27 Mart 2013 Çarşamba

Pentagon'daki toplantı ve sonrasındaki tuhaf olaylar zinciri-Pentagon tarih değiştirmeye hazırlanıyor!-Cem Küçük


Pentagon'daki toplantı ve sonrasındaki tuhaf olaylar zinciri

12 Şubat 2013 tarihinde ABD Savunma Bakanlığı'nın merkezi Pentagon'da bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ile görevi o tarihte devam eden ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Oramiral James 'Sandy' Winnefeld katıldı. CIA, MOSSAD'ın üst düzey yetkililerinin de toplantıda hazır olduklarını söylememe gerek yok.

Her ne kadar toplantıya katılmasalar da CIA'nın yeni Başkanı John Brennan, Dışişleri Bakanı John Kerry ve müstakbel Savunma Bakanı Chuck Hagel'in konuşulan konulardan birebir haberleri vardı. Bu toplantının ana gündemi İran'ın nükleer çalışmaları ve Suriye'deki gelişmeler gibi sunulsa da başka mevzular gündeme geldi. Bunlardan bir tanesi Usame bin Ladin'in damadı Süleyman Ebu Geyt'in durumuyla ilgiliydi.
İşte 12 Şubat'ın hem kısa süre öncesinde hem de sonrasında Ortadoğu, Türkiye ve ABD'de tuhaf şeyler olmaya başladı. Daha doğrusu önceden ince ince planlanan komplolar devreye girdi. 6 Şubat 2013'de 11 Eylül'le ilgili kitaplar yazan Philip Marshall evinde ölü bulundu. Marshall'ın 14 yaşındaki kızı Micalia, 17 yaşındaki oğlu Alex ve köpeği de aynı evde ölmüştü. ABD medyası Marshall'ın cinnet geçirdiğini ve kendisiyle beraber çocuklarını öldürdüğünü yazdı. Özgür (!) Amerikan medyası olayı böyle vermekte bir beis görmedi.
The Big Bamboozle: 9/11 and the War on Terror (Büyük Aldatmaca: 9/11 ve Teröre Karşı Savaş) kitabıyla büyük sükse yapan ABD'li eski pilot Philip Marshall, 11 Eylül saldırılarının arkasında Amerikan ve Suudi istihbaratının bulunduğunu ileri sürüyordu. Eski bir Ulusal Güvenlik Teşkilatı subaylarından Wayne Madsen İran'ın İngilizce yayın yapan yarı resmi televizyonu Press TV'de Philip Marshall'ı CIA'in öldürdüğünü, sebep olarak da Marshall'ın yeni yazmakta olduğu kitabını gösterdi. Madsen'a göre Marshall'ın yeni kitabı Pentagon, CIA'ı çok zor durumda bırakabilirdi.
Yani ABD derin devleti 11 Eylül'le ilgili resmi görüşün tersine tezler ileri süren ve elinde belge olan herkesi ortadan kaldırıyordu. CIA Başkanı John Brennan'ın Şubat ayı başında Başkan Obama'ya öldürülecekler listesini onaylattığını da hemen hatırlatalım.
Tabii iş bunla kalsa iyi. Bu kez 11 Eylül saldırılarının resmiyette iki numarası gözüken Usame bin Ladin'in damadı ve El Kaide sözcüsü Süleyman Ebu Geyt Ürdün'de CIA'te teslim edildi. Aslında Ebu Geyt 2010 yılına kadar İran'da hapisti. Şubat ayı başında İran üzerinden Türkiye'ye geçiş yaparken tutuklandı. 'Vatansız' olduğu için iade edilemeyen Geyt'in Türkiye'de olduğunu ABD hemen öğrendi. CIA iadesini istedi, çünkü arananlar listesinde bir numaradaydı. Türkiye buna yanaşmadı.
Bunun üzerine John Kerry 1 Mart'ta Türkiye'ye geldi. Ve net bir ifadeyle Ebu Geyt'in verilmesini söyledi. ABD'nin sert tutumunu gören Türkiye kendi topraklarında Geyt'i vermeye yanaşmadı. ABD yönetimi formülü bulmuştu. Bir dönem MI6 ve İngilizlerin kontrolünde olan, sonra CIA ve Pentagon'un hizmetine geçen Ürdün Kralı Abdullah tam aranılan isimdi.
Ortadoğu'daki en büyük karargâhlarından biri Ürdün'ün başkenti Amman'da olan CIA, Kral'a planlarını izah etti. Olay basitti: Türkiye Ebu Geyt'i Ürdün'e gönderecek, oradan Kral Abdullah teslim alacaktı. Kral da emaneti CIA'ye verecekti. Operasyon tereyağından kıl çeker gibi başarıyla gerçekleştirilmişti.
Peki ABD niçin Ebu Geyt'i öldürmedi de, sağ yakaladı? Bugüne kadar El Kaide'yle mücadele de drone'ları (insansız hava araçları) kullanan ve El Kaide mensubu kimseyi sağ bırakmayan Amerikan yönetimi bu kez farklı bir metot kullandı. Çünkü yeni yönetim dünyaya bir mesaj vermek istiyor. 'Bakın biz artık öldürmüyoruz. Yargı önüne çıkarıyoruz' demenin başka yoluydu bu. Sevgi pıtırcıklığı yapıyor yani ABD.
Bir yandan 11 Eylül hakkında elinde belgeler olan Philip Marshall infaz edilirken, öte yandan El Kaide'nin sözcüsü yakalanarak ABD'de yargı önüne çıkarılıyordu. Ebu Geyt normal şartlarda ABD mahkemelerinden mahkemeye çıkamaz. Ama Adalet Bakanı Eric Holder, yer ve mekan kavramının önemli olmadığını, ABD'nin istediği kişiyi mahkemeye çıkarabileceğini ve kimsenin de bunun engellemeyeceğini söylemesiyle operasyon tamamlanmıştı.
12 Şubat'ta yapılan toplantının devamı aynı ekiple –sadece görevi biten Savunma Bakanı Leon Panetta'nın yerine Chuck Hagel vardı –bu kez 5 Mart'ta yapıldı. Herkes memnundu. ABD derin devletinin adamları istediklerini almıştı. Her şeyi anladım da, Ehud Barak ve İsrail'in bu işten kârı ne oldu? Nasıl oldu da onların adı bu işte hiç geçmedi?

Pentagon tarih değiştirmeye hazırlanıyor!

Klasik laftır, Türkiye'de gündem hızlı değişir diye. Akşamdan konuştuğumuz konu sabahtan anlamını yitiriyor. Batı böyle değil tabii. Belki de gündemlerinde bu kadar mesele olmadığı için kafalarını başka işlere yoğunlaştırabiliyorlar.
Ama Batı bizim yapamadığımız, yapmayı beceremediğimiz şeyleri başarıyor. Teknolojik alanda geliştirdiklerine insan hayran kalıyor. Zaten bütün yapabildiğimiz Batı'nın yaptıklarını satın almak ve kullanmak. Aynı durum savunma sanayi için de geçerli.
Dünya üzerindeki milyarlarca insanı sanal ortamda birbirine bağlayan internet, bundan 30 yıl önce Pentagon'un kendi bünyesindeki bilgisayarlar arasındaki iletişimini sağlamak için geliştirdiği Arpanet isimli program sayesinde ortaya çıktı. 1990'lı yılların başlarında ABD interneti kullanıyordu. E-posta hayli revaçtaydı ve iş dünyasından ilgi görüyordu.
Hatta ABD yönetimi Pentagon üzerinden interneti geniş açılara tanıtmak için o dönem iki filmin çekilmesine ön ayak oldu. Bunlardan biri Irwin Winkler'in yönetip Sandra Bullock'un oynadığı İnternette Av (The Net), diğeri de Barry Levinson'ın yönetip Micheal Douglas'la Demi Moore'un oynadığı Taciz (Disclosure). Her iki film de 1995 yapımı ve filmleri izleyenler internet üzerinden yazışmaları ve e-posta göndermelerini hemen hatırlayacaktır.
Bugünlerde Pentagon'un üzerinde çalıştığı ve yakında yürürlüğe koyacağı proje ise dudak uçuklatacak cinsten. Brain -net (beyin interneti) isimli program belki internet kadar tarihi değiştirecek ve üzerinde hayli spekülasyon yapılacak. Brian-net çalışmalarını Pentagon adına DARPA (Gelişmiş Savunma Araştırmaları Proje Ajansı) yürütüyor. Peki brain-net tam olarak ne?
Duke Üniversitesi'nde gerçekleştirilen çalışmada bilim insanları iki farenin beynini, yerleştirilen elektrodlar üzerinden birbirine bağlamayı başardı. Bir farenin beynindeki görsel imaj, bağlı elektrodların dışında herhangi bir aracı nesne kullanılmadan diğer farenin beyninde oluşturuldu. Bir başka deyişle iki farenin beyni birbirleriyle doğrudan iletişim kurdu. Duke Üniversitesi'nden Miguel Nicolelis, 'Bir bulmacayı çözen organik bilgisayar yaratıyoruz' açıklamasında bulundu.
Pentagon bu çalışmayla insan zihninin kontrol ettiği drone'ları (insansız hava araçları) havada uçurabilir ve istediği noktayı rahatlıkla vurabilir. Ne var ki bu gelişmeler etik tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bazı bilim insanları beyinleri kontrol edilen ya da kendi iradesi ile hareket etmeyen asker ve makinelerin yer alacağı savaşların bugünün savaşlarından daha acımasız olacağını ileri sürüyorlar. Daha çok masum insanın ölümüne yol açabileceği ve çevre tahribatını beklenmeyecek kadar artırabileceği endişeleri artırıyor.
Pentagon'un en çok üzerinde durduğu konulardan biri de 'Augmented cognition' (Bilgiyi artırma) adı altındaki çalışmalar. Bu çalışmada 'yorulmaz ve uyumaz asker projesi', beynin uyku gereksinimini kontrol eden bölümlerini geliştirerek askerlerin uzun süre uyumadan görev yapmasını amaçlıyor.
Bugün havaalanlarında kullanılan tarayıcıların yerini alacak sistemle, kalp atışları, bakışlar ya da göz bebeklerindeki en ufak değişiklikler bile algılanacak. Yani aynen Google gibi beynin içindeki tüm sinyaller algılanacak ve görüntülenebilecek.
Bunun yanında beyinleri kontrol edilen robot böceklerin casuslara dönüştürülmesi, özel geliştirilen patlama ölçerlerle askerlerin maruz kaldığı patlamaları ölçerek, dışarıdan fark edilmeyen yaralanmaların tespit edilmesi ve 'proestetik' projesiyle yapay uzuvları beyin sinyalleri ile hareket ettirilmesi planlanıyor.
Bana göre Pentagon'un en önemli çalışması beyin yıkama ve zihin kontrolü. Nöro bilime büyük fon ayıran Pentagon yabancıların zihinlerini etkileyebilecek ve hatta oralarda her türlü metinleri, hikayeleri oluşturacak zihin kontrolü çalışmasına büyük önem veriyor. Bu çalışmayı Pentagon şimdilik çok gizi tutuyor.
Görüldüğü üzere eloğlu nelere kafa yoruyor. Yarın bir gün bunların hepsi muhtemelen gerçek olacak. Gerçi bazı bilim insanları bu duruma 'A Taste of Armegeddon' (Kıyamet Testi) diyorlar. Öyle mi değil mi hep birlikte göreceğiz. Ama klasik savaş enstrümanları, askerler anlamını yitirecek.
Pentagon bu çalışmasıyla adeta tarih yazacak gibi görünüyor. Bir zamanlar filmlerde gördüğümüz ya da komplo teorisi diye küçümsediğimiz her şey bir realite olarak önümüze gelecek.
NOT: Daha fazla bilgi için bakınız…
http://www.bbc.com/future/story/20130311-ten-military-mind-experiments
http://www.greenewave.com/darpas-new-mind-control-tech-a-taste-of-armageddon

Hiç yorum yok: