuz Burada! Ku Klux Klan at biniyor! Tanrı Bize Erkek­ler Bahşetsin!” Slim, Perkins’e şanslı olduğunu, çünkü üyeliğe ka­bul etme kampanyasının sürdüğünü söyledi. Başlangıç ücreti 10 dolardı. Klan’ın satış sloganları şöyleydi: “Zencilerden nefret edi­yor musunuz? Yahudilerden nefret ediyor musunuz? On dolarınız var mı?” (8 dolara indirilmişti). Sonra, yıllık 10 dolar aidat ödeni­yordu ve 15 dolar da kukuletalı cübbe için veriliyordu.
Kennedy çeşitli ödemeler karşısına çıkınca durakladı. Kabul et­mekte zorlanıyormuş gibi yaptı, ama sonunda katılmayı kabul et­ti. Fazla sürmeden, Stone Dağı’nın tepesinde toplu bir gece yarısı kabul töreninde Klan yeminini etti. Kennedy haftalık Klan toplan­tılarına katılmaya başladı. Keşfettiği şifreli bir el yazısıyla notlar almak üzere toplantılardan sonra eve koşuyordu. Klan’ın yerel ve bölgesel liderlerinin kimliklerini öğrendi. Klan’ın hiyerarşik yapı­sını, ritüellerini ve dilini çözdü. Kİ önekini pek çok sözcüğe ekle­mek bir Klan adetiydi; böylece iki Klan üyesi yerel bir Klocak’da bir Klohbet[5] ederlerdi. Çoğu Klan adeti gülünesi çocuksuluklarıyla Kennedy’yi şaşırttı. Örneğin sol elle yapılan Gizli Klan el sıkış­ması, sol elle yapılan, bileklerin kıvrıldığı bir balık çırpınmasına benziyordu. Seyahat eden bir Klan üyesi tuhaf bir kasabada yanın­da kalabileceği o kasabanın yerlisi bir birader arıyorsa, Bay Ayak’ı soruyordu. Ayak, “Sen bir Klan üyesi misin?” (“Are You a Klansman?”) sözcüklerinin başharflerinden oluşan bir şifreydi. Seyahat edenin duymayı umduğu ifade de, “Evet ve ben ayrıca Bay Akai’yi de tanıyorum” demesiydi. Bu da “ben bir klan üyesiyim”in başharfleriydi (“A Klansman Am I.”)
Çok geçmeden, Kennedy Klövalyelere[6], Klan’ın gizli polisine ve “kırbaç ekibi”ne davet edildi. Bu ayrıcalık için, göğsüne büyük bir çakıyla kesik atıldı ki kan andı içebilsin:
“Ey Klan erkeği, Tanrı’nın ve şeytanın huzurunda sana bir Klan klövalyesi olarak güvenilip, sunulan sırlara asla ihanet etmeyece­ğine yemin ediyor musun?”
“Yemin ediyorum,” diye yanıtladı Kennedy.
“Kendine iyi bir silah ve çok sayıda cephanelik sağlayacağına ve zenciler sorun çıkarmaya başladığında onlara bolca kurşun sıkma­ya hazır olacağına yemin ediyor musun?”
“Ediyorum.”
“Beyaz doğum oranını arttırmak için elinden geleni yapacağına tüm gücünle yemin ediyor musun?”
“Ediyorum.”
Kennedy’nin Klövalyelere kabulü için 10 dolar ödemesi gerekti, aynı zamanda da Klövalye harcamalarının karşılanması için aylık 1 dolar ödemeyi kabul etti. Ayrıca siyaha boyanacak, ikinci bir ku­kuletalı cübbe alması da gerekiyordu.
Bir Klövalye olarak Kennedy, bir gün kendisinden şiddet uygu­lamasının beklenmesinden endişeleniyordu. Ama kısa zamanda Klan’daki hayatın ve genel olarak terörizmin temel bir olgusunu keşfetti: Tehdit konusu şiddetin çoğu tehdit evresinin ötesine geç­miyordu.
Klan’ın şiddet uygulamasının baş simgesi olan linç etmeyi gözönüne alalım. Aşağıdaki, Tuskegee Enstitüsü’nün derlediği, Ameri­ka Birleşik Devletleri’nde siyahların linç edilmesinin on yıllar iti­barıyla istatikleridir:

 Yıllar                                            LİNÇEDİLEN SİYAHLAR

1890-1899                                          1,111

1900-1909                                          791

1910-1919                                          569

1920-1929                                          281

1930-1939                                          119

1940-1949                                          31

1950-1959                                          6

1960-1969                                          3

Bu rakamların sadece Ku Klux Klan’a atfedilen linçleri içerme­diğini, kaydedilen tüm linçleri kapsadığını akılda tutun. İstatistik­ler, en azından üç dikkat edilesi olguyu açığa çıkarıyor. Birincisi yıllar içinde linç olaylarının gözle görülür düşüşüdür. İkincisi de linç olaylarıyla Klan üyeliği arasında bir paralellik olmamasıdır. KLAN’IN UYKUDA OLDUĞU 1900 İLE 1909 YILLARI ARASINDA KLAN’IN MİL­YONLARCA ÜYEYE SAHİP OLDUĞU 1920’LERDEN DAHA FAZLA LİNÇ YAŞAN­MIŞTI. Bu da Ku Klux Klan’m sanılandan çok daha az linçten sorumlu olduğunu gösteriyordu.
Üçüncüsü, siyah nüfusunun büyüklüğüyle orantılı düşünüldü­ğünde, linç olayları son derece enderdi.Kuşkusuz, tek bir linç bile çok ama çok fazladır. Ama yüzyıl başında, linç olayları genelde ha­tırlandıkları kadar gündelik olaylar değildi. 1920’lerin 281 linç kurbanını yetersiz beslenmeden, zatürreeden, ishalden ve diğer se­beplerle ölen siyahî çocukların sayısıyla karşılaştırın. 1920’de, her 100 çocuktan 13’ü bebekken ölüyordu, ya da kabaca her yıl 20.000 çocuk denebilir. Bunu bir yıl içinde linç edilen 28 kişiyle karşılaş­tırın. 1940 gibi ileri bir tarihte bile, her yıl yaklaşık 10.000 siyah çocuk ölüyordu.
BU LİNÇ RAKAMLARI DAHA KAPSAMLI HANGİ GERÇEKLERİ GÖSTERİYOR?
PEKİ LİNÇ OLAYLARININ GÖRECE ENDER OLMASI VE ZAMAN İÇİNDE KLAN ÜYELİĞİNDE BİR PATLAMA OLDUĞUNDA DAHİ SERT BİR İVMEYLE AZALMASI NE ANLAMA GELİYOR?
En zorlayıcı açıklama, bu erken dönem linçlerinin işe yaradığını söyler. Beyaz ırkçılar, ister Ku Klux Klan’a üye olsunlar ister olma­sınlar, eylemleri ve retorikleriyle son derece açık ve korkunç biçim­de ürkütücü güçlü bir motivasyon şeması geliştirdiler. Eğer siyah bir insan, beyaz bir araba sürücüsüyle konuşmak veya oy atmaya çalışmaya kalkışmak gibi davranışlarla kabul edilen davranış kod­larını ihlal ederse, cezalandırabileceğini, üstelik belki de ölümle cezalandırabileceğini gayet iyi biliyordu.
Dolayısıyla 1940’ların ortalarında, yani Stetson Kennedy örgüte katıldığında, Klan’ın fazla şiddet kullanmaya gerçekten ihtiyacı kalmamıştı. Kendilerine uzun süredir ikinci sınıf vatandaşlar gibi davranmaları söylenen pek çok siyah başka türlü davranmamaya açıkça zorlanmıştı. Bir veya iki linç, çok sayıda insanın uysallaş­masına sebep olarak büyük yol alınmasını sağladı. Çünkü insanlar güçlü motivasyonlara daha güçlü cevaplar verirler. Ve rasgele şid­det korkusundan güçlü, çok az motivasyon vardır. Bu da, teröriz­min özde neden bu kadar ayrı etkili olduğunu açıklar.
Madem ki 1940’lann Ku Klux Klan’ı tümüyle şiddet dolu değil­di, öyleyse neyle doluydu? Stetson Kennedy’nin bulduğu Klan sağ­lıksız bir erkekler arası kardeşlik birliğiydi. Çoğu çok kötü eğitim almış ve kötü özelliklere sahip olan, saklanacak bir yer arayan ve zaman zaman tüm geceyi dışarıda geçirmek için bir özür arayan biraderler topluluğu. Biraderlik bağlantılı yan-dini şarkıları, ye­min törenleri ve şükür dualarıyla, hepsi tam gizlilik içinde yürütü­len ritüelleri Klan’ı çok daha cazibeli kılıyordu.
Kennedy ayrıca Klan’ın, en azından örgütün tepelerine yakın olanlar için, kurnaz bir para kazanma operasyonu olduğunu da keşfetti. Klan liderlerinin pek çok gelir kaynaklan vardı: bir sürü aidat ödeyen sıradan üye; sendikaları korkutması için Klan’ı tutan iş sahipleri veya Klan’a korunma parası ödeyenler; büyük nakit ba­ğışların toplandığı Klan toplantıları; hatta zaman zaman yapılan silah kaçakçılığı veya kaçak içki operasyonları. Sonra Klan’m Klan üyelerine sigorta poliçeleri satan ve sadece nakit veya Grand Dragon’un[7] bizzat kendi adına kesilmiş kişisel çekler kabul eden Ölüm Yardımı Kuruluşu gibi haraççılık işleri vardı.
Kennedy, Klan’ın içerisinde sadece birkaç hafta geçirdikten son­ra, Klan’ı incitebileceği bir yol bulup Klan’a zarar vermeye can atar hale geldi. Klan’ın bir sendikayı basma gösterisi yapma planı­nı duyunca, bilgiyi sendikadan bir arkadaşına iletti. Klan bilgileri­ni kurumsal bir Klan deşifrecisi olan Georgia başsavcısının yar­dımcısına iletti. Klan’ın şirket imtiyazlarını araştırdıktan sonra, Kennedy Georgia valisine mektup yazdı ve imtiyazlarının iptal edilmesi için gerekçelerini belirtti. Klan kâr amacı gütmeyen, siya­si olmayan bir örgüt olarak tasarlanmıştı, ama Kennedy bu örgü­tün hem kâr amacı hem de siyaset amacı güttüğüne dair kanıtla­ra sahipti.
Kennedy’nin hiçbir çabası beklediği etkiyi uyandırmadı. Klan öylesine sağlam kök salmıştı ve öylesine yaygındı ki Kennedy bir deve karşı çakıl taşı fırlatıyormuş gibi hissetti kendini. Atlanta’da­ki Klan’a bir şekilde zarar vermeyi başarsa bile, tüm ülkedeki bin­lerce alt birim dokunulmadan kalmış olacaktı. Klan o sıralar ciddi bir yeniden doğuş süreci içindeydi.

Kennedy çok ağır biçimde engellenmişti, ama bu hüsrandan par­lak bir fikir bularak çıktı.

Bir gün bir grup erkek çocuğun aptalca gizli parolaları birbirlerine söyledikleri bir tür casus oyunu oyna­dıklarını gördü.
Aklına Klan’ı getirdi bu. Klan’ın parolalarını ve tüm diğer sırlarını bütün ülkedeki çocukların ellerine vermek hoş olmaz mıydı, diye düşündü. Gizli bir topluluğu zehirlemek için onu çocuksulaştırmak ve en gizli bilgilerini halka yaymaktan daha iyi ne olabilir ki? (Rastlantı eseri, Birth of a Nation’da da [Bir Ulusun Doğuşu] eski bir Konfederasyon askeri, bir grup siyahi çocuğu kor­kutmak amacıyla beyaz çarşafların altına saklanan bir grup beyaz çocuktan esinlenerek Klan’ı başlatmıştı.)
Kennedy bu misyon için ideal ortamı da bulmuştu: her gece ak­şam yemeği saatinde tüm ülkedeki milyonlarca dinleyiciye yayın yapan Süperman’in Maceraları radyo programı. Programın yapım­cılarıyla buluştu ve Ku Klux Klan ile ilgili bazı bölümler yazmak isteyip istemeyeceklerini sordu. Yapımcılar coşkuyla karşıladılar. Süperman Hitler, Mussolini ve Hirohito ile savaşarak yıllar geçir­mişti, ama savaş bittikten sonra yeni kötü adamlara ihtiyaç duyu­yordu.
Kennedy en iyi Klan bilgilerini Süperman’in yapımcılarına ak­tarmaya başladı. Onlara Bay Ayak ve Bay Akai’den bahsetti ve Klan’ın Kluran[8] denilen kutsal kitabından çarpıcı pasajlar gön­derdi. (Kennedy beyaz Hıristiyan üstünlüğünden yana bir grubun kendi kutsal kitabına neden İslam’ın kutsal kitabıyla neredeyse aynı ismi verdiğini hiçbir zaman öğrenemedi.) Herhangi bir yerel Klocak’ta bulunacak

Klan memurlarının rollerini açıkladı:

Klaliff (başkan yardımcısı),
Klokard (eğitmen),
Kludd (vaiz),
Kligrapp (sekreter),
Klabee (veznedar),
Kladd (şef muhabereci),
Klarogo (iç bekçi),
Klexter (dış bekçi),
Klokann (beş kişilik bir soruşturma ko­mitesi) ve
Klövalyeler (bizzat Kennedy’nin de dahil olduğu kol kuv­veti grubu ve reislerinin adı da Ass Tearer idi).

Kennedy yerelden ulusal düzeye çıkan Klan hiyerarşisini anlattı:

Yüce Tepegözler ve Oniki Dehşeti; bir Ulu Titan ve Oniki Gazabı; bir Grand Dragon ve Dokuz Başlı Hydra canavarı; ve Emperyal Büyücü ve Onbeş Genii meleği. Ve Kennedy yapımcılara, Nathan Bedford Ormanı Klocağı No.l, Atlanta, Georgia Alemi’ndeki kendi Klan bölümünde o anda kullanılmakta olan parolaları da söyledi.
Radyo yapımcıları Süperman’in Ku Klux Klan’ı temizlediği dört bölümlük programlar yazmaya başladılar.
Kennedy program yayınlandıktan sonraki ilk Klan toplantısını iple çekiyordu. Elbette, Klocak stres altındaydı. Grand Dragon normal bir buluşma yürütmek istedi, ama sıradan üyeler onu sus­turdular. “Bir tanesi “geçen gece işten eve geldiğimde,” diyerek şi­kayet etti, “evde çocuğum ve bir grup arkadaşı vardı. Bazıları hav­lularla boyunlarını pelerin gibi bağlamışlardı ve bazıları da başla­rının üzerine yastıklar aldılar. Pelerinli olanlar yastıklı olanları kovalıyorlardı. Ne yaptıklarını sorduğumda, Süperman Klan’a karşı denilen yeni bir hırsız polis oyunu oynadıklarını söylediler. Çete baskını, diyorlardı oyuna! Tüm gizli parolalarımızı ve diğer herşeyi biliyorlardı. Hayatım boyunca hiç bu kadar komik duruma düşmemiştim! Bir gün çocuklarımın Klan cübbemi bulacaklarını düşünün bir de?”
Grand Dragon, haini açığa çıkarmaya söz verdi.
“Zarar çoktan verildi bile,” dedi bir Klan üyesi.
“Gizli ritüelimiz bir grup çocuk tarafından radyoda makaraya alınıyor!” dedi Kladd.
“Her şeyi yayınlamış değiller,” dedi Grand Dragon.
“Yayınlamadıkları şeyler yayınlamaya değer olmayanlardı sade­ce,” dedi Kladd.
Dragon parolalarını hemen değiştirmelerini önerdi, “kanrevan” olan parolalarını “hainlere ölüm” yaptılar.
O geceki buluşmanın ardından Kennedy Süperman’in yapımcı­larını arayıp yeni parolayı bildirdi, onlar da bir sonraki program­da yeni parolayı kullanmaya söz verdiler. Bir sonraki haftanın Klan toplantısında, oda neredeyse boştu; yeni üyelik başvuruları sıfıra düşmüştü.
Kennedy’nin bağnazlıkla savaşmak için o güne kadar düşündü­ğü ve ileride de düşüneceği bütün fikirler arasında, Süperman kampanyası en zekicesi ve muhtemelen en verimlisi oldu. Tam da umduğu etkiyi elde etmişti: Klan’ın gizliliğini kendisine geri çevir­mişti, kıymetli bilgiyi makaraya almak için cephaneliğe dönüştür­müştü. Bir kuşak önce yaptığı gibi milyonlarca üyeyi kandırmak yerine, Klan güç kaybetmeye ve dökülmeye başladı. Her ne kadar, özellikle Güney bölgelerinde, Klan asla tam ölmediyse de, Louisianalı bir Klan lideri olan David Duke, ABD Senatosu ve diğer ofis­ler için yasal girişimlerde bulundu. Ama asla eskisi gibi güçlü olma­dı. The Fiery Cross: The Ku Klux Klan in America1 da (Ateşli Haç: Ku Klux Klan Amerika’da) tarihçi Wyn Craig Wade, Stetson Kennedy’yi “Kuzeyde Ku Klux Klan’ın savaş sonrası yeniden doğuşunu önleyen en önemli sebep” olarak adlandırıyordu.

KENNEDY CESUR, AZİMLİ VE ÇELİK GİBİ SİNİRLERE SAHİP BİRİYDİ. AMA KLAN’I DURDURMA BAŞARISI BU NİTELİKLERİ SAYESİNDE GERÇEKLEŞMEDİ. KLAN’I ENGELLEYEBİLDİ, ÇÜNKÜ KENNEDY HAM BİLGİNİN GÜCÜNÜ ANLA­MIŞTI. KU KLUX KLAN, POLİTİKACILARA,EMLAKÇILARA VEYA BORSACILARA ÇOK BENZER BİR BİÇİMDE, GÜCÜNÜ BÜYÜK ÖLÇÜDE BİLGİYİ SAKLAMASIN­DAN ALAN BİR GRUPTU. BİR KEZ BU BİLGİ YANLIŞ ELLERE GEÇİNCE (veya, si­zin bakış açınıza bağlı olarak, doğru ellere geçince GRUBUN AVAN­TAJLARINDAN ÇOĞU YOKOLUYORDU. (s.55-66)

Kaynak:

Steven D. Levitt-Stephen J. Dupner, trc: Süreyya Evren Türkeli,Görünmeyen Ekonomi-Dünya Gerçekte Nasıl İşliyor, 2010, İstanbul


[1] 1896 tarihli ABD Yüksek Mahkemesi davası ve kararı. Eyaletlerin Afrikalı Amerikalıların kamusal tesisleri kullanımlarına sınırlamalar getirebileceklerini söyleyen bir karardı. Louisiana eyaletinde siyahilerle beyazların trenlerde ayrı vagonlarda yolculuk etmeleri yasasının çıkmasının ardından, bun­dan rahatsız olan siyah ve beyaz New Orleanslı yurttaşlar bir deneme yapmaya karar verdiler ve 8’de I oranında siyah olan Homer Plessy Doğu Louisiana’ya birinci sınıf bilet alıp beyazların vago­nuna oturdu ve sonra da kondüktöre 8’de I siyah olduğunu açıkladı. Bunun üzerine kendisine siyahlar için ayrılmış vagona geçmesi söylendiğinde bunu reddetti ve tutuklandı. Açılan dava sonu­cunda da tesislerin eşit kalitede oldukları sürece ayrışmış olabilecekleri kararı çıktı. Homer Plessy suçlu bulundu ve 25 dolar ceza ödemeye mahkum edildi, -çn.
[2]    V-J Day, Victory över Japan Day (Japonlara karşı Zafer günü) 15 Ağustos 1945.
[3]      Sigmund Livingston tarafından 1913’de kurulan ABD’li kurum, anti-Semitizm, bağnazlık ve ırkçılıkla savaşmayı hadef koymuş ve Yahudi halkının karalanmasına karşı durmak amacını belirtmişti. Türkçe’ye Ayrımcılığa Karşı Birlik, Anti-lftira Birliği, Karalamacılığa Karşı Birlik gibi adlarla da çevrilmiştir, -çn.
[4]     Edwin Harleston tarafından 1907’de kurulan gazete en başarılı günlerini 1930’larda yaşayarak büyük etki sağlamıştı, -çn.
[5]     Klavern: Kl(an) + (c)avern, Klancıların toplandığı mekânlar, ocaklar, klonversation: kl(an) + (c)onversation, Klancıların sohbeti -çn.
[6]     Klavalier: kl(an) + (c)avalier: klan şövalyesi, klan askeri -çn.
[7]     Grand Dragon (Büyük Canavar) veya Grand VVizard (Büyük Büyücü) Ku Klux Klan’ın liderleri için kullanılanılır -çn.
[8]     Kloran: Kl(an) + (k)oran -çn.

Hiç yorum yok: