9 Mart 2013 Cumartesi

KIRIM TATAR TÜRKÇESiNiN YAYILMA ALANLARI -Nevzat ÖZKAN∗



























ÖZET

Türkler, M.Ö. VII. yüzyılda Kırım’a yerlesmeye baslamıstır.
Fakat Kırım Türkçesi XIII. yüzyılda Kıpçak Türkleriyle birlikte bir
edebî dil haline gelmistir. XV. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti
Kırım’ı hem siyasi olarak hem de kültürel olarak etki altına almıstır.
1771’de Rusların Kırım’ı isgalinin ardından Kırım Tatar Türkleri
Balkan ülkelerine ve Anadolu’ya göçmeye baslamıstır. 1944 yılından
sonra ise Ruslar Kırım Tatar Türklerini, basta Özbekistan olmak üzere
Orta Asya, Urallar ve Sibirya’ya sürmüslerdir. 1990’da Sovyetler
Birliği dağılınca Kırım yeniden toparlanma sürecine girmistir.



Kırım, Türkler ve Türkçe

Kırım’daki Türk varlığı M.Ö. VII. yüzyıla, Sakalara kadar
uzanmaktadır. Daha sonra Hun, Bulgar, Avar, Hazar ve Peçenek
Türkleri Kırım ve çevresinde etkili olmuslardır. Aynı dönemlerde
Kırım’da Sarmatların, Alanların, Greklerin, Bizans’ın ve Slav
kabilelerinin de izler bıraktıkları bilinmektedir. Çok önemli bir geçis
noktasında yer alan Kırım, tarihin bu döneminde de pek çok dilin,
kültürün ve farklı milletlerin yan yana yasadığı bir merkez olmustur.
(Kurat, 1992: 7-64)

Bütün bu çesitliliğe rağmen Türk varlığı gibi, Türk dili ve
kültürü de Kırım’da ayakta kalmayı basarmıstır. Fakat bugüne kadar,
bu döneme ait Türkçe bir yazılı belge tespit edilememistir. Bundan
dolayı söz konusu zaman dilimini, Türk dilinin Kırım’da konusma dili
olarak kullanıldığı dönem seklinde değerlendirmek uygun olacaktır.
Kırım’da Türk kültürünü ve dilini baskın duruma getirenler,
Kuman-Kıpçak Türkleri olmustur. Karadeniz’in kuzeyi yüzyıllarca
Dest-i Kıpçak olarak anılmıs ve Kırım, bu dönemde Kıpçak Türkleri
için çok önemli bir yerlesim merkezi olma görevi üstlenmistir. Bu
sebeple Kırım‘da yazılmıs ilk Türkçe eser, Kıpçak Türkçesiyle kaleme
alınmıs Yusuf ile Zeliha hikâyesidir. Eser, 1232’de ölen Ali adlı bir
sairin kaleminden çıkmıstır. Kırım’da yasayan sair ve yazarlardan
Kıpçak Türkçesiyle eser veren baskalarının bulunduğuna da süphe
yoktur. (Kurnaz-Çeltik: 1998: 671)

Selçukluların Anadolu’ya girisini takiben Oğuz Türkleri
Batum ve Trabzon limanları basta olmak üzere Karadeniz’in güney
kıyı seridi limanları üzerinden Kırım’a ulasmıslardır.

1236’da Batu’nun önderliğinde Avrupa seferine çıkan Moğol
orduları,İdil-Ural bölgesi, Dest-i Kıpçak, Kırım ve Derbent’e kadar
olan bölgeyi ele geçirmistir. Ancak Cengiz Han’dan sonra Moğollar
kültürel bakımdan Kırım basta olmak üzere, Dest-i Kıpçak ve Đdil
bölgesinde yasayan Türklerin etkisinde kaldıkları için zaman içinde
Türklesmislerdir. (Yakubovskiy, 1976: 41, 138)

Birkaç nesil içinde Cengiz Han’dan ve Moğollarından geriye
sadece Tatar adı kalmıs, Altınordu bir bütün halinde Türklesmis ve
İslamlasmıstır. Hatta Altınordulu Türkler, Litvanya ve Polonya’da ilk
“Tatar diasporası”nı olusturarak dil ve kimlik özelliklerini Orta
Avrupa’ya tasımıslardır.

Bu dönemdeki en önemli yazılı kaynaklar Altınordu yarlık ve
bitikleridir. Bu eserlerin büyük çoğunluğu Arap harfleri ile yazılmıs
olup Toktamıs ve Temir Kutluk yarlıkları diğer eserlere göre Harezm-
Kıpçak edebî diline daha yakın özellikler göstermektedir. (Özyetgin,
1996: 91)

1396’da Toktamıs, Timur’a yenilince Altınordu Devleti
parçalanmıs ve ortaya Kazan, Astrahan, Kasım ve Kırım hanlıkları
çıkmıstır. (Maksudoğlu, 1996: 22-24)

Bazı iç mücadelelerin ardından 1439’da Kırım, bağımsız bir
hanlık hâline gelmis ve 1478’de Mengli Giray döneminde Osmanlı
himayesine girmistir. Bu gelismelerin etkisiyle XV. yüzyıldan itibaren
Kırım ve çevresi tam bir Türk bölgesi hâline gelmistir. (Yakubovskiy,
1976: 309-314) Daha doğrusu “kale, istihkam” anlamlarına gelen
(Bozkurt, 1999: 637) Kırım, adına uygun olarak bu dönemden itibaren
tam bir Osmanlı kalesi ve her an göreve hazır bir Türk istihkamına
dönüsmüstür.

Altınordu’nun son dönemlerinde baslayan Osmanlı Türkçesi
etkileri, Kırım’ın, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girmesinden
sonra had safhaya ulasmıs, bu dönemde yazılan bitik ve yarlıklarda
da Osmanlı Türkçesinin etkileri görülmeye baslanmıstır. (Özyetgin,
1996: 91)

XV. yüzyıldan itibaren basta Mengli Giray olmak üzere Kırım
devlet ve kültür adamlarının verdiği eserlerle, Kırım Türk edebiyatı
bütünüyle Osmanlı sahasının etkisi altına girmistir. 400 yıla yakın
süren bu dönem boyunca Kırım’da Divan siirinin en güzel örnekleri
verilmistir. (Kurnaz-Çeltik: 1998: 671-692)

1552’de Kazan Hanlığı’nın Çarlık Rusyası’nın kontrolüne
geçmesiyle baslayan Türk coğrafyasındaki Rus yayılması, 1556’da
Astrahan Hanlığı’na, 1604’te Sibir Hanlğı’na sıçramıs, 1771’de ise
Kırım’a kadar uzanmıstır. 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca
Antlasmasıyla Kırım Osmanlı hakimiyetinden çıkmıs ve 1783’te
Rusya‘nın hakimiyeti altına girmistir.

İsgalin ilk yıllarından itibaren Kırım Türkleri, Anadolu‘ya ve
Türk hakimiyetindeki Balkanlar‘a, özellikle Romanya ve
Bulgaristan‘a göçmeye baslamıstır. 1792’de baslayan ilk göç
dalgasında 300.000 kisi göç etmis, ancak 1860-1863 ve 1874-1875
yılları arasında yasanan ikinci göç dalgasında bu sayı 1 milyonu,
1891-1902 yılları arasındaki son göç dalgasında ise 1 milyon 200 bini
bulmustur. Bosalan Türk köylerine Rus, Ukrayn, Alman, Yahudi,
Rum gibi değisik milletlerden insanlar yerlestirilmis, böylece Türk
nüfusu genel nüfusun önce yarısına sonra üçte birine, 1926 nüfus
sayımına göre de dörtte birine düsürülmüstür. (İnalcık-Bala, 1997:
744) Bu göçlerle hem Doğu Avrupa’da hem de Türkiye’de çok büyük
bir Kırım diasporası ortaya çıkmıs, ancak Kırım’daki Türk varlığı ve
Türkçenin etkinliği azalmıstır.

Buna rağmen Kırım’daki Türk varlığı her sart altında yeniden
ayağa kalkmayı basarmıstır. 1917 Sovyet ihtilâli döneminde, merkezî
otoritenin gevsemesiyle birlikte Kırım‘da Millî Fırka kurularak
bağımsızlık çalısmaları baslatılmıstır. Kısa süren bir bağımsızlık
ilânının ardından 11 Kasım 1920’de Kızıl Ordu Kırım’a girmis ve 18
Ekim 1921’de Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
kurulmustur.

II. Dünya Savası sırasında, 1941 yılında Almanlar Kırım‘ı
isgal edince, diğer bazı milletler gibi Kırım Türkleri de Almanlarla
Ruslar arasında kalmıstır. 1944 yılının nisan ayında Kızıl Ordu

Kırım’ı yeniden isgal etmis ve Moskova, Kırım Türklerini toptan
Türkistan, Sibirya ve Urallar‘a sürmüstür. (Ülküsal, 1976: 1152)
Sürgün sırasında Kırım Türklerinin yarısı hayatını
kaybetmistir. Kırım’da Türklükle ilgili ne varsa hepsi yok edilmis,
yerlesim merkezlerinin adı bile değistirilmistir. (Kırımlı, 1989: 35) 30
Temmuz 1945’te özerklik statüsüne son verilen ve Rusya‘ya bağlı bir
eyalet hâline getirilen Kırım, 1954 yılından itibaren Ukrayna‘ya
bağlanmıstır. (Devlet, 1989: 219)

Uzun süren mücadelelerden sonra, Sovyetler Birliği Yüksek
Prezidyumu, 5 Eylül 1967’de, Almanlarla isbirliği yaptıkları
gerekçesiyle Kırım Türklerinin sürülmelerinin haksız olduğunu ve
yurtlarına dönmeleri için gerekli yardımın yapılacağını ifade eden bir
kararname yayımlamıstır. Bu kararnameden sonra 1968-1969
yıllarında 5-6 bin Kırım Türkü ana yurduna dönebilmistir. (Kayıhan,
1990: 42) Böylece Kırım’a dönüs yolu zor da olsa açılmıstır.

1979 nüfus sayımına kadar hiçbir nüfus sayımında
açıklanmayan Kırım Türklerinin nüfusu, 1989 nüfus sayımında
268.379 olarak bildirilmistir. Bu nüfusun % 51’i Özbekistan‘da, %
16,5’i Kırım’da, % 8’i Rusya Federasyonu‘nda bulunmaktaydı. Geri
kalan kısmı ise Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Gürcistan,
Azerbaycan gibi ülkelere dağılmıs durumdadır. Aynı nüfus sayımına
göre 2.136.000 kisinin yasadığı Kırım’ın nüfusunun % 70’e yakını
Rus, % 25’ten fazlası ise Ukrayndır.

Kırım Türkleri son çeyrek asırda 1944 sürgününün yaralarını
sarma yolunda önemli adımlar atmıslardır. Eski Sovyet ülkelerinde
yasayan Kırımlıların % 80’e yakını, yurtlarına dönmeyi basarmıstır.
2001 yılı nüfus sayımına göre Özbekistan’daki Tatar nüfusu, 25
milyonu asmıs ülke nüfusunun % 1,5’i olarak gösterilmektedir, ancak
bu oranın yarıdan fazlasının Kazan Tatarı olduğu dikkate alınırsa bu
ülkedeki Kırım Tatarlarının sayısının çok azaldığı anlasılır.

(Baycaun, 2001: 7) Rusya Federasyonu’nda ise Kırım Tatarlarının
sayısı 4 bin kadardır. (www.vatankirim.com) Bir iddiaya göre de
Kırım dısında olup, eski SSCB cumhuriyetlerinde yasayan Kırım
Tatarlarının sayısı, yaklasık olarak, 200-250 bin kisidir. Sartlar uygun
hale geldiğinde bu nüfusun % 96’sı Kırım’a dönme arzusu
tasımaktadır. (http://www.tatardunyasi.com/?m=kirim_nufus)
1989 yılı sayımının ardından geçen 22 yıllık dönemin sonunda,
2001 yılına göre Kırım’ın nüfus yapısında önemli bir değisim
yasandığı söylenebilir:

                         Nüfus             Oran %
Rus                    1.180.400        58,5
Ukrain                   492.200        24,4
Kırım Tatarı            243.400       12,1
Belarus                    29.200         1,5
Kazan Tatarı            11.000         0,5
Ermeni                      8.700         0,4
Musevi                      4.500         0,2

125 millet ve etnik grubun yasadığı Kırım Özerk
Cumhuriyeti’nin toplam nüfusu Akyar’la birlikte 2.413.228 olarak
belirlenmistir. Bu yedi millet ve etnik gurubun dısında nüfusu % 0,2
veya 0,1 olan topluluklar arasında Azerbaycan, Özbek ve Çuvas
Türkleri ile Leh, Moldovan, Koreli, Rum, Alman, Mordva, Çingene,
Bulgar, Gürcü ve Mariler yer almaktadır.

Kırım Tatar Türkleri, son iki yüz yılda art arda gelen savaslar,
göçler, sürgünler ve toplu ölümlerle hem sayı olarak azalmıslar hem
de dünyanın dört bir yanına dağılmıslardır. Buna rağmen 1989 yılı
sayımına göre ana dilini kullanma oranı bakımından Sovyetler Birliği
ortalamasının altına düsmedikleri görülmektedir:

1989                         Nüfusu                  Ana dili kullanımı         2. dil Rusça          Baska
SSCB                    285.688.965                  92,7                            24,2                 5,3
Kırım Tatar                  268.739                  92,5                            76,0                 8,0
(Devlet, 1993: 170-171)

2001 yılı itibariyle Kırım Özerk Cumhuriyeti’ndeki nüfusun
anadil ve milliyete göre dağılımı söyledir:

                               milli dili %                       Ukraynca                 Rusça            diğer
Rus                            99,7                                0,2                          x                  0,1
Kırım Tatarı                93,0                                0,5                        5,9                 0,6
Tatar                          67,8                                0,1                       25,0                7,1
Azeri                          55,8                                0,7                       37,9                5,6
Ermeni                       52,9                                0,3                       46,1                0,7
Ukrain                       40,4                                 x                          59,5                0,1
Moldavan                   31,0                                1,9                        66,0               1,1
Rum                           23,8                               1,1                        71,8                3,3
Koreli                         20,1                               0,1                        78,8                1,1
Bulgar                        18,4                               3,1                        77,6                0,9
Belarus                       17,1                               0,9                         81,8               0,2
Leh                              4,1                              20,4                       74,6                0,9
Musevi                        1,9                               1,1                         96,7                0,3
(www.vatankirim.com)

Bu oranlara bakıldığında ise baska iki sey daha ortaya
çıkmaktadır. Kırım Ukrayna’ya bağlı olmasına rağmen bu bölgede en
yaygın dil hâlâ Rusçadır. Kırım Tatar Türklerinin ana dili kullanma
oranı ise Ruslardan sonra ikinci sırayı almaktadır.

Kırım’da Kırım Tatar Türkçesi dısında bir kaç Türk dili kolu
daha bulunmaktadır. Karadeniz’in kuzeyinde tesekkül edip bugün
artık kullanılmayan Gregoryan Kıpçak Türkçesi Ermeni alfabesi ve
Kıpçak Türkçesiyle yazılmıs bir tarihî Türk dili koludur.


Karadeniz sahil boyunda farklı yerlesim merkezlerinde
yasayan Urumlardan Kırım’da bulunanlar, 1944 sürgününde Kırım
Tatarlarıyla birlikte sürgüne uğramıslardır. Kullandıkları dil Kırım
Tatar Türkçesine yakındır. Musevîliğin Karaylık inancına mensup
Karayların ve Talmudist Museviliğe bağlı Kırımçakların Türkçeleri
de Kırım Tatar Türkçesi gibi Kıpçak grubuna girmektedir. Geçmiste
önemli izler bırakmakla birlikte bugün artık bu iki Türk dili kolu da
tamamen kaybolma noktasına gelmistir. (Özkan, 2007: 153-167)
Kırım Tatar Türkçesinin ağızları ve sözlü edebiyat:

Günümüz Kırım Türkleri soy olarak Oğuz ve Kıpçak boylarına
dayanmaktadır. Dil özellikleri itibariyle de bu iki Türk topluluğuna
ait özellikleri söylenebilir.

Samoyloviç (1988: 373-374) Kırım ve Kazan Tatar edebî
dillerinin tek ve müsterek olduğunu, ancak konusma dilinin, yani
ağızların Osmanlı Türkçesinin etkisiyle Oğuz ve Kıpçak esaslı ağızlar
olmak üzere ikiye ayrıldığını söylemektedir. Aslında Samoyloviç’in
isaret ettiği ortaklıklar bugün de devam eden Kıpçak esaslı Türk yazı
dillerinin yakınlığından kaynaklanmaktadır. (Öner, 1998: XLVI)

Sevortyan da, (1966: 258) Kırım‘ın etnik yapısını ve tarihî
kültürel bağlantılarını göz önüne alarak Kırım Tatar Türkçesini,
Kuzey (Bozkır/Çöl), Orta (Bahçesaray) ve Güney (Yalıboyu) ağızları
olmak üzere üç ağız grubuna ayırmaktadır. Sevortyan’a göre, Kıpçak
özellikleri gösteren Kuzey ağzı Kırım’ın kuzey bölgesinden Kerç
yarımadasına kadar olan yerlerde, Oğuz özellikleri gösteren Güney
ağzı Baydar ile Feodosiya‘nın deniz kıyılarından dağ sıralarına kadar
olan sahada, Kıpçak ve Oğuz özelliklerinin karısık olarak görüldüğü
Orta ağız ise Kuzey ve Güney ağızlarının arasında kalan bölgelerde
kullanılmaktadır.

Gerhard Doerfer ise, Kırım Tatar Türkçesini, Kırım’ın
güneyinde 5 ayrı sekilde kullanılan Kırım Osmanlıcası, ol-/bol- ve
var-/bar- fiillerinin kullanılısına göre kuzey, güney ve doğu olmak
üzere üç alt gruba ayırdığı Merkezî Kırım Türkçesi, Kırım’ın
kuzeybatısında ve doğusunda konusulan Kırım Tatarcası ve Kırım’ın
kuzeydoğusunda konusulan Kırım Nogaycası olarak dört ağız
grubuna ayırmaktadır. (Doerfer, 1959: 369)

Kırım Tatar Türkçesinin ağızları gibi, Sözlü edebiyatı da çok
zengin ve çesitlidir. Uğradıkları felâketler yüzünden dillerini ve
kültürlerini yasatma konusunda büyük zorluklar yasayan Kırım Tatar
Türklerinin çok zengin bir destan gelenekleri bulunmaktadır.
Çin, mâni, masal, atasözü gibi edebî mahsûllerin yanında,
değisik varyantları Kazak, Özbek, Karakalpak, Nogay Türklerinde de
bulunan ve zulme karsı çıkısı, doğruluk ve adalet temalarını anlatan

Çora-batır, Koplandı-batır, Esebay-batır, Edige, Er-targın gibi epik
destanlar ile sevgiyle mücadele azmini bütünlestiren Nar-kamıs, Kozı
Körpes, Bayan Sulu, Boz-Yiğit gibi lirik-epik destanlar 1896 yılında
Radloff, 1980 yılında da Cafer Bekirov tarafından derlenmis ve
yayımlanmıstır.

Kazan Tatar ve Türkiye Türkleri ile ortaklıklar gösteren Yusuf
ve Züleyha, Leyla ve Mecnûn, Seyyit Battal, Ahmediye,
Muhammediye, Kesik Bas, Yunus Emre ilâhileri, Köroğlu, Âsık
Garip, Âsık Kerem, Nasreddin Hoca diğer sözlü edebiyat
zenginliklerindendir. Edebiyatın diğer alanlarında da Kırım Tatar
Türkleri, Kazan ve İstanbul kaynaklı eserleri yakından izlemislerdir.
(Araslı, 1970: 478-487)

1783’te yasanan Rus isgalinden sonra Rus zulmünü ve göç
hikayelerini anlatan anonim eserler çoğalmıs, ayrıca tekkelerde ve
dinî çevrelerde gelisen dinî ve mistik bir edebiyat anlayısı ön plana
çıkmıstır. Ak Topraklar olarak bilinen Osmanlı topraklarına yönelik
göçlerin yasandığı 1880 yılına kadar olan dönemde, edebiyat kaday
olarak anılan âsıkların göç hikâyelerini anlatan türkülerinden
ibarettir. Bu döneme ait İstemi’nin Kefe Destanı, halk arasında bugün
de yaygın olarak bilinmektedir.

Kırım Tatar Türkçesinin sözlü kaynaklarını yazıya geçirme
çabaları günümüzde de devam etmektedir. Dilâver Osman ve Cemil
Karik’in 2005’te yayımlanan Kırım’nıñ Çöl Yırları adlı 124 sayfalık
eseriyle 50 kadar yır, Kırım Tatar Türkçesinin Çöl ağzı da denilen
kuzey bölgesinde kullanılan ağzıyla ve Lâtin alfabesiyle yazıya
geçirilmistir.

Edebî dil olarak Kırım Tatar Türkçesi:

Tarihin her döneminde kuzey ve güney Türk toplulukları
arasında bir köprü görevi üstlenen Kırım, yazılı kültür ve edebiyat
açısından da bu tür bir rol oynamıstır.

Belki de sırf bu sebepten Kırım Tatar Türkçesi yazı dili,
Kıpçak ve Oğuz esaslı ağızlar arasında bir geçis teskil eden, ol- ve
bar- fiillerini kullanan Kuzey Merkez (Bahçesaray) ağzına
dayanmaktadır. (Doerfer, 1959: 369)

Đslam Giray‘ın 17. yüzyıla ait Polonya Seferi (1648-1649) adlı
eseri ve Seyid Muhammed Rıza‘nın 18. yüzyıla ait Assebu’s-Seyyar
(Yedi Gezegen), El-muhitü’l-burhani (Deliller Okyanusu) adlı
eserleri Osmanlı Türkçesinin izlerini tasımakla birlikte bugünkü
Kırım Tatar Türkçesinin ilk eserleri olarak kabul edilmektedir. Daha
sonraki dönemlerde Kırım Tatar Türkçesiyle yayımlanan gazete ve
dergilerle okul kitaplarında Türkiye Türkçesinin etkileri devam
etmekle beraber edebî eserlerde Kırım Tatar Türkçesi kendi
gelisimini sürdürmüstür.

Bugünkü yazı dili, 1930’lu yılların ortalarında yeniden
düzenlenmis, Kiril alfabesinin kabulünden sonra da son seklini
almıstır. (Sevortyan, 1966: 234) Böylece 1930’lu yıllara kadar Güney
ağzına, yani Oğuz esaslı bir ağza dayanan Kırım Tatar Türkçesi yazı
dili, 1930’lu yıllardan itibaren Merkez ağzına, yani Kıpçak esaslı bir
ağza dayalı olarak gelismistir.

Kırım yazı dili ve edebiyatı, Kırım Türklerinin geçirdiği siyasî
ve sosyal dönemlere göre yedi ana dönemde incelenmektedir:

1. Altınordu dönemi: XIII. yüzyıldan Kıpçak esaslı yazı diliyle
kaleme alınmıs metinlerle baslayıp Osmanlı etkisinin basladığı XV.
yüzyıla kadar olan dönem.

2. Hanlık dönemi: XV.-XVIII. yüzyıllar arasında Osmanlı
etkisinde ve Osmanlı Türkçesiyle gelisen edebiyat.

3. Rus istilası dönemi: 1783’te Rus istilasıyla baslayan ve
1883’te Tercüman gazetesinin çıkmasına kadar süren dönem.

4. Tercüman dönemi: Rus istilasının yüzüncü yılına denk gelen
1883’te Tercüman gazetesinin ilk sayısının çıktığı tarihle baslayan ve
1905 Rusya Mesrutiyet devrimine kadar süren dönem.

5. 1905-1917 dönemi: Mesrutiyet devriminden 1917 Ekim
devrimine kadar olan dönem.

6. 1917-1944 dönemi: Sovyet devriminden 1944 sürgününe
kadar olan dönem. (Yüksel: 1992: 685)

7. 1944 sonrasından günümüze kadar olan dönem: Sürgün
yıllarından vatan Kırım’a dönüs yıllarına kadar olan dönem.

Kırım’da Türkçenin bir edebî dil haline gelmesi Kıpçak
Türkçesiyle yazılmıs ilk eserlerle baslamıs ve Altınordu ve
sonrasında yazılmıs yarlık ve bitiklerle devam etmistir.

Hanlık döneminde edebî dil olarak klasik bir Osmanlı Türkçesi
kullanılmıstır.

Rus istilasından sonra uzun bir dönem yazılı edebiyat
duraklama dönemi yasamıstır. Bu dönemde edebî dil olarak
sistemlesmemis mahallî ağızlarla klasik Osmanlı Türkçesi yan yana
kullanılmaya baslanmıstır.

Tercüman dönemini sekillendiren Gaspıralı İsmail, yazılarında
mahallî Tatar sözlerini ve deyimlerini de kullanmakla birlikte imlası
ve ifade dünyasıyla sade bir İstanbul Türkçesini tercih etmistir. Bu
dönemde bir irfan ve bilgi kaynağı olarak Rus ve Sark klasikleri
Kırım Tatar Türkçesine aktarılarak ya Tercüman gazetesinde tefrika
edilmis veya kitap olarak yayımlanmıstır. Rusçanın etkisi ve sosyal
hayattaki ağırlığı arttığı için de Kırım Tatar Türkçesi-Rusça sözlükler
hazırlanmıstır.

1905 Mesrutiyet devriminden sonra Kırım aydınları aldıkları
eğitime ve yetistikleri kültür çevresine göre farklı dil tercihleri ortaya
koymuslardır. Rus-Tatar okullarında yetisen aydınlar Rus sairlerini
taklit ederek Kırım Türkçesiyle eserler vermislerdir.

İstanbul’da eğitim alan aydınlar ise Osmanlı Türkçesini tercih
etmislerdir. Çelebi Cihan ve Bekir Sıtkı Çobanzade gibi bazı aydınlar
ise siirlerinde Kırım Türkçesini, makalelerinde İstanbul Türkçesini
esas almıslardır.

Sovyet ihtilali sonrası Türkiye ile irtibat kesilince Đstanbul’un
yerini Kazan almıstır. Abdullah Tukay’ın Kırım edebî çevreleri
üzerinde uyandırdığı etkiyle bazı Kırımlı sairler Kazan Tatar
Türkçesiyle eserler vermistir. Yine aynı dönemde İlyas Boranganski
kurduğu matbaada Abay’ın ve Gogol’un eserlerini Kırım Tatar
Türkçesiyle yayımlayarak bu iki önemli edebiyatçının Kırım Tatar
Türkleri arasında tanınmalarını sağlamıstır.

Bu dönemde edebî dil ve eğitim öğretim dili meselesiyle
uğrasan Umer (Ömer) İpçi diğer eserleri yanında Bizde Đmlâ Meselesi
(1923), Til ve İmla, Yazı Meselesi İmla ve Til Konferentsiyası
Münasebetiyle (1924) adlı makaleleriyle edebî dilin bir düzen
kazanmasına uğrasmıstır. Abdullah Lâtifzade ile Bekir Sıtkı
Çobanzade de dil konusunda eser veren ve çalısma yapan öbür Kırım
aydınlarındandır.

1917 devriminden sonra yeni bir döneme giren Kırım Tatar
Türk edebiyatı dönemin önde gelen bazı sanatçılarının eserleri ve
çalısmalarıyla Sovyet ideolojisine yakınlasmasına rağmen, Kırım
Tatar Türkçesiyle eser veren tüm yazar ve sairler Stalin’in zulmünden
kurtulamayarak sürgünde veya suikastla öldürülmüslerdir. Böylece
Kırım Tatar edebiyatı uzun bir sessizlik dönemine girmistir.

II. Dünya Savasının ardından gelen 1944 sürgünü sonrasında
Kırım Tatar Türkçesi Kazan Tatar Türkçesinin bir ağzı gibi
gösterilmeye çalısılmıs, daha da önemlisi ana dili kullanımı ya
tamamen yasaklanmıs ya da kısıtlanmıstır. Bu yasaklı yıllarda Kırım
Tatar aydınlarının bir bölümü Özbek Türkçesini, bir bölümü ise
Rusçayı edebî dil olarak kullanmıslardır. Daha sonraki dönemlerde
Rusça yazma alıskanlığı kısmen de olsa sürmüs, Kırım Tatar
Türkçesiyle yazılan eserlerde de Özbek Türkçesinin etkisi devam
etmistir.

1950’li yıllardan itibaren yeniden Kırım edebî dilini ve
kültürünü canlandırma çalısmaları baslamıstır. 1957’de Özbekistan
Yazarlar Birliği içinde Kırım Tatar subesi açılmıs, yine aynı yıl Baar
Ezgileri adıyla 30 kadar Kırım Tatar yazar ve sairinin eserlerinden
örnekler veren bir antoloji yayımlanmıstır. 1968’de hizmete açılan
Gafur Gulam Nesriyatı’na bağlı olarak kurulan Kırım Tatar yayınları
bölümünde yılda 13-14 kitap yayımlanmıstır. (Kurnaz – Çeltik –
Bekir vd., 1999: 21-42)

1957-1979 yılları arasında Kırım Tatar Türkçesiyle 70’e yakın
yazar ve sairin 137 ayrı eseri yayınlanmıstır. (Çeneli, 1983: 778-782)
Bir baska tespite göre ise 1958-1967 yılları arası çok sönük geçmis,
1967-1983 yılları arasındaki 17 yılda 172 eser, 661.400 adet
basılmıstır. Bu da yılda ortalama 10 eserin 38.906 adet basılması
demektir. Halbuki sürgünden önce sadece 1940 yılında 218 eser
yayımlanmıstı. (Grannes, 1996: 187-193).

Çağdas Kırım Tatar Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden
Esref Semizâde (1908-1978), 1965’te çıkan Kaval ve 1968’de çıkan
Togan Kaya adlı siir kitaplarında millî birlik ve millî benlik
konularını islemistir. Bazı siirleri bestelenen Semizâde’nin edebî
tenkitleri ve makaleleri de bulunmaktadır. (Karatay, 1991: 7-8)
Kırım’a dönüs sonrasında Kırım Tatar Türkçesini yeniden bir
edebî dil haline getirme çabalarına bağlı olarak 1997’de Sakir
Selim’in Siirleri ve Tercümeleri, 2000 yılında Zakir Kurtnezir’in
Kırımtatar Edipleri adlı bibliyografik çalısması, 2005 yılında Abdulla
Lâtifzade’in Hayal-Ömür, (hzl. Sevket Yunusov) adlı eseri
yayımlanmıstır.

Ortak Türkçe ülküsü ve Kırım

Kırım Türklüğü, özellikle son iki yüz yılda büyük felaketlerle
sarsılmasına rağmen yetistirdiği aydınlarla sadece kendi kaderini
değistirmeye çalısmamıs, bütün Türklüğün dil ve kültür varlığını
bütünlestirme idealinin de merkezi olmustur.

Gaspıralı İsmail ortak Türkçe ülküsünü hayata geçirerek, Bekir
Sıtkı Çobanzade ise 1926 Baku Türkoloji Kongresiyle bütün Türk
topluluklarının Lâtin alfabesine geçisini hazırlayarak Türk dili
konusunda son iki yüz yılın iki büyük hamlesini
gerçeklestirmislerdir.

Gaspıralı İsmail’e göre ortak Türkçe, Kuzey (Kıpçak) ve
Güney (Osmanlı) Türkçesinin kaynasmasından doğacaktır. Rusça,
Arapça ve Farsça kelimelerin kullanılısı asgariye indirilmeli (Togan,
1994: 4-7) ve yasayan Türk sivelerinde kullanılan mahallî kelimeler,
Türkçenin en iyi islenmis ağzı olan İstanbul ağzına uydurulmalıdır.
(Saray, 1987: 61-76)

Bu anlayısla çıkan Tercüman gazetesi tam 31 yıl yayımlandı.
Kazan, Kafkasya, Türkistan ve Sibirya’da yasayan Türklerin ortak
sesi hâline gelmekle kalmadı. Osmanlı Devleti’nde de yakından takip
edildi. (Kurat, 1990: 413-414; Kırımer, 1996: 87-93)

Kırım’da doğan ve İstanbul’da lise tahsili yaptıktan sonra
Macaristan’da Dil ve Tarih Fakültesi’ni bitiren Bekir Sıtkı

Çobanzâde (1893-1939) de Kırım’ın yetistirdiği bir baska önemli
Türkçecidir. 1926’da Baku’de toplanarak Türk topluluklarının Lâtin
alfabesine geçmesi konusunu gündeme getiren I.Türkoloji
Kongresi’nin hazırlanmasında büyük çabalar harcamıs ve bu
kongrede “Türk Lehçeleri Arasındaki Karsılıklı İlgiler” adlı tebliğini
sunmustur. 1927 yılında ise “Sovyetler Birliği Yeni Alfabeler Merkez
Komitesi”ne seçilmistir. Bu komitenin öncülüğünde 1928-1932
yılları arasında Sovyet sistemine dahil olmus bütün Türk ülke
bölgelerinin tamamına yakınında ortak bir Lâtin alfabesine geçilmesi
mümkün olmustur. (Acar, 1999: 91-95; Acar, 2001: 45-49, 54-58)

Ancak Stalin döneminde 1938 yılından itibaren Türk boylarının
tamamı değisik Kiril esaslı alfabelere geçirilmis ve Türk toplulukları
arasındaki alfabe birliği yeniden bozulmustur.

Kırım Tatar Türkleri de 1929 yılına kadar Arap alfabesi
kullanmıslardır. Ancak Arap alfabesinin imlasında 1883, 1917, 1918
ve 1928 yıllarında bazı değisiklikler yapılmıstır. 1929-1938 yılları
arasında Lâtin alfabesi kullanılmıs, 1938’den sonra ise Kiril
alfabesine geçilmistir. (Akiner, 1995: 82-83)

1991 yılında yapılan Millî Kurultay’da Lâtin alfabesine geçis
kararı alınmıs, ancak daha sonraki gelismelerin etkisiyle geçis tarihi
2004’e ertelenmistir. Bugün ise Kırım’da Lâtin ve Kiril alfabeleri yan
yana kullanılmaktadır.

Eğitim öğretim dili olarak Kırım Tatar Türkçesi

Altınordu ve Osmanlı dönemlerinde önde gelen kültür
merkezlerinden biri olan Kırım’da klasik doğu anlayısına uygun bir
eğitim öğretim uygulaması yapılmıstır. Bu dönemlerde ilk okullarda
temel dinî bilgiler ve okuma eğitimi verilmekteydi. Medreselerde ise
Arapça ağırlıklı bir eğitim öğretim anlayısı hakimdi. Bu eğitim
anlayısına daha sonra Usûl-i Kadim adı verilmistir. Kırım’ın Rus
isgaline uğramasından sonra bu uygulamalar bir müddet daha devam
etmistir.

1871 yılında Akmescit’te açılan Rus-Tatar Öğretmen Okulu
Rusya’nın Kırım’daki eğitim öğretim kurumlarına ilk sistemli
müdahalesi olarak dikkati çekmektedir. Bu okul ve ardından açılan
Rus okullarında Tatarca ders kitapları hazırlanması bahane edilerek o
güne kadar edebî dil olarak kullanılan Osmanlı Türkçesi etkisinde
gelisen Güney ağzının mı yoksa Kıpçak özelliklerinin baskın olduğu
Kuzey ağzının mı edebî dile esas olacağı tartısmaları baslatılmıstır.
(Kırımlı, 1996: 20, 35) Benzer tartısmalar Kazan’da açılan Rus
okullarında ve Özbekistan’da açılan Taskent öğretmen okulunda da
yasanmıstır.


Gaspıralı İsmail, 1883’te çıkarmaya basladığı Tercüman
gazetesinde hem Usûl-i Kadim okullarına hem de Rus okullarına bir
alternatif olmak üzere Usûl-i Cedit adını verdiği yeni bir eğitim
öğretim anlayısını bütün Türk dünyasına yaymıs ve İlk Usûl-i Cedit
okulunu, 1884’te Bahçesaray’da Kaytaz Ağa mahallesinde açtırmıstır.
Gaspıralı İsmail’in yazdığı Hoca-i Sıbyan adlı ders kitabıyla bu
okulda 45 günde Kırım Türkçesiyle okuma yazma öğretilmistir.
(Polat, 2003: 81-91)

Özellikle okuma yazma becerisinin bu kadar kısa bir süre
içinde kazandırılması sebebiyle bu okullar çığ gibi yayılmıs ve
Gaspıralı’nın öldüğü 1914 yılında sayıları 5 bine ulasmıstır. Usûl-i
Cedit okullarında ana dilde eğitim ve dinî bilgiler yanında matematik,
tarih, coğrafya ve hayat bilgisi derslerine de yer verilmekteydi.
(Kırımlı, 1996: 56)

Bu eğitim anlayısı ve müfredatıyla Usûl-i Cedit okulları, bu
dönemde Rus isgalindeki Türk toplulukları arasında en büyük Türkçü
ve Türkçeci aydın hareketlerinden birini ortaya çıkarmıstır. (Kırımer,
1996: 118-127)

Sovyet sonrasında Usûl-i Cedit okulları birer ikiser tasfiye
edilmis ve ana dilde eğitim bir kez daha kesintiye uğramıstır. Umer
(Ömer) İpçi Kırım Mektepleri (1926) ve İftira Değil Hakikat (1926)
baslıklı makalelerinde bu dönemde okullarda okutulan dil ve edebiyat
derslerini ele almıstır.

Bazı problemlere rağmen 1944’te Kırım Türkleri sürgüne
uğratılıncaya kadar Kırım Tatar Türkçesi Kırım’ın ikinci resmî dili
olarak hem eğitim hem de kültür alanında oldukça etkiliydi. Ancak
sürgün ve felaketler Kırım’daki her sey gibi, Kırım Türkçesini de
tahrip etmis ve Kırımlılar uzun süre ana dilleriyle eğitim yapma
imkanından mahrum kalmıslardır. Bu uygulama 1965 yılına kadar
sürmüstür.

Kırım Tatar Türkçesinin okullarda öğretilmesi, 1967 yılında
Kırım Türklerinin haksız yere sürgün edildiklerinin resmen kabul
edilmesinden sonra, Özbekistan‘da Taskent‘teki Nizami Devlet
Pedagoji Enstitüsü‘nde bir Tatar Dili ve Edebiyatı Bölümü
açılmasıyla yeniden baslamıstır. (Kırımlı, 1989: 39)

1970’li yıllarda Özbek, Kazak ve Rus okullarında okuyan
Kırım Tatar soylu öğrenciler ana dili dersleri almaya baslamıslardır.
Buna bağlı olarak Ana Dili ders kitapları ve Kırım Tatarcası-Rusça
sözlükler hazırlanmıstır. (Kurnaz – Çeltik – Bekir vd., 1999: 21-42)
Resmî makamların ifadesine göre 1970’li yıllarda sürgündeki Kırım
Türklerinin % 70-80’i ana diliyle okuyup yazabiliyordu.

Bugün artık önemli bir bölümü Kırım’a yerlesen Kırımlılar,
ana dillerini daha iyi öğrenip gelistirilebilmek için 1991 yılında

Simferepol (Akmescit) Üniversitesi’nde bir Kırım Tatar Dili ve
Edebiyatı Bölümü açmaya karar vermislerdir. Bu bölüme 1995 yılına
kadar her yıl 50 öğrenci alınmaktaydı, 1996’dan sonra 30 öğrenci
alınmaya baslanmıstır. Ayrıca 1994 yılında açılan Kırım Devlet
Sanayi Pedagoji Enstitüsü‘nde okuyan öğrencilerin yarıdan fazlası
Kırım Tatar Türklerindendir.

1997 yılı itibariyle Kırım‘da 1834 öğrencinin okuduğu ve 166
öğretmenin görev aldığı 6 millî okul açılmıstır. Ancak bu okullarda
da ana dili dersleri dısında bütün dersler Rusça olarak
anlatılmaktadır. Türkiye Türkçesi kurslarının da verildiği bu okulların
1.-3. sınıflarında 5, 4.-6. sınıflarında 6, 7. sınıflarında 5, 8.
sınıflarında 4, 11. sınıflarında 5 saat ana dili dersi verilmektedir. 35
binden fazla Kırım Türkü de, okul bulamadığından Rus okullarında
okumaktadır. Bu okullarda, 8 Türkün bulunduğu sınıflara Kırım Tatar
Türkçesi dersleri konulmaktadır. Bu tür sınıfların sayısı gün geçtikçe
artmaktadır. (Yüksel, 1997: 1524-1525)

2005 yılında Rusça bilenlere Kırım Tatar Türkçesini öğretmek
için S.M. Usein, V.A. Mireyev ve V.Y. Sahaciyev’in 40 derslik
Kırımtatar Tilini Ögreniñiz adlı eseri yayımlanmıstır. Eserin Kırım
Tatar Türkçesi bölümlerinde Lâtin harfleri kullanılmıstır.

Basın yayın dili olarak Kırım Tatar Türkçesi:

Kırım basın hayatının öncüsü Gaspıralı İsmail, ilk olarak
Tonguç gazetesini çıkarmıs, ardından Hasan Nuri ile birlikte 1883’te
Tercüman gazetesini çıkarmaya baslamıstır. Gazetenin Rusça adı
Prevodçik’tir ve ilk sayılarında Rusça bölümleri daha önemlidir.
Sonraki sayılarda Türkçe bölümler genislemis ve daha önemli hâle
gelmistir. 1890 yılından sonra gazetede politika, eğitim öğretim ve
edebiyatla ilgili konular ağırlık kazanmıstır. 1905 ihtilâlinin ardından
gazete Tercüman-ı Ahvâl-i Zaman adını almıs ve baslığa Dilde,
Fikirde, İsde Birlik sloganı yerlestirilmistir. Bu dönemden itibaren
Rusça bölümler tamamen terk edilmistir. (Saray, 1987: 61-76)

1906 yılında Resit Mediyev, Tercüman gazetesini pasif bularak
daha ilerici ve devrimci bir yayın organı olarak Vatan Hadimi
gazetesini çıkarmıstır. Ancak bu gazetenin ömrü kısa sürmüs, 1907’de
kesintiye uğramıs, 1908’de ise tamamen kapanmıstır.

Aynı dönemde Gaspıralı İsmail’in kızı Sefika Gaspıralı’nın
çıkardığı Âlem-i Nisvan adlı kadın gazetesi, çocuklar için çıkan Âlem-i
Sıbyan ve Balalar Dünyası gazeteleri, Ha! Ha!, Millet ve Uçkun adlı
sosyal konulara ağırlık veren gazeteler Kırım Tatar Türkçesinin basın
dili olarak gelismesine önemli katkılarda bulunmustur. (Yüksel, 1992:
684-704)

1944 sürgünüyle birlikte kültür hayatının diğer alanları gibi
basın alanında da her sey alt üst olmus ve 1957 yılına kadar Kırım
Tatar Türkçesiyle bir gazete yayımlanmamıstır. 1957’den sonra
Taskent‘te Kırım Tatar Türkçesiyle çıkan Lenin Bayrağı gazetesinin
ve iki aylık Yıldız dergisinin yayınına izin verilmistir. Kırımlılar,
anayurtlarına göçmeye baslayınca Lenin Bayrağı’nın adını Yeni
Dünya‘ya çevirerek Bahçesaray‘da yeniden yayımlamaya
baslamıslardır. Ayrıca 1991 yılından itibaren Bahçesaray’da Salgır
adlı bir sanat edebiyat dergisi, Kırımlıların sosyal meselelerini ele alan
Kırım Tatar Gazetesi, Kırım Tatar Millî Meclisi‘nin yayın organı olan
Avdet gazetesi, Adalet ve Hareket adıyla çıkan iki bağımsız gazete
Kırım Tatar Türkçesiyle yayımlanmaktadır. Kırım Sedası Rusça,
Kırım gazetesi ise Kırım Tatar Türkçesi ve Rusça olarak çıkmaktadır.
(Kalafat, 1999: 42-44)

1957’de baslayan Kırım Tatar Türkçesiyle radyo yayınları
bugün de devam etmektedir. Ayrıca 3 mahallî Kırım televizyonunda
haftada 3-4 saat süreyle Kırım Tatar Türkçesiyle yayın yapılmaktadır.
Kırım‘ın güneyinde Türkiye televizyonları da izlenebilmektedir.

DİASPORADA KIRIM TATAR TÜRKLERİ VE TÜRKÇESİ

Kırım Tatar Türkleri, göçler ve sürgünler yoluyla önce
Polonya ve Litvanya’da, ardından da Bulgaristan, Romanya ve
Türkiye’de önemli bir nüfus yoğunluğuna sahip olmuslardır. Kırımlı
olduğunu hiç aklından çıkarmayan bu Türk toplulukları, diğer kimlik
özellikleri yanında ana dillerini de sürdürmek için günümüze kadar
süren yoğun bir faaliyet ve çaba içinde olmuslardır.

Polonya ve Litvanya Kırım Tatar Türkleri ve Türkçesi:

Polonya ve Litvanya Tatar Türkleri, XIV. Yüzyılda, bu iki
ülkenin tek bir yönetime bağlı olduğu dönemde Litvanya prensine
yardım için gelen Kıpçakların torunlarıdır. (Yakupoğlu, 1989: 215-
216) Kıpçakların geldikleri bölgeler İdil, Kuzey Kafkasya, Azak
Denizi’nin kuzeyindeki bozkırlar ve Kırım’ı içine alıyordu. (Bauer,
1985: 193)

Kıpçaklar, kuzeydoğudan gelecek tehlikelere ve istilâlara
karsı bir set olmak üzere sınır boylarına yerlestirilmislerdir. Altınordu
Devleti’nde zaman zaman ortaya çıkan iç karısıklıklardan zarar gören
bazı küçük grupların ve XV.-XVI. yüzyıllarda Kırım Hanlığı ile
Litvanya Prensliği arasında yapılan savaslarda esir düsenlerin de
katılmasıyla Litvanya’da yasayan Türklerin sayısı epeyce artmıstır.
Litvanya Prensliği, Kıpçaklara arazi vererek yerlesmelerini
sağlamıs ve onlardan askerî hizmetlerde faydalanmıstır. Ancak daha
sonra Fazıl Ahmet Pasa’nın vezirliği sırasında gerçeklestirilen

Lehistan Seferinde Osmanlı kuvvetlerine yardımcı olmuslardır. Ayrıca
Kırım Hanlığı’nın Lehistan içindeki her türlü faaliyetine de kılavuzluk
etmislerdir.

XVI. yüzyıldan itibaren Polonya’daki hayatlarına çesitli
kısıtlamalar getirilen Türkler, XVII. yüzyılda Osmanlı-Lehistan
savasları da baslayınca bu ülkeyi terk ederek Osmanlı topraklarına
yerlesmeye baslamıslardır. (Orhonlu, 1971: 61)

Yazarı belli olmayan Risale-i Tatar-ı Leh adlı eserde
belirtildiğine göre XVI. yüzyılın ortalarında Lehistan Tatarlarının
sayısı 200 bine ulasmıstır. II. Dünya Savasından sonra Polonya
sınırlarının değismesi üzerine Tatar Türklerinden bir kısmı Gorzow,
Wielkopolski, Gdansk, Wroclaw, Olsztyn, Elblag, Szcein ve
Varsova’ya yerlestirilmislerdir. Litvanya, Sovyetler Birliği’nce ilhak
edilince Litvanya Tatarları da Kırım Tatar Türkleri gibi Sovyet
vatandası olmuslardır.

Polonya’da yasayan Tatar Türkleri, İslâm inancını günümüze
kadar sürdürmelerine rağmen, asırlardır yerlilerle iç içe yasamaları ve
evlenmeleri sebebiyle, ana dilleri Kıpçak Türkçesini unutmuslardır.
Kitap veya hamail adını verdikleri dua kitapları sayesinde Arap
harfleriyle yazı geleneğini koruduklarından Arap harfli yazma eserler
günümüze kadar gelebilmistir. (Zajaczkowski, 1971: 36) Bu yazma
eserlerin dili, Polonya’nın Osmanlı Devleti ile kurduğu yakın iliskiler
sebebiyle, XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Türkçesinin etkisi altında
kalmıstır. Konusma dili ise daha XVI.- XVII. yüzyıllardan itibaren
unutulmaya baslanmıs, Tatar Türkçesinin yerini Slav dilleri almıstır.
Bu günkü Tatar Türklerinin konusma dilinde bayram, namaz, oruç
gibi dinî terimler ve bir, iki, üç gibi bazı sayı adları kalmıstır.
(Dubinski, 1988: 265-271)

Polonya’da yasayan Tatar Türklerinin nüfusu hakkında
2.000’den (Bauer, 1985: 195) 7.000’e kadar tahminler vardır. Resmî
kaynaklarda ise sayılarının 4-5 bin olduğu ifade edilmektedir.
Litvanya’da ise 2001 sayımına göre 3.235 Tatar Türkü
yasamaktadır.

Kültür ve yayın faaliyetlerini sürdüren Polonya Tatar Türkleri
1929 yılında Vilna’da Arma Belgesi adıyla bir kitap yayımlamıs ve
1930 yılında üç aylık İslâm Yorumu (Przeglad İslamski) adlı dergiyi
çıkarmıslardır. Ardından 1934’te yine Vilna’da aylık Tatar Hayatı
(İycie Tatarskie) adlı dergiyi ve yıllık Tatar Yılı (Rocznik Tatarskie)
dergisini yayımlamıslardır. (Tahir, 1984: 109-114)

Romanya Kırım Tatar Türkleri ve Türkçesi

Romanya’da Oğuz, yani Osmanlı, Gagavuz ve Kırım Tatar
Türkleri yan yana yasamaktadır. Tatar Türklerinin Romanya’ya ilk

girisleri XIII. yüzyılın baslarından XIV. yüzyılın ortalarına, yani
Altınordu dönemine kadar uzanmaktadır. 1783’te Kırım‘ın Rus
isgaline uğramasının ardından Kırım Türklerinden bir grup
Dobruca‘ya göçmüstür. 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra göç,
Romanya‘dan Türkiye‘ye doğru yön değistirmistir. 1910 yılına kadar
süren bu göç dalgasını, 1935-1937 yılları arasında ikinci bir göç
hareketi ve 1944’te Romanya’nın komünist idareye girmesinden sonra
küçük de olsa üçüncü bir göç hareketi izlemistir. (Horata, 1997: 1860-
1862)

Romanya‘da yasayan Tatar Türkleri, Tat, Nogay ve Çongar
olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Kırım‘ın güneyinden
Bahçesaray bölgesinden gelen Türklere Tat, Altınordu döneminde
Dobruca‘ya ilk yerlesen Türklere Nogay, Kırım’ın kuzeyinden gelen
Türklere ise Çongar adı verilmektedir.

Romanya Türkleri, 1994 yılından beri Türk-Tatar Dernekleri
Federasyonu adlı bir derneğin çatısı altında birlesmislerdir. (Horata,
1997: 1859)

2002 yılındaki nüfus sayımının resmî sonuçlarına göre
Romanya’da 32,596 Oğuz, 24,137 Tatar Türkü
yasamaktadır. (www.vatankirim.net)

Geçmiste uzun dönemler Osmanlı Türkçesinin resmî dil
olarak kullanıldığı Romanya‘da bugün Türkler arasında yazı ve
konusma dili olarak Oğuz ve Kırım Tatar Türkçesi kullanılmaktadır.
Romanya’daki Kırım Tatar Türkçesi, Kırım’dan gelen Türklerin bağlı
olduğu boya göre, Köstence‘nin güneyinde kullanılan Dobruca
Tatarcası ve Köstence’nin kuzeyinde kullanılan Dobruca Nogaycası
olarak ikiye ayrılmaktadır. (Doerfer, 1959: 369-370)

Romanya Türkleri kökleri itibariyle Oğuz ve Tatar Türklerine
dayandıkları için sözlü edebiyat zenginlikleri de hem Osmanlı Türk
kültüründen hem de Altın Ordu ve Kırım merkezli Türk
destanlarından izler tasır. Bu sözlü edebiyat eserlerinin konusu
genellikle ask ve yiğitliktir. (Gülensoy, 1994: 58-69)

Romanya‘da yasayan Tatar ve Nogay Türklerinin sözlü
edebiyat ürünleri, Ahmet-Naci Cafer Ali‘nin Boztorgay (Kriterion
Kitap Üyi, I.baskı Bükres 1980) adlı eserinde toplanmıstır. Bu eserler
dısında, Romanya Türk topluluklarının ağız özelliklerini ve sözlü
kültürlerini yansıtan Proverbe Turcesti (Bükres 1972) “Türkçe
atasözleri”, Nevzat M. Yusuf ve Nermin Yusuf‘un hazırladığı
Nasretin Hoca’ga Dair Masallar (Bükres 1983), Mehmet Ali Ekrem
ve Mehmet Ali Hilmiye‘nin hazırladığı Tepegöz (Bükres 1985), Enver
Mahmut ve Nedret Mahmut‘un hazırladığı Bozcigit (Bükres 1990) ve
Ayu Kulak Batur (Bükres 1991) adlı çalısmalar ile Mehmet Naci
Önal‘ın hazırladığı Din Folclorul Turcilor Dobrogeni (Bükres 1997)

“Dobruca Türklerinin folklorundan” adlı eser Kriterion yayınları
arasında yayımlanmıstır. (Kerim, 1999: 324-325)

Bu gün Romanya’da,öncülüğünü Mehmet Niyazi (1878-1931)’nin yaptığı ve
İsmail Ziyaeddin, Cevat Rasit, Nevzat Yusuf, Memedemin Yasar, Emel
Emin, Enver Mahmut gibi sair ve yazarların verdiği eserlerle
gelistirdiği bir Romanya Türkleri edebiyatı tesekkül etmistir. Kırım
Tatar ve Türkiye Türkçesinin yan yana kullanıldığı bu eserlerde ana
dili ve vatan sevgisi, aile, ask, tabiat konuları islenmektedir. (Mahmut,
E.- Mahmut, N., 1996: 659-677)

Son yıllarda, Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat
Birliği’nin maddi desteğiyle Köstence’de Kırım Tatar Türkçesiyle
bazı kitaplar yayımlanmıstır:

Mehmet Niyazi, Sagis (hzl. Saim Osman Karahan) 2.baskı,
Köstence 2003.

Mehmet Vani Yurtsever, Dobruca’nın Davusi 1, (hzl. Saim
Osman Karahan ve Nihat Sait Osman), Köstence 2003.
Numan Çelebi Cihan, Ant Etkenmen, (hzl. Saim Osman
Karahan - Nihat Osman), Köstence 2003.

Romanya‘da yasayan Kırım Tatar Türkleri de Oğuz Türkleri
gibi eserlerini Türkiye‘de kullanılan Lâtin alfabesiyle
yayımlamaktadır.

Romanya Türk topluluklarının kültür hayatına büyük
katkılarda bulunan Romanya Türk basını, 1 Eylül 1888’den 10 Nisan
1894’e kadar yayımlanan Dobruca gazetesiyle baslamıstır.

Bu gazeteyi Sadakat, Hareket, Sark, Dobruca Sadası, Tesvik,
Isık, Mektep ve Aile, Romanya, Tuna, Hak Sözü, Haber, Günes
Sahili, Bizim Sözümüz, Türk Birliği, Yıldırım, Halk, Çardak, Bora
gibi gazete ve dergiler ile 1930-1940 arası Romanya’da, 1961 yılından
beri Türkiye‘de çıkan Emel dergisi takip etmistir. (Ülküsal, 1976:
1084-1085)

Bugün de Romanya Türk-Tatar Topluluğu‘nun yayın organı
olan Karadeniz ve Romanya Türk Demokrat Birliği‘nin yayın organı
olan Hakses gazeteleri çıkmaktadır. Ayrıca kültür, sanat ve bilim
ağırlıklı Renkler dergisi yayımlanmaktadır. 1888’den günümüze
Romanya’da 30’dan fazla Kırım Tatar ve Türkiye Türkçesiyle gazete
ve dergi çıkmıstır.

Osmanlı döneminde de Krallık döneminde de Romanya
Türkleri, Köstence, Mecidiye, Babadağ, Kulça gibi merkezlerde açılan
medreselerde, hatta daha küçük yerlerde açılan rüsdiyelerde ve
mekteb-i sıbyanlarda Türkçe olarak eğitim öğretim görmüslerdir.
Ancak daha sonra Romanya yönetiminin getirdiği kısıtlamalar ve
göçler sebebiyle I.Dünya Savası yıllarında bu okulların biri hariç hepsi

kapanmıstır. Açık kalan tek okul, 1837’de II.Mahmud‘un Babadağ’da
yaptırdığı ve 1901’de Mecidiye’ye nakledilen Seminaru’ul-
Müslüman‘dır. (Mahmut N., 1999: 335-347) Hamdullah Suphi, 1935
yılında Romanya’ya elçi olarak atanınca Mecidiye’deki Müslüman
Semineri‘ni önemli bir eğitim merkezi hâline getirmek için çok çaba
harcamıs ve bu okul verdiği mezunlarla uzun yıllar Türk azınlığın din
adamı ve öğretmen ihtiyacını karsılamıstır.

1944’te yönetimin değismesinden sonra, Sosyalist yönetim
diğer azınlıklar gibi Türklere de haftada iki saatlik ana dili dersi
okutulmasına izin vermis ve Türk okullarını kapatmıstır. Bu dönemde
Tatar ve Oğuz Türklerinin ders kitapları birbirinden ayrılmıs, Tatar
Türklerine Kazan‘da Kiril alfabesiyle basılmıs kitaplar okutulmak
istenmistir.

II.Dünya Savası‘ndan sonra 1947’de yeni Romanya Anayasası
kabul edilmis ve bu anayasanın 71. maddesi uyarınca 5 Ağustos
1948’de bir eğitim reformu baslatılarak Romanya’daki tüm
azınlıklara, dolayısıyla Oğuz ve Tatar Türklerine de ana dilinde eğitim
hakkı verilmistir. Bu kararın ardından Dobruca’da Kırım Tatar
Türkçesinde 50 ilkokul, Oğuz Türkçesinde 19 ilkokul ve bu iki Türk
lehçesiyle Mecidiye ve Köstence‘de birer ortaokul açılmıs, 1949
yılında Mecidiye’de açılan, ardından da Köstence’ye tasınan Kırım
Tatar Türkçesiyle eğitim veren Pedagoji lisesi açılmıstır.

1957 yılında ise Bükres Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne
bağlı bir Türk ve Tatar Dili ve Edebiyatı Bölümü açılarak Türk diliyle
akademik eğitime baslanmıstır. Bugün de Bükres ve Köstence
üniversitelerine bağlı Türk dili, Edebiyat ve Tarih bölümlerinde,
Türkoloji öğretimi ve çalısmaları yapılmaktadır. (Horata, 1996: 388-
398)

Ancak 1960’ta hem Türkiye Türkçesiyle hem de Tatar
Türkçesiyle eğitim yasaklanmıs ve bütün Türk ilkokulları
kapatılmıstır. Ardından 1965’te Müslüman Semineri‘nin, 1974’te ise
Türk ve Tatar Dili ve Edebiyatı bölümünün kapatılmasıyla
Romanya’da Türkçe eğitim-öğretim tamamen yasaklanmıstır. (Enver
M., 1999: 349-356)

Çavusesku‘nun devrilmesiyle baslayan yeni dönemde, diğer
alanlarda olduğu gibi kültür hayatında da yeni gelismeler bas
göstermistir. Romanya Eğitim ve Bilim Bakanlığı‘na bağlı bir birim
olusturularak Türkçe eğitimin yeniden baslatılmasına çalısılmıstır.
Ancak bugüne kadar sadece 1991’de Köstence Ovidius
Üniversitesi‘ne bağlı bir Türkoloji bölümü ile Türkiye ve
Romanya’nın anlasmasıyla 1994 yılında Mecidiye‘de Mustafa Kemal
Atatürk İlahiyat ve Pedagoji Lisesi açılabilmistir.


Yeni dönemde, Türk azınlığa mensup öğrenciler, Türkçe
derslerini ilk ve orta öğretim seviyesinde Romen okullarında
olusturulan özel sınıflarda alabilmektedir. (Horata, 1997: 1863-1865)
Romanya’da ilk Türkçe radyo yayını 15 Temmuz 1957’de
baslamıs, ardından Romanya Radyosu‘na bağlı günlük Türkçe
yayınlar bölümü açılarak Türkiye Türkçesiyle yapılan radyo yayınları
belli bir program dahilinde çesitlenerek ve zenginleserek devam
etmistir. (Kerim, 1999: 331-333) Ayrıca Köstence Radyosu, haftada
birer saat hem Türkiye hem Kırım Tatar Türkçesiyle yayın yapmakta
ve resmî Romanya televizyon kanalı belirli günlerde Türk azınlığa
yönelik özel programlar sunmaktadır.

Bulgaristan Kırım Tatar Türkleri ve Türkçesi:

Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlar’a geçen ve bu coğrafyayı
bir uçtan bir uca etkileyen Kuman-Kıpçak Türklerini değerlendirme
dısı tutsak bile, XIV. yüzyılda Anadolu’dan Bulgaristan’a yerlestirilen
Türk toplulukları arasında Tatarların da bulunduğuna dair kayıtlar
vardır. Ancak asıl büyük Kırım Tatar göçü 1860 yılında gerçeklesmis
ve bu göçte 110 bin Kırım Tatarı Bulgaristan’a yerlestirilmistir.
(Acaroğlu, 1999: 76-85)

Fakat bu nüfusun bir bölümü daha sonra Anadolu’ya göçmüs,
geri kalanların yerlesme alanlarından biri olan Güney Dobruca, 1911-
1912 Balkan Savası sonrasında Romanya’ya verilmistir. Osmanlı
nüfus sayımlarında Müslümanların tek bir sütunda gösterilmis olması
ve yabancı arastırmacıların diğer Müslümanları ayrı göstermelerine
rağmen Türk ve Tatar nüfusunu ayırmamıs bulunması da nüfus
gelismelerini izlemeyi engellemektedir.

Ayrıca 1887-1934 yılları arasında Bulgaristan’da yapılan
nüfus sayımlarında Pomaklar, Kırım Tatarları ve Oğuz Türkleri
birlestirilerek verilmistir. Bu sebeplerle son iki yüz yılın nüfus
hareketlerini sağlıklı değerlendirmek mümkün olmadığı gibi,
Bulgaristan’daki Kırım Tatar Türklerinin nüfusu hakkında net bir bilgi
vermek de çok zordur.

Ana dilinin ve etnik yapının ayrıntılı gösterildiği 1992 nüfus
sayımında Bulgaristan’da 7.833 kisi anadilini Tatarca olarak bildirmis,
ancak milliyetini Tatar olarak bildirenlerin sayısı: 4.515’te kalmıstır.
(www.vatankirim.net) 2001 yılında yapılan nüfus sayımında ise Tatar
nüfusu için ayrı bir bölüm ayrılmamıstır.

Kırım Tatarları, Bulgaristan’da Pazarcık iline bağlı Veyisköy,
Doğanyuvası, Evlekler ve Balçık köylerinde, Kasımköy ilçesine bağlı
Kasaplı, Musabey, Çıfıtkuyusu, Aydınbey, Karabak, Hasarlık, Elbe,
Sarıca, Karaağaç, Sülimanlık köylerinde, Hacıoğlu ilçesine bağlı
Çatallar, Nasradın Kırcaköy, Mırzık, Karamurat, Sarımahmut, Matlım,

Kalfa, Ezibey, Çamurlu, Yürgüsler, Tsavedrets köylerinde, Kavarna
ilçesine bağlı Tatar Süyüçük köyünde, Armutlu ilçesine bağlı Abrit
Aptan, Kadıköy, Ardalı, Omurköy, Terskondu, Köseler köylerinde,
Kurtpınar ilçesine bağlı Obstina Tervel, Arabacı, Yurtluk köylerinde,
Plvne iline bağlı Nikopol ilçesi ve Debovol köyünde, Razgrad ili
Kemaller ilçesi, İsperih köyü, Rusçuk ili Büyük Oran, Vetova,
Beyalanı köylerinde, Silistre ili Anızçık, Kaynarca, Beypınar,
Karaevli köylerinde, Sumnu ili Bulanık, Demirciköy, Tekerköy,
Yeniceköy, Söğütlü ve Erikli köylerinde, Varna ili Türk Arnavutlar
köyünde ve Eski Cuma ili Opaka köyünde yasamaktadırlar.
(http://tr.wikipedia.org/ Bulgaristan’daki Kırım Tatarları)
Bulgaristan’daki Tatarpazarcığı ve Tataratmaca yer adları,
hem Bulgarlar hem Türkler arasında kullanılan Tatar kisi adları,
Tatarçev, Tatarçeva, Tatarinov, Tatarkov, Tatarkova, Tatarov,
Tatarova, Tatarski gibi soyadları bugün de kullanılmaktadır.
(Acaroğlu, 1999: 472)

Osmanlı döneminde Türkçenin en köklü yayılma ve
kullanılma alanlarından biri olan Bulgaristan’da Türkçe eğitim
öğretim de çok köklü bir geçmise sahiptir. Osmanlı Türkçesiyle eğitim
veren okulların yanında 1894-1895 öğretim yılında Varna, Vraça,
Rusçuk, Silistre ve Sumnu’da 16 ilkokulda Tatar Türkçesiyle eğitim
verilmeye baslanmıs ve 18 öğretmenin görev yaptığı bu okullara 779
öğrenci devam etmistir. 1906-1907 öğretim yılında ise Varna, Plevne,
Rusçuk ve Sumnu illerinde 53 Tatar okulunda 2638 öğrenci öğrenim
görmüs ve 61 öğretmen görev yapmıstır. (Memisoğlu, 2002: 81, 89)
Kırım Tatarları, Bulgaristan’da pek çok bakımdan derin izler
bırakmıs olmalarına rağmen 1980’li yıllardaki asimilasyon
politikalarının etkisiyle bir suskunluk dönemine girmis
görünmektedirler.

Bulgaristan’daki Kırım Tatarları hakkında bir kitap çıkaran
Stoyan Antonov, Kırım Tatarlarının 1993 yılında Silistre sehrinde
Ziya İsmail reisliğinde “Asabay” adlı kültür ve eğitim amaçlı bir Tatar
cemiyeti kurduklarını, 1996 yılında cemiyetin Dobriç sehrine
tasındığını bildirmektedir. Ayrıca bu cemiyetin faaliyet alanının sınırlı
olmasına rağmen Tatarların Bulgaristan’daki varlığının bir sembolü
olarak Tatarlar arasında bir canlanmaya sebep olduğu ifade
edilmektedir. (Canay, 2004: 48)

Türkiye Kırım Tatar Türkleri

Anadolu’nun Selçuklu Türkleri tarafından iskan edildiği XI.-
XII. yüzyıllarda ve Moğol istilasının Kırım’ı ve Anadolu’yu sardığı
XIII. yüzyılda Karadeniz’in kuzey ve güney limanları arasındaki ticarî
irtibatlar devam etmekteydi. (Yakubovskiy, 1976: 7) Bu ticarî
iliskilerle Anadolu ve Kırım’da yasayan Türkler arasında ilk önemli
bağlantılar kurulmustur.

Altınordu hanı Batu ve Berke dönemlerinde de hem Kırım
üzerinden hem Kazan üzerinden güney ve kuzey Türkleri arasında
yakın iliskiler kurulmustur. Berke 1250’de tahta çıkmasının ardından
Müslümanlığı kabul ederek Bereke adını almıstır. Bereke, Altınordu
Devleti’nde İslâmiyeti resmî din hâline getirmis ve Selçuklu
hanedanından bir hanımla evlenerek Anadolu‘daki Selçuklu Devleti
ile Altınordu Devleti’nin bağlarını kuvvetlendirmistir. Bereke bu
evlilikten doğan oğlu İzzeddin’e, Solhat ve Sudak sehirleri ile
yöresinin idâresini vermistir. İzzeddin, annesinin tesvikiyle
Anadolu’dan binlerce Müslüman Türk getirerek bunları Kırım‘a
yerlestirmistir. (Maksudoğlu, 1996: 22-29)

Kırım Hanlığı’nın, Osmanlı Devleti’nin hakimiyet alanına
girdiği XV. yüzyıldan sonra bu iliskilere siyasî ve askerî isbirliği de
dahil olmustur. Epeycesi sair olan ve Osmanlı Türkçesiyle eserler
veren Kırım hanları, Osmanlı ordusuyla pek çok sefere katılmıs ve
fetihlerin gerçeklesmesinde önemli katkılarda bulunmustur.

1771’de Çarlık Rusya’sının Kırım’a girmesinin ardından
Osmanlı-Kırım iliskileri kopmus, 1783’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakını
izleyen yıllarda Kırım’dan Balkanlar’a ve Anadolu’ya göç baslamıstır.
Kırım’dan Anadolu’ya yönelik kitle göçü mahiyetindeki ilk
göç dalgası ise 1792–1793 yıllarında gerçeklesmistir. 1877-1878
Osmanlı-Rus Savası yıllarında Kırım Tatarlarının büyük çoğunluğu
Dobruca, Bulgaristan ve Anadolu’da İstanbul, İzmir, İzmit, Bandırma,
İnegöl ve Eskisehir’e, özellikle Eskisehir ve Ankara arasındaki
bölgeye yerlestirilmistir. Bu iki göç hareketini 1802–1803, 1812–1813
ve 1830’lu yıllarda yasanan göç dalgaları takip etmistir. (Kırımlı,
2005: 2-3) Bir tahmine göre, 1783-1922 yılları arasında Osmanlı
topraklarına göç eden Kırım Tatarlarının sayısı en az 1.800.000’dir.
Ayrıca 1860 yılında göçenler arasında 45-50 bin kadar Nogay da
bulunmaktadır. (Karpat, 1985: 66)

Nogayların çoğu Orta Anadolu’ya yerlestirilmislerdir.
Özellikle Ankara’nın Polatlı ve Sereflikoçhisar ilçeleriyle Konya’nın
Kulu ilçesinin bazı köylerinde, İstanbul, Osmaniye, Adana, Çorum,
Eskisehir, Bursa, Kütahya, Gaziantep illerinde ve Isparta’nın
Senirkent ilçesinde yasamaktadırlar.

Kırım’da bosalan Türk köylerine Rus, Ukraynalı, Alman,
Yahudi, Rum gibi değisik milletlerden insanlar yerlestirilmis, böylece
Kırım’daki Türk nüfusu genel nüfusun yarısına düsürülmüstür. Bu
göçler, bir yandan Kırım’ın, Kafkaslar’ın ve Balkanlar’ın nüfus
yapısını böylesine bozarken; öbür yandan Anadolu’nun Türklesmesini
olumlu yönde etkilemis ve Türkiye’deki Millî Mücadele’ye büyük
katkılar sağlamıstır. (İnalcık, 1997: 744)

Aslında bugünkü Türkiye nüfusunun 1 ila 3 milyonunu
meydana getirdiği tahmin edilen Kırım kaynaklı Türk nüfusu dil,
kültür ve inanç bakımından tamamıyla Anadolu Türkleriyle
benzesmistir. Sadece köylerde 200 bin kadar Kırım Tatarı Anadolu
Türkçesinden farklı bir Tatar ağzı konusmaya devam etmektedir.
(Karpat, 1985: 66)

Dobruca’da bir süre yasadıktan sonra Polatlı’da iskan edilen
Kerç ve Çongar Kırım Tatar Türklerinin ağız özellikleri üzerinde
çalısan Zuhal Yüksel de üzerinde çalıstığı ağız alanının önce
Dobruca’daki Nogay ağız özeliklerinden etkilendiğini belirtmekte,
bugün ise artık giderek Kırım Türkçesinin yerini Türkiye Türkçesine
terk ettiğini ifade etmektedir. (Yüksel, 1989:13, 82)

Emel dergisinde 1990’lı yıllarda Kırım Tatar göçmeni köyler
hakkında bilgi veren yazılar yayımlanmıstır. Bu gelenek daha sonraki
yıllarda diğer Kırım dergilerinde devam etmistir. Bu yazılardan
anlasıldığı kadarıyla Kırım Tatar köylerinin büyük bir bölümü köyden
sehre göç sebebiyle bosalmaya baslamıstır. Bazı köylerde belli bir
yasın üstündekiler arasında Kırım Tatar ağızları, özellikle de Çöl ağzı
canlıdır. Ancak büyük bir bölümünde yemek ve eğlence âdetleri
kısmen devam etse de özellikle gençler arasında Kırım Tatar ağızları
unutulmus, yerini Türkiye Türkçesi almıs görünmektedir.
Tek tek köyler üzerinde yapılan değerlendirmelerden ortaya
söyle bir sonuç çıkmaktadır:

XX. yüzyılın baslarında Ayrancı bucağına yerlesen Kırım
Tatarları hem geleneklerini devam ettirmekte hem de yaslılar günlük
hayatta kendi aralarında Kırım Tatar Türkçesi kullanmaktadır.
(Teberdar, 1994: 27)

Yaslıların ifadesine göre, Kaman ilçesine bağlı Darıözü’ne
iskan edilen Kırım Tatarları ve Kırım dısından gelen Nogaylar
1930’lu-40’lı yıllara kadar ağız özelliklerini sürdürmüslerdir. Ancak
bu tarihten itibaren Kırım Tatar Çöl ağzı ve Nogay ağzı kullanımı
giderek azalmıstır. Bugün ise bazı yemek ve düğün âdetleri devam
ettirilmekle birlikte özellikle gençler arasında Kırım Tatar Türkçesi
çok az konusabilmektedir. (Ersoy-Aydın, 1998: 31)

Yine Kaman ilçesine bağlı Gökçesme köyü, 93 Harbi
sonrasında Dobruca’dan Anadolu’ya göçen Kırım Tatar Türklerinin
kurduğu bir köydür. Daha sonra köye Bulgaristan Türkleri de iskan
edilmis ve Gümüshane’den gelen 4-5 hane Türkmen de köye
yerlesmistir. Kırım Tatar Türklerinin nüfus ağırlığını teskil ettiği
Gökçesme’de bugün artık birkaç yaslı Kırım Tatar Türkçesiyle
konusabilmekte, orta yastakiler ise günlük hayatta birkaç Kırım Tatar
ağzı kelimeyi kullanabilmektedir. Kırım âdetleri ise unutulmus
görünmektedir. (Kırımlı, 1997: 31)

1860’ta göçen Kırım Tatar Türklerinin kurduğu İzzettin köyü,
Çatalca’ya bağlıdır. Bu köyde âdetler büyük ölçüde unutulmakla
birlikte Kırım Tatar Türkçesi günlük hayatta konusulmaktadır. (Otçu,
1997: 31)

Eskisehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Pasakadın köyü, 1902’de
Kırım’dan göçen Kırım Tatarları tarafından kurulmustur. 2000 yılı
nüfus sayımına göre 3000 kisinin bulunduğu köyde 2-3 hane Bosnak
ve bir o kadar da Karaçay Türkü yasamaktadır. Kırım Tatar
âdetlerinin büyük ölçüde unutulduğu Pasakadın’da Çöl ağzı giderek
zayıflasa da kullanılmaya devam etmektedir. (Karas, 1997: 31)

Yine Eskisehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Yâverören köyü,
1895-1897 yıllarında Kırım’ın Bahçesaray, Gözleve ve Kerç
civarındaki köylerinden göç eden Kırım Tatarları tarafından
kurulmustur. Köyde sosyal hayat eski canlılığını kısmen kaybetmis
olsa da eski âdet ve gelenekler devam ettirilmeye çalısılmaktadır.
(Aygördüler, 1997: 30-31)

1897 yılında Kırım’dan göç eden Kırım Tatarları tarafından
kurulan Eskisehir’in Alpu ilçesine bağlı Yesildon köyünde belli bir
yasın üstündekiler, günlük hayatta Kırım Tatar Türkçesinin Çöl
ağzıyla konusabilmekte, ancak gençler arasında bu ağız
konusulamamakta, sadece anlasılmaktadır. (Karas, 1996: 40)

Kırım’ın Takıl köyünden gelenlerce 1899-1900 yıllarında
kurulan Güroluk köyü, Eskisehir’in Alpu ilçesine bağlıdır ve 1990
yılına kadar adı Kızılsuvat’tır. Yakın zamanlara kadar toy âdetleri
basta olmak üzere, Çınlasma âdeti ve Hıdırellez törenlerinin canlı
olduğu bu köyde Kırım Tatar Türkçesi büyük ölçüde unutulmustur.
(Karas, 1996: 37)

1900’lü yılların baslarında Kırım’ın Akmescit ve Bahçesaray
sehirlerinden doğrudan Anadolu’ya gelen Kırım Tatar Türkleriyle,
önce Kırım’dan Dobruca’ya oradan da Anadolu’ya göç eden Kırım
Tatar Türkleri tarafından ortaklasa kurulan Esence köyü de,
Eskisehir’in Alpu ilçesine bağlıdır. İlk adı Yellice’dir ve bölgede
hâlen bu adla anılmaktadır. Esence’de Kırım Tatar kültürüne ait
devam ettirilen baslıca özellik yemeklerdir. Diğer âdetler ve ağız
özellikleri büyük ölçüde unutulmustur. (Karas, 1997: 37)

1900 yılında Bulgaristan göçmeni Hoca Ali (Yazgı) tarafından
kurulan, ancak Gözleve ve Akmescit’ten gelen 40 ailenin
yerlesmesiyle büyüyen Taslıhüyük / Taslük köyü, daha sonra
Mesudiye adını almıstır. Eskisehir’in Mahmudiye ilçesine bağlı olan
köyün nüfusu 2000 yılı sayımına göre 426 kisidir. Köyde yasayan
Kırım Tatar nüfusu basta Eskisehir il merkezi olmak üzere Ankara,

İstanbul, Bursa, Kütahya gibi sehirlere dağılmıs durumdadır. Buna
rağmen Kırım Tatar Türkçesi canlılığını sürdürmektedir. Hatta bu
köyde yasayan Kırım Tatar göçmeni olmayanlar bile Kırım Tatar
Türkçesini konusabilmektedir. (Gence, 2007: 18-20)

Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Tuzlacık köyü, Kırım’dan
Dobruca’ya oradan da Kırım’a göçen Kırım Tatar Türkleri tarafından
kurulmustur. Büyük bir bölümü Ankara’ya göçen Tuzlacık köylüleri
arasında Kırım Tatar Türkçesi konusulamıyor, sadece anlasılıyor.
Âdetler ve mutfak kültürü ise daha canlıdır. (Senol, 1972: 34-35)

Yozgat’ın Yerköy ilçesine bağlı Beserek köyü, 1877-1878
Osmanlı-Rus Harbinde Anadolu’ya göçen Kırım Tatar Türkleri
tarafından kurulmustur. Ancak Beserek köyünde yasayanların büyük
bir bölümü Çorum’un Sungurlu ilçesine yerleserek burada iki ayrı
Tatar mahallesi teskil etmislerdir. Bu mahallelerde ve Beserek
köyünde Kırım Tatar Türkçesi kullanımı çok azalmasına rağmen
âdetlerden bir bölümü sürdürülmeye çalısılmaktadır. (Çevik-Altun,
1996: 30)

Ankara’nın Bâlâ ilçesine bağlı Ahmetçayırı köyünde Çöl ağız
alanından gelen Kırım Tatar Türkleri yasamaktadır. Ancak hem ağız
hem de âdetler unutulmaya yüz tutmustur. (Elmacı, 1996: 30)
Ankara'nın Polatlı ilçesine bağlı bir köy olan Sakarya
(Tırnaksız), 1860-1870 yıllarında Kırım’ın Kerç bölgesinden önce
Romanya ve Bulgaristan’a, oradan da Türkiye’ye göçen Kırım
Tatarları tarafından 1908 yılında kurulmustur. Son yıllarda köylülerin
bir bölümünün Polatlı, Ankara ve Eskisehir’e göçmesi sebebiyle bu
köyde 90 hane kadar Kırım Tatarı kalmıstır. Köyde ramazan
eğlenceleri, arife aksamları kıygasa ve ülküm pisirilip komsulara
dağıtılması, gençlerin ve yaslıların toplu olarak oturup eğlenmeleri
gibi bazı sosyal etkinlikler canlıdır. (Bayar, 1993: 30-31)

Özellikle köyden sehre göçün bir sonucu olarak sehirlerde
yoğunlasan Kırım Tatar Türkleri son yıllarda kurdukları dernek ve
vakıflar yoluyla Kırım kültürünü ve hatıralarını yasatmaya
çalısmaktadır. Kırım Tatar Türklerince kurulan dernekler; Aksaray,
Amasya, Ankara (Genel Merkez), Antalya, Balıkesir, Bandırma,
Ceyhan, Çanakkale, Çatalca, Çerkezköy, Çorlu, Eskisehir, Gebze,
Gönen, İstanbul, İzmir, Kaman, Karaman, Kırıkkale, Kocaeli, Konya,
Mersin, Niğde, Polatlı, Seydisehir, Sungurlu, Tekirdağ ve Yalova’da
faaliyet yürütmektedir.

Ayrıca Emel, Kırım Gelisim Vakfı, Kırım Vakfı, Kırım
Türkleri Kültür ve Yardımlasma Vakfı adıyla kurulan vakıflar Türkiye
genelinde etkinlikler yapmaktadır.

Türkiye kökenli Kırım Tatar Türklerinin katkılarıyla
Avrupa’da kurulan Batı Avrupa Kırım Tatar Dayanısma ve Kültür

Merkezi ile Amerika’da Kırım Türkleri Amerikan Birliği adıyla
kurulan Kırım Tatar dernekleri de yurtdısında çalısmalarını
sürdürmektedir.

Türkiye’de Türkiye Türkçesiyle yayın yapan ancak zaman
zaman Kırım Tatar Türkçesiyle metinler de yayımlayan Kırım Tatar
Türklerinin tanıtımını ve problemlerini ele alan çok sayıda dergi
bulunmaktadır.

Emel vakfınca iki ayda bir çıkarılan Emel dergisi uzun yıllar
Kırım davasının en önemli yayın organı olma görevini sürdürdükten
sonra 1998 yılında yayınına ara vermistir. Diğer Kırım Tatar dergileri
de tıpkı Emel gibi, gönüllü kurum ve kurulusların yayın organlarıdır.
Bu yayın organlarından Bahçesaray, Kırım Türkleri Kültür ve
Yardımlasma Derneği İstanbul subesince iki ayda bir çıkarılmaktadır.
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlasma Derneği Genel Merkezi’nin
yayın organı olan Kırım Bülteni, Bursa Kırım Türkleri Kültür ve
Yardımlasma Derneği’nin yayın organı olan Kalgay, İzmir Kırım
Türkleri Kültür ve Yardımlasma Derneği’nin yayın organı olan Tarag
Tamga, Eskisehir Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlasma Derneği’nin
yayın organı olan Kırım Postası ve Kırım Gelisim Vakfı’nın yayın
organı olan Emelimiz Kırım dergisi ise üç ayda bir çıkmaktadır.
Çağdas Türk edebiyatının önemli yazarlarından Cengiz Dağcı,
II. Dünya Savasını ve daha sonraki acıları yasayıp Kırım’dan kaçarak
Londra’ya yerlesmis ve bugüne kadar Türkiye Türkçesiyle bu
dönemin acılarını anlatan 20’ye yakın roman yazmıstır. (Yüksel,
1992: 684-704) Yine sözlerini Kırımlı bir yazar olan Yusuf Bolat’ın
kaleme aldığı ve Yahya Serafeddin ve İlyas Baksis’in bestelediği Arzı
Kız opereti Türkiye’de yayınlanmıstır. (Bektöre, 1991)

Türkiye’de Türkiye Türkçesiyle Kırım hakkında yayımlanan
kitaplarda, Kırım’da yetismis bilim, kültür ve fikir adamlarının
hayatları ve eserleri, Kırım’dan Anadolu’ya göç, Kırım’dan sürgün
hikayeleri, tarihî, kültürü ve kimliğiyle Kırım konuları islenmektedir.
Ayrıca aynı konularda ve Türkiye’de kullanılan Kırım Tatar ağızları
hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri yapılmaktadır.

Bu açıklamalardan da anlasılacağı gibi Kırım Tatar Türk
kimliği, Türkiye Türklüğünü bütünleyen ve zenginlestiren bir renk
olarak yerini almıs görünmektedir.

Sonuç:

XIII. yüzyıldan itibaren Kıpçak esaslı bir edebî dilin
kullanılmaya baslandığı Kırım, XV. yüzyılda Osmanlı sahasına dahil
olmustur.

Kırım Tatar Türklerinin Altınordu döneminde yerlestiği
Polonya ve Litvanya’da, Osmanlı Türklerinin bu ülkeye ulasması
sonrasında, Tatar varlığı azalmaya baslamıstır. Daha sonraki
dönemlerde ise Kırım Türkçesi ve kültürü giderek etkisini yitirmis ve
bugün artık en alt düzeylere inmis durumdadır.

1771 yılında bas gösteren Rus isgalinin ardından baslayan
Kırım Tatar Türklerinin göç hareketleri, önce Balkan coğrafyasında
yönelmis, ancak buraların da elden çıkmasıyla büyük ölçüde
Anadolu’ya yoğunlasmıstır. Kırım Tatar Türk kültürü ve Türkçesi
Bulgaristan’da fazla tutunamamıs, ancak Romanya ve Türkiye
üzerinde derin izler bırakmıstır.

XIX. yüzyılda bas gösteren Tüm Türkçülük ve Türkçecilik
hareketleri Kırım’da büyük ilgi görmüs, Tercüman gazetesi bu
fikirlerin tüm dünyadaki en önemli yayın organı olmus, yine Gaspıralı
İsmail’in gelistirdiği Usûl-i Cedit okulları tüm Türk dünyasında
modern eğitimin ve Türkçe okuma yazma kültürünün öncüsü
olmustur.

1944 sürgünü Kırım Tatar Türklerinin bir kez daha ana
yurtlarından kopmalarına sebep olmus, basta Özbekistan olmak üzere
bütün Sovyet coğrafyasına dağılmalarıyla sonuçlanmıstır. 1990’da
Sovyet sisteminin çözülmesiyle birlikte diasporadaki Kırımlılar da
dahil olmak üzere bütün Kırım Tatar Türklerinin gözleri yeniden
Kırım’a çevrilmistir. Bugün itibariyle Kırım Tatar Türkçesi Kırım’da
yeniden doğus mücadelesi vermektedir.

Kırım Tatar Türklerinin en yoğun bulunduğu Türkiye’de
Kırım Tatar Türkleri ve Türkçesi Türkiye Türkleri ve Türkçesiyle
bütünlesmis görünmektedir. Ancak güçlü ve diri bir Kırımlılık
anlayısı hâlen devam etmektedir. Türkiye’de yasayan Kırım Tatar
Türkleri arasında Kırım’da ve Türkiye basta olmak üzere diasporada
yasayan bütün Kırımlıların her türlü sorunlarını ele alan etkin bir sivil
toplum kültürü gelismistir.

KAYNAKÇA
ACAR, Kenan (1999), Bakû Türkoloji Kurultayının Faal
Delegelerinden Bekir Sıtkı Çobanzade, 1926 Türkoloji
Kongresinin 70.Yıl Dönümü Toplantısı (29-30 Kasım 1996),
TDK yay., Ankara, s.91-95.
ACAR, Kenan (2001), Kırımlı Bekir Sıtkı Çobanzade (Dilciliği ve
Edebiyat Arastırmacılığı), TDK yay., Ankara.
ACAROĞLU, M. Türker (1999), Bulgaristan Türkleri Üzerine
Arastırmalar, KB yay., Ankara.
ACAROĞLU, M. Türker (2006), Balkanlar’da Türkçe Yer Adları, IQ
Kültür ve Sanat yay., İstanbul.
AKĐNER, Shirin (1995), Sovyet Müslümanları, (çev. T. Buzpınar – A.
Mutu),İnsan yay., İstanbul.
ANTONOV, Stoyan (2001), Bulgaristan’daki Kırım Tatarları, Qırım
Sedası Qırımtatar Đnternet Gazetası.
ARASLI, Altan (1970), Kırımlı Muhacir Halk Türküleri ve
Destanları, Türk Kültürü, yıl: VIII, S. 91, Mayıs, s. 478-487.
AYGÖRDÜLER, Muammer - AYGÖRDÜLER, Ergin (1997),
Diaspora’daki Köylerimizden: Yâverören Köyü, Emel
Dergisi, S.222, Eylül-Ekim, s.30-31.
BAUER, Lucyna Antonowicz (1985), Polonya Tatarları, (çev. N.
Devlet), Türk Kültürü Arastırmaları, yıl: XXIII/1-2, s. 189-
204.
BAYAR, Hamdi – BAYAR, Namık Kemal (1993), Diaspora’daki
Köylerimizden: Sakarya (Tırnaksız) Köyü, Emel Dergisi,
S.198, Eylül-Ekim, s.30-31.
BAYCAUN, Saule (2001), Özbekistan Cumhuriyeti Ülke Raporu
2001 Yılı, Avrasya Dosyası, Sonbahar, C.7, S.3, s. 5-17.
BEKTÖRE, Yalkın (1991), Arzı Kız, Eskisehir Kırım Folklor Derneği
yay., Eskisehir.
BOZ, E., "Afyonkarahisar İl Merkezinde Mahalle Adları", VII.
Afyonkarahisar Arastırmaları Sempozyumu Bildirileri, (18-
20 Nisan 2005, Afyon), s.203-214, Ankara, (2007).
BOZ, E., "Afyonkarahisar İli Çay İlçesi Orhaniye Köyü Kırım Tatar
Ağzı" Uludağ Üniversitesi Fen-Edeb. Fak. Sosyal Bilimler
Dergisi, S.13, Bursa, s.263-282, (2007).
BOZKURT, Fuat (1999), Türklerin Dili, KB yay., Ankara.
CANAY, Gülser (2004), Bulgaristan’daki Kırım Tatarları Etnoloji
Kitabı Hakkında Söylesi, Bahçesaray, Mayıs-Ağustos, S.27-
28, s.48.
ÇENELİİlhan (1983) Kırım Tatar Türkçesinde Yayınlanmıs
Eserlerin Bibliyografyası (1957-1979), Türk Kültürü, yıl:
XXI, S. 247, Kasım, s. 778-782.
ÇEVİK, Çelebi – ALTUN, Mustafa (1996), Diaspora’daki
Köylerimizden: Beserek Köyü, Emel Dergisi, S.216, Eylül-
Ekim, s.30.
DEVLET, Nadir (1989), Çağdas Türk Dünyası, Marmara Üniversitesi
yay., İstanbul.
DEVLET, Nadir (1993), Doğustan Günümüze Đslam Büyük Đslâm
Tarihi Ek Cilt Çağdas Türkîler, Çağ yay., Đstanbul.
DOERFER, Gerhard (1959), Das Krimtatarische, Philologiae Turcicae
Fundamenta I, Wiesbaden, s.369-370. Türkçesi: Mustafa
Argunsah, Kırım Tatarcası, Türk Dünyası Arastırmaları,
S.94, Subat 1995, s.177-203.
DOĞAN, Đsmail (2001), Kırımçak Türkçesiyle Đbrani Yazılı Bir Cönk,
Milli Folklor, S.50, Yaz, s.40-44.
DOĞAN, İsmail (2002), Kırımçaklar, Türkler, C.20, Yeni Türkiye
yay., Ankara, s.790-791.
DUBINSKI, Aleksander (1996), Polonya-Litvanya Tatarlarının Yazılı
Metinlerinde Kullandıkları Türkçe, Uluslararası Türk Dili
Kongresi 1988, TDK yay. 655, Ankara, 1996, s. 265-271.
ELMACI, Ekrem (1996), Diaspora’daki Köylerimizden: Ahmetçayırı
Köyü, Emel Dergisi, S.214, Temmuz – Ağustos, s.30.
ERSOY, Ümit – AYDIN, Tutku (1998), Diaspora’daki
Köylerimizden: Darıözü Köyü, Emel Dergisi, S. 225 Mart-
Nisan, s.31.
GENCE, Süleyman (2007), Diaspora’daki Köylerimizden: Mesudiye
Köyü, Bahçesaray, S.43-44, s.18-20.
GRANNES, Alf (1996), Soviet Book Production in the Crimean Tatar
Language 1958-1983, Uluslararası Türk Dili Kongresi 1988,
TDK yay., Ankara, s. 187-193.
GÜLENSOY, Tuncer (1994), Dobruca Türklerinin (Tatarlarının)
Destanları, Bir Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S.1,
s.58-69.
HORATA, Osman (1996), Romanya‘daki Türkoloji Çalısmaları, Türk
Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S.2, Güz, TDK yay.,
s.388-398.
HORATA, Osman (1997), Romanya Türkleri, Yeni Türkiye, S.16,
C.II, Temmuz-Ağustos. 1859-1866.
HORATA, Osman (1998), Romanya Türkleri Edebiyatı, Türk
Dünyası El Kitabı C. IV, TKAE yay., Ankara. s.65-95.
İNALCIK, Halil-BALA Mirza (1997), Kırım, İslam Ansiklopedisi,
C.VI, MEB yay., Eskisehir, s.741-756.
KALAFAT, Yasar (1999), Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji
Arastırmaları, ASAM yay., Ankara.
KARAS, Ertuğrul (1996), Diaspora’daki Köylerimizden: Güroluk
(Kızılsuvat) Köyü, Emel Dergisi, S.217, Kasım-Aralık, s.37.
KARAS, Ertuğrul (1996), Diaspora’daki Köylerimizden: Yesildon
Köyü, Emel Dergisi, S. 212, Ocak-Subat, s.40.
KARAS, Ertuğrul (1997), Diaspora’daki Köylerimizden: Esence
(Yellice) Köyü, Emel Dergisi, S.223, Kasım – Aralık, s.37.
KARAS, Ertuğrul (1997), Diaspora’daki Köylerimizden: Pasakadın
Köyü, Emel Dergisi, S.221, Temmuz-Ağustos, s.31.
KARATAY, Zafer (1991), Çağdas Kırım Türk Edebiyatında Bir
Portre: Esref Semizâde, Kardas Edebiyatlar, S. 20, s. 7-8.
KARPAT, Kemal H. (1985), Otoman Ppopulation 1830-1914
Demographic and Social Characteristics, The University of
Wisconsin Press, London. Türkçesi: TIRNAKÇI, Bahar
(2003) Osmanlı Nüfusu (1830-1914 Demografik ve Sosyal
Özellikleri), Tarih Vakfı yay., İstanbul.
KAYIHAN, Hasan (1990), Kırım Türklerinin Hürriyet Savasçısı
Mustafa Cemiloğluyla Bir Mülakat, Türk Yurdu, C.10,
Ekim, s.42.
KERİM, Altay (1999), Romanya’da Kitap, Gazete, Dergi ve Radyo
Yayın Hayatı, Balkan Ülkelerinde Türkçe Eğitim ve Yayın
Hayatı Bilgi Söleni (20-24 Nisan 1998), Ankara, TDK yay.,
s.317-334.
KIRIMER, Cafer Seydahmet (1996), Gaspıralı İsmail Bey, hzl.
Ramazan Bakkal, Avrasya Bir Vakfı yay., İstanbul.
KIRIMLI, Hakan (1989), Sürgündeki Kırım Tatar Türklerine Yönelik
Sovyet Eğitim ve Kültür Politikası (1944-1987), Türk
Dünyası Arastırmaları, S. 59, Nisan, s.23-54.
KIRIMLI, Hakan (1996), Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî
Hareketler, Ankara.
KIRIMLI, Hakan (1997), Diaspora’daki Köylerimizden: Gökesme
Köyü, Emel Dergisi, S. 218, Ocak-Subat, s.31.
KIRIMLI, Hakan (2005), Kırım’dan Türkiye’ye Kırım Tatar Göçleri,
Uluslararası Göç Sempozyumu, Harbiye – Đstanbul, 08 – 11
Aralık, s.1-3.
KURAT, Akdes Nimet (1990), Türkiye ve Rusya, KB yay., Ankara.
KURAT, Akdes Nimet (1992), IV – XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz
Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi
yay., Ankara.
KURNAZ, Cemal – ÇELTİK, Halil – BEKİR, Cafer – KERİM, İsmail
– SEVKET, Mehmet –YÜKSEL, Zuhal (1999) Kırım Türk –
Tatar Edebiyatı, Türkiye Dısındaki Türk Edebiyatları
Antolojisi 13, KB yay., Ankara.
KURNAZ, Cemâl – ÇELTİK, Halil (1998), Osmanlı Dönemi Kırım
Edebiyatı, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S.6., Güz,
s.671-692.
MAHMUT, Enver (1999), Romanya’daki Türkçe Eğitim Hayatı
(İkinci Dünya Savasından günümüze kadarki dönem),
Balkan Ülkelerinde Türkçe Eğitim ve Yayın Hayatı Bilgi
Söleni (20-24 Nisan 1998), Ankara, TDK yay., s.349-356.
MAHMUT, Enver-MAHMUT, Nedret (1996), Romanya’da Çağdas
Türk Siiri, Türk Dili, Türk Siiri Özel Sayısı V (Türkiye Dısı
Çağdas Türk Siiri), S. 531, Mart, s. 659-677.
MAHMUT, Nedret (1999), Romanya’daki Türkçe Eğitim Hayatı
(Baslangıçtan İkinci Dünya Savasına kadarki dönem),
Balkan Ülkelerinde Türkçe Eğitim ve Yayın Hayatı Bilgi
Söleni (20-24 Nisan 1998), Ankara, TDK yay., s.335-347.
MAKSUDOĞLU, Mehmet (1996), Tatarlar Kimdir ?, Emel, S. 214,
Mayıs-Haziran, s. 22-29.
MEMĐSOĞLU, Hüseyin (2002), Geçmisten Günümüze
Bulgaristan’da Türk Eğitim Tarihi, KB yay., Ankara.
OR, Oktay (1966), Kırım'da Konusulan Türk Diyalektleri ve Güney
Kırım Diyalektinde Görülen Bazı Ses Özellikleri, Emel
Dergisi, Temmuz – Ağustos, s.5
ORHONLU, Cengiz (1971), Lipkalar, Türkiyat Mecmuası, C. XVI ,
İstanbul, s.57-87.
OTÇU Turgut (1997), Diaspora’daki Köylerimizden:İzzettin Köyü,
Emel Dergisi, S.219, Mart-Nisan, s.31.
ÖNER, Mustafa (1998), Bugünkü Kıpçak Türkçesi, TDK yay.,
Ankara.
ÖZKAN, Nevzat (2007), Türk Dilinin Yurtları, Akçağ yay., Ankara.
ÖZYETGĐN, A. Melek (1996), Altınordu Kırım ve Kazan Sahasına
Ait Yarlık ve Bitiklerin Dil ve Üslup İncelemesi, TDK yay.
653, Ankara.
POLAT, Ümit (2003),İsmail Gaspıralı’nın Açtığı Usûl-i Cedid
Mekteplerinin Öğretim Metotları, İsmail Bey Gaspıralı ve
Ziya Gökalp Sempozyumları-Bildiriler, Türksoy yay.,
Ankara, s. 81-91.
SAMOYLOVİÇ A., (1988), Kırım Türk Yazı Dilinin Tarihçesi, (çev.
R. Uygun), TDAY Belleten 1960 , Ankara, s. 373-379.
SARAY, Mehmet (1987), Türk Dünyasında Eğitim Reformu ve
Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914), TKAE yay., Ankara.
SAVRAN, Hülya (2003), Kırım Tatar Türkçesi Dil Özellikleri –
Metinler – Sözlük, Balıkesir.
SCHÖPFLĐN, George (1995), Romanya’da Türk Halkları, Dünyada
Türkler, (drl. M. Bainbridge, çev. M. Harmancı), Say yay.,
İstanbul s. 195-198.
SENOL, Yagizhan (1972), Tuzlacık Köyü, Emel Dergisi, S.68, Ocak
– Subat, s.34-35.
SEVORTYAN, E.V. (1966), Krımsko-tatarskiy yazık, Tyurski Yazıki,
Yazıki Naradov SSSR, Moskva, s.234. Türkçesi:
ALİYEVA, Minara (2001), Kırım Tatarcası, Türk Dili ve
Edebiyatı Arastırmaları Dergisi, S.10, s.229.
SLOUCH, N. (1993), Kırımçaklar, Kırım’ın Mûsevi Tatarları, Türk
Dünyası Tarih Dergisi, S. 82, Ekim, s. 12-13.
SÜMER, Faruk (1979), Tatar, İslam Ansiklopedisi, C.12/1, MEB
yay., s.57-61.
TAHĐR, Mahmut (1984), Polonyalı Tatarlar, Türk Kültürü, yıl:XXII,
S.250, Subat, s.109-114.
TEBERDAR, F. Esra (1994), Diaspora’daki Köylerimizden: Ayrancı
Bucağı, Emel Dergisi, S.204 Eylül - Ekim, s. 27.
TOGAN, Zeki Velidî (1994), Gaspıralı İsmail Bey, (çev. Y. Akpınar),
Kardas Edebiyatlar, S. 26, 1994, s. 4-7.
ÜLKÜSAL, Müstecip (1976), Kırım Türkleri, Türk Dünyası El
Kitabı, TKAE yay., s. 1152.
ÜLKÜSAL, Müstecip (1976), Romanya Türkleri, Türk Dünyası El
Kitabı, TKAE yay., s. 1084-1085.
YAKUBOVSKİY, A. Yu. (1976), Altınordu ve Çöküsü, (çev. Hasan
Eren), KB yay., Ankara.
YAKUPOĞLU, Murat (1989), Polonya (Lehistan) Türkleri, Türk
Dünyası Arastırmaları, S. 62, Ekim 1989, s. 215-231.
YÜKSEL, İsmet (1997), Kırım‘ın Etnik Yapısı ve Kırım Tatarlarının
Problemleri, Yeni Türkiye, S. 16, s.1516-1527.
YÜKSEL, Zuhal (1992), Kırım Türk Edebiyatı, Türk Dünyası El
Kitabı 3.Cilt Edebiyat, TKAE yay., Ankara, s.684-704.
YÜKSEL, Zühal (1989), Polatlı Kırım Türkçesi Ağzı,TKAE yay.,
Ankara.
ZAJACZKOWSKİ, Ananiasz (1971), Polonya’da Türk Menseli Etnik
Unsurlar, (çev. Z. Kerman), Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi,
C.XIX, s.35-42.

Hiç yorum yok: