11 Şubat 2013 Pazartesi

Ha CHP Aydın mebusu, ha Hüseyin Avni Paşa!Abdülhamid han ve amcasının öldürülmesi-Aziz ÜSTEL


CHP’li Osman Aydın, soyadını aldığı ilin milletvekili, pek bir üzülmekte, iki dizini dövmekteymiş, darbe yapacak komutan kalmadı diye. “Tasfiye ettiler hepsini” derken görenler nerdeyse ağlayacaktı demekteler. Ben köy kahvesinde toplanıp bu beyefendiye kulak verenlerin yalancısıyım! Yalancısıyım çünkü inanasım gelmiyor halkın oylarıyla gelip duvarında “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazan TBMM’de oturan, bu milletin ödediği vergilerden maaşını, yolluğunu alan, ardından da sandığa tekmeyi basıp, milletin seçtiklerini alaşağı edecek komutan arayan bir milletvekili olabileceğine inanamıyorum!

Osman Bey ve onun gibi düşünenler bana Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı hatırlattı. O da, beğenmediği Abdülaziz Han’ı tahttan indirip iktidara V. Murad’ı getirerek dilediğince at oynatacağını sanmıştı. Gerçi Abdülaziz Han’ı tahttan indirdi indirmesine. Yeni padişah piyano çalıp konçerto bestelerken, damarlarını pehlivanlara kestirip öldürttü Abdülaziz Han’ı! Ancak rahmetli sultanın kayınbiraderi Çerkes Hasan’ı hesaba katmamıştı. Çerkes Hasan belinde tabancasıyla Mithad Paşa’nın Beyazıd’daki konağına gitti, orada olduğunu bildiği kaltaban Hüseyin Avni’yi öldürdü.
Yani ihtilalere ve zorbalığa bel bağlayanlar geçici bir süre başarıya ulaşabilirler ama milletin desteğini arkalarına almadıkları sürece sonuç hep hüsrandır. İnönü’nün bir lafı vardır ki, ilginçtir. Her ne kadar rahmetli Bülent Ecevit’in genel başkan koltuğuna oturduğu gün söylemişse de, aslında hem CHP’nin bu günü hem de kendi yaşam öyküsünün bir özetidir sanki: “Bir maceranın başarıya ulaşmış olması onun macera niteliğini ortadan kaldırmaz!” Neyse konu bu değil.
Konu bugün bir milletvekilinin, dün de bir seraskerin (genelkurmay başkanı) millet çoğunluğunu hiçe sayarak ve de güç kullanarak iktidarı gasp etme isteğidir. Osman Bey’i tanımam; iyidir kötüdür hiçbir fikrim yok. Belki heyecanlanıp söylememesi gereken, boyundan büyük laflar etmiştir ama Hüseyin Avni Paşa tam bir felakettir. Osmanlı tarihinde ilk kez bir kadın efendinin, yani padişah eşinin arabasına Cuma selamlığında yaklaşıp, “şu yaşmağı hele bir sıyır da gül yüzünü görelim sultanım” demek cüretini göstermiş, harem haznedarlarından Arz-ı Niyaz Kalfayla halvet olmuş, üç cariyenin gırtlağına hançer dayayınca Abdülaziz Han da rütbesiz asker olarak Isparta’ya sürmüştü. İşte buna pek bir sinirlenen “kinim dinimdir” diyen Hüseyin Avni, daha sonra yanına asker ve nazır biraderlerinden kimilerini toplayarak Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi’yi de safına çekerek darbe yapmış, Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmişti. İşin sonunda beş aylığına Osmanlı’nın ilk ve son diktatörü Hüseyin Avni öldürülmüş, diğer darbecilerse Abdülhamid Han döneminde, Yıldız Mahkemelerinde yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmıştı.
İktidar olmak için ülkeyi yönetenlerin yaptıklarına aklı başında, dişe dokunur, başarıya ulaşabilme olasılığı bulunan seçenekler sunmak, sonra da milletin oyuna başvurmak gerekir. Yoksa komutan kalmadı, darbe de yapamıyoruz, tuh Allah kahretsin gibi akıllara ziyan laflar ederek bir arpa boyu yol alamazsınız. Yahu yatın kalkın dua edin darbe yapacak, milletin oyuyla iktidara gelenleri zorbalıkla indirecek komutan kalmadı diye! Siz aklınızı mı kaçırdınız?

Abdülhamid han ve amcasının öldürülmesi



Sultan Abdülaziz’in ölümü bu gün bile tartışılan bir konu. Dönemin İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Elliot, Sultan’ın öldürülmediğini, intihar ettiğini savunur. Oysa birçok kaynağın, özellikle Yılmaz Öztuna’nın Bir Darbenin Anatomisi ve Süleyman Kocabaş’ın Sultan Abdülaziz ve I. Meşrutiyet adlı kitaplar sultanın intihar etmediği, Serasker (Genelkurmay Başkanı) Hüseyin Avni Paşa’nın düzenldiği bir darbe sonucu öldürülmüş olduğunu öne sürer.  Peki niye İngiliz Sefiri Sir Henry ısrarla intihar diye yazar çizer? Abdülaziz Han tahttan indirildiğinde onun  yerine geçecek kişi, “Abdülaziz’le birlikte Avrupa yolculuğunda İngiliz locasınca tekris edilmiş ve masonluğa girmiş olan V. Murad’tır. “ (Devlet ve Muamma—Faruk Yılmaz) İngilizler o yıllarda Osmanlı Devletine ciddi miktarlarda borç vermişti; V. Murad’ın tahta çıkması ve kendilerine yakın duran Seraskerin de  sadrazamlığa getirilmesi olasılığıyla saray ve Babıali üzerinde tek söz sahibi olmak isteğindeydi.  Hilafet makamının dünya Müslümanları üzerindeki etkisini İngilizler çok iyi biliyordu elbette. Hele de Abdülaziz Han gibi güçlü bir Halifenin Hindistan’daki Müslümanlar’ı kendileri aleyhine etkileyebileceği, hatta kışkırtabileceği kaygısını kökten dinci, eski Başbakan Gladstone sık sık dile getiriyor, bu konularda yazılar yazıyordu.  Osmanlı’ya özellikle de Müslümanlara büyük kin ve nefret besleyen,  Kilise İsa Koleji mezunu Lord Gladstone’un daha sonra yayınladığı bir broşürde, Müslüman Türklere çok ağır bir dille saldırması, Osmanlı’nın Avrupa’dan sökülüp atılmasını belirtmesi, Osmanlı lehine bir siyaset izleyen Lord Palmerston’un ölümünden sonra, Osmanlı aleyhine çalışmalararına iyiden iyiye hız vermesi, günü geldiğinde Abdülaziz Han’ın hal’inde ve öldürülmesinde İngiliz parmağı olduğu iddialarına destek veriyor en azından.
Abdülhamid Han’ın kaleme aldığı öne sürülen, ama öyle olup olmadığı kimilerince tartışılan, Abdülhamid’in Hatıra Defteri’nde, Abdülaziz Han’ın ölümü şöyle anlatır:
“Ortada uydurulmamış, herkesin bildiği, belli bir olay vardı ki, o da rahmetli amcamın kanlı ölümüydü....Ben hala o inançtayım ki, Aziz amcam öldürülmüştür. Önce, doktor raporu öyle lastiklidir ki, dünyanın her yerinde en büyük tıp bilginleri tarafından tartışılabilir. İntihara kalkışan biri, iki kolunun damarlarını birden nasıl kesebilir? Bunu daha o zaman doktorlar ortaya koymuş, yazarlar kitaplarına geçirmişti.
“Ahmed Mithad Efendi merhumun Üss-i İnkilab’ındaki şüpheli satırlar, Mithad Paşa mahkemesinden de, mahkumiyetinden de önce basılmış ve yayınlanmıştı, hem de dört yıl önce...Ahmed Mithad Efendi, paşanın düşmanı değil, yetiştirmesi, yakınıydı...
“Sultan Aziz’i hal etmek fikri, en önce Serasker Hüseyin Avni Paşa’ya gelmişti. Mithad Paşa ve bu işe karışmış öteki devlet adamları, olaya adeta sürüklenmiştir...”
Abdülhamid Han daha sonra Hüseyin Avni Paşa’yı anlatır, kindarlığından, V. Murad’ı tahta geçirerek perde arkasından devleti yönetmek gibi önüne geçilemez tutkusundan söz eder: “Sultan V. Murad’ın hastalığı daha ilk gün, biat töreni sırasında hissedilmiş ve görülmüştü. Sultan Aziz belki gafil avlanmıştı ama kendisinden yana olanlar pek çoktu. Kısa bir süre içinde, Abdülaziz’in lehine toplumda büyük tepki doğacağını kurnaz Serasker hal’ sırasında gördü; tehlikeyi ne surette olursa olsun kaldırmak, onun için zorunluktu. Sultan Aziz’in şehadet sebebi budur!!”
Bu, Tanzimat sonrası, batılılaşma sürecinde, atanmışların devletin başını alaşağı ettikleri ilk darbedir. Sultanın öldürülmesinden sonra gene atanmışların bir devlet başkanını darbeyle koltuğundan indirmeleri için 94 yıl geçecek ve 27 Mayıs 1960’da Sultan Abdülaziz Han’ın başına gelenlerle rahmetli Adnan Menderes karşılaşacaktı...

Hiç yorum yok: