26 Ocak 2013 Cumartesi

Yeni Çin’in gizemli lideri / OSMAN EROL


Yeni Çin’in gizemli lideri

26 Kasım 2012 / OSMAN EROL / PEKIN
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’i 10 yıllığına yönetecek isimler belli oldu. Dünya şimdi, martta cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak Şi Jinping önderliğindeki yeni yönetimin Çin’i nereye götüreceğini merak ediyor.
Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD’deki seçimler, bir kez daha Obama’nın zaferiyle sonuçlandı. Ve bütün dünya bu seçimleri yakından izleyip önümüzdeki 4 yılda neler olacağını analiz etmeye çalıştı. Çok yakında dünyanın en büyük ekonomisi olmaya aday Çin’deki yönetim değişikliği ise aynı derecede merak ve analiz edilmedi. Peki, dünyanın en kalabalık ülkesini 10 yıllığına yönetecek bu isimler kim ve bu sürede Çin’in nereye gitmesi bekleniyor?
10 yıldır iktidarda olan ve ülkenin her alanda kalkınmasını sağlayan mevcut yönetim, sosyal alandakiler başta olmak üzere birçok sorunu martta yeni yönetime devredecek. 82 milyon üyeyle dünyanın en büyük partisi olan Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 15 Kasım’daki 18. genel kongresinde siyasi ve iktisadi politikalar masaya yatırıldı. Kongrede, partinin yeni genel sekreteri Şi Jinping oldu. Şi, martta devlet başkanlığı koltuğuna oturacak.
Mevcut yönetim, geçen 10 yılda sadece büyümeye odaklanarak toplumun nabzını tutamadı ve toplumsal fay hatları kırıldı. Hu Jintao ve ekibi döneminde Çin; dış ticaret, yatırım, üretim, istihdam gibi alanlarda büyüdü fakat gelirin topluma doğru ve adaletli dağıtılıp dağıtılmadığı konusunda  soru işaretleri oluştu. Bu dönemde şehirler kontrolsüz büyüdü, şehirlerin içinde gettolar meydana geldi, refah adaletli paylaşılamadı, doğudaki kıyı kesimleri çok gelişme gösterirken batı kesimleri geri kaldı, gelir dağılımındaki uçurumlar sürekli arttı. Yeni yönetimin önünde karmaşık sorunlar bulunuyor. Birincisi, ülkeyi büyütmeye devam etmek; ama aynı zamanda adaleti sağlayabilmek… Yeni yönetim bunu gerçekleştiremezse fay hatları iyice çatırdayacak, pek çok iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel sorunla karşılaşması mukadder olacak.
Çin’de yönetim, halkın sandıklara gitmesiyle değil, 5 yıllık iki dönemin sonunda, yönetimi tek parti olarak elinde bulunduran ÇKP’nin merkez komitesi kararıyla belirleniyor. Kongre öncesi ve sonrasında çıkan sonuca bakıldığında, ÇKP’nin geldiği noktanın az Maoizm, çok Dengizm (Çin’i dışa açan efsanevi lider Deng) olduğunu söylemek mümkün. Bir başka deyişle bu mücadele, ‘tutucular’ ve ‘reformcular’ arasında güç savaşı yaşandığını ortaya çıkardı. Özellikle kongre öncesinde disiplin suçundan dolayı ihraç edilen Chong Qing şehrinin parti sekreteri Bo Şilai olayı, parti yönetiminde bir doktrin tartışması olduğunu gösteren önemli bir gelişme oldu. Politbüroya girmesine, hatta bazı çevrelerce Çin’in gelecekteki lideri olmasına kesin gözüyle bakılan Bo’nun akıbeti, eşi Gu Kailai’nin İngiliz iş adamı Neil Heywood’un öldürülmesini planladığı suçlamasıyla tutuklanıp ertelenmiş ölüm cezasına çarptırılmasıyla son buldu. ‘Çok Maoizm’ isteyen Bo’nun akıbetine bakıldığında, bu yönde görüş belirteceklere karşı takip edilecek politikanın ne olduğu anlaşılıyor. Ülkede bir grup, çok fazla liberal politikalar izlendiğini, kontrolsüz açılım yapıldığını ve bunun sosyal ve iktisadi sonuçları olduğunu söyleyerek Mao’nun ilkelerine (devletçiliğe, kamu şirketlerinin ağırlığına) dönülmesini istiyor.
Aslında büyüme rakamlarına bakıldığında Çin’in büyümesinde etkili olan kamu şirketleriydi. Karşıt grup (reformcular) ise bunun kesinlikle yapılmaması, aksine sistemin geliştirilerek devam etmesi gerektiğini savunuyor. Kongre sonucuna bakıldığında ‘Az Maoizm, çok Dengizm’ ilkelerinin benimsendiği görüldü. Tutucuların reformculara karşı başarılı olamayacağı görülüyor; ancak haklı çıkma ihtimalleri de yüksek. Çünkü yeni yönetim bu süreci iyi yönetemezse sonuç ilk grubun lehine işleyecek. Dolayısıyla şu an dünyadaki gelişmeler kapsamında 10 yılda yapılanların hesabı verilirken, ÇKP içinde aslında doktrin tartışılıyor denebilir. Bu sebeple Çin’deki kongrenin sonuçlarının dünyayı etkilememesi mümkün değil.
İktisadi olarak Şi’nin önünde üretim ve tüketim yapısının değiştirilmesi, hane halklarının gelirinin artırılması, büyümenin sürdürülmesi, gelir uçurumunun azaltılması ve yolsuzluklarla mücadele- ki Cumhurbaşkanı Hu, bu sorunun çözülememesi hâlinde önce partinin sonra da devletin çökebileceği uyarısı yapmıştı-  gibi temel görevler bulunuyor. Bunlar yapılmadığı takdirde hangi politika uygulanırsa uygulansın toplumsal fay hatları yönetilemeyecek. Özellikle küresel krizin devam ettiği bir dönemde Çin’in geleceğini etkileyecek. Halk da umudunu, genel sekreterlik konuşmasında yolsuzluğun önüne geçmek için her türlü çabayı göstereceğini söyleyen Şi’ye bağlamış durumda.
Karşı-devrimci bir babanın çocuğu
Kongrede ÇKP’nin yeni parti sekreteri seçilen ve teamüller gereği martta cumhurbaşkanlığı görevini devralacak Şi Jinping’in nasıl biri olduğu ve hangi siyaseti izleyeceği konusunda çok fazla bir şey bilinmiyor. Şi’nin ABD ziyaretini okuduğumuzda ve Bo Şilai olayı sonrasında alınan kararlara bakıldığında çok fazla Maoist değerlere dönülmesi taraftarı olmadığı görülüyor. Ancak Çinli liderlerin kendilerini anlaşılır kılmakta ketum davrandıkları da bir gerçek. Bilinen bir başka gerçek iktidarın sadece Şi’ye ait olmayacağı. Ama iktidar müstakbel başbakan Li Keqiangın da olmayacak. Çünkü Çin’deki yönetimde eski ve yenilerin ağırlığı her zaman söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla yönetim ne politbüro ne daimi komite ne ordu ne başbakan ne de cumhurbaşkanının olacak. Tüm bu sebeplerden dolayı diyebiliriz ki Şi’nin neyi istediğinin tam olarak bir önemi yok. Ancak onun, üzerinde mutabakat sağlanan biri olduğu biliniyor. Bazı çevreler Pekin Qinghua Üniversitesi’nden doktorası olan Şi’nin reformcu Deng çizgisinde gideceğini söylerken, bazıları tutucuların istediği gibi Batı’ya başkaldırmaya hazırlanan milliyetçi bir lider olacağını ifade ediyor.Şi, ÇKP’nin 2007’deki 17. genel kongresinden politbüro üyeliğine seçilmişti. Eşi ise ikinci evliliğini yaptığı Çin’in ünlü şarkıcılarından Peng Liyuan. Şi, ülkedeki ‘veliaht prensler’ olarak adlandırılan gruba dâhil. Çünkü Şi’nin babası eski üst düzey bir asker ve ÇKP’nin ilk kuşak devrimcilerinden. Medyadaki yorumlara göre Şi’nin, Hu Jintao’nun selefi Jiang Zemin’e yakın biri olduğu, Hu’nun ise aslında halef olarak başbakan olacak Li Keqiang’ı seçmek istediği, ancak buna gücünün yetmediği ifade ediliyor. 40 yıldır parti üyesi olan Şi, politbüro içinde fazla sivrilmedi ve bu belki de liderliğe gelmesindeki en büyük siyaseti oldu. Özellikle 2008 Pekin Olimpiyatları’nın tüm sorumluluk görevini başarıyla yerine getirmesi kendisine duyulan güveni artırdı.
Şi Jinping, 1962’de başbakan yardımcısıyken Mao’nun tasfiye edip hapse attırdığı babasıyla birlikte çok sıkıntı çekti. Mao’nun Kültür Devrimi yıllarında bir köydeki mağara türü küçük bir kulübede 7 yıl köylülere hizmet etti. Karşı-devrimci bir babanın çocuğu olarak bilinen Şi, Mao’nun ölümünün ardından reformcu Deng’in de gözdelerinden olan babasını destekleyen reformcuların yardımını kazandı. 1997’de ÇKP Merkez Komitesi’ne en genç üyelerden biri olarak seçildi. Liderlik basamaklarını ise yöneticilik yaptığı güneydeki Fujian ve Zhejiang eyaletlerinde gösterdiği başarılarla tırmandı. Şi Jinping’in diyaloğa açık, okumayı seven, ayağı yere basan ve mücadeleci bir kişi olduğu belirtiliyor.

Hiç yorum yok: